28 Ağustos 2005
F<B>ENERBAHÇE</B> için, son iki maçın Rize ve Samsun ile olması bir şanstı. Rize’de bunu değerlendirdiler. Orada çok gol pozisyonuna girdiler. Ama dün geceki Samsun maçında Rize’ye göre daha bir derli toplu oynadılar. Selçuk, Marco, Appiah. Bu üçlü orta alanda dengeyi iyi kurunca Fenerbahçe hücumda fazlalaştı.
Fakat yine kopuk kopuk oynuyor. Bireysel mükemmel işler yapıyor, ama takım oyununda sarı lacivertliler hem Alex’i, özellikle de Anelka’yı kullanamıyorlar. Anelka gibi bir oyuncun varsa, bütün hücum organizasyonlarını onun üzerinden geçirmen ve ona boş alanlar yaratıp diğer oyuncuları dublör olarak kullanman lazım.
Renkli saçlar
Çünkü bu oyuncu, Avrupa’da bile nadir olan kısa mesafede patlamaya sahip. Tabanca gibi çıkıyor. Zaten ilk çıkışta rakibin bütün fizik-moral gücünü çökertiyor. Ve devamında da rakiple ikili-üçlü girdiği mücadelelerde topu iyi kullanıyor. Hem solundan hem sağından rakibini ekarte edebiliyor. Ama Fenerbahçe ne yazık ki bu oyuncudan yüzde 15-20 bile faydalanmış değil.
Dün gece en fazla mücadele eden oyuncu Serkan’dı. Zaten bu oyuncunun en büyük özelliği bu. Üç kişilik koşuyor, iki kişilik mücadele ediyor. Mehmet Yozgatlı, Daum tarafından otomatiğe bağlandı. Hep ikinci yarı oyuna giriyor. Bu oyuncu geçen sezon daha iyiydi. Bu sene bir değişikliği var, saçları renklenmiş. Oyunu renksizlenmiş. Selçuk’ta hergün daha iyiye doğru bir gidiş var. Önder en iyisini yapıyor. Nobre her zamanki gibi gene ‘Nasıl kendimi atarım, serbest vuruş kazandırırım ya da penaltı yaptırırım’ havasında.
Kim daha hızlı?
Fenerbahçe’nin özellikle ikinci yarı iyi olması kendilerini de fazla aldatmasın. Samsunspor geçen seneki Samsunspor bile değil. Eğer bu Samsun kendini çabuk toparlamazsa sezon boyu düşme mücadelesi yapar. Fenerbahçe’deki en büyük değişim yeni yapılan kapalı tribünde. Takımdan daha seri ilerleme kaydediyor. Her hafta gelince büyük değişiklik görüyorsunuz. Emeği geçenlere helal olsun. Bülent Demirlek iyi niyetli. Gördüğünü çalmaya çalıştı. Bazı ikili mücadeleleri çözemedi. Ama hiç olmazsa eyyam yapmaya çalışmadı. Kafasında şeytan yoktu.
Fenerbahçe eğer Şampiyonlar Ligi’nde iyi bir derece yapmak istiyorsa Alex’ten ve özellikle Anelka’dan Daum’un çok iyi faydalanması gerekir. Yoksa bu iki oyuncuya da verilen paralar yazık. Ve bunda futbolcuların en ufak bir günahı, suçu yok!...
Yazının Devamını Oku 24 Ağustos 2005
Serdar Güzelaydın, Milli Takımlar Kurul Başkanlığı’ndan ayrıldı. Bu istifa federasyonun içindeki çok şeyin başlangıcı olacak. Şimdi ben bazı sorular soracağım. Bakalım federasyon yanıtlayabilicek mi? SERDAR Güzelaydın... Bir kaç defa karşılaştık, el sıkıştık, ‘Nasılsınız, iyi misiniz’ sohbetinden başka temasımız olmadı. Bazıları, ‘Yaramaz adam’ diyor, bazıları ise, ‘Süper insandır, adam oğlu adam.’
Bu kadar soru cevaptan sonra, ‘Mücadeleyi seven bir insan’ olduğu belli oluyor. 10 kişiye sorsam, 10’u da ‘yaramaz’ deseydi, ya da 10’unu da ‘mükemmel’ olmazdı. Güzelaydın, istifa etti. Bu istifa Futbol Federasyonu içinde bilinmeyen ama herkesin konuştuğu çok şeyin başlangıcı olacak.
Bu uzun girişten sonra sadede gelelim. Öncelikle sorun A.Sebat- Kayseri maçıydı. Türk futbolunun son 15-20 yılda en fazla rahatsızlık duyduğu, ‘Şike belası’ndan, yolsuzluklardan, hakem oyunlarından, topyekün kirlenmenden, bu maçtan sonra verilecek cesaretli kararlarla kurtulabilirdik.
VİCDANLAR RAHAT MI?
Ama olmadı. Maalesef ve maalesef kümesin içinde bağlantısı olan bazı kulüplerin etkisiyle bir karar verildi. Türkiye’de belki de ilk defa Şike Tahkik Komisyonu kuruldu. Acaba, bu komisyon nihai raporunu verirken üyelerin mantıkları, vicdanları rahat mıydı?
Sevgili Futbol Federasyonu üyeleri... Şimdi soracağım sorulara net cevaplar verebilir misiniz? Eğer verirseniz bu sütunlardan keyifle aktaracağım;
1- Kaleci Hakan Olgun o meşhur maçtan sonra Hürriyet’e verdiği röportajda, ‘Bu maç kesinlikle şikedir’ dedi. Siz, Hakan’ı 50 milyar lira ile ödüllendirdiniz. (Anladığımız kadarıyla; ‘Hakancığım sen çok düzgün bir adamsın. Bu maçın şike olduğunu cümle aleme borazanla ilan ettin. Biz de seni ödüllendirdik’ dediniz.
Ama siz, Hakan’a bu ödülü verirken, Hakan’ın aksine bu maçın iddiaya teşebbüs olduğunu söylediniz.
NEDEN, NEDEN, NEDEN?
2- Yine siz, A.Sebat Kulübü Başkanı Veli Sezgin’in, ‘Bu maç şikedir’ yazılı beyanını da gözardı ettiniz. Niye?
3- A.Sebat- Kayseri maçından 8 saat sonra, gece yarısı aniden kafanıza birer saksı düştü. Gece yarısı nöbetçisiyle(!) acil bir açıklama yaptınız. ‘Olayların Kayserispor ile bir ilgisi yoktur.’ Bu şu anlama gelmiyor mu, ‘Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü?
4- Cafer Aydın, ‘Bize teşvik primi geldi. Yöneticiler pay istedikleri için bölüşemedik. Araya hocamız Ersun Yanal girdi. Ve parayı hep beraber bölüştük.’ Bu açıklamalara niye yanıt vermediniz, neden siz ya da Ersun Yanal, Cafer’i mahkemeye vermediniz? Paranın paylaşılması sorun olmuş. Ama olayın üstüne gidilse, parayı gönderen de meydana çıkacak. Aslında esas sorun orada. Ama o da kapatıldı mı?
KUZEYDOĞU BASKISI
5- Yine dönelim A.Sebat- Kayseri maçına. Olayın içinde Gökdeniz’in ismi geçiyor. Ama bir bakıyorsunuz, bazı futbolcular tedbirli, bazıları tedbirsiz disipline veriliyor. Sayın Fedarsyon üyeleri bu kararlarda Kuzeydoğu’dan da mı çok baskı yediniz?
6- Sebat- Kayseri maçına iddia girişimi diyorsunuz, Metin Aktaş’ı tedbirle ceza heyetine gönderiyorsunuz. Niye Metin’i ceza heyetine tedbirli gönderiyorsunuz da, Gökdeniz’i göndermiyorsunuz?
7- Sebat Kayseri maçına bahis oynasanız, kime oynarsınız? Kayseri aleyhine. Niye, çünkü sürpriz Sebat’ın kazanması. Daha fazla parayı o verecek. Ama bu iddia olursa böyle olacak. Yani kumar oynarsan. Ama oynanan kumar mumar değil. ‘Harbiden garanti.’ Paralar arabayla Hakan’a gidiyor. Bu parayı kabul etmediği ve deşifre ettiği içinde federasyon olarak Hakan’a 50 milyar ödül veriyorsunuz. Denklem bu kadar basit. Yani iki çarpı iki, 4 eder. Ama siz, ‘İki çarpı iki, 3 eder’ diye açıklama yaptınız.
BAŞARAMADINIZ
8- Futbol Federasyonu içindeki personel alımları, eğitim dairesi başkanına 10 milyar verilirken, Ahmet Güvener’in aylığının 18 milyar liraya yükseltilmesi, Federasyon Başkanı’nın bürosunda çalışan hukukçu kadının Almanya’ya Federasyon Temsilciliği’ne atanması, siyasilerin özellikle Kayseri - Sebat maçındaki baskıları -Buna Trabzon kanadı da dahil-
9- Sebat- Kayseri maçıyla aynı hafta oynanan G.Saray- Trabzon maçını da iddia tahtasından kaldıracaktınız. Niye kaldırmadınız, ya da kaldıramadınız?
Sebat - Kayseri maçı futbolumuz ve sizler için bir kurtuluş ve dönüm maçı olacaktı. Sizin geliş sebeniz bu tip olayları önlemekti. Allah size bu maçla, kaşınacak tırnak verdi. Ama siz bırakın kaşımayı, okşadınız. Sakın çıkıp da Haluk Ulusoy dönemine sallamayın. O hiç olmazsa, ‘Ben yaptım oldu. Yerseniz’ diyordu. Bir kaç kişi hariç çok kimse yemiyordu ama susuyordu. Yazıklar olsun siz onu da yapamadınız.
NOT: Sevgili federasyon üyeleri, sizler 3 gün önce Hürriyet’te Mehmet Arslan’ın sorduğu sorulara cevap veremediniz. Adım gibi biliyorum ki, bu soruların, hiçbirine de, hiçbir cevap veremeyeceksiniz. Ama yine de dört gözle bekliyorum.
Can Çobanoğlu
CAN Çobanoğlu.. Voleyboldan geldi. Büyük zorluklarla karşılaştı. Öncelikle futbola iyi adapte oldu. Sonra kendini de aştı. İşini de iyi yaptı ve iyi öğrendi. Uluslararası platformda çok dost edindi. Eğer yurt dışında başarılı olunacaksa, çalışmak kadar insani ilişkileri de iyi tutmak lazım. Özellikle Can bu konuda mükemmele yakındı. Yeni ekip onu götürdü. Ama Futbol Federasyonu’nun yerinde olsam Can Çobanoğlu’ndan mutlaka faydalanırdım. Belki de dönüp, doğrusunu yaparlar.
Yüzde 500 kanser
EMNİYET kemerini takmazsam en büyük tehlike bana. Kaza anında ölme riskim yüzde 500 artıyor. Ama egzoz muayenesi yaptırmazsam, cezasını yoldaki insan çekiyor. Kanser olma riski yüzde 500 artıyor. Ankara’da bir halk otobüsü.. Sanki Zonguldak’tan çıkarılan kömürlerle çalışıyor. Hemen arkasındaydım sağda bekleyen trafik polisine sordum, ‘Niye ceza yazmıyorsunuz?’
- Erman hocam biz motor ustası değiliz. Durdurup evraklarını istiyoruz. Egzoz muayenisinden geçtiğini görüyoruz. Elimizden bu geliyor sadece.
Aslında ben herhangi TV’nin haber kanalında çalışsam, bu egzoz muayene istasyonlarıyla -ve normal araba muayene istasyonlarıyla- ilgili bir haber yaparım, millet küçük dilini yutar.
Sevgili Özerten
SEVGİLİ Ufuk Özerten.. Seni bir tehlike bekliyor. Yerinde olsam, hakemliğini bitirmeye 1-2 yıl kalmış hakemleri büyük takımların maçlarından uzak tutarım. Çünkü onlar artık hakemliği değil, bir kaç yıl sonra Merkez Hakem Komitesi’nde görev almayı düşünmeye başlarlar. Bu işin yolu da 3 büyüklerden başlar. Onlardan bir ya da ikisi seni istemezse, ağzınla kuş tutsan MHK’ye giremezsin. Sakın kimse bana, ‘Hikaye anlatma Erman’ demesin. İşte en son ve en büyük örnek Ali Aydın, işte MHK ve işte en son Futbol Federasyonu seçimleri.
Yazının Devamını Oku 21 Ağustos 2005
Beşiktaş 1-0 önde, Ziya hoca bütün riskleri göze alıp, ölümüne hücuma kalkıyor. Yani, Beşiktaş’ın tam istediği ortam... Ama siyah beyazlılar panik yapıyorlar. Halbuki topu sakince yere indirseler ikinci golü daha erken atarlardı. GEÇEN hafta İnönü’de Beşiktaş, göze hoş gelen bir futbol oynadı. Bir kere şu unutulmamalı; ‘Bu Beşiktaş’ta hayat var. Zamanla daha iyi olacak’ dedik ama, ‘Beşiktaş süper’ demedik. İlk maçlarında oynadığın rakip de önemli. Gençlerbirliği taş gibi bir ekip ama çokta yeni bir takım. Onlar da Beşiktaş gibi daha tam hazır değiller. Fakat, gelecekte iyi olacakları kesin.
Siyah beyazlılarda geri ile ileri arasındaki hatta bağlantı zaman zaman kesiliyor. Kleberson hem topsuz hem topla mükemmel işler yapıyor. Ne varki, diğer arkadaşları ona ayak uyduramıyor. Geçen haftaki lig maçında mükemmel oynayan Okan, dün gece zorlandı. Beşiktaş 1-0 önde, Ziya hoca bütün riskleri göze alıp, ölümüne hücuma kalkıyor. Yani, Beşiktaş’ın tam istediği ortam... Ama siyah beyazlılar panik yapıyorlar. Topu sakince yere indirip, iki yan, bir de ara pas yapsalar ikinci golü daha erken atacaklar. Ama bakıyorsunuz ki, hem Teknik Direktör Rıza’da panik var hem de sahadaki futbolcularda.
Golü attı kementi yedi
Dün gece bir şey çok dikkatimi çekti. Ailton golü attı, kementi yedi. Yedek kulübesinin önünden geçiyor, Rıza da buzdolabı gibi, Ailton da... Acaba Ailton seyirciye fazla mı sempatik geldi, Rıza onu diğer futbolculardan ayırmak istemiyor. Yoksa Ailton’un disiplini bozan, Rıza’yı rahatsız eden hareketleri mi var?
Youla hareketli bir oyuncu. Çok işler yapıyor. Ama sakın kimse ondan öldürücü gol vuruşları beklemesin. O iş Ailton’un işi... Nitekim dün bir pozisyon yakaladı, faturayı kesiverdi.
Gençlerbirliği’nde, tarihi ve etkili menajeri Cem Onuk’un ayrılmasından sonra transfer işinde ilhan Cavcav ile Ziya hoca kafa kafaya kaldılar. Allah var ya, onların da sonunu merak ediyorum. Çünkü, kırmızı siyahlılar Ersun Yanal döneminde lig şampiyonu olamayacaklarını anlayınca, klasik düzenleri olan ‘genç futbolcu alıp onları yüksek paralara satarak yaşama’ yörüngesine girdiler. Ama Ziya hoca ile bu klasik görünümlerinden zaman zaman uzaklaştılar.
Ziya hoca Lucescu gibi
Ziya hoca, aynen Lucescu gibi. Önce kalemi sağlama alayım diyor. Bunu oyun beraberlik halinde iken de ısrarla istiyor, takımı galip durumda iken de. Yani oyun disiplinine yüzde yüz uyun diyor. Ama şampiyon olacaksan, diğer takımlardan bir farkın olmalı.
Beşiktaş için Kleberson mükemmel bir transfer. Ailton, Neyzen’in sazı gibi. Davulcuya benzeyen bu oyuncu müthiş bir yetenek. Ama bu yeteneğinin arkasında bazı sorunları da beraberinde getirir, takımdan bazı şeyler götürür mü, onu bilemem. Şu gerçeği iyi görüyorum; bu Beşiktaş takımında Tümer’den ve Sergen’den mutlak surette faydalanılmalı. 30 dakika mı, 45 dakika mı, 60 dakika mı, tartışılır.
Serdar Tatlı maçı iyi götürdü. Ama herhalde onun kitabında ‘taç atışları tek ayak havada üç adım atlar gibi atılır’ diye yazıyor...
Yazının Devamını Oku 17 Ağustos 2005
Hooijdonk, giderayak uyarmıştı, ‘Futbolcular mutlu değil, Daum’u sevmiyorlar, sistemden memnun değil’ demişti. Fenerbahçe Yönetimi bunları görüyordu, biliyordu. Ama Başkan korkusu ellerini kollarını bağladı. ÜLKE olarak, insan olarak dolmuşa gelmeye bayılıyoruz. Birileri bir şey söylüyor herkes koyun gibi peşinden gidiyor. ‘Tam destek, hep destek.’ Neden tam, neden hep, neye göre destek, ne kadar destek?
Fenerbahçe’den, Hooijdonk adında bir futbolcu geçti. Kariyeri, kültürü, insanlığı, kapasitesi kalitesi belli bir oyuncu. Gider ayak bir şeyler söyledi. Karşı karşıya konuşurken dikkat ettim. Her kullandığı kelimeyi özenle seçiyordu. Amacı yıpratmak, çamur atmak değildi.
Emek verdiği Fenerbahçe’nin daha iyi olmasını istiyordu. Ama Fenerbahçe yönetimi, Aziz Yıldırım’ın baskısıyla bunları duymadı, duyamadı. Aslında yönetimdekilerin hepsi aklı başında insanlar. Hepsi de başarılı işadamı. Ve herşeyi görüyorlar biliyorlar, ama ‘Başkan korkusu’ onların ellerini kollarını bağlıyor.
Ev altın olsa
Hooijdonk’un söylediği herşeyi bir tarafa bırakın. Yani, ‘Futbolcular Daum’u sevmiyor, oynadıkları yerden memnun değiller, sistemden memnun değiller cümlelerini.
Hooijdonk çok önemli bir şey daha söyledi, ‘Daum öyle bir insandır ki, onun için çok değerler arkada kalır. Bakın size söylüyorum, ben F.Bahçe’den ayrıldıktan sonra benim evime taşınacak. Ve orada oturacak. Çünkü F.Bahçe’ye geldikten sonra, ‘Niye benim evim Hooijdonk’un evi gibi değil’ diyerek defalarca yönetime baskı yaptı’
Sevgili okuyucular, benim futbolcum bunları söyleyecek, ben de teknik direktör olacağım. Onun çıktığı ev altın olsa orada oturmam. Ama Daum için bu değerler önemli değil. O aldığı paraya bakar, sözleşmesini çok sağlam yapar, yarın göndermeye kalkarsan senin dişini söker.
Sorumlu yıldırım
Artık Aziz Yıldırım’ın da bu saatten sonra yapacağı bir şey yok. Şampiyonlar Ligi grup elemelerinin sonuna kadar Daum ile devam edecek. İyi olursa kendinden, kötü olursa, ‘Daum suçlu’ diyecek. Ama artık çok geç. Bu Fenerbahçe takımı Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkamazsa, bunun tek sorumlusu Aziz Yıldırım’dır.
Bu saatten sonra futbolcularla Daum’un arasındaki dikiş de artık tutmaz. 2 yıldır gözüküyordu, daha da fazla artarak su yüzüne çıkacak. Çünkü F.Bahçeli futbolcu mutsuz, keyifsiz. Ancak alınacak sürpriz galibiyetlerden sonra belki sular durulur.
2 yıldır şans Daum’u kucaklayıp öpüyordu. Bakalım öpmeye devam mı edecek, yoksa sırtını mı dönecek.
Parasız Saadet
G.SARAY’a bakıyoruz.. ‘Para yok, pul yok, transfer yok’ diyorlar. Ama bir teknik direktör geliyor, futbolcularla dost, haşır neşir.. Belli ki kaliteli bir insan.. İşin rengi sihirli bir değnek dokunmuş gibi değişiyor.
Neden? Çok basit, Erik Gerets zamanında futbol oynamış hepsini görmüş geçirmiş, doymuş. Tribünden göründüğü kadarıyla kompleksli bir insan değil.
Futbolcuyla dost, onu dinliyor, ona elini uzatıyor. Ona ne istediğini soruyor, derdini dinliyor.
Hami ve Bülent
FATİH Terim, Bülent Korkmaz’a sahip çıktı. Özel bir milli maça çağırdı. Onu onore etti. Bence çok güzel. Fasulyeyi nohut ile karıştırmamak lazım. ‘Terim, Bülent’i G.Saray’da kadro dışı bıraktı’ diyorlar. Olabilir. O bir kulüpteki futbolcu- teknik adam sorunudur.
Buradaki olay ise farklı. Buna bir itirazım yok. Ama başka bir itirazım var. Trabzonzporlu Hami 49 kere milli oldu. Bir defa daha formayı giyse 50 olacaktı. Ama 49’da kaldı. Bazı uyanık dükkanlar mallarını tezgahlarken, gömleğe 50 lira demiyorlar, 49 lira diyorlar. Siz de o baştaki 40’a aldanıyorsunuz. Sanki 40 liraymış gibi o gömleği alıyorsunuz. Aslında gömlek 49 lira, 1 lira daha verseniz 50 olacak.
İşte Hami’nin durumu böyle. Türkiye’de o kadar fark olacak tabii. Biri G.Saray, diğeri Trabzonspor kaptanı. Ama helal olsun Terim’e, kaptanına sahip çıktı. Şenol Güneş ise kendi kaptanına sahip çıkamadı. Aradaki fark bu kadar basit.
Temiz futbol...
HASAN Doğan, Türkiye’de bir ilke imza atacak. A.Sebat - Kayseri maçını birinci günden beri en ince detaylarına kadar takip ediyorum. Geçen yıl bu maçın oynandığı hafta yaptığımız Maraton Programı’nda ve oradaki konuşmalarımdan dolayı RTÜK’ten ihtar aldık.
Bakın sevgili okuyucular, bu işin içine boğazına kadar girmiş insanlar şu anda dışarıda geziyorlar. Hiç bir şey olmamış gibi üstelik. Biz bunları yapanları konuştuk diye ihtar alıyoruz.
Trabzon ilindeki bazı engellemelere ve Trabzon’dan bir türlü alınamayan telefon konuşma kayıtlarına rağmen, Hasan Doğan ısrarla olayın üstüne gitti. Kayıtlara Ankara’dan ulaştı. İşin sonuna doğru gidiliyor.
Eğer bu olay gerektiği biçimde sonuçlanırsa ve bütün bu olayın içinde yer alanlar deşifre olurlarsa en az 15-20 yıl Türkiye’de kimse bu işlere bulaşamaz. Zaten ya Hasan Doğan başarılı olacak, ya da daha farklı güçler bu olayı kapatacaklar. Bekleyelim görelim.
Beşiktaş’ın şansı
BEŞİKTAŞ’A bakıyorsunuz, onlar F.Bahçe’ye, G.Saray’a göre daha da avantajlılar. Niye? Çünkü Türkçe konuşan, futbolcuyla arasında tercüman olmayan ama futbolcunun derdine tercüman olan bir teknik direktörleri var.
Türk örf, adet ve kültürüne göre yetişmiş, zamanında futbolcuyla vücut diliyle de anlaşaşabilen bir teknik adam. Özellikle de Türkiye’yi ve Türk insanını daha iyi tanıyan bir teknik adam. Dolasıyla Beşiktaş bu şartlarla bir adım öne geçiyor.
Rıza Çalımbay’ın derdi takımın geneli değil. Yabancı futbolcularla anlaşabilmek. Takıma onları monte etmek. Futbolculuk hayatımda en çok sıkıntı çekip zorlandığım dönemler yabancı teknik adamlarla çalıştığım dönemler olmuştur.
Çünkü onların anlatmak istediğini tercümanları hiç bir zaman aynen tercüme edememişlerdir. Herşeyden önemlisi teknik adamın anlattıkları, seçtiği kelimelerin ruhunu ve heyecanını tercümanlar buzdolabı gibi yansıtırlar. Ve siz havası alınmış top gibi olursunuz.
Yazının Devamını Oku 15 Ağustos 2005
BİR futbolsever olsam ve İstanbul’da otursam, hemen İnönü Stadı’ndan bir kombine alırım. Çünkü bu sene Beşiktaş’ın maçlarını izlemek büyük keyif olacak.Her şeyden önce, çok iyi bir mücadele izleyeceğiz. Beşiktaş takımı belki yenemeyecek ama şu bir gerçek ki, Beşiktaş’ı yenmek çok zor olacak. Çünkü mükemmel bir yardımlaşma var. Presi, rakip hücum yapmaya başladığı an basıyorlar. Haliyle rakip en fazla dördüncü veya beşinci maçta pes ediyor. Daha çok yeniler. Belki takım uyumu tam yok ama şu gözüküyor ki, ilerleyen 5-6 haftada bu takım çok daha iyi işler yapacak. Bir başka özellikleri de, çoğu yeni futbolculardan oluşan bu takım, başarıya aç. Rıza, eğer adalet terazisini iyi uygularsa, işi futbolcular arası yarışmaya ve rekabete sokarsa, mükemmel işler çıkarırlar. Beşiktaş’la oynyacak takımlar için en büyük tehlike, geriye düşmeleri. Çünkü, yiyecekleri bir golden sonra siyah beyazlılara gol atmaya kalkarsan çok tehlikeli kontratak oyuncuları var.İş Rıza’ya kalıyorArtık bu dakikadan sonra bütün iş, Rıza’ya kalıyor. Onun, ‘ben şunu istedim, bunu istedim, almadılar, elimdeki kadro iyi değil’ cümlesini kullanma hakkı yok. Rıza’nın en büyük özelliği, koşan bir takım oluşturması. Bu kalitede bir takım koşarsa ve organize de iyi olursa, Türkiye ligi için büyük kazanç demektir. Tümer’le Sergen böyle bir takımın kreması olurlar.Denizlipor kabuk değiştirdi. Haliyle sorunları olacak. Onlara da biraz sabırlı bakmak gerek. Üç büyük takımı canlı izledikten sonra; 1-Beşiktaş, 2-G.Saray, 3-F.Bahçe diyorum. Özellikle de F.Bahçe’ye bu kadar yatırımdan, bu kadar ihtimamdan sonra hayretler içinde bakıyorum. Şu anda Beşiktaş yönetimi, F.Bahçe yönetimine göre sınıfı geçmiş gözüküyor. Bunun net kararını Şampiyonlar Ligi’nin ilk turundan sonra daha net vereceğiz. Sakın o zaman Fener yönetimi Daum’a ‘tu kaka’ demesin. Yarın bir gün eğer Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde başarısız olursa, bunun tek sorumlusu Başkan Aziz Yıldırım’dır, Daum değil.
button
Yazının Devamını Oku 14 Ağustos 2005
<B>FENERBAHÇE,</B> bildiğiniz gibi. Ne bir kanat organizasyonu, ne verkaç, ne şut, ne de bir organize atak... Hiçbir şey yok. <B>Daum, </B>sahaya bir kadro çıkarıyor. Onlar da oynuyor. Futbolcuların mutsuz oldukları net bir şekilde gözüküyor. Yine kazanılan bir ölü toptan gol ve tamamen tesadüf ikinci gol. Diyarbakır’a bakıyorsunuz, ne yapacağı önce planlanmış, herkes nereye koşacağını biliyor, hiçbir şekilde hakemle ve rakiple oynamadan mükemmel mücadele ediyorlar. Tek hataları, 60. dakikadan sonra defanstaki oyuncuların fazlaca geriye çekilmeleri, ceza alanlarına girmeleri. Allah var, Hüseyin Kalpar tam önümde adamın gırtlağı yırtıldı, ‘Niye ceza alanına giriyorsunuz, çıkın’ diye.
Bu Daum, elindeki bu kadar kaliteli oyuncuya her ay, bakın her ay diyorum, yani 30 gün günde bir idman çalıştırarak, her bir organize poziyon öğretseydi, bugün F.Bahçe takımının elinde 24 tane organize hücum zenginliği olurdu. Bunun 5-6 tanesi de Diyarbakırspor’a yeterdi.
Daum, Türkiye’de milleti aldatıyor. Bu takımı günlük yaşatıyor ve gelen üst düzey futbolcular da teker teker kaçıyorlar. Çünkü onların kapalı kapılar ardındaki tehditlerini kaldıramıyor. Neden? Çünkü onlara cevap verecek futbol bilgisi yok.
Tatlı yemedi
Düşünübiliyor musunuz, oyundan çıkmışsınız, yedek kulübesinde oturuyorsunuz. Yani sakinleşmişsiniz. Ani bir reaksiyon gösterme şanssızlığınız yok. Ve oyundan atılıyorsunuz. Bunun adı sorumsuzluktan başka bir şey değil. Onun adı da Tuncay.
Serkan, iki senedir rakibin hücum ettiği her pozisyonda yalandan kendini atıyor. Ve hakemler de bunu yiyorlardı. O da içinden kıs kıs gülüyordu. Bunun örneklerini de Maraton’da defalarca gösterdik. Ama dün gece Tatlı yemedi, o da gitti ikinci Diyarbakır golü oldu.
Bir başka şeyi daha anlamak mümkün değil. Alex, hem penaltılarda hem serbest vuruşlarda ayağının içini kullanarak kalecinin sol tarafına vuruyor. Kaleciler, duracakları normal yerde değildi. 1-1.5 metre daha sola gitseler, Alex’in kafasını karıştıracaklar. Ya Alex, oraya vurmayacak. Vurursa çıkaracaklar. Ya da Alex, yön değiştirip ters tarafa vuracak. Ama oraya vurunca da bu etkinlikte olmayacak. Bakalım bizim hangi kaleci bunu yapacak?
Daum, seyircisiz maçta, kuzu kuzu oyunu seyretti. Kalpar, seyirci de olmadığı için çok pozisyonda takımına taktik yönden bağırarak etkili oldu. Daum’un bir tek 79. dakikada sesini duydum. O da hakeme diyordu ki, ‘kaleci vakit geçiriyor.’
Biraz bekle
Serdar Tatlı iyi maç yönetti. Ama soruyorum kendisine, 47.dakikada Appiah vuruşu gol olsa ve o vuruş yapılmadan önce çaldığı düdüğün hesabını nasıl verirdi? FIFA yardımcılara ne diyor? Biraz bekle. FIFA yıllardır size de aynı şeyi söylüyor. Bir yudum bekleyin.
Maçın geneline baktığımızda, daha iyi oynayan, daha iyi mücadele eden, daha organize olan Diyarbakır’dı. Şans geçen yıl olduğu gibi Fener’in yanındaydı ve Diyarbakır’dan 1 puanı kaptı.
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2005
Selçuk Dereli, ikili mücadelelere oyun kurallarınca müsaade, edince ortaya güzel görüntüler çıktı. Para verip maça gelenler, verdiklerinin karşılığını alarak ayrıldılar. DÜN gece 19 Mayıs Stadı’na gelenler mükemmel bir mücadele izlediler. Belki çok kaliteli futbol yoktu ama korakor, çatır çatır ikili mücadeleler oldu. İki taraf da tamamen topa tabiri caizse ‘köpek gibi’ saldırdılar. Selçuk Dereli de bu ikili mücadelelere oyun kurallarınca müsaade edince, ortaya güzel görüntüler çıktı. Yani para verip maça gelenler 90 dakika sonunda verdiklerinin karşılığını alarak ayrıldılar.
Ankaragücü geçtiğimiz yıllara göre çok daha iyi mücadele ediyor, yürekten oynuyor. Sanki o eski takım ruhu geri gelmiş. G.Saray da geçen yıla göre daha iyi mücadele ediyor. Mesela A.Gücü defansının ortası araya atılan çok topta tek hatta kaldı ve G.Saray’a beklemediği pozisyonları verdiler.
Şentürk’ün hatası
Ankaragücü Teknik Direktörü Adnan Şentürk’ün yaptığı en büyük hata, orta sahayı kalabalıklaştırmak için Birol’u oyundan almasıydı. Çünkü o Birol, oynadığı sürece G.Saray defansını inanılmaz rahatsız etti. Bütün hava toplarını ya aldı, ya bozdu. O çıkınca G.Saray defansı da daha fazla orta alana gelip, hücuma destek vermeye başladılar. Böyle olunca da gereksiz yere G.Saray’ı üzerlerine çektiler. Birol çıkınca, Umut da tek başına kaldı. Kanadı kırık oynadı.
İki oyuncusu birden sakatlanan Gerets’in, oyuncu değiştirerek taktik üzerinde oynama şansı kalmadı. Hakan Şükür’ü hava toplarında iyi bastırdılar. Ancak, iki kere etkili asist yapabildi.
Maç doksan dakika boyunca iki tarafa da gitti-geldi. Mağlup olana yazık olacaktı. Şans G.Saray’a güldü. Tribünden gördüğüm kadarıyla Necati’ye yapılan bana penaltı gibi geldi. Diğer pozisyonlarda da futbolcular biraz fazla artistliğe kaçtılar. Bizim futbolcularda o kadar çok gereksiz itirazlar oluyor ki, 85. dakikada iki futbolcu kafa kafaya çarpıştı. Yerde yatıyorlar, G.Saraylı oyuncular gelip Selçuk Dereli’ye itiraz ettiler. Hiç düşünmüyorlar mı acaba, bir futbolcu kasıtlı olarak rakibini sakatlayacaksa ayağını mı kullanır, yoksa kafasını mı? Bizim futbolcular kafalarını kullanmadan hakeme itiraz ediyorlar.
Tomas 404 gibi
Ümit etkili değildi. Golünü attı ama ‘ben niye oynatılmıyorum?’ diyen bir futbolcu, 90 dakikaya ilk 11’de başlıyorsa çok daha fazla şeyler yapması lazım. G.Saray’da Tomas, son derece gösterişsiz ama müthiş faydalı işler yapıyor. Sanki 404 gibi her açığı yapıştırıyor. Gözüpek, hiçbir şeyden korkmuyor.
Selçuk Dereli FIFA hakemi. Hem de Ankara bölgesinden. Sakın kimse öküz altında buzağı aramasın. Bu mertebeye gelmiş bir hakem kendi bölgesinde de olsa, maç verilmeli. Ve bu uygulamaya devam edilmeli. Artık bir şeylerin değişmesi gerek ve bir yerden de başlamak lazım.
G.Saray Dereli ile kaybetti mi?
ANKARAGÜCÜ Kulübü Başkanı Cemal Aydın, 90+3’te yedikleri gol öncesi oyuncularına faul yapıldığını iddia ederken, ‘Emeğimize yazık. Günahın faturası hep bize mi çıkacak?’ diyerek isyan etti. Aydın, şunları söyledi: ‘Golden önce bal gibi faul vardı. Hep biz kurban ediliyoruz. Bırakın diyorlarsa, maçlara çıkmayalım. Futbolcularım şu anda içeride ağlıyor. Ümit, o pozisyonda futbolcuların üzerine yüklenerek gol yaptı. Bunu, tribünde oturan herkes gördü. Ama Selçuk Dereli görmedi.’
Yazının Devamını Oku 10 Ağustos 2005
Cem Papila’yı F.Bahçe maçından sonra asıyorsun. ‘Bizi 10 trilyondan etti’ diyerek meclise soru önergesi verip, yürüyüşler yapıyorsun. Sonra da mahalle takımına eleniyorsun. TRABZON’un elenmesi, hem Trabzon açısından hem de Türk futbolu açısından çok önemli bir olaydı. Yani ‘Ben elendim kardeşim, ne yapayım’ diyemezsin. Elendiğin takım mahalle takımı (Bu cümle benim değil Şenol’un yardımcısı antrenör İlhan’ın).
Sen, Cem Papila’yı F.Bahçe maçından sonra asıyorsun. ‘Verdiğin kararlarla bizi 10 trilyondan ettin’ diyorsun, Meclise soru önergesi veriyorsun. İstanbul’da, Trabzon’da yürüşüler düzenliyorsun. Sonra eğrisi doğrusuna denk geliyor, Şampiyonlar Ligi’ne gidiyorsun.
Gitmedin, izlemedin
Rakibin senden evvel Dinamo Misk ile maç yapıyor. Ve sen işlerini bahane ederek veya kampı bahane ederek, rakibinin maçını gidip çıplak gözle izlemiyorsun.
Aslında sen bunu ilk yapmıyorsun. Kore’deki Dünya Kupası’nda Brezilya ile oynadığımız ilk maçtan sonra, iki rakibimiz ertesi gün 150 kilometre ilerde oynadılar. Ve sen yine izlemeye gitmedin, Ünal’ı gönderdin. Ama işine geldiği zaman ‘Çok yoğunum, kamp programım ağır geçiyor’ diyorsun. Bazen de bu kadar yoğun temponun arasında, Faruk Özak, Trabzon’da Tanjant yolu açılışı yapıyor. Atlayıp 3 gün oraya gidiyorsun.
Yani yersen. Senin için Tanjant yol açılımına katılarak siyasi kanattan alacağın artılar mı önemliydi, yoksa Trabzonspor Şampiyonlar Ligi’ne katılsaydı ülke futbolu adına kazandıracağın puanlar mı daha değerli olacaktı. Sen birinciyi seçtin.
Bırak Şampiyonlar Ligi’ni, şu kötü Rum takımına elenip UEFA Kupası’na bile katılamadın. Yani Trabzonspor’un kaybı belki de 10 trilyon. Sakın ‘Futbolcu alınmadı, istediğim oyuncular alınmadı’ deme. Bir futbolcuyu almak istemiyorsan, almayacağını yönetime net bildirirsin. Kararsız Kasım’ı oynamazsın.
Yanlız Trabzonspor değil, bu maçtan sonra hem Türk futbolu büyük prestij kaybetti, hem de ebedi rakibimiz Yunanistan’ın bir takımına değil onların dış kapı mandalına elendik.
Rahat kazanırdın
Bırak takviyeli Trabzonspor’u veya bu Trabzonspor’u, Paf Takımı’nın başında düzgün bir adam olsa Trabzon ruhuyla bu Rum takımını rahatça geçerdi.
Ben Şenol Güneş’in yerinde olsam o mevkiide dakikasında durmam. Özür dileyerek istifa ederdim. Çünkü bundan sonra Şenol Güneş’le futbolcular arasında dikiş tutacağından emin değilim. İnşallah yanılırım. Haluk Ulusoy’un kulakları çınlasın. Bazı seyirciler hatırlarlar. Reha Muhtar, bir gece beni Kore’den Show Tv’ye canlı yayına bağladı. ‘Bu takımla bu şansımız devam ederse belki Dünya Kupası’nı bile alırız. Ama ben Haluk Ulusoy’un yerinde olysam Dünya Kupası’nı aldığımız günün akşamı Şenol Güneş’in maaşına zam, işine son veririm’ dedim. Reha Muhtar’da ‘Olur mu hocam’ diye karşılık vermişti. Haluk Ulusoy yaşıyor.
Sorun bakalım. Dünya üçüncüsü olduktan sonra bu işlemi yapsaydı, bugün hala Federasyon Başkanı mıydı, değil miydi?
İşini seveceksin
Not: Sezonun birinci haftası. G.Birliği-F.Bahçe, Kayseri Erciyes-Beşiktaş, G.Saray-Konya maçlarının hepsine gittim, canlı izledim. Ben yorumculuk yapıyorum.
Bunları canlı izlersem yapabileceğim hata oranınn azalacağı fikrindeyim. Benimle beraber, bu üç maçı da izleyen bir yetkili daha vardı. O da Fatih Terim’di. İsteseydi televizyonun başına oturur, ayak ayak üzerine atar, buzlu viskisini yudumlar, Oğuz Çetin’i, Mehmet Özdilek’i, Metin Tekin’i gönderirdi. Ona kim ne diyebilirdi ki.
Önce iş ahlakın olacak, işini seveceksin. Hamama girip terleyeceksin. Yani keseyi göbek taşında olacaksın. Yoksa adama keseyi hamamın dışında, kuru kuruya diri diri atarlar.
Musluklar kesilince
G.SARAY’lı bir grup seyirci, yönetimi protesto etti. Nedeni yöneticiler transfer yapmamış. Geçiniz bu işleri beyler. İlla futbolcu alınacak diye bir kanun yok. Veya alınacak iyi futbolcu da takıma mutlak uyacak diye de bir kural yok.
G.Saray’ı bu kadar seven, bu bir grup seyirci niye çıkıpta ‘Biz yıllardır kulüpten bazı yöneticilerden bedava bilet aldık, nemalandık, mamalandık’ diye gerçeği söyleyemiyorlar. G.Saraylı bu grupların, yönetimden yıllarca haftada aldıkları para 50 milyar civarında. Ayda 200 milyar eder. Bu para kesilince, bu grubun takım sevgisi bir anda kabardı. Maçtaydım, naklen yayın yerinde.
Numaralı tribünden yönetim aleyhinde bir tezahür yapılmadı. Karşı tribünden ve kale arkası tribününün bir kısmından yapıldı. Güvenlik kameraları varsa veya Digitürk görüntülerinden bu protesto eden yerlerde en az 100 seyirciyi 90 dakika boyunca sırtları sahaya dönük, yüzleri tribüne bakarak tezahürat yaptırdıklarını görürsünüz. İyi de organize olmuşlardı. Ama Allah’ın tokadı yok ki G.Saray golü 3. dakikada buluverdi.
Balon gibi söndüler. Büyük ihtimalle G.Saray’ı bu kadar çok seven! G.Saray aşkıyla yanıp tutuşan protestocu grup, G.Saray golü atınca nasıl sevindiler bilemezsiniz...! Hepsinin hevesi kursağında kaldı, boğazları düğümlendi.
Kulübe sahip çıkacak taraftar, kulüp takım zordayken çıkacak. Zaten G.Saray Avrupa Şampiyonu olduğunda bırakın G.Saraylıyı, Beşiktaşlısı da, Fenerlisi de Trabzonlusuda sahip çıkmıştı. Ben bu protestocu grubun G.Saray’ın iyi olmasını istediğini zannetmiyorum.
Korkma Ufuk...
HAKEM seminerine Bolu’ya gittim. Bu sene teknik olarak semineri izlemedim. Çünkü hakemlere bir konuşma yapacaktım. Yalnız o gün onlarla karşı karşıya geldim. Çok daha fazla soru sormalarını, hatta tartışmalarını beklerdim.
Ufuk Özertem, hakemliğin dışında bir isim. Yalnız kimse şunu atlamasın Ufuk Özertem, Ankara Amatör Kümesi’nde yöneticiliğe başlayan, sonra G.Birliği’nde yöneticilik yapan ve Futbol Federasyonu’nun da etkili bir görev alan isimdir. Hakem camiasından olmaması, ona büyük avantaj sağlayacak. Çünkü Türkiye’deki bütün hakemlerin dalağını, karaciğerini, böbreğini bilir.
Hakem camiası maalesef tam olarak dışarıya açılmadı. Kim ne yapar, ne yer, ne içer. Sinemayı mı sever, kitap okumayı mı sever, dans etmeyi mi sever. Kamu oyunu bunu bilmiyor. FİFA hakemi konuşmadan diğer hakemler konuşamaz, oturamaz. En iyi FİFA hakemi bilir. Kıdemsiz hakem hiç bir şey bilmez, mantığından hakemliği kurtarmak lazım. Gördüğüm kadarıyla Ufuk da bu yönde hareket ediyor. Bu seminerin ana fikri hakemlere tek kelimeyle verilmek istenmiş. ‘Korkma’ Ama gelin görün ki Kayseri Erciyes-Beşiktaş maçında yardımcı genç hakem Alper Ulusoy, hiç bir şeyden korkmadan Ali Tandoğan’ı arttırdı. Ama abisi, üstadı FİFA hakemi İsmet Arzuman, Ali Tandoğan’ı attıktan sonra kafasında hep bu maçı nasıl bitereceğim, ya birşey olursa veya Beşiktaş’ta kaybederse diye inanılmaz düdükler çaldı.
Nitekim yarattığı bir faulden de Beşiktaş Sergen’le golü buldu. O anda İsmet Arzuman’ın nasıl rahatladığını görmenizi isterdim. Yani Ufuk’un işi kolay değil. Ufukcuğum gençlerden korkma. O papazlar varya papazlar, onlar başını çok ağrıtacak. Hoş sen onların bir kısmını benden de iyi tanıyorsun, iyi biliyorsun.
Yazının Devamını Oku