8 Ağustos 2005
Saidou, Iliç-Hasan-Altan üçlüsünün arasında tek başına mücadele etti. Böyle olunca rakip G.Saray defansının üzerine direkt ve tek topla geliyor. GALATASARAY-Konyaspor karşılaşması, seyrettiğim üç maçın içindeki en tempolu olanıydı. İki takım da zaman zaman çok iyi işler yaptı. Sezonun birinci maçı ve yeni kurulan kadrolar... Bir anda üst düzey tempo beklemek bence hayal. Ancak, ilk maça göre bence iyi.
Galatasaray ilk 20 dakikada müthiş bir pres uyguladı. Sonra aynı tempoyu sürdüremedi. Bunda en büyük faktör, Altan’la Hasan’ın fazlaca çizgiye doğru gitmesiydi. Özellikle Hasan, ilk yarı defansa yardıma hiç gelmedi. Hasan’la Altan’ın zaman zaman yerlerini değiştirseler bence iyi olurdu.
Seyirci hırslandırdı
Konyaspor dengeli bir takım, boş takım değil. Ama onların da geçen sezonki oyun sistemlerine göre bayağı değişiklikleri var. Bence Galatasaray’ın maça başlarken en büyük kaybı seyircisiydi. Çünkü, dakika 1, seyirci yönetim aleyhine bağırmaya başladı. Bir kısım seyirci de onlara tepki gösterdi. Aslında bu, sahaya olumlu yansıdı, futbolcuları hırslandırdı. Erken gelen gol sanki yangının üstüne sıkılan köpük gibiydi.
Song’un yaptırdığı penaltı çok acemiceydi. Iliç iki gol attı ama çok etkili bir oyun sergileyemedi. Ama gol alanlarına iyi sızdı. Öyle veya böyle Mondragon’un kalede olması avantaj.
Saidou, devamlı oynarsa, çok faydalı olacak görünümünde. Çünkü Iliç-Hasan Şaş-Altan üçlüsünün arasında tek başına mücadele etti. Rakip bu alanda hem fazla kalıyor, hem etkili oluyor. Haliyle de Galatasaray defansının üzerine rakip direkt ve tek topla geliyor. Üçü de defans yapmayınca bütün yük Saidou’ya bindi. Böyle olduğu halde bile Kamerunlu futbolcu hücuma yardım etti.
Galatasaray, bu maçta mümkün olduğu kadar tek topu iyi yaptı. Bunun süresini artırırlarsa, çok maçı çabuk çözerler.
Yazının Devamını Oku 7 Ağustos 2005
<B>FUTBOLCULAR</B>, teknik adamlar ve hakemler... Sahanın içinde ve yanındaki 90 dakikaya yüzde yüz etkili olan etkenler. Dün gecenin sorumsuz tek ismi ve baş aktörü, yani maçın esas oğlanı <B>Ali Tandoğan</B>’dı... Yaptığı ‘amatörce’ demeyeceğim, ‘sorumsuzca’ hareketten sonra, takımını Türkiye Ligi’ne mahkum başlattı. Aslında Ali Tandoğan haklıydı. Çünkü çok futbolcunun yıllarca yaptığı o haraketi, Alper Ulusoy’un çok ağabeyisi, çok ustası görmemiş ve duymamıştı. ‘... lan görmüyor musun?’ cümlesini Ulusoy duyunca maçın ve işin rengi bir anda değişti.
İyi oynayacaksın
Beşiktaş 75 dakika 10 kişi oynamasına rağmen Erciyes bu avantajı sahaya yansıtamadı. Onlar haklılar, yeni bir takımlar. Geçen sene şampiyon olan takımdan ilk onbirde 2-3 kişi oynuyor. Ama şu bir gerçek ‘Ben Beşiktaş’ım, benim futbolcularım rakiplerime göre daha kaliteli ve benim imkanlarım daha fazla’ diyorsan, daha iyi futbol oynayacaksın.
Beşiktaş’ın yediği golde İbrahim Toraman ilk hareketi yapıp topa vuracaktı. Belki Cordoba’yı da sakatlayabilirdi. Ama bir defans adamı pozisyonun içindeyse, kaleciye müdahale hakkı vermeden, işi kendi bitirmeli. Rıza 65. dakikada Erciyes’in attığı kontra topta 35 metreye çıkarak kafayla topu çıkaran Cordoba’yı kendi defans elemanlarına ‘Siz ne iş yaparsanız’ diye gösteriyordu.
Sergen’in mesajı
Sergen’e soyun denildiğinde o tozluklarını yeni giymeye başladı. Yani Sergen içinden diyordu ki, ‘Ben yürüye yürüye de olsa, bu takımda oynarım...’
Sergen şunda haklıydı. Futbol koşarak oynanan bir oyun ama Sergen bu kadar koşan, ama sadece koşan, teknik olarak maça ağırlığını koyamayan bu kadar futbolcunun arasında, ‘Benim oynamam lazım’ diyordu herhalde. Nitekim, İsmet Arzuman’ın yarattığı bir faulden sonra Sergen’in gol vuruşu mükemmeldi. Aslında Arzuman’ın o faul vuruşunu ters tarafa vermesi gerekiyordu. Maalesef Ali Tandoğan’dan sonra dün gecenin ikinci büyük kötü önemli ismi İsmet Arzuman’dı. Yanlış düdükler çaldı. Koray’a gösterdiği sarı kart yanlıştı. Bu sefer onları düzeltmek için eyyam düdükleri çaldı veya çalmadı. Merak ediyorum, acaba gözlemcisi kaç verecek. Eğer yüksek puan verirse, o gözlemci de mercek altına alınmalı.
Beşiktaş yönetimi ‘Carew’i verip, para kazandım’ diye övünüyor. Ama o Carew Lyon’da neler yapıyor. Aynı yönetim, Carew’de neler kazandığını söylerken, Juanfran’da neler kaybettiğini söylemiyor. Beşiktaş bu yıl iyi mücadele eder. Ligdeki mücadeleyi sonuna kadar götürebilir. Ama tek bir şartla... Tümer’den azami faydalanması gerekir.
Kayseri Erciyesspor canı gönülden mücadele etti. Çok yeni bir takımlar. Aldıkları bir puan bence başarı. Çünkü onların hedefi bu sene ligde kalmak olmalı.
NOT: Maçın bitiş düdüğünden sonra İsmet Arzuman’ın yanına giden Okan, onun elini ısrarla sıkmak istedi. İsmet Arzuman’da onun elini sıkmamak için ısrar etti. Tribünden bunu anlamış değilim. Futbolcu el sıkmak isterken art niyetliyse cevabı verirsin. Değilse elini sıkarsın...
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2005
F.Bahçe’nin arkasından seyirci gücünü, basın gücünü, para gücünü alın. O zaman G.Birliği ile ne farkı kalır? Koca F.Bahçe, küçük G.Birliği... Dün gece ikisinin de birbirinden farkı yoktu. Küçük olan büyüğünün havasını aldı. TÜRKİYE’de gerçekleri anlıyoruz ama biraz geç anlıyoruz. Bir tarafta son 2 yılın şampiyonu Fenerbahçe, diğer tarafta yüzde 60’ı değişen bir Gençlerbirliği...
Bir tarafta harcanan para, diğer tarafta satılan oyuncular ve alınan oyuncular. Hepsini üst üste koyduğunuz zaman, birisi iyi tüccar, diğeri kötü tüccar olarak gözüküyor. Bir tarafta alt yapıdan 5 tane oyuncu var. Üç yabancı yedek. Diğer tarafta, dış yapıdan yani ithallerden hepsi oynuyor. Sahadaki mücadelede ve oyunda ikisinin hiçbir farkı yok.
Futbolda her şey var. Yenersin yenilirsin, tamam. Ama, Gençlerbirliği ile Fenerbahçe takımları arasındaki kadrolara baktığın zaman, aradaki fark şeşi yek gibi. O zaman iş nereye kalıyor? Aşçıya. Bu Fenerbahçe, bu defans anlayışıyla Şampiyonlar Ligi’nde kalbura döner. Tek topta bütün defans oyundan düşüyor.
İki takım arasında ne fark var?
Fenerbahçe’nin dün gece Gençlerbirliği’ni yenmesi için Gençlerbirliği futbolcularının yaptığı mücadeleyi vermesi gerekirdi. Gerekirdi ki, kendi futbol kapasitelerinin farkı meydana çıksın.
Gençlerbirliği, Avrupa kupalarında oynamayacak. Fenerbahçe oynayacak. Nerede o zaman fark? Dün gece iki taraftan biri kazansaydı, yazık olurdu. Maçın berabere bitmesi, bence ilahi adaletti.
Peki, Fenerbahçe takımının arkasından seyirci gücünü, basın gücünü, para gücünü alın. O zaman Gençlerbirliği ile farkı ne? İşte yıllardır Türkiye’deki futbolun adaletsizliği bu. Korkan hakemler, tek taraflı basın ve tek taraflı yorumlar... Ondan sonra da 119. sıradaki Kıbrıs Rum Kesimi takımı, seni keser ve dalga geçer. Bu Fenerbahçe’nin de Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura kalması çok büyük başarı olur. Gerçekler önümüzde, birbirimizi aldatmayalım.
Erol Ersoy büyük hata yapmadı
Erol Ersoy gibi tecrübeli bir ismin, basit 4-5 tane avantaj kuralını doğru uygulaması lazımdı. Ama yine de yardımcıları ile beraber büyük hata yapmadılar. Zaten maç da hata yapılabilecek bir maç değildi.
Koca Fenerbahçe, küçük Gençlerbirliği... Türkiye’deki futbol mantalitesi bu. Ne koca kocaydı, ne de küçük küçük. İkisinin de birbirinden farkı yoktu. Tek fark, birinin seyircisi, birinin parası, birinin havası fazlaydı. Küçük olan büyüğün havasını aldı, o kadar.
Yazının Devamını Oku 29 Haziran 2005
Yanal, Terim, Milli Takım derken Kazakistan izlenimlerini yazmayı erteledim. Size, Kazaklar’ı anlatayım. ERSUN Yanal, Milli Takım, Fatih Terim derken, sizlere Kazakistan'daki gördüklerimi aktaramadım... 6-0'lık Kazakistan maçının oynandığı gün bu sütunlardaki yazımdan dolayı, bazı kesimlerden eleştiri geldi. "Milli Takım 6-0 kazandı, bu yazı oldu mu" dediler.
Gazetecilik yapanlar, neticeye göre yazı yazamaz. Eğer ortada bir haber varsa bu en iyi şekilde değerlendirilmeli. Sonunda ne oldu, Kazakistan maçını 6-0 kazanan Milli Takım Teknik Direktörü gitti. O Kazakistan ki, Ukrayna'ya uzatma dakikalarında yenildi. Biz yine dayanamadan futbol yazmaya başladık...
Torbadaki işkembe
Gelin size Kazakistan'ın diğer görüntülerinden bahsedelim...
Kazakistan'ın Organize Suçlar Emniyet Müdürü Saparali Abdüllayew Seyithan Ulu, bizim İsmail Er ve birkaç Kazak arkadaşlar yemeğe gittik. Biz Türklerin çoğu yurt dışına gidince Türk restoran ararlar. Ben tam tersini yaparım. Gittiğim yörenin mutfağını tanımak isterim. Kültürlerini yaşamak isterim. Çok güzel bir restoran-gazinoya gittik. Kazak kadınlar ve erkekler şarkı söylüyorlar. Yöresel danslarını yapıyorlar. Zaman zaman da Tarkan'ın CD'sini çalıyorlar. Arada bir de göbek havasını koyuyorlar.
Masaya önce deve sütü geldi. Bizim ayrana benziyor. Hafif de köpürüyor. Çok lezzetli bir şey. Sonra kayık bir tabakta söğüş at eti geldi. Kazaklar için at ve otağı çok önemli. Onlar koşturdukları atları kesinlikle yemiyor. Bir özellikleri var. Hipodroomda atyarışı yapılırken, etrafta mangal yakıyorlar. Çünkü yarış 1 saatten aşağı bitmiyor. Birincinin ikramiyesi de çok büyük. Çok büyük bir ev ve lüks son model bir jeep ikramiyesi var.
Yedikleri atları doğduktan sonra iki sene ön ayaklarını bağlayarak dar bir alanda hareketsiz şekilde otlatıyorlar. Sonra da kesiyorlar. Böyle olunca da etleri yumuşacık ve sanki terbiye edilmiş sığır eti tadını alıyor. Sonra masaya torba gibi bir şey geldi. İçi et dolu, ağzı büzülmüş torbanın üst tarafına da hayvanın kellesi konmuş. Bu öylece fırına verilirmiş. Takriben 1.5-2 saat arası pişermiş. Emniyet Amiri, önce kellenin alnından başlayarak, bir bıçakla sanki bir cerrah gibi özenle kesip, elleriyle bize yedirdi. Sonra o torbanın içindeki etlere sıra geldi. Ben böyle güzel pişmiş, yumuşak et yemedim desem, yeridir.
Yarım saat eti yerken ben o torbanın içindekinin özenle açılmış hamur olduğunu düşündüm. Torbanın dibinde etlerin altında da büyük parçalarla kesilmiş kuru soğanlar vardı. Torbanın dibine doğru gelip soğan parçalarını içine alıp parçalamaya başladığımızda hayvanın işkembesi olduğunu anladık. Kazakların dediğine göre dünyadaki bütün hayvanların etleri kendi işkembelerine dolarmış.
Çıplak ata biniyorlar
O kadar eti yedikten sonra aynı hayvanın suyundan yapılmış büyük bir tas çorbası geldi. Ben çorbaya limon isteyecekken Emniyet Müdürü çabuk davranıp deve sütünden bir bölümünü çorbanın içine aktardı. Allah var ya, biraz takıldım. Ayıp olmasın diye iki kaşık alayım dedim, tas beş dakikada bitti, peşinden ikinci kase geldi.
Kazaklar diyorlar ki, "Biz çıplak ata binmeyi çok severiz..." Yanlış anlaşılmasın, burada çıplak olan Kazaklar değil, atın kendisi. Çıplak atta durmak çok zor diyorlar. Böyle ata binenlerde ne prostat, ne bel fıtığı olurmuş. Çıplak atın üzerinde düşmemek için mücadele ederken, bel adaleleri çok güçleniyor ve at sırtının yumurtalık altlarına yaptığı masaj da prostata yüzde yüz çareymiş. Bu yazıyı okuduktan sonra ister misiniz İstanbul Bağdat Caddesi, Ankara Kavaklıdere'de millet çıplak ata binmeye başlasın.
Yüzde yetmişi kadın
Ayrıca Kazakların nüfusu 16 milyon. Yani bizim nüfusun beşte biri. Yüz ölçümleri ise bizden üç kat fazla. Yüzde 70'i kadın olan bir ülke. Çünkü Ruslar bütün savaşlarda Kazak erkeklerini ön safhada ileri sürmüşler. Onlar öldükten sonra Rus askerleri onların ölülerini siper yaparak düşmanla mücadele etmiş. Nüfusun tamamına yakını üniversite mezunu. Kadınları ince. Yemek tabağına kaşıkla vurunca kalkıp oynuyorlar ve kalçalarını sallıyorlar. Her halde ince kalmalarının sebebi bu olsa gerek.
Kazakistan'a evli giden Türk erkekleri tamam. Ama bekar giderlerse oradan tekrar bekar dönme şansları yok gibi bir şey. Bize dokundurmadan da edemiyorlar. "Sizin bayrağınız ay yıldızlı, gecenin ve karanlığın simgesi. Bizde güneş var" diyorlar. "Aslında siz en batıda, biz de en doğudayız. Organizeyi güzel yapabilsek, dünyada kimse karşımızda duramaz" diye devam ediyorlar.
Kazaklar kartalı evcilleştiriyor
BEŞİKTAŞLILAR belki kızacaklar ama dünyada Kartalı evcilleştirip avda kullanan tek millet Kazaklar. Büyümekte olan Kartalı başına maske geçirerek yakalıyorlar. Sonra bir telin üzerine koyuyorlar. Hayvan etrafını göremediği için telin üzerinde durmaya gayret ediyor. Bu süre en az dört günü buluyor. Bu zaman zarfında kartala hiç yemek vermiyorlar, ölmeyecek kadar da su veriyorlar. Hayvan bitap düşüp ters dönecekken, teli biraz haraket ettiriyorlar tekrar telin üzerinde durmaya çalışıyor.
Dört gün sonra bakıcısı ona ufak ufak et ve su vermeye başlıyor. Kartal artık sahibinin o insan olduğunu anlamaya başlıyor. Ona yemek ve su verenin velinimeti olduğunu kabul ediyor. Bir müddet sonra hayvana kısa bir mesafede bir tilki postunun üzerine ufak pir parça et koyuyorlar. Kartalın yüzündeki maskeyi açınca tilkiyi canlı zannedip hemen onun beline doğru dalıyor. Ve ona yakaladığı etin yenmemesi gerektiğini öğretiyorlar.
Bu durumda sahibini bekliyor. 6 ay geçtikten sonra antrenmanlar da tamamlanınca sahibiyle birlikte bir atın üzerinde ve sahibinin kolunda yüzünde maske olarak yüksek dağlara, tepelere doğru çıkıyorlar.
Sahibini bekliyor
Avcı tilki veya başka bir hayvanı görünce diğer eliyle kartalın gözündeki maskeyi yukarıya doğru kaldırıyor. Bir anda avını gören kartal, klasik pikesini yaparak cansız hale getirip sahibini bekliyor.
Kazakistan'da atmaca ticareti de çok fazla. Özellikle Arap ülkelerine yapılıyor. Musk adı verilen köpek cinsleri var. Kellesi insanınki gibi büyük, bacakları dik, bizim çoban köpeğinin iki misli heybetinde. Dünyada tek kurt sürüsünün içine girerek kavga eden köpek cinsi. Kurtlar sonunda onu da parçalıyor ama o da sürüde bayağı hasar bırakıyor.
Yazının Devamını Oku 25 Haziran 2005
Kim gelirse gelsin, yerli veya yabancı, Hakan Şükür'ü Milli Takım kadrosuna aldığı an Hakan Şükür'ün şekli pimi çekilmiş bomba gibi olacak. BİNMİŞİZ bir alamete, gidiyoruz kıyamete. Türkiye'de herkes gelmişi ile geçmişi ile hesaplaşmak zorunda. Aynen AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun söylediği gibi... Ne diyordu Barroso; Türkiye'nin AB üyeliği konusunda herkes bir şeyler söylüyor. Gelin, perde arkasında konuşmayalım, kamuoyu önünde açık açık konuşalım.
Tüm spor basınına bakıyorum, Fatih Terim büyük kurtarıcı. Tamam, bizim bu gruptan birinci olarak çıkmamız gerekirdi, ama şu anda kaybettiğimiz bir şey yok, ikinciyiz. Bundan sonraki bütün maçlarımızı kazanırsak ve baraj karşılaşmalarını da halledersek Dünya Kupası'na gideceğiz.
Her şey sahada olacak
"FIFA bizi özellikle istiyor" cümlesi devre dışı. Çünkü 2006 Dünya Kupası'nın bütün biletleri satılmış durumda. Kavga dövüş derseniz, o tamam. Bizim seyirci, özellikle de Avrupa'da yaşayan gurbetçilerimiz, bu işler için biçilmez kaftan. Yani, biz sahada ne yaparsak, o olacak. Bazı büyük kulüp başkanlarımızın (!..) söylediği gibi bu turnuvada masa başı olmayacak.
Şimdi burada önemli iki nokta var;
1-) Ersun Yanal kendi hatalarından mı görevden alındı? Veya Hakan Şükür'le girdiği sürtüşmeden mi?
2-) Yeni Milli Takım Teknik Direktörü'nün şekli, şemali, sınırları, kudreti (!) nasıl olmalı.
İstenmeyen adam
Hakan Şükür iyi bir oyuncu. Ama, son 4 yıldaki yurtdışı maceraları, Fethullah Gülen beraberliği, kendi takımı ve Milli Takım içindeki münasebetleri tartışma konusu. 34 yaşına gelmiş Hakan'ın, kendi takımı ve Milli Takım'daki konumu, yaş itibariyle sorun olabilir, bu da doğaldır. Çünkü, geçen zaman, onu takımlarda liderliğe soyundurur ve sorunları çözmeye yöneltir. Hakan Şükür Milli Takım kadrosundan çıkarıldıktan sonra Galatasaray taraftarları ve Fethullah Hoca taraftarları tarafından Ersun hoca 'istenmeyen adam' ilan edildi. Özellikle yurt dışındaki maçlarda Fethullah hoca taraftarları, Ersun hoca ve Milli Takım futbolcularının aleyhine sözlü saldırılarda bulundular. Şimdi burada 5 dakika çay molası verelim...
Niye müdahale etmedi
Milli Takım'daki çok futbolcu, "Hakan Şükür yüzünden bize küfür ediliyor. Ama, ağabeyimiz dediğimiz Hakan Şükür ne televizyonlara ne gazetelere, 'Bu işte futbolcuların hiçbir günahı ve kusuru yok. Lütfen, ne onlara ne de Ersun Yanal'a bu tarz hakaretlerde bulunmayın' demiyor" diye şikayette bulunuyorlar. Son Kazakistan maçında her golden sonra futbolcuların Ersun Yanal'a gitmelerinin sebebi de buydu. Yani, anlayanlara mesaj gönderiyorlardı. Hatta bu maç beraberlik veya mağlubiyetle bitseydi, Kazakistan'da Türk seyirciler tarafından çok etkili olaylar çıkarılacaktı! Hazırlıkları yapılmıştı bile.
Hepsi tesadüf mü
Kim gelirse gelsin, yerli veya yabancı, Hakan Şükür'ü Milli Takım kadrosuna aldığı an Hakan Şükür'ün şekli pimi çekilmiş bomba gibi olacak. Maalesef Türkiye'de artık müslümanlık futbol sahalarında da gruplara ayrılmış durumda. Ben bu işlerin biraz dışında olduğum için, Hakan Şükür ile Fatih Tekke'nin, eğer girmişlerse hangi gruplardan, hangi yolda yürüdüklerini bilmiyorum. Elhamdülillah hepimiz müslümanız. Ama, çirkin olan, dinin sonunda futbol sahasına kadar girip etkili olması. Ersun Yanal'ın görevden ayrılmasından bir önce Fehmi Koru'nun Hakan Şükür ve Ersun Yanal hakkında yazdığı yazı acaba tesadüf müydü? Veya Akdeniz Oyunları öncesi Hakan Şükür'ün bir televizyon kanalına verdiği beyanat yine bir tesadüf müydü?
Elhamdülillah müslümanım demiştim, bir cümle daha ilave edeceğim; bende Allah korkusu çok fazladır.
Unutulma korkusu
ŞİMDİ gelelim Milli Takım Teknik Direktörlüğü konusuna... Fatih Terim teknik adamlık kariyerinde inişli çıkışlı bir grafik çizdi. Üst düzey işler yaptı, sonra inişe geçti. Milan'da çok çabuk biletini kestiler, sonra da ikinci Galatasaray serüveni. Boşa yapılan transferler, sokağa atılan milyon dolarlar, Özhan Canaydın'ın, "İmparator'a emanet ettim" dediği Galatasaray Futbol Takımı'ndaki başarısızlığı... O zaman, bugünkü başarısız Özhan Canaydın yönetiminin başlangıç kilometre taşlarının sorumlusu Fatih Terim olmaz mı? Çünkü, Özhan Canaydın futbol takımını kayıtsız şartsız "İmparatorum" dediğiTerim'e teslim etmişti.
Türkiye'de çalışmayacaktı
Şu anda hiçbir kulübü çalıştırmayan, yurt dışından teklif bekleyen Fatih Terim'in, "İki sene daha çalışamazsam unutulurum" endişesi... Terim'in, "Artık Türkiye'de görev yapmayacağım" cümlesine bir basın mensubunun, "Buna Milli Takım da dahil mi?" sorusuna verdiği, "Evet, o da dahil" cevabı. Ve şu andaki 'Fatih Terim gelsin' rüzgarı. Ersun Yanal'ın acemiliğinden, telaşından, aceleciliğinden doğan 'Ufak olsun benim olsun' hatasına, Milli Takımlar Teknik Patronu olamaması ve kendi özel(!) hataları da eklenince 'mutsuz son' kaçınılmaz oldu. Fatih Terim'in, "Ersun Yanal varken ben sizle konuşmam" mesajı... Bütün bunların hepsi üst üste toplanınca görünen tablo ortada...
Heyecan kaybolur
Eğer Fatih Terim Milli Takım'ın başına gelirse ve Dünya Kupası'na gidemezsek şu cümleleri söyler mi acaba?..
"Zaten her şey çok kötüydü. Ben bir enkaz devraldım. Herkes beni istedi. Durum çok kötüydü... Başka çıkış yolu yoktu... Gel bizi kurtar dediler."
Ama Fatih Terim Kanal D'deki Yunanistan maçının naklen yayınında İlker Yasin'e, "Bizim takım bu grubun en iyi takımı. Birinci olarak Dünya Kupası'na gitmesi gerekirdi. Yüksek adamımız yok. Onun için ayağa top oynamamız lazım" gibi cümleler sarfetti.
Fatih Terim Milli Takım'a gelmezse çok kısa sürede bir kulüp takımı çalıştırmalı. Çünkü, hiçbir teknik adam 3 yıl gibi uzun bir süre futbol sahasının içinden uzak kalamaz, heyecanını kaybeder.
Yanal'ın payı yüzde kaç
"ERSUN Yanal başarısız" denildi, "Hata yaptı" denildi, şu anda Milli Takım ikinci. Hepsi tamam. Peki, bugünkü durumda Ersun Yanal'ın etkin payı yüzde kaç? Bence 3'te 1, yani yüzde 33. Yüzde 67'si Futbol Federasyonu'na ait.
Yeni seçilen Futbol Federasyonu'ndan bazıları sanki hazine bulmuş gibi milli takımlar sorumluluklarına saldırdı. Herkes bir şey koparmaya kalktı. Hepsi televizyonlarda, gazetelerde arz-ı endam ettiler. Ama futbolda kazın ayağı öyle değildi. Mağlubiyetlerden sonra hiçbirini oralarda göremedik. Şu anda sondan bir evvelki operasyonu yapıyorlar. Yani, ateşin üzerindeki ipten geçiyorlar...
Sopayı kim yiyecek
MÜSLÜMANLIK, Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm... Daha çok sayabiliriz. Dünyada din grupları çok fazla. Ama, Allah bir tane. Sen doğru yaparsan, o sana yardım eder. Ama, art niyetin varsa, aklın cin olmadan şeytanlığa çalışırsa, o Allah seni çarpar. Sonunda derler ya; Allah'ın sopası yok ki. Bekleyeceğiz, hep beraber göreceğiz. O sopayı kim yiyecek?
Gel bizi kurtar
FATİH Terim işi ağırdan alarak, şu mesajı mı vermek istiyor? Yarın bir gün olası bir başarısızlıkta; hepiniz beni istediniz, yazılar yazdınız, beyanatlar verdiniz, durum çok kötü, gel bizi kurtar demediniz mi? Şimdi mi istemiyorsunuz? Milli Takım son maçlarda kötü futbol oynamıyor. Ama dönüp yurt içine bakıyorsunuz; iki senedir hiçbir şey oynamayan Fenerbahçe şampiyon oluyor. Ama onun başkanı Aziz Yıldırım, Daum'a sahip çıkıyor. Bu arada da mesaj gönderiyor; "Ersun Yanal'a sahip çıkalım, o bir Türk çocuğudur" diyor. Fenerbahçe'de görev yapan Rıdvan Dilmen ile Mustafa Denizli başka ülkenin çocukları mıydı?
Gücünüz kime yetiyor
"ERSUN Yanal gitsin" diyen Galatasaray lobisi şimdi mutlu. Peki, yarın 1-2 başarısızlıktan sonra bağıracak Fenerbahçe seyircisinden federasyon nasıl etkilenecek? Ersun Yanal'ın geçmişinde teşvik primi aldığı iddiaları var. Tamam, eğer yaptıysa son derece yanlış. Peki, bu teşvik primini gönderen kim, kimler? Bunlar şimdi nerede? Türk futbolunda etkililer mi? Bunlar niye konuşulmuyor? Teşvik primi konusunda Ersun'a mı gücünüz yetti. Hadi, gönderenin üstüne gitsenize. Yoksa, Ersun Yanal'a sahip çıkanlar teşvik primi gönderenler mi acaba?
Yazının Devamını Oku 15 Haziran 2005
Levent Bıçakcı'nın yeni başkan seçildiği günlerde Haluk Ulusoy olayların üzerine gitmemekle, hatta bazı pisliklerin üstünü örtmekle suçlanmıştı. Haydi buyur bakalım Sayın Bıçakcı, bütün olaylar kabak gibi önünüzde. ASLINDA Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'nun Orduspor- Eskişehir maçındaki fiyaskosu normal. Evet normal. Neden mi, anlatayım;
Levent Bıçakcı'nın yeni başkan seçildiği günlerde Haluk Ulusoy olayların üzerine gitmemekle, hatta bazı pisliklerin üstünü örtmekle suçlanmıştı. Haydi buyur bakalım Sayın Bıçakcı, bütün olaylar kabak gibi önünüzde.
Hani bir şeytan üçgeni vardı ya, bazılarınız, "Sadece bahis" dedi, bazılarınız "şike." Hani meşhur A.Sebat-Kayseri, G.Saray-Trabzon, Schalke-Stuttgart maçlarından sözediyorum.
Hakan çok şey söyledi
A.Sebat kalecisi Hakan Olgun çok şey söyledi. Şu anda futbolu bırakmış durumda. Futbol Federasyonu Başkanı ile iki asbaşkanı yani Levent Bıçakcı, Hasan Doğan ve Şefik Mosturoğlu üçgeni, yani bu olayları köküne kadar bilen 3 kişi.
Daha olay patladıktan 3 saat sonra Futbol Federasyonu, sanki arkasından atlı kovalıyormuş gibi gece yarısı bir bülten yayınladı. Bu olayların içinde Kayserispor yoktur diye. Bu acele acaba nedendi (!)
Bu olayları -savcılar salimen sonuçlandırabilsin diye- sadece bu üçlü biliyordu. Ve hiçkimseye sızdırmamaya söz vermişlerdi. Olaylardan birinci dakikada haberdar olmama rağmen, bir gün olsun ne televizyonda ne gazetede dillendirmedim, kıllandırmadım.
Ama bu üçlüden biri, basına yaranmak uğruna, Türk futbolu (!) adına işlerine ihanet etmiştir. Ya da etmişlerdir. Olayların başladığı andan itibaren çok ses kaydı dinlendi. Çok telefon konuşması belgelendi. Trabzon'daki bayiiden İstanbul'a kadar uzanan zincir tarandı.
Oynanan bahisin hedefi şuydu; Sebat- Kayseri maçını ilk yarı Sebat galip kapatacak. İkinci devreyi ve maçı Kayseri alacak. G.Saray Trabzon maçını banko G.Saray kazanacak. Almanya'daki maç üçlü oynanacak.
Hasan Doğan engel oldu
Olay patlak verince, Erdanay Oflas hemen harekete geçti A.Sebat -Kayseri maçını tahtadan indirdi. G.Saray-Trabzon maçını da tahtadan indirmek istediler. Ama Hasan Doğan, "Çok büyük olaylar olur. Bunun altından kalkamayız" diyerek buna engel oldu.
Önce, "Telefon kayıtlarında futbolcu Gökdeniz'in numaraları var" denildi. Şimdi ise, "Böyle bir şey yok" deniliyor. Önceleri Trabzon kökenli ve İstanbul'da faaliyet gösteren bir mafyadan söz edildi. Şimdi onu da unuttular.
Gücümüz yetmiyormuş
Federasyon şunu diyebiliyor mu; Biz dışarıdayken eski federasyona, bu işlerin üstüne gitmiyorlar diye sallıyorduk. Ama şimdi işin içine girdik ki, olaylar dışarıdan gözüktüğü gibi değilmiş. Gücümüz yetmiyormuş. Bir önceki federasyona ayıp etmişiz.
Hani bir şarkı var ya, "Bir ihtimal daha var o da ölme ki dersin" diye. Bu ihtimalin bir öncesini yaşıyoruz. Şimdi 5 kişilik bir kurul oluşturuldu. Birisi Uzanların davasına bakan süper savcı, Şişli'den bir başka savcı ve bir kaç avukatın oluşturduğu bir kurul.
Eğer bu kurul da olayların üzerine gidip çözemezse, eğer bazı canları yakamazsa, tahmin ediyorum hem FIFA'dan, hem UEFA'dan bizim canımızı yakacak hatta dışlayacak bazı eylemler gelebilir.
DAYANIŞMA
KAYSERİ'nin Süper Lig'de artık iki takımı var. Dün bu iki takım ortak imza töreni düzenlemiş. Dayanışma çok güzel bir şey. Ama bu dayanışmayı yarın puan cetvelindeki dayanışmalara çevirmezsek.
Ya temizle ya git
CAFER diyor ki, "Galatasaray-Ankaragücü maçında futbolculara gelen gelen teşvik priminin yarısını yöneticiler istedi. Ortaya Yanal girdi, parayı o bölüştürdü. İçinden hissesini de aldı. Haydi beni mahkemeye versin, niye veremiyor?"
Diğer yandan Samsunspor Başkanı İsmail Uyanık diyor ki, "Murat Aksu ile Aziz Yıldırım Diyarbakır maçını verin ricasında bulundular."Aynı İsmail Uyanık devam ediyor, "Futbolcularım Diyarbakır maçı öncesi tehdit edildi."
Sevgili Hasan Doğan, birinci günden beri seni eylem adamı olarak gördüm. Tavırlı biri olarak gördüm. Sözünü yemeyen bir insan olarak gördüm. Böyle görmek de istiyorum. Aksinde çok üzüleceğim. Üzülmek de istemiyorum.
Ama önündeki yol kısaldı ve daraldı. Ya bu işi tam temizle, hallet ya da, "Yapamıyorum, kusura bakmayın gücüm yetmedi, sıhhatim de elvermiyor, bırakıyorum" diye açıkla.
Sayın Bıçakcı, size bir şey söylemiyorum. Çünkü yönetim kurulunuzdaki herkes ayrı telden çalıyor. Bazılarına mavi boncuk dağıtıyor. Siz de seyrediyorsunuz. Seyretmeye devam edin. Türkiye de hep beraber sizi ibretle seyrediyor.
Bıçakcı'nın telgrafı
DİSİPLİN Kurulu, Orduspor-Eskişehirspor maçında çıkan olaylardan dolayı Orduspor'a 5 maç seyircisiz oynama cezası veriyor.
Bu şu demektir; Ordusporlu bazı yöneticiler, seyirciler olaylara karışmış, maçın oynanmasını engellemişlerdir. Bu yüzden de Eskişehirspor iki defa sahaya çıkmasına rağmen daha soyunma odası kapısında yumruklanmıştır. Bu olaylardan sonra Ordu Emniyet Müdürü de görevden alınmıştır.
Disiplin Kurulu'nun verdiği cezaya bakarsak, bu maçın 3-0 Orduspor'un aleyhine neticelenmesi gerekir. Aynı tarz olaylar bir UEFA Kupası maçında olsa, o kulüp birkaç yıl bile ihraç cezası alabilirdi.
Ama Disiplin Kurulu 5 maç seyircisiz oynama cezası verirken, Futbol Federasyonu, sahaya çıkmayan, daha doğrusu istediği halde çıkamayan zavallı Eskişehirspor'u hükmen yenik saydı, Başkan Levent Bıçakcı da, Orduspor'a, "Hayırlı olsun, kümeye çıktınız" telgrafı çekti.
Çok zaman eleştirdiğim Tahkim Kurulu, sahneye çıkıp federasyonun verdiği kararı bozdu. Aferin Tahkim Kurulu'na. Yaptığı iş son derece doğru. Ama bu kadar yanlışın ve bu kadar doğrunun iç içe olduğu bu olay, Türk futboluna adına bir rezalettir. Federasyona sesleniyorum; Haluk Ulusoy neden gitti? Siz neden geldiniz? Böyle hatalar yapmaya devam mı edeceksiniz?
Milli takım kampları nefes aldırmıyor
GENÇ milli takımlara giden iyi futbolcuların çoğu sonradan Süper Lig'de oynamıyorlar. Bu cümleyi okuyunca hayretler içinde kaldınız değil mi? Doğru. Çünkü bu gençler milli takımlar alt yapısının eline bir geçiyor, neredeyse her hafta bir kampa ve her hafta maça gidiyorlar. Genç milli takımlar formasını giymekten kendi kulüplerinde oynayamıyorlar. Ve haliyle çoğu ligde boy gösteremiyor. Bu sıkıntıyı dile getiren sadece ben değilim. Süper Lig'deki pekçok teknik adam söylüyor bunu. Demek ki bu konuda da organizasyon bozukluğu var.
Yazının Devamını Oku 9 Haziran 2005
DAKİKA 65... Skor 3-0... Rahat rahat maç yazısı yazılabilir. Çünkü bu maç 3-0'dan dönmez. Niye dönmez? Çünkü karşımızdaki takımın gücü belli.Hani derler ya, eti ne, budu ne? Ama düşünün biz bir gün önce bunların Ümit Milli Takımı'na yenildik. Dün gece Ersun Yanal doğruya yakın bir takım çıkarınca ilk 15 dakikada 2-0'ı bulup işi bitirdik. Rakibin futbol kalitesi belli. Fizik gücü de, oyun anlayışı da bir yere kadar. Zaten 3-0'dan sonra da bizim oyuncular işi sıkı tutmadılar. Yunanistan maçında Fatih Tekke tek kalmıştı. Bu sefer hem Necati, hem Gökdeniz, özellikle Tuncay onu yalnız bırakmadılar. Ersun Yanal, Tuncay'ın takıma katkısını gördükten sonra, Yunan maçının nasıl elimizden kaçtığına her halde üzülmüştür. Kazakistan karşısında ilk yarıda iyi şeyler yaptık. Attığımız üçüncü golün hazırlanışı, yapılış ve finali çok güzeldi. İbrahim Toraman arkada fazla zorlanmadı. Defansta 5-6 pozisyonda hatalar yaptık. Kazak maçında bu hatalar fazla gözükmez ama, orta dereceli bir Avrupa takımına karşı zorlanırız. Ya sahanın içiFutbolda şu kuralı hiç bir zaman unutmamak gerek. Başarılı olacaksan, iyi defans yapmaya mecbursun. Gerisi zaten gelir. Biz hep bu yüzden kaybediyoruz. Takım içinde bazı şeyleri tam oturtmak lazım. Tehlikeli bir yerden ve Hamit Altıntop'un vurma sınırından bir serbest vuruş kazanıyoruz, teknik ekip Hamit diyor, sahanın içinde Ümit Özat gelip vuruyor. Emre 40, Ümit 35 kere milli olmuş. Demek ki, bundan sonra kaptanlık pazubandını takmak için daha fazla milli olmak gerekmeyecek. Penaltıyı vermediGökdeniz ilk yarıda fena işler yapmadı. Ama 60'ıncı dakikadan sonra sahada yoktu. Her halde Ersun Yanal onun Akçaabat Sebat- Kayserispor maçındaki iddia olaylarından sonra sahada fazla kalmasını istemedi. İkinci yarıda Necati'nin oyundan alınma düşüncesi doğruydu. Maçın hakemi çok kontrolsüz kararlar verdi. Bazı avantajları iyi oynattı. Bir kaç yerde gereksiz oyunu kesti. İlk yarıda Fatih Tekke'ye yapılan kesin bir penaltıyı vermedi.İkincilik yolundaki esas rakibimiz Yunanistan'ı yenemedik. Ama onlar da Ukrayna’ya kaybettiler. Futbolun mucizesi grup ikinciliği için yine ipleri bizim elimize verdi. Eğer Yunanistan'ı yenseydik, belki de grup liderliği için bile şansımız olacaktı. Bu galibiyete sevinelim ama sakın fazla büyütmeyelim. Belki de nerelerde hata yaptığımızı böyle maçlarda görürüz.
button
Yazının Devamını Oku 5 Haziran 2005
<B>BİR </B>futbol takımı bu kadar çok top kaybı yapıyorsa, Dünya Kupası finallerine gitmesin. Öyle olursa bu, futbol namına ayıp olur. Rakibin oyun şekli belli. Biz, rakibe göre oynamayacağız. Bu maçı kazanmak istiyorsak, -ki mecburduk- onların oyununu bozmamız gerekirdi. Biz ne yaptık? Otto Rehhagel ne istediyse, Ersun Yanal'a onu yaptırdı.
Aldığımız her topu şişirdik. Hücumda kafa vuracak oyuncumuz yok. Şimdi burada diyeceksiniz ki, "Fatih Tekke kafayla Türkiye liginde kaç tane gol attı?" Atar, Fatih Tekke seneye de kafayla gol atar. Çünkü, burası Türkiye ligi. O boyla Avrupa'da kafa golü attıranı döverler. Bizde ise transferine zam yaparlar.
Gökdeniz'in burada işi yok
İkinci yarıda oyuna Tuncay girince forvette hareketlendik. Kafaya çıkmaya başladık. Yunan defansı rahatsız oldu. Şimdi burada biraz duralım. Sen maça Gökdeniz'le başlıyorsun. Gökdeniz kötü oyuncu değil. Hatta cümleyi biraz daha iddialı hale getirelim; çok iyi oyuncu. Ama artık bundan sonra Gökdeniz'in Türkiye liglerinde futol oynama şansı çok az. Hatta olmaması gerekir. Çünkü, A.Sebat-Kayseri maçından sonra Fubol Federasyonu'nun elinde olduğu iddia edilen kasetler eyleme konursa, Gökdeniz'in bırakın bundan sonra, bu milli maç kadrosuna da alınmaması gerekirdi. Eğer haklıysa, aklanana kadar. Ama biliyorsunuz, İngiltere'de Ferdinand takım kurtaran aslan olmasına rağmen idrarını vermeye geç gittiği için 6 ay ceza yedi. Normal, İngiltere ile Türkiye arasında bu kadar fark olacak.
Sanki merkez istasyon
Orta alanda topa hakim olamadık. Defanstan çıkarken çabuk hareket edemedik. Bütün bunlar olunca da forvette etkisiz kaldık. Yıldıray, önünde boş alan bulursa veya ona top verilirse diklemesine rakip defansın arasına sürpriz deparlar atabilen bir oyuncu. Özellikle de topla. Bunu yaratamadık. Emre kendini kral ilan etmiş. Top ondan geçmeden hücuma kalkmıyor. Mübarek sanki merkez istasyon.
Dün gece oyun planımızda, mücadelemizde, bu oynadığımız futbolla galibiyeti hak etmedik. Yunanistan en iyi iki adamı oynamamasına rağmen istediğini elde etti. Çok da fazla hücumu düşünmediler.
Merk, UEFA'dan torpilli
Markus Merk iyi bir hakem değil. Bakmayın, UEFA'da da torpil, çevre, ülke baskısı var. Bence idare ettiği maçlar, hak ettiği maçlar değil. Onun için yalnızca bu maçta en az 6-7 tane çok önemli hata sıralayabilirim. Notlarımı da aldım ama uzatmayacağım. Yalnız, şunu özellikle söyleyeyim, en doğru kararı, Yıldıray'ı atmasıydı.
Sevgili okuyucular, bunu Ersun Yanal için söylemiyorum. Onun da büyük hataları oldu. Yalnız Türkiye ligini Fenerbahçe takımı koca bir sezon boyu oynadığı futbolla lider olarak kapatıp şampiyon olmuşsa, bu milli takımdan çok fazla bir şey beklemek hayal olur. Bakın, milli takımımızda oynayan kaç oyuncumuz Türkiye'den giderek Avrupa'da başarılı oldu? Bir de dönün bakın, Yunanistan takımında kaç oyuncu Avrupa liglerinde top oynuyor. Tamam, AB ülkesi olmaları bu faktör için bir avantaj. Ama dün geceki oyun mantaliteleri birebir mücadeleleri onların bizden daha tecrübeli olduğunu gösterdi.
Yoksa ben F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım gibi düşünmüyorum. "Ne var yani, Ersun Yanal'a sahip çıkalım, O, Türk çocuğu değil mi?" demişti. Bir anda aklım karıştı. F.Bahçe'de çalışan Mustafa Denizli ile Rıdvan Dilmen, Yunan çocuğu muydu?
Yazının Devamını Oku