Seçimden önce “büyük koalisyon” dediğimizde bunu inandırıcı bulmayan piyasa uzmanları, şimdi böyle bir koalisyonun ekonomi açısından çok yararlı olacağını konuşmaya başladılar.
Görüşmenin Cumhurbaşkanı’nın isteği üzerine gerçekleştiği söyleniyor. En azından Saray yerine Konutta yapılmasına razı olması bile, bence Erdoğan’ın bu görüşmeyi ne kadar istediğini ortaya koyuyor.
Peki, ne konuşuldu derseniz; bence bunu detaylarıyla bilmek mümkün değil, ancak tahminler yapabiliriz. Bence Erdoğan, kendi istemese de, AKP’nin özellikle çözüm sürecini devam ettirmek için, CHP ile koalisyona razı olmak zorunda kaldığını biliyor. Buna karşılık belli ki “olmazsa erken seçime götürürüm” kozunu oynamaya devam edecek.
Buna karşılık Cumhurbaşkanı’nın ne isteyebileceğini düşündüğünüzde akla ilk gelen hususlar, kendi mevcut ikamet ve siyasi konumunun sürdürülmesi şartı oluyor. Peki, tüm muhalefet partileri seçime girerken bu konumun değişmesini sağlayacaklarını vaat ettiklerine göre, buna nasıl razı olacaklar?
Bu bir çıkmaz ama Ankara kulislerinde özellikle CHP ve MHP tabanlarının iktidara çok aç olduğu, bu nedenle taviz vermeye razı olabilecekleri de konuşuluyor. Bu koalisyonun, hangi parti ortak olursa Ona oy kaybettireceği ve bir dahaki seçimlerde zor durumda kalacağını da herkes görüyor.
AKP ile CHP’nin koalisyon kurması, özellikle kısa süre içinde piyasalar düzeleceği için, ekonomi için olumlu adımlar atılacağı konusunda umut yarattı. Herkes bu gelişmelere sevindi ama bence koalisyon o kadar da kolay olmayacaktır.
Özetle; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hala kozları elinde tutuyor ve yeni oyunlar planlıyor. AKP içinden önemli bir farklı görüş çıkmayacağı, Başbakan Davutoğlu’nun inisiyatifi yine tümüyle Cumhurbaşkanına bırakacağı görünümü hakim durumda. Yani sahnede yine Cumhurbaşkanı var ve oyununu oynuyor.
PİYASA BÜYÜMEYİ SEVİYOR AMA İLKELER NE OLACAK?
SEÇİM sonuçlarıyla ilgili ilk tepkisini sert veren piyasalar, hemen ilk gün beklemeye geçti. Piyasa oyuncuları politikacıların pragmatist davranacaklarına inandıklarını bu nedenle bir koalisyon haberi beklediklerini söylüyorlar.
Koalisyonun kolay olmayacağını kabul eden bankacılar, özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tavrının önemli olacağı görüşünde. AKP ile koalisyon kuracak her partinin Cumhurbaşkanı’na dönük talepleri olacağını hatırlatan piyasa uzmanları, Erdoğan’ın buna ne tepki vereceği, Davutoğlu’nun nasıl bir tavır takınacağının önemli olduğunu söylediler.
Dolayısıyla piyasalar mevcut seçim tablosundan bir koalisyon çıkması gerektiğini, bunun için bütün partilerin üzerlerine düşen görevleri yapması gerektiğini belirtiyorlar. Yabancıların ilk aşamada panik olduğunu ama dün öğleden sonra daha sakinleştiğini kaydeden bir bankacı, “yabancı şimdilik sert bir geri çıkışı göze alamıyor, bir koalisyon haberi gelir gelmez havanın düzeleceğini fonların geri geleceğini biliyor. Bunu gördükleri için de sert bir ilk tepki verip beklemeye geçtiler, hep birlikte koalisyon haberi bekliyorlar” şeklinde konuştu.
Buna karşılık piyasaların seçim tablosunun ardından en korktukları gelişmenin “seçimin tekrarlanması” olduğunu gözlemledim. Yani kulislerde konuşulan “45 günlük hükümet kurma sürecinin ardından Cumhurbaşkanı’nın yeniden bir seçim kararı alarak 3 ay içinde seçimi yenilemesi” senaryosunun gerçek olmasından korkuyorlar. Bir bankacı “Seçimin tekrarlanması halinde piyasalar bunu kaldıramaz” dedi.
Aynı bankacı bu takdirde FED’in faiz artırım süreciyle siyasi belirsizliğin üstüste geleceğini, piyasaların buna çok sert tepki vereceğini tahmin ettiklerini söyledi. Bankacı, yabancıların da koalisyon görüşmelerini bu nedenle yakından takip ettiklerini, seçimin tekrarlanması ihtimalinin doğması halinde piyasaların ciddi biçimde bozulabileceğini kaydetti.
EKONOMİ BÜROKRATLARI İNİSİYATİF ALMALI
SEÇİM sonuçları siyasi gündemde olduğu gibi, ekonomi gündeminde de ciddi dalgalanmalara neden olacak. Seçimle birlikte gelen dalganın en azından 1 ay sürmesi, bunun çok daha uzun sürebileceği kesin.
Bugün açılacak piyasaların, olumlu senaryo olan “çok güçlü olmayan ama tek başına iktidar” ihtimalini ortadan kaldırması nedeniyle, bugün haftaya olumsuz başlaması kaçınılmaz olacak. Yapılacak hükümet tartışmalarıyla birlikte bir süre daha dalgalı seyir izlenmesi de kaçınılmaz.
Seçim sonuçlarıyla birlikte tek parti iktidarının olmayacağı anlaşılınca hemen ardından azınlık hükümeti ile erken seçime gitme, ya da değişik koalisyon tartışmaları hemen gündeme gelmeye başladı. Bu tartışmaların önümüzdeki dönem devam etmesi kaçınılmaz. Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkan tablo karşısında takınacağı tutumun bundan sonra çok önemli olacağı da açık.
Piyasaların tavrına gelince; aslında piyasalar son iki hafta içinde böyle bir sonuç beklemeye başlamışlardı ve seçim haftasına gayet temkinli girdiler diyebiliriz. O nedenle bugün bozulacak olan piyasalar için bir ön hazırlık yapıldığını söyleyebiliriz. Bu nedenle bozulmanın yaşanması kaçınılmaz ama çok ağır bir bozulma da yaşanmayabilir.
Ancak piyasalar ilk aşamada çok aşırı tepki vermese de, siyasi gelişmeleri çok yakından takip etmeleri de kaçınılmaz. Zaten küresel finans kesiminde dalgalı bir seyir yaşanırken ve önümüzde bu açıdan belirsiz bir dönem varken, siyasi gündem nedeniyle dalgaların boyutlarının büyümesi kaçınılmaz olacak.
Piyasalar önce verilecek görevin ardından AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun tavrını, bir koalisyon yapmaya çalışıp çalışmayacağını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu süreçte ne kadar müdahil olacağını ve örneğin MHP ile AKP’nin bir koalisyon ihtimali doğup doğmayacağını yakından izleyecek. Piyasalar başkanlığı beraberinde getirecek ağırlıklı AKP iktidarından korkuyordu ama bundan sonra korktuğu da seçimden dün çıkan sonuçtu diyebiliriz.
Şimdi tartışmalar seçimden önce de tartışılmaya başlanan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Davutoğlu’ndan başkasına, koalisyon kuramasa bile görev verip vermeyeceği, kimseye görev vermemesi halinde sokakların karışıp karışmayacağı, diğer partilerin olaya nasıl yaklaşacağı gibi, gün gün değişecek siyasi iklim izlenecek. Buna bağlı olarak da piyasalardaki dalgalı seyrin devam etmesi kaçınılmaz olacak.
Pİyasalarda Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın özel bir itibarı vardır. Piyasaların gözü tüm riskli kararlarda Babacan’a çevrilir, olmadık işleri engellemesi beklenirdi. Babacan bir çok kez gerekenin yapılması ve gereksiz kararların alınmasında devreye girdi ve bu itibarı o nedenle kazandı.
Ancak piyasalarda özellikle son birkaç yıldır Babacan’ın işlevine ilişkin tartışmalar da yapıldı. Kimi piyasa oyuncuları Babacan’ın bir çıpa olduğunu belirtirken bazı piyasa uzmanları “Kimse olmadığı için Babacan’a sarılıyoruz. Babacan da çok fazla hata yapıyor, en azından bilerek göz yumuyor” dediler.
Şahsen, Babacan’ın kararlarının altında, belki de istikrarda önemli rol oynayan “Eski DPT teknisyenleri”nin bulunduğunu bilmek bana güven verdi. Ne kadar ideolojik davransalar da, temel birikimleri nedeniyle o bürokratların hataları önlemeye çalışacaklarını bildiğim için güven duydum.
Ancak daha önce de yazdım; Babacan’ın itibarı pahasına, gözleri önünde dönen, Rıza Sarraf örneğinde olduğu gibi, kural dışı işlemlere göz yummasını, kayırma ve yolsuzlukları izlemekle yetinmesini hoş göremedim.
Son örnek; Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanlığına seçimlere çok az bir süre kalmasına rağmen atama yapılmasına razı olmasıdır. Tepedekilerin isteği üzerine, Hazine Müsteşarlığı boş iken, BDDK Başkanlığı’na bu ismin gelmesine nasıl razı oldu, nasıl imza attı, anlamış değilim. Bence Başbakanın ricası da yetmemeliydi...
Sonunda ne oldu; seçime bir hafta kala, tartışmalı ve siyasi kavgalar ortasında yeni BDDK Başkanı’nın ilk icraatı Bank Asya’ya el koymak oldu. Üstüne üstlük Babacan bu işlemin ardından çıkıp “Siyasi karar değil teknik karar, siyasi karar olsa 1.5 yıl önce el konurdu” dedi, bu karardan kendilerinin haberdar olduğunu söyledi. Özetle; bağımsız kurumların siyasallaşmasına onay vermiş oldu.
Cumhurbaşkanı ve başbakanın son dönemdeki çabaları, belediye başkanları dahil herkesi sahaya sürüp, hamasetin dozunu iyice artırmaları da bence tedirginliklerinin bir kanıtı.
Peki, piyasaların sonuçlara ilişkin tahminleri ne ve hangi senaryoyu satın alıyorlar?
Piyasalarda birkaç ay önceki izlenim AKP’nin yine tek başına iktidar olacağı idi. Zamanla koalisyon senaryoları gündeme gelmeye başlayınca tedirgin oldular. Piyasalar hâlâ tek başına, “Ama bu kez başkanlığı gündeme getirmeyecek kadar zayıf” iktidar tercihinde bulunuyorlar.
Son haftaya geldiğimizde piyasaların genel tercihi hâlâ bu yönde ama son 1 ayda gözlediğim genel bir eğilim; piyasa oyuncuları artık koalisyon ihtimalinden eskisi kadar korkmuyorlar. Çünkü zayıf da olsa, tek başına AKP iktidarında bile “Ne pahasına olursa olsun başkanlıkta diretileceğini” ve bunun yaratacağı çatışma ihtimalini görüyorlar. Koalisyona eskisinden daha sıcak bakmalarının bir nedeni de CHP ve MHP kadrolarında ekonomi yönetiminde ehil isimlerin yer alması. Tanıdıkları, uygulamalarını bildikleri, kendini kanıtlamış isimlerin göreve gelecek olması piyasaları rahatlatıyor.
‘TÜRKİYE’Yİ SATIN ALIN’
Yabancı fon yöneticileriyle konuşunca da, kamu bankalarının bir süredir kuru durdurmak için döviz sattıkları söylentisini duyuyoruz.
Bu söylentinin ne kadar doğru olduğunu iki bankanın yöneticisi ile konuştum. Yabancılarla yoğun iş yapan orta ölçekli bir bankanın yöneticisi, bu söylentinin bir süredir yaygın olduğunu ama somut işaretler görmediklerini söyledi. Bankacı, “yaparlar mı yaparlar, seçim döneminde böyle şeyler olabilir” derken, ancak bunun işlemlere yansımadığını belirtti ve o nedenle ispat olana kadar söylenti olarak nitelendirmenin daha doğru olacağını söyledi.
Buna karşılık geçen haftaki verilerde döviz mevduatının 4 milyar dolar artmasının dikkat çekici olduğunu belirten bankacı, bunun da başka yollarla döviz arzının artırılıp artırılmadığı tartışmalarına neden olduğuna dikkat çekti. Sorum üzerine bu döviz mevduatı artışının ancak yaklaşık yarısının TL mevduattaki çözülme ile açıklanabileceğini ama arada ciddi fark olduğunu belirtti. Bankacı, son dönemde yurda döviz girişlerindeki şartların çok yumuşatıldığını hatırlatarak, bu yolla bir giriş olabileceğini sonra parça parça sisteme giriş olabileceğini tartıştıklarını ama bunun için de kesin kanıtları bulunmadığını kaydetti.
Sonradan konuştuğum bir büyük banka yetkilisi ise bir süredir bu söylentilerin varlığını bildiklerini ama kamu bankalarıyla alışveriş de yapmalarına rağmen bunu somut olarak göremediklerini söyledi. Özellikle, en büyük olmayan, bir kamu bankasının satışlar konusunda yoğun olarak konuşulduğunu belirten bankacı, “Ancak somut işlemlerde görmediğimiz için bunun bir söylenti olduğunu söylemekle yetinmek gerekir” şeklinde konuştu.
TL’nin son dönemde değerli kalıp kalmadığı şeklindeki sorumu ise aynı bankacı, “Aslında normal gözüküyor. İçerideki yatırımcılar 2.60’lardan alım yapıyor, 2.70’lere gelindiğinde sattıklarını görüyoruz” dedi. Satış için daha önce dolar kurunun 2.70 seviyelerinde uzun süre kalmış olmasının bir algı yarattığını kaydeden bankacı, daha önce aşırı değer kaybeden TL’nin tepki alımlarıyla şimdi biraz toparlandığını söylemenin daha makul olacağını belirtti.
SEÇİMDEN SONRA DALGA KAÇINILMAZ
Uluslararası Enerji Ekonomisi Birliği (IAEE) Başkanı Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Gürkan Kumbaroğlu, Türkiye’nin hem enerji ‘hub’ı olması açısından önemli fırsatlar yakaladığını, hem de Paris sözleşmesi aşamasında daha etkin rol alması gerektiğini söyledi.
IAEE tarafından her yıl düzenlenen ve bu yıl Enerji Ekonomisi Derneği (EED) tarafından Antalya’da düzenlenen Dünya Enerji Ekonomisi konferansı dün başladı. Açılış konuşmasını yapan Kumbaroğlu yenilenebilir enerji yanında kömür ve nükleer enerjinin de ele alınacağı toplantılarda 63 paralel, 11 ana oturum olmak üzere toplam 74 oturum ve 2 çalıştayın gerçekleşeceğini söyledi. 100’ü aşkın ülkeden 400’ün üzerinde katılımcının bulunduğu organizasyona, master ve doktora ağırlıklı olmak üzere çok sayıda öğrencinin katılımı da dikkat çekti. Bunda, organizasyon kapsamında enerji ekonomisi alanında öğrenciler arasında düzenlenen makale ve afiş yarışmalarının da etkisi vardı.
Prof. Dr. Kumbaroğlu, özel sohbetimizde de enerji alanında Türk Akım ve TANAP sayesinde Türkiye’nin enerji ‘hub’ı olma fırsatını yakaladığını, bunu iyi kullanması gerektiğini, hata yapılmaması gerektiğini söyledi. Türkiye’nin Kyoto sürecinde çok geç kalıp fırsatları kaçırdığını kaydeden Kumbaroğlu, Kyoto protokolünü en son sıralarda, 186. ülke olarak imzaladığımızı hatırlattı. Paris sözleşmesi sürecinde bu gecikmeden ders alıp, hem daha aktif katılım, hem de imza aşamasında ülkenin çıkarlarının daha iyi savunulması gerektiğini belirtti.
Yapılan bu konferansın dolaylı olarak Paris Sözleşmesi sürecine de katkı yapacağını, burada tartışılan konuların dikkate alınacağını kaydeden Prof. Kumbaroğlu, sözleşmeye aktif katılım ile Türkiye’nin küresel iklim değişikliği konusunda bölge liderliği de yapabileceğinin altını çizdi. Çin’in GSYH’de birim başına karbon salınımını 2020’ye kadar yüzde 40 azaltmaya yönelik açıkladığı hedefi hatırlatan Kumbaroğlu, Türkiye’nin emisyon artışını frenleme konusunda biran önce hedeflerini belirleyip, çevresindeki ülkelere yön gösterici olma fırsatı bulunduğunu, bu yolla ülke çıkarlarının daha iyi savunulabileceğini söyledi.
KALKINMA-KARBON TARTIŞMASI
Seçim döneminde bu baskı, yöntemi değişerek devam ediyor.
Hükümet ve Cumhurbaşkanı, muhalefet partilerinin ekonomik vaatlerine karşı iş aleminin tepki vermesini istiyor. Bu ilk kez oluyor ve en önemli nedeni CHP’nin ilk kez bu seçimde ekonomiye ağırlık veren politika izlemesi.
Özellikle CHP’nin dar gelirli ve emeklilere dönük vaatlerine karşı sürekli olarak iş aleminin tepki vermesi isteniyor. Seçim sürecinde bilindik teknisyenliğinden eser kalmayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek özellikle bu işe soyundu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve diğer ekonomiyle ilgili bakanlar dozunda demeçler verirken, Şimşek sürekli bu alanı sertleştiriyor. Son olarak Türkonfed toplantısında “iş alemi muhalefet vaatlerine karşı çıkmalı” bile dedi.
Bu baskılar nedeniyle iş aleminden, “vaatlerde dikkatli olmak lazım” türü, bazı cılız eleştiriler geldi ama Hükümetin istediği tepki gelmedi. İktidarın iş alemine karşı eskiden beri, vergi denetimini, gerekçesiz olarak ruhsat, ÇED raporları gibi işlemleri kullandığını herkes biliyor. Bazı yörelerde işadamlarına dönük son tutuklamalar, zaten muhafazakar kesimde de tepki almış durumda...
Hükümetin işadamlarından muhalefet için istediği tepkinin gelmemesinin bence birkaç nedeni var. Her şeyden önce kendi zengin ettikleri dışında, iş aleminin genelinin bıktığını söyleyebilirim. Baskılardan, kayırmalardan, menfaat temini taleplerinden, adaletsizliklerden iyice yıldıklarını sohbetlerde söylüyorlar. Bunun yanısıra iş aleminin artık bu Hükümetin gideceği ihtimalini, AKP’ye çok yakın görünmenin artık tehlikeli olabileceğini düşünmeye başladığını, yeni dönem için kesin tavır koymama ihtiyacı hissettiğini de söylemek gerekiyor.
Bunun dışında şahsen, iş aleminin yeniden yüksek büyüme için, CHP’nin başını çektiği, “iç talebin artırılması yoluyla büyüme oranlarının yükseltilmesi ve ekonomide eğitim ve teknolojiye ağırlık veren yeni bir vizyon” öngören vaatlerini genel olarak benimsediğini düşünüyorum. Yani iş alemi mevcut iktidarın ekonomik istikrar ve büyüme için yeterli olamayacağını gördü.