Geçen hafta Moody’s’in yeni bir açıklama yapmaması ile birlikte piyasalar rahatlamış oldu. Ancak piyasaların reyting gerginliği bitti mi derseniz, bitmedi. Olsa olsa biraz ötelenmiş sayılabilir.
Piyasa uzmanları, eğer bir açıklama yapılırsa görünümün negatife çevrilip not indirimi yapılmayacağını söylüyorlardı.Çünkü Moody’s’in sert bir hereketle ekonominin bozulmasında sorumlu olmak istemeyeceğini belirtiyorlardı. Beklenen seçeneklerden olan açıklama yapmama yöntemi benimsendi. Ancak Moody’s Türkiye için yapacağı rutin açıklamayı 3. kez ötelemiş oldu.
Bence bu hareket aynı zamanda aralık ayında Moody’s’in yapması gereken rutin açıklama tarihini değiştiriyor. Tabi ki aralıkta da yine açıklama yapılmayabilir. Moody’s’in bu tavrı politik bir tavır ve belli ki hükümet ile yaptığı sözleşmeyi tehlikeye atmak istemiyor. Ancak Moody’s’in bile bir sınırı var; aksi takdirde politik tavır iyice ayyuka çıkacak ve kendi saygınlığını tehlikeye atmış olacak. Yani Türkiye için gösterdiği politik tavrı abartması, bu kuruluşu uluslararası başka işlerden edebilir.
Moody’s’in bundan sonraki tavrını belirleyecek temel unsurlardan biri koalisyon görüşmeleri. Bu ay içinde bir koalisyon kurulamayacağı anlaşılır ve bir seçim kararı alınırsa, sadece Moody’s’in değil, tüm rating kuruluşlarının Türkiye puanlarında indirimi ihtimali artacak. Tabii ki diğer önemli bir unsur da terör. Yeniden bir seçim ve terörün artması, ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri ciddi biçimde artıracak. Bununla birlikte Fed’in eylülde faiz artırımına başlama ihtimalinin arttığını unutmamak gerek. Kısacası; önümüzdeki birkaç ay ekonomi açısından çok önemli ve bu süreçte koalisyon kurulamayacağıın anlaşılması, ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerin katlanarak büyümesine yol açabilir.Bu da rating kuruluşlarının karar vermek için koalisyon kararını beklediklerini açıkca gösteri-yor. Bir başka deyişle Moody’s başta olmak üzere uluslararası rating kuruluşları koalisyon için Türkiye’ye süre avansı verdiler. Eğer koalisyon kurulamaz, İŞİD bombalamasına bağlı içeride terör de iyice artarsa, rating kuruluşlarının not indirimi çok ciddi bir ihtimal olarak görülebilir.
S&P SİNYALİ VERDİ
MERKEZ Ban-kası’nın geçen hafta açıkladığı 3. Enflasyon Raporu ve açıklanan “para politikalarında sadeleştirme planı” tartışılmaya devam ediyor. Bankacılar Merkez Bankası’nın bu niyetini olumlu karşılıyorlar ama gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğini sorgulamaya başladılar.
Bu sorgulama sonucu bazı bankacılar, Merkez Bankası’nın erken açıklayarak, yine bir hata yapmış olabileceğini de konuşuyorlar. Daha önce de Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın özellikle faizlerde atılacak adımlar için erken açıklama yapıp, gerçekleştiremediğini hatırlatıyorlar. Özet olarak Merkez Bankası’na, geçmiş deneyimler nedeniyle, piyasa oyuncuları nezdinde oluşan bir güvensizlik var ve bu hava atılacak olumlu adımların başarısını etkileyebilir.
Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın atılacak adım için baz aldığı unsur uluslararası piyasalarda uzun vadeli faizlerdeki volatilitenin azalması. Bu takdirde faiz koridoruna ihtiyaç kalmayabileceğini söylüyor. Zaten ilk endişe bu konuda; uluslararası piyasalarda bu noktaya ulaşmanın hala zor olduğunu belirtenler var. Başçı ağustosta bir rapor beklediklerini, bununla birlikte sadeleştirme iletişiminin yapılabileceğini, piyasalar sakinleşirse küçük bir adım atılabileceğini söylüyor. Bazı piyasa oyuncuları bu koşulları konuşmak için erken olduğunu bu nedenle bu konuyu açmış olmasının hatalı olduğunu kaydediyor, “Geçen ocaktaki gibi bir kaza yaşanabilir” diyorlar.
Uluslararası piyasalarda kısa sürede istikrar konusunda endişeli olanlar, yanı sıra içerideki siyasi çalkantının da buna izin vermeyebileceğini de söylüyorlar.
Başçı, “kısa vadeli tek faiz”den söz ediyor. Öte yandan ise “sadeleştirme ile mevcut para politikasına göre bir sıkılaştırma ya da gevşeme hedeflenmiyor” diyor ama bu sözü de bankacılarda pek yerini bulmuş değil.
Bazı bankacılar bu açıklama konusunda “Merkez sadeleştirme adı altında fiili olarak faiz artışı yapacak ama siyasi açıdan çekinmeye devam ediyor, artışı bu kılıf arkasına saklayacak” yorumunu yapıyorlar.
KURLAR BÜYÜK SORUN
Yıllardır duran silahlar yeniden ortaya çıktı, çoğu çok genç, insanların hayatlarına mal oluyor... Böylesine dönemleri yaşamış olanlar, herkesten fazla korkmaya başladı.
Böylesine dönemlerde özellikle sorumlu kişilerin sağduyuyu elden bırakmamaları gerekiyor. Başta da ülkeyi yönetenlerin...
Çalışanları ve işverenleri yani tümüyle işalemi de sağduyulu bir tavır içinde olmalı ki; toplumun geniş kesimini temsil ettikleri için hükümeti doğru yönlendirebilsinler. Politikacılar daha önce defalarca olduğu gibi, oy kaygısıyla, koltuklarını kaybetmeme çabasıyla, zaman zaman sağduyudan uzaklaşıp, iklimi istedikleri gibi yönlendirmek için ellerinden geleni yaparlar. Böylesine dönemlerde de işalemi, hükümetler aksine zorlasalar bile, sağduyudan ayrılmamak için elinden geleni yapmalı.
Bir sorumlu politikacı “Evlatlarımızı fedaya hazırız”, hükümetten biri çıkıp “Yerle bir edeceğiz” diyebiliyor. Sorumlu mevkidekiler bunu söylediğinde, hamasi bir söz olmaktan çıkıyor, halkın duygularıyla oynanmış oluyor. O kişilerin çocukları olan Mehmetler, askere gidiyor mu, yoksa parayı verip, sık sık çıkarılan bedelliden faydalanıp, hiç tehlikeye atılmıyor mu, bakılmıyor mu? İşalemi hamasi sözler karşısında dolduruşa gelip sloganlar atarak bu kişilere destek verirse, bu politikacılar daha fazla cesaret almış olmazlar mı?
Halkın bu durumda politikacılara “Senin çocuğun gitmiyor ki benimki ölüyor, nasıl böyle söylersin” deme hakkı yok mu? İşalemi hamaset yapanlara verdiği destekle, çocukları ölen fakir halkın tepkisini çekmiş olmuyor mu?
İşçisi, işvereni, memuru, ziraatçisi yani geniş toplum kesimlerini temsil eden bir birliktelikte, geçen hafta politikacıların yaptığı konuşmalar ve verilen tepki, bence yeniden yaşamaya başladığımız cinnet halinin somut bir göstergesi idi.
Halbuki tüm bu kesimler çıkacak bir savaşın, büyük toplumsal çatışmaların kendi çıkarlarına ters olduğunu, aslında çok iyi biliyorlar. “Çıkarımıza ters düşse de milliyetçilikten vaz mı geçeceğiz” diye itiraz edenler olabilir. Bir kere bu kuruluşlar menfaat kuruluşları yani ekonomik çıkar başta, temsil ettikleri kesimin çıkarını savunmak zorunlar. Kaldı ki burada kastedilen insan hayatı...
İŞLER, VARLIKLAR KAYBEDİLECEK
YABANCI yatırımcılar, banka ve aracı kurumların Türkiye’ye ilişkin nabız tutma çabalarını yeniden yoğunlaştırdığını görüyoruz. Ankara hafta başından bu yana, yine çok sayıda yabancı yatırımcı ve bankacının ziyaretine sahne oluyor.
Yabancıların yanıt aradığı hemen hemen tek soru, “Koalisyon hükümetinin kurulup kurulamayacağı” oluyor. Bu nedenle diğer ziyaretlerinden farklı olarak bu kez hükümet üyelerini değil, partileri ziyaret etmeyi tercih ediyorlar. Bazı ekonomi bürokratlarını da ziyaret ettikleri ama burada da koalisyonu, olduğu ya da olmadığı takdirde neler yapılabileceğini sorguladıklarını söyleyebiliriz. İlk olarak devam eden AKP ile CHP arasındaki koalisyon görüşmelerinden bir sonuç çıkıp çıkmayacağını öğrenmeye, tahmin etmeye çalışıyorlar. Bunun ardından ise Cumhurbaşkanı’nın son dönemdeki tavırları nedeniyle, AKP’nin MHP ile koalisyon kurmasının mümkün olup olamayacağını sorguluyorlar.
Özetle; son viraja girilirken yabancı yatırımcı Türkiye’de bir koalisyon hükümetinin kurulup kurulamayacağını anlamaya çalışıyor. Önümüzdeki hafta içinde AKP-CHP koalisyonunun olup olmayacağının artık netlik kazanması beklenirken, bunu önceden görmek ve ona göre tavır almak için çaba içinde.
Peki, nabız tutmaya gelen yabancıların nabzı nasıl atıyor derseniz; bizim gözlemimiz çok da umutlu olmadıkları yönünde. Özellikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tavırlarının bir koalisyona izin vereceği konusunda ciddi endişeleri var. Erdoğan’ın AKP-CHP yerine AKP’nin MHP ile koalisyonuna daha sıcak baktığını düşünüyor, CHP ile olmazsa bunun olup olmayacağını öğrenmeye çalışıyorlar.
Şu kadarını söyleyelim ki; Türkiye’de demokratik hakların hakim olup olmaması, çatışma ve terör hareketlerinin bizatihi kendisi, yabancı yatırımcılar için ikinci planda. Onlar bu siyasi çatışma havasının ve terörün etkilerini, özetle; buraya gelip para kazanıp kazanamayacaklarını sorguluyorlar. Bu her zaman böyle olmuştu, yine aynı şekilde yatırım iklimini bilmek, önceden görmek istiyorlar. Doğal olarak temaslarını da bu amaca dönük gerçekleştiriyorlar.
AKP YABANCININ TAVRINI BİLEREK KARAR ALACAK
PİYASALAR için hem iç hem dış koşullar çok ağırlaştı. Yaz ayları için alışılmadık ölçüde hareketli bir piyasa seyri izlenirken, yaşanan bozulmanın kısa sürede düzelmesi için fazla bir umut da bulunmuyor. FED’in eylülde faiz artırımlarına başlama beklentisi ağırlık kazanıyor. Yanısıra Çin Borsası’nda uzun yıllardır görülmeyen bir bozulma yaşanıyor ve tüm bunlar küresel piyasaları olumsuz etkiliyor.
Piyasadaki durum dış koşullardaki bozulmayla sınırlı kalsa iyiydi; iç piyasalar şimdiye kadar ender görülen ölçüde ağır sıkıntıları bir arada yaşıyor. Bu nedenle Türkiye ekonomisi için mevcut süreç çok daha ağır yaşanıyor.
Bu çerçevede dün uluslararası piyasalarda Euro dolara karşı değer kazanmasına rağmen, TL’nin değeri her iki temel para birimine karşı da düşmeye devam etti. Dolarda 2.80’lere doğru gidilirken, Euro 3 TL’nin üstüne oturdu, hisse senedi piyasalarındaki bozulma devam etti ve faiz oranları yüzde 10’un üzerinde. Özetle; Türkiye ekonomisi için tablo ağır ve ağırlaşmaya devam ediyor…
Türkiye ekonomisinin hükümet bir an önce kurulamadığı takdirde, önceden belli bu küresel iklimden çok zarar göreceği biliniyordu. Hükümet belirsizliği durumu ağırlaştırır diye beklerken, üzerine çok ciddi bir terör ortamı geldi. Bir hafta önce yaşanan Suruç Katliamı ardından hükümetin tavrı çok sertleşti. Bir yandan sürekli oyalanan müttefiklerle İŞİD’e karşı mücadeleye katılma kararı alınırken öte yandan siyasi kaygılarla, çözüm sürecini bitiren PKK bombalaması başladı. Yapılanlara bakılıp; hükümetin ve Cumhurbaşkanı’nın, yeniden seçim yapıp tek başına iktidar olmak için şartları bilinçli biçimde zorladığı yorumları yapılıyor. Haklılık payı açık bu beklenti doğru ise koalisyon umudunun kalmadığı açık. AKP zaman kazanmak için koalisyon çalışmalarını sürdürüyor gibi gözüküp, milliyetçi oyları alıp tek başına iktidar planı yapıyorsa, durum vahim. Çünkü bu aynı zamanda savaş halinin devam etmesi, çözüm sürecinin bitmesi, dolayısıyla içeride çok ağır toplumsal çatışma dönemi anlamına gelebilir.
Piyasalar bu senaryonun gerçek olma ihtimalini konuşmaya başladı. Bununla birlikte rating kuruluşlarından çözüm sürecinin bitmesiyle, Türkiye ekonomisi için elde edilen artıların kaybedileceği yorumlarının geldiğini de unutmayalım.
SENARYOLAR DOĞRU İSE
Türkiye’nin sınır bölgelerinde terör olayları ve çatışmalar artarken, bölgedeki işadamlarının asıl sıkıntısı siyasi süreç. Oda başkanları bir an önce koalisyonun kurulmasını istiyor ve bunun sıkıntılı havayı değiştirebileceği görüşündeler. Erken seçimin ise mevcut durumun ağırlaşarak en az 4-5 ay daha sürmesi anlamına geldiğini belirtiliyorlar.
TÜRKİYE’nin bölgedeki çatışmalara fiilen dahil olması ve içeride artan terör olaylarının sınır bölgesinde ve bölge işadamlarında, bir süredir zaten varolan tedirginliği iyice büyüttüğü gözleniyor. Son günlerde bu nedenle ticari hayatta çok fazla değişiklik olmadığını, zaten bir süredir yavaşlama yaşandığını söylüyorlar. Buna karşılık olayların ilk olumsuz etkilerinin taşımacılık ve turizm sektörlerinde somut olarak yaşanmaya başladığını da ekliyorlar. Bölgedeki oda başkanlarının asıl sıkıntısı ise yaşanan siyasi süreç. Partilerin halkı oyalamaması gerektiğini, biran önce koalisyon hükümetinin kurulmasını istiyorlar ve koalisyonun yaşanan bu sıkıntılı havayı değiştirebileceği görüşündeler.
Buna karşılık son gelişmelerin koalisyon hükümetinin kurulması yerine yeniden bir seçim yaşanacağı izlenimi verdiğini belirtiyorlar. Bu izlenimin bölge halkı ve işadamlarının morallerini bozduğunu söylüyorlar.
Koalisyon kararının bir an önce verilmesi gerektiğini, işlerin uzatılmasının doğru olmadığı görüşünü açıkca belirtiyorlar. Buna karşılık, koalisyon hükümeti kurulamayacaksa bile bunun bir an önce belli olup ilan edilmesini, belirsizliğin yaşanan sıkıntıları iyice büyüttüğünü de ifade ediyorlar. Bölgede çok sayıda Suriyeli mevcut ve son olaylarda bunun nasıl bir etki yarattığını sordum. Oda başkanları bu durumun artı olarak bir sıkıntı yaratmadığını, varolan halk tepkisinin devam ettiğini ama işlerin biraz daha disipline edildiğini söylediler.
BİZİM TERCİHİMİZ DEĞİL
Anlaşmanın biran önce sağlanması, uzlaşmaya dayalı geniş tabanlı bir hükümet kurulması halinde olayların etkisinin azaltılacağı görüşü hakim.
TÜRKİYE’nin bölgedeki sıcak çatışmanın içine fiilen girmesi, içeriye sıçrayan terörün toplumsal huzursuzluğu artırma tehlikesi, piyasaları ciddi biçimde rahatsız ediyor. Piyasanın asıl korkusu ise böylesine bir dönemde Türkiye’nin hükümetsiz kalması ve yeniden seçime gidilmesi.
Piyasalarda son günlerde yanıtı aranan asıl soru ise; yaşanan son olaylar AKP-CHP koalisyonunun kurulmasını nasıl etkiler?
Kimisine göre bu olaylar biran önce koalisyon hükümeti kurulmasını zorunlu hale getirdi. Bu olaylar nedeniyle bir koalisyon anlaşmasının biran önce sağlanması, uzlaşmaya dayalı geniş tabanlı bir hükümet kurulması halinde olayların etkisinin azaltılacağı görüşü hakim. Bu uzlaşmanın hem toplumsal olayları yumuşatacağı, hem de piyasaların daha fazla bozulmasını engelleyebileceği, en uygun çözümün bu olduğu, yüksek sesle dile getiriliyor. Bu konuda özellikle işaleminden gelen baskıların arttığı, hükümete yakın olduğu bilinen işadamı ve sektör derneklerinin yöneticilerinin bile, koalisyon kurulması için artık açıkca demeçler verdiklerini görüyoruz. Yerli sermaye gibi yabancı yatırımcıların da umudu bu yönde; son olayların mantıklı bir hareketle, koalisyon hükümeti kurulmasını kolaylaştırmasını bekliyorlar.
Taraflar açısından bakıldığında ise kulislerde “Ahmet Davutoğlu’nun koalisyonu Kemal Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla istediği” konuşuluyor. Kılıçdaroğlu’nun zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vesayetinden ve çıkaracağı sonuçlardan çekindiği, son olaylar nedeniyle “AKP’nin uzun yıllardır uyguladığı, eleştirdikleri, yanlış dış politikanın faturasının CHP’ye de çıkarılmasından” endişe ettiği belirtiliyor.
Davutoğlu’nun siyasi geleceği için koalisyonu tercih edeceği açıkça gözüküyor. Koalisyon kurulursa hem ilk AKP Kurultayında, hem de önümüzdeki yıllarda liderlik sorunu yaşamayacağı, süreç içinde Erdoğan’ın vesayetini azaltma imkanına kavuşacağı, yine siyasi kulislerde konuşulanlar arasında.
Burada en önemli nokta; Davutoğlu’nun Erdoğan’a rağmen CHP’ye yeterli güvenceleri verip, koalisyon kurmayı başarıp başaramayacağı…
TÜRKİYE piyasaları, bir süredir küresel piyasalara paralel bir seyir izliyordu. Daha önce bir süre olumsuz ayrışan iç piyasalar, geçtiğimiz birkaç ay içinde genel olarak, kendi gibi gelişmekte olan ülkeler ile birlikte hareket etti.
Ancak Suruç’taki katliam sonrası yaşananlar, diğer iç siyasi gelişmelerle birleştiğinde, iç piyasaların yeniden olumsuz ayrışan bir döneme girebileceği anlaşılıyor. Dünkü piyasa hareketleri bunun işaretlerini veriyordu.
Daha önce özellikle Merkez Bankası tartışmaları sırasında Türkiye piyasalarına olan güven azalmış, bu nedenle TL diğer gelişmekte olan ülke para birimlerine kıyasla, özellikle dolar karşısında, çok daha fazla değer kaybetmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı Merkez Bankası’nın bağımsızlığı ve faiz tartışmaları, piyasalardaki panik görülünce donduruldu ve piyasalar normale dönmeye başladı. Elbette bu anlayış küresel piyasalar için alarm zili gibiydi ama küresel piyasalardaki iklim, yabancıların Türkiye piyasalarından korkulan ölçüde çıkış yapmalarını engelledi. Yani; her zaman olduğu gibi, yabancı sermaye diğer unsurlarla birlikte Türkiye piyasasındaki kârını düşünerek hareket etmiş, tavrını birçok unsura bakarak belirlemişti.
Şimdi ise yeniden küresel piyasaların tedirgin olduğu, piyasa deyimiyle “risk iştahının azaldığı” bir döneme giriyor olabiliriz. Özellikle FED’in bu yıl faiz artırmaya başlayacağı yolundaki açıklamaları ve Çin ekonomisindeki sıkıntı önümüzdeki dönemin gelişmekte olan ülkeler açısından parlak olmayacağını gösteriyor. Başka bir deyişle Türkiye ekonomisi için zaten zor bir döneme giriyorduk ve beklenti zorlukların diğer gelişmekte olan ülkelerle paralel biçimde yaşanacağı yönündeydi.
Koalisyon tartışmaları bir miktar rahatsızlık yaratıyordu ama özellikle yabancılar “Tablo ortada, politikacılar bir çözüm bulur, bir koalisyon kurulur” fikrini koruyorlardı. Bu nedenle de geçtiğimiz bir ay içinde önemli bir tedirginlik duymadıklarını gözledik. Zaman zaman koalisyonun kurulamayacağı haberleri çıksa da, bu haberler fazla satın alınmadı.
ASIL KORKULAN TOPLUMSAL HUZURSUZLUK