Herşey, “Ankara’yı bilmem ama bizim sokağı ihya etti” başlığıyla kaleme aldığım yazı üzerine başlamıştı. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek bu yazıya çok öfkelenmiş ve hemen telefona sarılıp, benimle ağız dalaşına girmişti. Ahizenin ucundaki sesi kulak zarını yırtacak kadar yüksek ve sinirliydi. Kimi zaman terbiye sınırlarını aşan sözlerle bezeli konuşmasında yazdığım konuya kendince açıklık getirmeye çalışıyordu. Melih Bey, büyük oğlu Ahmet Gökçek ile ailesinin oturması için Oran semtinde, belki de Ankara’nın en değerli arsası sayılabilecek Panora Alışveriş Merkezi ile Park Oran Konakları’nın bitişiğindeki Funda Sitesi’nden villa satın almıştı. Villa öyle orta halli, hatta gelir düzeyi biraz üstte vatandaşların bile rahatlıkla satın alacağı cinsten bir konut değildi. Tapu kaydıyla 743 bin TL’ye satın aldığı bilinen bu villayı hangi birikimiyle aldığını sormuştum. Zira konuyu köşeme taşımamdan yaklaşık bir ay önce çıktığı iki televizyon programında gazetecilerle tartışırken, “Bizim ailece öyle fazla bir paramız yok” demiş, kendisi, eşi ve çocuklarının toplam birikiminin 160 bin TL civarında olduğunu açıklamıştı.
VİLLAYI NASIL ALDIĞINI SORUNCA KAVGA KIYAMET KOPMUŞTU Aradan bir ay geçtikten sonra bu villayı nasıl aldığını sormuştum ki kavga kıyamet koptu. Bu yazıma çok sinirlenen Melih Gökçek, telefonla arayıp yalan yazdığımı, kendisine yönelik karalama kampanyası içine girdiğimi filan söyledi. Şimdi aramızda geçen telefon görüşmesinin özetini de vermek lazım ama bir belediye başkanının terbiye sınırlarını aşan konuşmalarını sayfama taşımaya ahlaki değerlerim izin vermiyor.
Gazete sütunu, ardından telefon görüşmesiyle başlayan tartışma, 2007 yılında Tempo dergisinde yayınlanan köşe yazımla doruk noktasına ulaştı. Birçok gazetedeki köşe yazarı bu yazım üzerine Gökçek’e yüklenip, konuya açıklama getirmesini istedi. O sıralar Star TV ekranlarında Objektif programını sunan Kadir Çelik ise iki hafta üst üste canlı yayında bizi karşı karşıya getiriverdi. İşte mahkeme kapılarına kadar taşınan tartışmamızda bu şekilde başladı. Ben 100 bin TL’lik hakaret davası açtım, o da ‘kamuoyuna gerçek dışı bilgi verdiğim ve kişilik haklarını zedelediğim için’ 50 bin TL’lik manevi tazminat davası... Üstelik benim yazılarımı olduğu gibi köşesine taşıyan Emin Çölaşan’a 35, Yalçın Bayer’e de 15 bin TL’lik manevi tazminat davası açmayı ihmal etmeden.
TEK KONUYA ÜÇ AYRI MAHKEME VE ÜÇ AYRI KARAR Yaklaşık üç yıldır süren davalarımız nihayet karara bağlandı. Gökçek’e tükürdüğünü yalatacak manevi tazminat davasını kazandım ve Asliye 5. Hukuk Mahkemesi, Gökçek’in 100 bin yerine altı bin TL ödemesine karar verdi. Asliye 18. Hukuk Mahkemesi ise Emin Çölaşan’ı haklı görüp davayı düşürdü. Asliye 19. Hukuk Mahkemesi ise Çölaşan’la emsal dava olmasına rağmen Yalçın Bayer’i iki bin lira tazminata mahkûm etti. Bu arada Asliye 5. Hukuk Mahkemesi benim de Melih Gökçek’e dört bin TL manevi tazminat ödememe karar verdi. Üç ayrı asliye hukuk mahkemesi ve aynı konu da üç ayrı karar...
Benimle olan davası 19 Kasım 2009’da karara bağlandı. Yalçın Bayer’in kararı ise yeni tebliğ edildi. O yüzden Bayer’in gerekçeli kararı üzerinden konuyu aktaracağım ve birazdan ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. Ancak en önemlisi bir belediye başkanının mahkeme kararlarıyla tescillenmiş usulsüzlüğünü okuyacaksınız. Özellikle Cumhuriyet Savcıları bu yazıyı dikkatlice okusun ki soruşturma başlatmak için sağda solda delil aramasın. İçişleri Bakanlığı’na da sesleniyorum; Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak’ı görevden alma kıstasınız nedir bilemiyorum ama Melih Gökçek’i de bu ilgiden mahrum bırakmamanız gerektiğini düşünüyorum. Zira çağdaş ülkelerde bir kamu görevlisinin suçu mahkeme kararıyla tescillenmişse görevden el çektirmek için bir dakika bile beklenmez.
HALKA AİT PARK ALANINI VİLLANIN BAHÇESİNE EKLEMİŞTİ Mahkeme kararıyla suçu sabit görünen bir belediye başkanının ve satın aldığı villanın hikâyesini aktararak konuya gireyim. Bir villa düşünün, kamuya ait park alanını ve trafo merkezi için ayrılan bölümü hiç çekinmeden bahçesine ilave edebiliyor. Nasıl mı? Çankaya Belediyesi arşivlerinde bulunan Bölge Mevzii Planı’na sadık kalarak aktarayım.
Turan Güneş Bulvarı üzerindeki 81146 No’lu plan kapsamındaki Funda Sitesi, 186 adet apartman dairesi ile 17 bağımsız villadan oluşan bir yerleşim birimi. Gökçek, bu villalardan en şanslı konumdaki 26.676 ada, 2 parsel 1 No’lu bağımsız bölümdeki villaya sahip. Yanında kocaman bir bahçe, önünde de alabildiğine geniş ve korunaklı park olan bina sanki cennetin göbeğinde konuşlanmış gibi... İşte, sorun da burada ortaya çıkıyor.
Etrafı duvar ve ağaçlarla örülen bahçenin villaya ait kısmı azınlıkta kalırken, bir bölümü halkın kullanımına açılması gereken parka, bir diğer bölümü de yine kamuya ait trafo alanına ait. Yani, Gökçek, halka açık olması gereken park ile trafo alanını kendi villasının bahçesine ekleyivermiş! Üstelik Mevzii İmar Planı’na göre villanın etrafına çit, duvar gibi sabit ayraçlar yapmak da yasak.
HABERİM YOK DEDİ ÜÇ YIL OYALADIMelih Gökçek öncelikle televizyon programında “Ben villayı satın aldığımda durum böyleydi” demişti. Ben de, “Siz aldıktan sonra böyle bir duruma şahit olduysanız, halen niye görevinizi yapmıyorsunuz? Vatandaşın ve kamunun malına sahip çıkmak sizin göreviniz değil mi? Yoksa bu durum villanızdan dolayı işinize mi geliyor?” diye soru yöneltmiştim.
Melih Bey’in, villanın illegal şekilde el konulan bahçesi için verdiği, daha sonraki yanıtlar da ekran başındakileri güldürür içerikteydi. Sonuçta “Burayı satın alırken ve sen yazana kadar bu durumdan haberim yoktu. Çankaya Belediyesi gelsin parklarını alsın” diyerek teslim bayrağını çekmişti.
Aradan üç yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, vatandaş Ankara’nın en gözde yerindeki bu parkına tam anlamıyla kavuşamadı. Üstelik villanın bahçesini çevreleyen çit şeklindeki ağaçlar daha da büyüdü ve bırakın içeri girmeyi, görmeyi bile engelledi. Ne Melih Gökçek işgal ettiği yerleri halka iade etti, ne de Çankaya Belediyesi parklarına sahip çıktı. Bu durum da Asliye 19. Hukuk Mahkemesi’nin 2009 yılında görevlendirdiği bilirkişi raporunda yer aldı. Mahkemenin gerekçeli kararında yazılanlar noktası virgülüne şöyle:
MAHKEME GÖKÇEK’İN USULSÜZLÜK YAPTIĞINA KARAR VERDİ“Mahkememizce aynen kabul edilen bilirkişi raporuna göre, villanın bitişiğinde bulunan park alanı ve trafo alanı gibi kamuya ayrılmış alanlar davaya konu villanın bahçesine katılmıştır. Bir bütün olarak kullanılmaktadır. Keşif tarihinde dahi bir bütün olarak kullanılmaktadır.(Not: Mahkeme, yazdığım haberden yaklaşık iki yıl sonra keşfe gitti) Davacının, kamuya ayrılmış bulunan park alanını ve trafo alanını kendi alanına dâhil ederek halen dahi kullanması imar yasasına aykırılık oluşturmaktadır. Davacı,Ankara Büyükşehir Belediye Başkanıdır. İmara aykırı şekilde kamu alanını kullanmasında hukuki dayanak yoktur. Davacı tam kusurludur. Haber, davacının kusuruna dayanılarak yazılmıştır.”
Bu satırlardan da anlaşılacağa üzere mahkeme, gerekçeli kararında Melih Gökçek’in usulsüzlük yaptığını ve yapmayı da sürdürdüğünü söylüyor. Bu karar savcılık soruşturması ve görevden el çektirilmesi için yeterli değil mi?
VATANDAŞA AİT PARKIN VİLLAYLA İLİŞKİSİ KESİLDİ AMA...Peki, 2009 yılının Aralık ayında verilen bu karar gerekçesinden sonra Melih Gökçek ne yaptı? Elbette ki uyanıklığa devam etti. Hem de kendince zeki bir planla. Yukarıda ki fotoğraflarda da göreceğiniz gibi mahkemenin gerekçeli kararından hemen sonra villa ile park ve trafo alanı arasına tel örgü çektirdi. Yani yasal sınırlara çekilmek zorunda kaldı. Ancak, halka ait park ve trafo alanı ise yine vatandaşın kullanımına kapalı duruyor. Çevresi ağaç, beton duvar ve brandalarla yine çevrelenmiş durumda. Tek bir girişi var o da villanın önünden.
Gelelim neden dört bin lira manevi tazminat ödeyeceğime. Efendim bu villanın emsal bedelini 1,5 milyon dolar yazmışım, hâlbuki kendisi 743 bin TL para ödemiş ve bir belediye başkanını halk gözünde yanlış göstermişim.
BİR BELEDİYE BAŞKANI NAZINI VE BİLMEM NESİNİ KULLANIRSA Anladığım kadarıyla hakim benim yazımı tam okumamış. 2007 yılının Nisan ayında çıkan köşemde ne yazmıştım ben: “Emsal değeri 1,5 milyon dolar eden bu villayı Gökçek tapu kaydındaki rakamıyla 740 bin Türk lirasına aldı”. Yani tam rakamı vermişim. Hâkim ise bu emsal değer rakamımı abartılı bulmuş. Bir de villayı nasıl aldığını sormuştum ya, Gökçek’in belgelerini inceleyip iki evini satıp, öyle aldığına kanaat getirmiş. Benim yanıtlarımı ise hiç dikkate almamış.
Melih Bey ile aramızda geçen görüşmenin bantlarını vermiştim. Konuşmasından da anlaşılacağı üzere, villayı emsal değerinin altında aldığını bizzat kendisi söylemişti. Gökçek’in “Ben belediye başkanıyım. Ben kalkar, belediye başkanı olarak adamdan nazımı kullanırım, bilmem ne kullanırım maliyetine alırım. Sen alamazsın arkadaş” sözü teyit niteliğinde değil mi?
Ayrıca, bu villanın değerini hemen yanı başındaki evlerden öğrenmek mümkün. Örneğin, inşaatı yeni tamamlanan ve daire sahiplerinin yavaş yavaş taşınmaya başladığı Oranpark Konutlarında yaklaşık 300 metrekarelik dört artı bir apartman dairelerinin fiyatı 950 Bin TL’den başlıyor, bir milyon 150 TL’ye kadar çıkıyor. Arzu edenler sitenin satış ofisinden öğrenebilir.
KOMŞUDAKİ APARTMAN DAİRELERİ BİLE VİLLADAN PAHALI Bu apartman daireleri ile Melih Gökçek’in Funda Sitesi’ndeki en az iki katı büyüklüğündeki bağımsız villası dip dibe. Biri apartman dairesi, diğeri bahçesi olan villa... Ortaya çıkacak gerçek fiyatı sizin değerlendirmenize bırakıyorum.
Ayrıca mahkeme, Gökçek’in bu villayı hangi birikimiyle satın aldığı soruma takılmış. Unutanlar için bir kez daha hatırlatayım. Bu villanın satışından yaklaşık 1,5 ay önce Melih Gökçek, Emin Çölaşan ile çıktığı bir televizyon programında mal varlığını açıklamıştı. Kendi birikimlerini açıklarken de tek tek aile fertlerinin birikimini sayıp, nakit olarak 160 bin liralarının olduğunu söylemişti. Eh siz olsanız, 160 bin liralık birikimle 743 bin TL’lik villanın keş parayla nasıl alındığını
sormaz mısınız? Ben de doğal olarak sordum. Sorarken de tapudan o yıl içinde Gökçek’lerin mülk satıp satmadığını kontrol ettim. Bir de baktım ki Melih Bey sadece Çankaya’daki bir apartmanın giriş katındaki dairesini 250 bin TL’ye satmış. Bu paraya 160 bin liralık birikimlerini de ilave ettim ve 743 bin TL’ye ulaşması için aradaki farkın büyüklüğünü hatırlattım.
AİLECE BİRİKİMİMİZ 160 BİN TL DEDİ 450 BİN TL’Yİ UNUTUVERDİ
Tartışmalarımız yazılı ve görsel medyada sürerken bir de baktım, “Angora evlerinde bir villam vardı, onu sattım ve 450 bin TL’de oradan aldım” deyiverdi. “Fikri Sağlar’ın da sık sık dile getirdiği villa mı?” diye sordum, “Yok, bu başka villa, 10 Ağustos 2006’da satmıştım” demez mi? Şimdi parmağınızı şakağınıza koyun ve düşünün... Funda sitesindeki villayı almadan 1,5 ay önce televizyon programında toplam nakit parasının 160 bin TL olduğunu söylüyor. Angora’daki villasını ise o televizyon programından yaklaşık yedi ay önce 450 bin lira nakit paraya sattığını vurguluyor. O zaman insan Çölaşan karşısında 160 artı 450 bin TL nakit param var demez mi? Ailece birikimimiz sadece 160 bin lira der mi? Diyelim ki sattı, parasını yedi ay sonra alacak. O zaman da “Şu an ailece nakdimiz 160 bin lira ama 450 bin lira da sattığım villadan gelecek” diye söylemesi gerekmez mi?
İşte mahkemenin gözden kaçırdığı bu detaylar çok önemli. İnşallah dosyayı inceleyecek olan Yargıtay bu anlattıklarımı göz ardı etmez de hak yerini bulur...