İkisi de yanlış yönetim ve kuralsız ekonominin sonuçları. Bu anlayış devam ederse felaketlerin arkası gelecek.
CUMHURBAŞKANI Erdoğan dün muhtarlar toplantısında konuştu ve yine faizlerin düşmesi gerektiğini söyledi. Hem de piyasaların faiz artışının ne kadar olması gerektiğini tartıştığı, bugünlerde...
Erdoğan’ın tavrının kurlardaki sıçramada, yani oluşan devalüasyonda çok etkili olduğunu bilmesine rağmen, hele ki bugünlerde, neden hâlâ faiz indirimi istiyor?
Aslında bu hafta Hopa’da yaşadığımız 8 kişinin hayatına malolan Hopa’daki sel ve heyelan felaketine ilişkin görüntüleri izledikçe faiz konusunda yaptığımız tartışmalarla ne kadar yakın ilgili olduğunu düşünmüştüm.
İlgisiz gibi görünen olayların ikisi de yıkım, ikisi de yanlış yönetim, ikisi de kuralsız ekonominin, ikisi de doğru sistemi kurmayıp, gerekirse kurulan sistemi bozarak keyfi yönetim kurma anlayışının ortak sonucu...
Hopa’daki selden sonra çekilen genel görünüm veren fotoğrafları gördünüz mü? ANAP’ın başlatıp, AKP’nin bitirmekle övündüğü, bunla oy aldıkları Karadeniz otoyolu için bilimsel kuruluşların, sahilden değil tepeden yol yapılması gereken raporlar yayınladıklarını, aksi takdirde sel ve heyelan geleceğini söylediklerini hatırladınız mı? Hadi sahilden yapıyorsunuz, denize açılan dehlizler açmanız lazım denildi, o da yapılmadı. Buralara imar izni vermeyin dendi, verildi. Yerel ve ulusal sivil toplum kuruluşları “felaket olacak” diye uyardı dinlenmedikleri gibi dövüldüler. Her dereye hidroelektrik tesis izni vermeyin, dengeyi bozacak seller olacak dendi, dinlenmedi. Yargıya gidildi, bazılarında iptal kararları çıktı ama yine dinlenmedi, “ben yaparım olur” denilip işlere devam edildi. Sakıncalar görülmedi mi, görüldüyse izinler nasıl verildi?
Tüm uyarıların haklı olduğu görüldü, göz göre göre 8 can gitti. Buralardan bazılarının elde ettiği menfaatlerin yüzlerce katı kadar kamu zararı oluştu, sonunda bu da halkın cebinden çıkacak, biliyor musunuz?
Zaten bir süredir piyasalar ile Merkez’in okuşyuşu çok farklı.
Bu kızgınlıkla Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “topal ördek sendromuna girdiği” söylenmeye başladı. Obama’nın görev süresi bitimine 2 yıl kala gündeme gelmesiyle biliniyor ama, uluslararası ve ulusal bazda bu deyim hep kullanılıyordu. “Lame duck” olarak literatüre geçen bu sendrom için, “görev süresinin bitimi yaklaştığı için karar alma inisiyatifinin kaybolması” şeklinde bir özet tanım yapılabilir. Başçı’nın 2016 Nisan ayında görev süresinin bitecek olmasıyla, uzun süredir gerek siyasi etkiyle, gerekse teknik olarak karar alma inisiyatifinin azalması birleştirilerek, bu yorum yapılmaya başladı.
Bazı bankacılarla Merkez Bankası’nın piyasalarda tepki gören hareketsizliği için nedenin ne olabileceğini, gerçekten görev süresi bitecek olması ve yeniden atanma umuduyla mı siyasi otorite ile ters düşmeyi göze alamadığını sorguladık. Bankacılar, görev süresinin bitecek olmasının bir faktör olabileceğini, “Ne olur ne olmaz tekrar atanabilirim, siyasi otorite ile özellikle Cumhurbaşkanı ile ters düşmeyeyim, faiz artırmayayım” demiş olabileceğini söylüyorlar. Bu nedenle uzun zamandır piyasaya aktif müdahale yapmaktan kaçındığı görüşünün genel olarak kabul edildiği gözleniyor.
Bazı bankacılar ise Merkez Bankası yönetiminin hareketsizliğinin bu sendromla ilgisi olduğunu sanmadıklarını, Merkez Bankası’nın teknik olarak zaten gidişatı okuyamadığını iddia ediyorlar. Bir ay önce faiz koridorundan tek faize kademeli geçiş için Merkez Bankası’nın açıklama yaptığını yani bu ayki karar için büyük bir fırsat eline geçirdiğini kaydeden bir bankacı, Merkez Bankası’nın bu fırsatı bile kullanmayıp, hareketsiz kalmayı tercih ettiğini hatırlattı. Halbuki koridoru daraltmasının bile “Ben burdayım” mesajı verip, piyasaları rahatlatmak anlamına geleceğini ancak Merkez Bankası yönetiminin bunu bile okuyamadığını söyledi. Aynı bankacı, “Bir Merkez Bankası yönetimi, kimden ne kadar baskı gelirse gelsin, itibarını koruma görevi olan TL’nin yerlerde sürünmesini içine sindirirse, durum yaşadığımız gibi olur” dedi.
4 PUANLIK ŞOK FAİZ ARTIŞI HATIRLARDA…
“2007 yılından beri hiçbir şey yapılmadı, ekonomik istikrarı koruyan tek şey mali disiplin, bütçe disiplini oldu, geri kalan her şey kötüleşti” dedi bankacı…
İşte AB çıpası, IMF çıpası dediğimiz tüm çıpalar tek tek ortadan kalkarken elimizde kalan tek çıpa olan mali disiplini de kaybetme tehlikesinin belirdiğini görüyorum. Bunun en büyük sebebi de yeniden seçim yapılması...
AKP seçim yenilgisini analiz ederken, en etkili olan unsurlardan birinin dar ve sabit gelirlilerin durumu olduğunu, muhalefetin emekli ve asgari ücretlilere sundukları vaatlerin oy kayıplarında etkili olduğunu belirledi. Bunun üzerine de yeniden seçimden önce geniş sosyal kesimlerin durumlarının düzeltilmesi gündeme geldi. Bunun ilk adımını geçtiğimiz cumartesi günü açıklanan memur toplu sözleşmelerinde gördük.
Maliye Bakanlığı uzmanları 2016 ve 2017 yıllarında verilecek zammın yüksek olduğunu ama tolere edilebileceğini, ancak “enflasyonun düşmeyeceği algısının yaratıldığını” söylüyorlar. Buna karşılık öğretmenler ve sağlık elemanlarına nöbet ücretleri gibi ek ödemelerin kendileri için sürpriz olduğunu belirtiyorlar. Asıl yükün buradan geldiğini kaydeden uzmanlar, bundan sonra açıklanacak vaatler konusunda ise mali disiplin açısından tedirginler. 2016 yılı toplam personel harcamalarında 10 milyar TL artış planlarken, sadece bu ek ödemelerin 6 aylık faturasının 10 milyar TL’yi aştığını söylüyorlar.
Bu arada aylığı bin TL altındaki SSK emeklilerine olduğu gibi memur emeklilerine aynı düzeltme yapıldı. Hükümet acaba zaten memur emekli maaşının yüksek olduğunu, bin TL üzerindeki SSK emekli mağduriyetinin arttığını, daha geniş kesimin tepkisini alacağını hiç mi düşünmüyor? Yoksa seçim yaklaşırken SSK emeklilerine de yeni ek zamlar gündeme mi getirecek?
Çalışma Bakanı bazı iyileştirmeleri Başbakanın açıklayacağını duyurdu. İşte yakında oy için AKP yeni popülist vaatler açıklaması bana sürpriz olmayacak...
KREDİ KARTINDA ESNEME
“Ancak kredi notu indimi olursa bu seviyeye gelir, indirimi de kısa sürede beklemiyoruz” diyorlardı. Kredi değerlendirme kuruluşları beklendiği gibi not değerlendirmelerini ötelediler ve son bir ayda uyarılarını artırmakla yetindiler. Ancak son dönemde kurlardaki hareket çok hızlandı ve açık söylemek gerekirse bankacılar bile mevcut gidişatı şaşkınlıkla izliyorlar. Önceki gün bir özel banka üst düzey yöneticisine “Not da inmedi, kur niye 3 TL’ye çıktı” diye sorduğumda, “Resmi açıklama olmadı ama herhalde bizim bilmediğimiz fiili bir not indirimi var” yanıtını verdi. Gerçekten de sanki not indirimi varmış gibi bir kur hareketi gözleniyor. Önceki gece yarısı 3 TL’yi bulan dolar kuru dün gün içinde 2.95’lere indi. Konuştuğumuz bankacılar, talebin yerli ve vatandaş talebi olduğunu, 3 TL’ye varınca bir miktar satış geldiğini belirttiler. Halkın fırsat kollamaya devam ettiğini belirten, bu durumun kısa sürede normalleşmesini beklemeyen bankacılar, “Özellikle psikolojik olarak yaratılan bu havada ve halkın döviz talebini artırmasında Merkez Bankası’nın hareketsiz kalmasının etkisinin büyük olduğunu” da söylediler. Bu kötü gidişatı durduracak bir umudun olmaması piyasaları tedirgin ediyor. Dolar kurunun 3 TL’yi geçip, daha da yukarı çıkabileceğine ilişkin tahminler, şimdi eskisinden çok daha fazla yapılır oldu. İşin kötü tarafı bu paniği durduracak bir siyasi otorite de ekonomi otoritesi de ortada görülmüyor.
Kur rekoru bir kaç ay daha sürerse bu işletmelerin iflas etmesi veya yabancıya satılması kaçınılmaz hale gelecek.
SONUNDA bu da oldu. Dolar Türk Lirası karşısında 3 TL’ye koşuyor. Bu kur artışından en çok zararı Anadolu sermayesi görecek. Çünkü bu işletmelerin çoğu kredi kullanan işletmeler. Bunların büyük bölümü döviz kredisi kullandı ve yükleri, artan kurlarla katlandı. Kur artışı elbette tek başına gelmiyor, kaynak sıkıntısı nedeniyle TL faizler de ciddi biçimde artmaya başladı. Bu işletmeler büyük sermaye gibi döviz risklerini dengeleyici işlemleri yapmış kuruluşlar da değiller. En kötüsü risk olduğu gibi üstlerine biniyor. Tüm bunlar yetmezmiş gibi iç ve dış talepteki daralma derinleşiyor, büyüme iyice sıkıntıya giriyor. Yani mal üretip satarak borçlarını çevirme imkanları da kalmıyor. Bu işletmelerin özkaynakları ise zaten sınırlı. Tüm bu olgular nedeniyle, kurlardaki mevcut gidişatın en çok, TL veya döviz kredi kullanmak zorunda kalan, büyük şehirler dışında kurulup gelişen ve Anadolu Kaplanları olarak adlandırılan bu işletmeleri vurması kaçınılmaz.
Peki, sonunda ne olacak derseniz; bu gidişat birkaç ay daha sürerse krediler geri ödenemez hale gelecektir. Yani Anadolu sermayesinden başlayarak tüm özel sektör kuruluşları sıkıntıya girmeye başlayacaktır. Rekabet kabiliyeti olan verimli ve geleceği olan işletmelere sahip iseler büyük sermaye, özellikle de yabancı sermaye gelip bunları satın alacak, satmak zorunda kalacaklar. Verimli bir işletme değillerse yani talipleri olmazsa da iflas edip gidecekler.
BELİRSİZLİĞİN FATURASI
Kurlardaki aşırı tırmanışın ilacı siyasi uzlaşma sağlanıp koalisyon hükümeti kurulmasıydı ama olmadı. Bunun yanında Merkez Bankası bu siyasi kaosta bağımsız olduğunu hatırlayıp, radikal faiz kararları alabilirdi, bu da yapılmadı. Kurlar her gün yeni rekorlar kırmaya devam ediyor ve edecek. Kurlardaki artışların varlık değerlerinde düşüş olduğunu hatırlasak iyi olacak. Yaşadığımız olumsuzluklar siyasi karmaşanın ve belirsizliklerin sonucu. Buna FED’in faiz artırımına başlamasını, terör olaylarının daha da tırmanmasını eklersek, mevcut kur artış hızını bile birkaç ay sonra mumla arar hale geliriz. Kurdaki ateş öylesine yayılıyor ki; sonuçlarını tartışmaya fırsat olmuyor. Halbuki sonuçlarını biraz düşünsek, bu hareketin ne kadar zararlı olduğunu görsek, belki de siyasi partiler üzerindeki baskı artabilirdi. Ama olmadı. Koalisyonun kurulamamasının tek nedenini herkes gördü ama “Ne olur ne olmaz, ya yeni seçimde şartlar değişirse” diye, özellikle işalemi sesini güçlü bir şekilde çıkaramadı. İşalemi kur artışının yaratacağı sonuçları bir daha düşünmeli. Özellikle de Anadolu Kaplanları’nın bu gidişatın kendileri açısından hayati önem taşıdığını anlamak zorunda. Anadolu Kaplanları, hükümetin bu tutumunun en çok kendilerine zarar vereceğini görecekler mi? Görseler de, ideolojik tavır nedeniyle hükümete destekleri devam edecek mi? Koalisyonu kurmayıp ülkeyi seçime götürerek, siyasi ve ekonomik faturayı bilerek büyütenlere ne denecek?
Bugün yapılacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak karar konusunda “Merkez Bankası yönetiminin yine top çevireceği” yorumu yapıyorlar.
Aslında Merkez Bankası yönetimi için bu benzetme yeni değil; uzun süredir “sonuca gitmeyen oyalama” anlamına gelen bu yöntemi uyguladığı için, “yine” vurgusu bir eleştiri sözcüğü olarak kullanılıyor.
Yani Merkez Bankası’ndan ne yapması bekleniyor diye baktığımızda; “parasal gidişattaki bozulmayı değiştirmeyecek ama bir şey yapmamış görünmemek için, etkisi sınırlı kararlar alabilir” biçiminde özetleyebiliriz.
Bir başka deyişle piyasalar özellikle kurlardaki kötü gidişata dur denilemeyeceği görüşünde. Merkez Bankası’nın ancak radikal bir karar alması halinde buna dur diyebileceğini kaydeden piyasa oyuncuları, Merkez Bankası’ndan böylesine radikal bir kararı ise beklemiyor.
Bazı piyasa oyuncuları bugünkü PPK toplantısında Merkez Bankası’nın faizlerde hiç oynama yapmayabileceğini tahmin ediyorlar. Buna karşılık piyasa oyuncularının bir bölümü ise Merkez Bankası yönetiminin uzun süredir yaptığı gibi, yine göstermelik bazı kararlar alıp, genel gidişata etki yapmayacak ama piyasalara “ben burdayım” mesajı verecek bir karar alabileceğini söylüyorlar.
Bu karar ne olur diye sorduğumuzda ise geçen ay Enflasyon Raporu sunumunda Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın “Ağustos ayında faiz ı sisteminin değişmesi için adım atılacağına” ilişkin sözlerine dikkat çekiyorlar. Yeniden tek faize geçişin aşamalı olarak yapılacağının söylendiğini kaydeden piyasa uzmanları, işte bu kapsamda faiz bandının küçük oranda daraltılmasının gündeme gelebileceğini, bunun da faiz bandının alt sınırı ile haftalık repo faizinin en fazla 1’er puan artırılması şeklinde yapılacağını tahmin ediyorlar.
Geçen ay 5. kez değiştirme yapılmamış, gecelik borçlanma faizi yüzde 7.25, politika faizi olan bir hafta vadeli repo faizi yüzde 7.50 koridorun üst bandı olan gecelik borç verme faizi yüzde 10.75 olarak kalmıştı. İşte bazı bankacılar 10.75’in sabit tutulup diğer oranların 1’er puan artırılabileceğini, böylelikle bandın da 1 puan daralıp, geçiş için adım atılmış sayılabileceğini söylüyorlar.
İşte bu nedenle bu haftaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında alınacak kararlar merakla bekleniyor.
Koalisyonun olmayacağı kesinleştikten sonra piyasalarda yaşanan bozulmayı artık Merkez Bankası’nın tümüyle tersine çevirmesi mümkün görünmüyor. Ancak Merkez Bankası’nın yarın alacağı karar piyasalar tarafından, “yaşanan sıkıntının büyüklüğünün ne kadar farkında olduğu” açısından bir test olacak. Bunun yanında tabi ki yine Merkez Bankası’nın bağımsız olarak hareket edip etmeyeceği, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisine göre karar almaya devam edip etmeyeceği de test edilmiş olacak.
Merkez Bankası’ndan beklenen en etkili kararın faiz oranlarında ciddi bir artırım olacağı kesin. Bunu yaparken, hazırlıkları yapıldığı söylenen “sadeleştirme“ adı verilen adımın hangi ölçüde atılacağı da merak konusu. Merkez Bankası’nın bu belirsiz ortamda sadeleştirmeyi erteleyebileceğini tahmin edenler de var. Eğer sadeleştirme başlarsa, bunun hangi yöntemle yapılacağı, bantın üst ve alt oranlarının mı birbirine yaklaştırılacağı, yoksa bantın üst oranı korunup politika faizinin mi yükseltileceği de merak konusu.
Özetle; özellikle kurlardaki aşırı artışın önüne geçebilmek için Merkez’in elindeki tek etkili silah olan faiz oranlarını kullanıp kullanmayacağı, faiz arttırılırsa dozun ne olacağı merakla bekleniyor. Merkez Bankası’nın döviz rezervleri sınırlı olduğu için, bununla birlikte yüklü döviz satışlarına girişmesi ise pek mümkün değil.
Merkez Bankası yüklü faiz artışı kararı verse bile, oluşan olumsuz havayı tersine çevirme imkanı pek yok. Buna rağmen yarın alınacak kararları yine de merakla bekleniyor. Çünkü Merkez’in alacağı karar gidişata müdahale edip etmeyeceğini ya da hangi araç ve dozda müdahaleyi seçtiğini ortaya çıkaracak.
Bir başka deyişle karardan sonra ortalık çok sakinleşmeyecek. Ancak hiçbir şey yapmaz, ya da döviz depo faiz oranlarını artırma gibi, etkisi olmayacak kararlar alırsa işte o zaman piyasadaki paniğin daha da büyümesine neden olabilir.
BUGÜN tekrar bir araya gelecek AKP ve CHP liderlerinin yapacağı toplantı siyasetin olduğu gibi, ekonominin de kaderini belirleyecek. Aslında iki partinin lideri bir araya geliyor demek çok doğru olmayabilir, çünkü AKP’nin liderliği konusunda yani AKP’nin vereceği karar için bilindik daha üst mercilere bakılıyor. AKP’nin asıl liderliğine bakıldığında ise koalisyon kararı verilmesinin hala çok zor olduğu ve bir erken seçimin daha yakın ihtimal olduğu da ortada.
Piyasalar daha önceki toplantılarda olduğu gibi, yine iki partinin koalisyon kurup kuramayacağına ilişkin haberleri yakından izleyecek. Bugünkü toplantıdan “koalisyon kuruluyor” sonucu çıkarsa piyasaların bunu olumlu satın alacağı kesin. Yok, yine biraraya gelmeye devam ediyoruz türü açıklamalar çıkarsa, piyasalardaki koalisyon spekülasyonları bir süre daha devam edecek demektir.
Ancak iş sürüncemede bırakılsa bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 45 günlük koalisyon süresinin uzatılmayacağını söylemesi, nihai karara giderek yaklaştığımızı gösteriyor. Yani bugün olmasa da çok yakında iş netleşecek.
Sonuçta koalisyon kurulamazsa, bunun tek sorumlusu olarak AKP’nin ortaya çıkması bence kaçınılmaz. Daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koalisyoun kurulamamasında birinci etken olduğu, başından beri istediğinin bu olduğu ve bu sonuç aldığı kesinleşecek. Tabi ki sorumlu cumhurbaşkanı gözükse bile, bunun siyasi faturasını başbakan üstlenmek zorunda kalacak.
MHP başından beri AKP’nin daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fikri doğrultusunda tavır alarak, erken seçimi zorlayan parti oldu.
Buna karşılık CHP ise AKP ile koalisyon kurmanın zorluklarını bile bile, 4 yıllık reform hükümeti kurulması yönünde ısrarlı oldu, masayı terketmedi, cumhurbaşkanının tüm zorlamalarına rağmen masadan kaçan taraf olmadı.
Bu tablonun önemi büyük. Herşeyden önce, eğer, “Halk anlaşamayan tarafı cezalandırır” sözü gerçekse, taraflar buna göre erken seçimde oy alacaklar.