Aslında Merkez Bankası yönetimi de faiz oranlarını artırmak zorunda kalacağını biliyor. Bence, önceden harekete geçtiği takdirde ileride ödenecek faturayı azaltacağını da biliyor ama uygulamıyor. En önemli nedeni de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz konusundaki tavrı.
Bu haftaki Para Politikası Kurulu toplantısında, beklendiği gibi, yeni bir karar alınmadı. Piyasaların bu hareketsizliğe tepki verdiğini gördük ama Merkez Bankası’nın hareketsizliğini değiştirmeye yetmedi. Dün Merkez Bankası’nın iktisatçılarla yaptığı toplantıda, yine mevcut likidite önlemlerinin sıkı para için uygun olduğu görüşünü savunduğunu öğrendik ki; bu da mevcut hareketsizliğin FED faiz artırımına kadar süreceğini gösteriyor.
Dünkü toplantıda Merkez Bankası yöneticileri, Eylül ayı enflasyonun yüksek çıkacağını da söylemişler. Buna gerekçe olarak da kurların fiyatlara gecikmeli etkisi ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki oynaklığı göstermişler.
Buna karşılık yakın zamanda geniş tedbirler alındığını ve bu çerçevede para politikasının enflasyon görünümüne karşı sıkı, döviz likiditesinde dengeleyici ve finansal istikrarı destekleyici bir duruş sergilediklerini de ifade etmişler.
Kurlar artmaya devam ediyor, enflasyonun yükselmeye devam ettiğini itiraf ediyor ama Merkez Bankası hala tutumunu yeterli görüyor. Merkez Bankası’nın artık klasik para politikasına döneceğini söylerken, hala “finansal istikrar” vurgusunu yapmasını ise şahsen “seçimler için iktidara yardım etmek” diye algılamanın daha doğru olacağını düşünüyorum.
Özetle; mevcut yasada fiyat istikrarını sağlamakla görevlendirilen Merkez Bankası’nın mevcut yönetiminin bu görevini yerine getiremediği artık açık.
Merkez Bankası faiz artırmak zorunda kalacağını, FED faiz artışını beklediği takdirde en az 2 puanlık artış yapması gerekip bunun da yetmeyeceğini, bence çok iyi biliyor. Hesaplarına göre bunun seçimden sonra gerçekleşecek olması Merkez Bankası yönetimini rahatlatıyor. Şimdiden küçük oranlı artırımlarla ileride zorunda kalacağı daha yüksek oranları artırımları törpüleyebileceğini, yani çıkacak faturayı azaltabileceğini bilmesine rağmen hareketsiz kalması ise, bence görevini yapmadığı anlamına geliyor.
MERKEZ Bankası dünkü Para Politikası Kurulu(PPK) toplantısında, piyasaların da beklediği gibi, yine hareketsiz kalmayı tercih etti. Faiz oranlarında hiçbir değişikliğe gitmediği gibi, normalleşme ve karşılıklarda da adım atmadı.
Merkez Bankası’nın PPK açıklamasında birkaç küçük ibare değişikliği dışında, değişen bir şey de yok. Açıklamada Kurulun, “küresel para politikalarının normalleşme sürecinde yol haritası” kapsamında alınan ve alınması öngörülen önlemleri değerlendirdiği belirtildi. Bu cümleyi, “Para politikasında normalleşme yapacağız dedik ama bunu FED kararına bağladık. İşte FED faiz artırınca normalleşme için ne yaparız ona baktık” biçiminde yorumlayabiliriz.
Piyasaların zaten dünkü toplantıdan bir beklentisi yoktu ama Merkez Bankası beklendiği gibi davranmasına rağmen, piyasalarda bu karar sonrası bozulma yaşandı. Kurlarda artış, hisse senedi piyasalarında düşüş yaşanırken, faizler de küçük miktarda arttı. Bence piyasaların bu tepkisi önemliydi. Her ne kadar piyasalar artık Merkez Bankası’ndan bir şey beklemeyi bıraksalar da belli ki umutlarını henüz kaybetmemişler. Merkez Bankası’nın hareketsiz kalmasının ekonomiye ilişkin beklentileri kötüleştirdiğinin işaretini, bence vermiş oldular. Bence Merkez Bankası yönetimine “tamam bir şey yapmanı beklemiyoruz ama yapmazsan daha kötü olacak, yanlış yapıyorsun, onu da bil” demek istediler. PPK açıklamasında cari açık ve büyümeye ilişkin, bence iyimser yorumlar yapılırken, enerji fiyatlarındaki düşük seyrin enflasyonu olumlu etkilediği ancak döviz kuru hareketlerinin çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirdiği kaydedildi.
Bu hareketsiz tavır ve açıklamanın ardından da, kurlar yeniden yükselmeye başladı. Özetle; Merkez Bankası yönetimi bildiğiniz gibi; siyasi otoriteyi kızdırmamak için, gereken kararları almak yerine bağımlı karar almayı sürdürmeyi tercih ediyor.
Piyasaların bugün toplanacak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısınden hemen hemen hiç bir beklentisi kalmadı. Piyasa oyuncularına sorduğumuzda bugünkü toplantıdan değişiklik beklentisi olanına rastlamadık.
Geçen haftaki PPK toplantısına kadar yine de bir soru işareti vardı ama ABD Merkez Bankası FED’in faiz artışını yine ertelemesi üzerine, içeride Merkez Bankası’ndan karar beklentisi sıfırlandı diyebiliriz. Merkez Bankası zaten kendini FED kararına bağladığını belirttiği için, beklenti de kalmadı.
Bir başka açıdan bakacak olursak; Merkez Bankası yönetiminin eli FED kararıyla çok rahatladı ve seçimlere kadar hareketsiz kalmanın gerekçesini de oluşturdu diyebiliriz. Yani, döviz ve faizdeki tüm gelişmelere rağmen, kendi deklere ettiği para politikasında normalleşme için bile, gerekli adımları atmaktan kaçınıyordu. Normalizasyon adı altında örtük olarak faiz artırarak sorunları bir ölçüde çözme imkanını da FED kararına bağlamıştı. Böylece hareketsiz kalma tercihini hayata geçirmek için önemli bir gerekçeyi de bulmuş oldu.
Merkez Bankası yönetimi, siyasi otoritenin etkisi altında kalmaya devam ediyor ve kurtulmaya da pek niyetli değil. Bir başka açıdan; kur ve faiz konusunda ekonomi literatürüne girecek açıklamalar yapan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ile aynı noktaya gelmiş bulunuyor.
Geçen hafta uluslararası rating kuruluşu Fitch’in yaptığı açıklamada Merkez Bankası’nın kredibiletesine ilişkin özel bir bölüm vardı. İşler sıkıştığında kaybolan kredibiletenin ne kadar zararlı olacağını, Merkez Bankası’nın bağımsız davranmamasının ekonomik dengelerin bozulmasındaki önemini vurgulamaya çalışmıştı. Sadece Fitch değil, tüm uluslararaı kuruluşlar nezdinde Merkez Bankası, bu tavrı nedeniyle önemli saygınlık erozyonuna uğradı. Yabancıların yanısıra, içeride de “Merkez Bankası’nın siyasi otoritenin izni dışında gerekli adımları atamayacağı” yargısı iyice pekişmiş durumda.
İşte bu nedenle de bugünkü PPK toplantısından hiç bir beklenti kalmadı. Piyasa oyuncuları eskiden “Merkez Bankası siyasete rağmen gerekeni yapar, gerekirse ön alıcı kararları uygulamaya sokar” diyorlardı, ama bu inanç kayboldu.
BEKLENTİLER KÖTÜLEŞTİ AMA NE GAM
ALİ Babacan’ın yeniden AKP milletvekili listelerinde yer almasına, piyasalar çok olumlu tepki verdi. Aslında hiçbir şey yokken, adaylığın belli olmasıyla birlikte, sembolik de olsa fiyatlamalarda küçük iyileşmeler görüldü.
Sadece piyasalar değil iş aleminin de olumlu tepki verdiğini biliyoruz.
Peki, asıl sevinilen Babacan’ın aday olması mı, ardında başka nedenler mi var?
Dün Sefer Levent bu sayfalarda adaylıkların belli olduğu gün, Başbakan Davutoğlu’nun Babacan’ı arayarak adaylık için ikna ettiği haberini verdi. Aynı Başbakan daha birkaç gün önce “Biz de isteriz ama Babacan’ın başka planları var” demişti. Bence dışardan ve içeriden gelen baskılara Başbakan dayanamadı ve son anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna ederek Babacan’ı listeye koydu. İkna ederken de belli ki yine ekonominin başında olacağını söyledi.
Babacan’ın Cumhurbaşkanı ile çatışmasını, yani artık eski fonksiyonu olamayacağı için aday olmayı düşünmediğini biliyoruz. Başbakanın Cumhurbaşkanı’ndan bu konuda onay alıp almadığı bilinmiyor. Kaldı ki; AKP’nin bundan sonra tek başına iktidar olması da çok zor görünüyor.
Peki, piyasalar bunları bilmiyor mu, biliyorlarsa neden bu kadar sevindiler?
Bence piyasaların asıl sevinci “Rasyonel karar almaya geri dönüldüğü işareti alması”ndan kaynaklanıyor. 7 Haziran’dan bu yana o kadar saçma sapan gelişmeler oldu, politikacılar o kadar gerçeklerden uzak davranıp ülkeyi ve ekonomiyi büyük tehlikelere attılar ki; en ufak rasyonel işaret bile sevindirdi.
Karar üzerine gece saatlerinde TL dolara karşı değer kazanırken, bu kazancın kalıcı olması ise beklenmiyor.
Haklı olarak kuşkuyla bakılıyor çünkü Türkiye’deki doların değer kazancının sadece FED faiz artırımına bağlı olmadığı biliniyor. FED kararı gelişmekte olan ülkelere biraz nefes alma imkanı tanıdı ama herkes biliyor ki; FED faiz artırımına yıl sonuna kadar başlayacak. Zaten dün çıkan kararda da FED üyelerinin yılsonuna kadar faiz artışı bekledikleri açıkça ortaya çıktı. Yani FED faiz artışının gelişmekte olan ülkelere yapacağı etki, bir miktar ötelenmiş oldu.
Türkiye gibi iç sorunları olan ülkeler için ise durum biraz daha farklı. Çünkü Türkiye’nin sorunu sadece FED kararına bağlı çözülecek noktayı aştı.
Örneğin bugün uluslararası rating kuruluşlarından Fitch’in Türkiye’ye ilişkin yeni kredi notu açıklanacak. FED’in bu kararından sonra Fitch’in not indirimine gitme tehlikesinin azaldığını da söylemek gerek.
Türkiye’nin bir süredir diğer gelişmekte olan ülkelerden olumsuz ayrışmasının asıl nedeninin ise içerde yaşanan siyasi çalkantı ve terör olduğu biliniyor. Bu nedenle iç piyasaya ilişkin analiz yapan bankacılar ve iktisatçılar FED rahatlığının iç piyasada kısa sürmesi ihtimaline dikkat çekiyorlar.
Önümüzdeki birkaç gün FED kararı ve ardından gelecek Fitch kararına bağlı piyasalarda bir rahatlama yaşanabilir. Ancak gelebilecek terör haberleri belli ki bu havayı dağıtmaya yetecek.
Türkiye’nin asıl sorunu olan siyasi belirsizlik ise 1 Kasım seçimleri ve ardından kurulacak hükümete kadar sürecek. Belki de kurulacak hükümetin ortaya koyacağı yeni ekonomik programa kadar sürecek demek daha doğru olabilir. 7 Haziran seçimlerinin ardından özellikle yabancılar büyük uzlaşma ile bir koalisyon hükümeti kurulmasını umuyorlardı ve bu beklenti ile piyasalar düzelmişti. Ancak koalisyonun engellenmesi ile birlikte piyasadaki karamsarlık had safhaya ulaştı ve yılbaşından bu yana TL’nin değer kaybı yüzde 30’a çıktı.
Şimdi anketler seçimde parti oylarının fazla değişmeyeceğini gösteriyor ve artık yabancılar yeni bir hükümet kurulması konusunda daha karamsarlar.
TÜSİAD yönetimi, bugün yapılacak genel kurul öncesi, dün tatsız bir haberle karşılaştı. TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi Memduh Boydak’ın, dün sabah saatlerinde gözaltına alınması, herkes gibi TÜSİAD yönetimini de şaşırttı.
Dün sabah saatlerinde Kayseri’de operasyon yapan polis, Melikşah Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Memduh Boydak ve bazı Boydak Holding yöneticileri ile üniversite öğretim elemanlarını gözaltına aldı.
Bu operasyonun “devletteki paralel yapılanma” gerekçesiyle yani cemaatçi oldukları için yapıldığı konusunda genel bir kanı var.
Biliyorsunuz; uzun zamandır bazı kavramlar kutsal hale getirildi. “Terörle mücadele” ya da “paralelle mücadele” adını verdiğiniz zaman, kimse bunun için yapıldığı söylenen eylemlere karşı çıkamıyor. Yöntemi ya da içeriğine ilişkin “yanlış yapılıyor” diye uyaranlar, herkese karşı ilkesel yaklaşmaya çalışanlar bile, sanki bu kavramlara baştan karşı gibi gösterilip, yıldırılıyor. Terörle mücadele mutlaka yapılmalı, paralel devlet yapılanması varsa üstüne gidilmeli deseniz de yetmiyor, “Bunlarla mücadeleye karşısın” diye yaftalanıyorsunuz.
Soru bile sorsanız, son dönemde moda olan “algı yönetimi yapıyorsun” veya “dış güçlerin oyunlarına alet oluyorsun” kalıplarıyla karşılaşıp suçlu olursunuz.
İşte gazetemizin başına gelen ortada; okunmayan ama birilerine zorla aldırtılan bir gazetede saçma sapan suçlama ve iftiralar yayımlanıyor, bir savcı da bunu ihbar kabul edip, “terör örgütü propagandası yapmak”tan soruşturma açıyor.
Böyle bir ortamda Memduh Boydak ve arkadaşları nezdinde Boydak Holding’e, sahibi bulundukları üniversiteye yapılan operasyon da, seçim öncesine denk geldiği için, çarpıcılığı artan bir gelişmeydi.
GAZETELERE, televizyon programlarına, internet sitelerine bakarsanız; herkesin dolar tahmini yaptığını görürsünüz. Elbette yarın ne olacağına, Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz artırımı kararına bağlı kurların nasıl gelişeceğine ilişkin nokta tahminlerde bulunanlar var. Buna karşılık özellikle yabancı banka ve aracı kurumların, son günlerde yoğunlaşan, dolar kuru tahminlerinin ise genellikle önümüzdeki çeyrek dönemler itibariyle olduğunu görüyorsunuz. Şu kadarını söyleyelim, önümüzdeki döneme ilişin olarak 3 TL’nin altı tahmin yapanı biz göremedik.
Bu tahminler önemli çünkü yabancıların beklentilerini yansıtıyor. Son aylarda “çok uçuk” diye gözardı ettiğimiz bazı yabancı kuruluşların dolar kuru tahminlerinin bile gerçek olduğunu görünce, bence bu yeni tahminler daha da önem kazandı. Yine çok yüksek tahminler yapıldığını da söylemeliyiz...
Sadece yabancı ve yerli bankacılar değil, ülkenin her yanındaki sohbet masalarında, seçim tahminleri ile birlikte, belki daha çok, dolar kuru için tahmin yarıştıranlar var. Herkes birbirine “dolar ne olur?”, daha doğrusu “dolar daha ne kadar çıkar?” sorusunu yöneltiyor.
Çoğu kahve muhabbeti düzeyinde kalsa da, herkesin dolar konuşmaya başlaması, dolar kurunun tüm sohbetlerin konusu olması, bence ekonomik gidişat konusunda karamsar olmamızı gerektiren bir gelişme. Herkesin dolar konuştuğu yerde doların normale dönmesi düşünülemez. Beklentiler o kadar yoğunlaştı ki; bence zaten geç kalınan TL’nin değerini koruma mücadelesi, bilin ki bundan sonra çok daha zor olacak.
Tabi ki kuru konuşuyoruz ama hangi koşullarda ne olabileceğini konuşan sayısı çok az. Geçen gün eski bir merkez bankacıdan tahmin istediğimde; “sen bana faizin ne olacağını söyle, ben sana kur tahmininde bulunayım” yanıtını verdi. Öyle ya; Merkez Bankası’nın faizle ilgili ne karar alacağını bilmeden kur tahmini yapmak o kadar güç ki. Kurların bu kadar yoğun tartışılmasının bir nedeni de, belki Merkez Bankası’nın kendi yetki alanında ne yapacağının artık bilinemez hale gelmesidir...
ÖZEL SEKTÖR BORCU 70 MİLYAR DOLAR
KÜRESEL piyasalarda çok yoğun yaşanacak bir haftaya giriyoruz. Bunun nedeni 16-17 Eylül’de ABD Merkez Bankası Fed’in yapacağı, sonunda faiz kararı çıkacak olan, toplantılar. Şimdiye kadar Fed’in faiz artışına başlayacağı hep konuşuldu ama ilk kez bu kadar yakınlaşmış görünüyor. Gerçi ay başında yapılan anketlerde artışa başlama ihtimali çok daha yüksek görünüyordu ama yeni haftaya girilirken ihtimalin yarı yarıya inmesi bile, hala yüksek bir oran.
Aslında herkes biliyor ki; bu hafta olmasa bile, en geç bir kaç ay içinde beklenen faiz artırımı gelecek. Yani yakında bu yeni trend başlamış olacak.
Dünyada en çok tartışılan da Fed faiz artışına başladığı zaman bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin etkilenme derecesinin ne olacağı. Herkes etkilenecek, gelişmekte olan ülkeler daha fazla etkilenecek bu kesin ama kim ne kadar etkilenecek, tartışmanın yoğunlaştığı nokta burası.
Uluslararası arenada Fed faiz artırımından en fazla etkilenecek ülkelerin başında Brezilya ve Güney Afrika ile birlikte Türkiye de sayılıyor. Hatta bir çok negatif faktörü sıralayarak, en fazla olumsuz etkilenecek ülkelerin başında Türkiye’yi sayan analistler de var.
Bu beklenti uzun zamandır satın alınıyor ve o nedenle Fed faiz artırdığı zaman artık piyasaların korkulduğu kadar etkilenmeyeceğini ve faiz artışına başlamasından çok hangi hızla artırmaya devam edeceğinin daha önemli olduğunu söyleyenler de var.
Dediğimiz gibi; Fed faiz artırımı uzun zamandır satın alınıyor ve bu nedenle özellikle gelişmekte olan ülkelerin para birimleri, dolar karşısında ciddi değer kayıplarına uğradı. Ulusal paraların değer kayıplarında tabi ki ülkelerin iç ekonomik ve siyasi koşulları da önemli oldu. İşte Türkiye bu iç koşullar nedeniyle diğerlerinden olumsuz ayrıştı.Bu nedenle TL dolar karşısında yılbaşından bu yana yüzde 23 civarında değer kaybetti, yani bu oranda devalüasyon oldu. Bu oran en yüksek oranlardan biri.
OLUMSUZ TABLO DEĞİŞMEDİ