Dikkat ediyorum da, sahibinin ismiyle anılan işletmeler popüler olmaya başladı. Örnek mi? Deniz ürünleri sunan Ayvalık kökenli “Bay Nihat” ile Trabzon kökenli “Fevzi Hoca”... Kebapçıları ise saymıyorum bile. Bilmem kim ustanın meşhur Adanası ya da kaburgası diye levha asıp, müşteri çekmeye çalışanlara ise çok gülüyorum. Meşhurluğu nereden geliyor, o isimle anılan kişi kimdir, inanın bilen bir Allahın kulu yok!
Neyse biz dönelim balıkçılara... Biri Ayvalık Cunda’dan, diğeri Trabzon’dan Ankara’ya gelmiş iki balık restoranı var ki, şu sıralar pek revaçtalar. Özellikle Trabzon’dan gelen Fevzi Hoca, AKP iktidarının bakan ve milletvekillerinin akın etmesiyle ününe ün kattı. Orman Bakanlığı’nın Sögütözü’ndeki binasının içinde lokal olarak kullanılan bir alanı restore ederek faaliyete geçen Fevzi Hoca’ya mevcut iktidarın ısrar ve kıyağının Ankara kapısını açtığı bilinen bir gerçek. Şimdilerde Trabzon’un mütevazı kıyı balıkçısı Ankara’daki ikinci mekanını faaliyete geçirmiş durumda. Yer ise Gaziosmanpaşa semtinde Parlamenterler Birliği’nin sosyal tesisleri. Bu arada hemen söyleyeyim, Fevzi Hoca’nın her iki restoranında da alkol yasak.
Kavaklıdere’deki Mega Residence Otel’in alt katında işletmeye açılan Bay Nihat ise Cunda’ya giden tatilcilerin akınıyla şöhret kazanmış bir Ege işletmesi. Alkollü içecekler de var, ot ağırlıklı mezeler de...
DEVEYİ YARDAN UÇURAN BİR TUTAM OTTURŞu sıralar bu iki balıkçının Ankara şubelerindeki sunum ve mönülerine bakıyorum, geldikleri yerdeki performanslarından çok uzaktalar. Bay Nihat’ın Trilye ile Kalbur’un, Fevzi Hoca’nın da Balık Pişirme Evi, Kalabalık, Sadobay, Fish House, Yosun, Balıkçıköy gibi Ankaralı markaların bir adım ötesinde olması çok zor. Hatta Trilye’yi tahtından indirmesini uzak bir ihtimal olarak görüyorum. Neden mi bu yargıya vardım. Sebebini ufak bir örnekle izah etsem yeterli olur.
Bay Nihat’ta bayat midyeyle başladığım ve otlarla sürdürdüğüm balık mönümü kabarık bir hesap pusulasıyla tamamladığım, Fevzi Hoca’da da beklemekten ruhunu teslim etmiş salatamı bir türlü değiştirtemediğim için. Midyeyi özellikle örnek verdim ki, balık mezelerinin temel ürünlerinden biridir ve bayat olması hoş görülecek bir yiyecek değildir. Ayrıca bir Atasözünü hatırlatmakta da fayda var: “Deveyi yardan uçuran bir tutum ottur.”
UNUTULMAMALI Kİ LAİLA YAYLA HAVASI ALMIŞTI Sonuçta şöyle bir yargıya vardım. Bu balık restoranları geldikleri yerde ününe ün katmış olabilirler ama bu tanınmışlıkları mönüleri kadar bulundukları konumla da alakalı. Örneğin bir dönem Türkiye’de fırtınalar koparan Laila gece kulübünü ele alın. İstanbul Kuruçeşme’deki ana dekoru boğaz manzarası olan Liala’ya adım atmak için insanlar kuyruğa girer, rezerve yaptırmak için dil dökerdi. Sahibi Şefik Öztek baktı ki markası tutuyor, hemen Ankara, Antalya ve Çeşme’de francaise vererek birer Liala daha açtı. Ama kısa bir süre sonra gördü ki, çok büyük paralarla yatırım yapmasına rağmen İstanbul dışındaki hiçbir işletmesi tutmuyor. Zaten İstanbul’daki işletmesi de elinden gidince Türkiye’de fırtınalar koparan markası tümüyle yok olup gitti. Örneğin Ankara’daki Laila, düğünlerin yapıldığı kebapçı oldu.
Nedeni ise gayet basitti; İstanbul boğazında böylesine muhteşem bir doğal dekora sahip her işletme adı ister “Laila” olsun, isterse “Yayla” iş yapabilirdi. Üstelik içinde gece kulübü ve restoran üniteleri olmasına da gerek yoktu. Çay ve kahve satsa bile o ilgiyi görebilirdi. Nitekim daha sonraları başka isimlerle yaşamını sürdüren mekan halen dolup taşıyor. Sözün özü, bulunduğu konumlamayla adını duyuran her işletme, şubelerini açarken sunduğu mönü ve hizmete dikkat etmezse Laila gibi acı bir kaderin pençesine düşebilir.
BEN ONLARI GÖRMEKTEN SIKILDIM ONLAR ET YEMEKTEN SIKILMADI Şimdi sakın İstanbul ya da diğer şehirlerden gelen işletmelere tavır aldığımı zannetmeyin. Örneğin İstanbullu The House Cafe, Home Store, Kitchenette, Köşebaşı, Park Fora, Tike gibi markaları çok beğeniyorum. Zaten beğeni yelpazesi benimle sınırlı kalmamış olacak ki, Başkentliler büyük ilgi gösteriyorlar.
Hazır söz İstanbul markalarından açılmışken yeni bir işletmeden de bahsedeyim. Ünü tüm ülkemize yayılan Günaydın Et Restoranları, son şubesini de Gazi Osman Paşa’da ki Attar Sokak’ta açtı. Kimi zaman gidiyorum, kimi zaman da önünden geçiyorum hep dolu ve girişte insanlar sıra bekliyor. Ankaralı üç genç iş adamının isim hakkını alarak açtığı bu mekanın her gece önemli konukları da var. Kapı önündeki kırmızı plakalı araçları ben görmekten sıkıldım, inanın onlar et yemekten sıkılmadı. Hele ki halen süren meclisteki son Anayasa değişikliği oylamaları esnasında genel kurul salonunda bulunandan daha çok milletvekiline burada rastladım.
Son gittiğim de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker ile birçok AKP’li milletvekili yemek yiyordu. Yan masaların da ise CHP ve MHP’li milletvekillerine rastladım ki, iktidar ile muhalefetin Meclis çatısı altındaki sert diyaloglarından eser yoktu. Diyebilirim ki hep beraber “Kebap Kardeşliği”ni yaşıyorlardı.
ANAYASA MARATONU YEME İÇME SEKTÖRÜNÜ CANLANDIRDIGerçi Anayasa maratonu süresince TBMM’ye yakın bütün yeme içme mekanları ekstra cirolara ulaşıyor. Örneğin Trilye restoran siyasilerin balık tercihini, Papermoon ile Mezzaluna pizza ve makarna tercihini, Big Chefs ise kafe gereksinimini karşılıyor. Yine son günlerden yola çıkarak söyleyeyim, Başbakanın prenslerinden Ömer Çelik’i Mezzaluna’da, Devlet Bakanı Egemen Bağış’ı Papermoon’da, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ile Genel Başkan Yardımcısı Abdülkadir Aksu’yu ise partili arkadaşlarıyla beraber Big Chefs’de gördüm. Bu arada Eğemen Bağış’ın The House Cafe’deki sürpriz doğum günü partisi ise gerilen sinirleri az da olsa gevşetmişti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu ise yanında yabancı konuklarıyla beraber yine Trilye Restoran’da gördüm. Yine diyorum çünkü Trilye Restoran, Dışişleri Bakanlığı’nın organizasyonları sayesinde Devlet Konukevi’nden çok daha fazla devlet adamını ağırlıyor. Cumhurbaşkanları, krallar, başbakanlar derken yabancı devlet adamlarının damağına hitap eden tanıtım yüzümüz oldu. Doğrusu hizmet ve mönü başarısıyla da bunu hak ediyor.
ÖNCE SAHİBİNİ SONRA SUNDUĞU LEZZETLERİ TANIYIN Demin et restoranlarından bahsederken bir ismi özellikle sonraya bıraktım. Zira hem başarısından, hem de yeni girişimlerinden bahsetmek için uzun bir yer ayırmak istedim. Çayyolu’ndaki Park Caddesi’ne yolu düşünler iyi bilecektir, orada Butcha isimli bir et restoranı var. Ayrıca mekanın bir bölümü de kasap olarak hizmet veriyor. Bu işletmenin öncelikle üç ortağından birisi olan Ayhan Sevilir’i tanıdım, sonra da lezzetlerini. Nice lezzet durakları bilirim ki, mönüsü ve sunduğu tatlar çok iyidir ama sahibi ile çalışanlarından hoşlanmadığınız için gitmek istemezsiniz. İşte Butcha bu aktardığımın tam aksine hem lezzet olarak hem de patron ve çalışanların sıcak ilgisi sayesinde mükemmel bir mekan. Sadece sahibi Ayhan ile muhabbet etmek için bile gitseniz yeridir.
Mönüsünde sunduğu köfte ve sucuktan azar azar yiyerek başlayacağınız lezzet yolculuğunuzu mutlaka az ama öz tatlı çeşitleriyle bitirin. Küşleme ve pirzolalar ise tavsiye listemin başında. Bu kadar et çeşidinin içinde hamburgeri düşünmeyenler içinse paket servisi öneririm.
Bu arada Ankara’da yaratılan bir marka olarak Butcha çok tutulunca hemen büyüme trendini yakaladı. İki ay sonra Panora Alışveriş Merkezi’nde ikinci işletmesini açıyor. AVM’nin restoran katında açılacak Butcha’da yeme içme mönüsü kadar kasap hizmetine de önem verilecekmiş. Benim merakım ise müşterilerle ilgilenmek için sahibi Ayhan’ın kopyası bulunabilecek mi?
HİÇ KALENDER ZEBRA İLE KOMŞU DA EĞLENDİNİZ Mİ? İnsan bazen bakar kör olabiliyor. Aracımla hep önünden geçer, hatta kapı önündeki insanları meraklı gözlerle incelerdim... Ancak bir kez olsun kapısından içeri girmedim. Zaten dostlarımın ısrarı olmasa Farabi sokaktaki birazdan bahsedeceğim iki mekâna gideceğim de yoktu. Halbuki neler kaçırmışım, neler? Meğer ne keyifli, ne eğlenceli yerlermiş de haberim yokmuş. Biri Yunan, diğeri Balkan konseptiyle her gece insanlara doyumsuz geceler yaşatıyormuş. Sözü fazla uzatmadan kısa da olsa her ikisinden de bahsedeyim. Gidilecek yerler listeniz de olmasında fayda var.
İlkinin adı “Komşu”. Tipik bir taverna ki yaratılan ortam, dekor ve sunulan yemekler sizi Ege denizinin keyif veren lezzetlerine kadar götürüyor. Yunanistan’dan transfer şefinin elinden çıkan mönü ise oldukça güzel... Türk-Yunan müziğinin harmanlamasıyla sunulan müziğe kayıtsız kalmanız ise neredeyse imkansız.
Diğerinin adı ise Kalender Zebra... Sofrası Türk, Ege ve Akdeniz mutfağından örneklerle dolu... Haftanın belirli günleri canlı performanslarıyla Ege ve Akdeniz müziklerini harmanlayan bir grup var. Yer yer de, eski 45’lik plaklardan çıkan nostaljik müzikler tüm salona yayılıyor. Cuma ve Cumartesi geceleri ise Sefa Bolat ile Şenlik Bandosu, diğer adıyla Balkan Orkestrası coştukça coşturuyor. Üst üste yorucu olur diyorsanız tavsiyem bir hafta Komşu’ya, diğer hafta Kalender Zebra’ya gidin. Maddi tarafı mı? Her ikisinde de fiks mönü uygulanıyor ki, düşük tutulan fatura sayesinde cüzdanınız o kadar zorlanmaz.
KOLEJ KAVŞAĞI HİLTON’LA RENKLENECEKKolej Kavşağı’ndaki Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait tarihi binayı bilmeyeniniz yoktur. Uzun yıllar kurumsal hizmet veren bu bina boşaltılmıştı. Daha sonra bir duyduk ki, 39 yıllığına kiraya verilmiş. Hemen ardından da dokuz bin metrekarelik kapalı alana sahip bina, baştan aşağı yenilenmeye başladı. Birkaç ay önce tamamlanan bu çalışmalar sonucunda da 430 yatak kapasiteli, kongre ve toplantı salonları olan bir otel ortaya çıktı. Tesisin sahibi ise Türk turizminin duayenlerinden Tarık Pekkan... Ülkemize Belek’teki Asteria Tatil Köyü gibi birçok tesis kazandıran Pekkan, iki dönem de Belek Turizm Yatırımcıları Birliği’nin başkanlığını üstlenmişti. Onun zamanında dinler merkezi gibi birçok proje hayata geçmişti.
Herkes otelin işletmesini uluslararası bir zincirin Türkiye’deki ilk halkasını oluşturacak “The Peninsula Charlotte Hotel” olacağını bekliyordu. Ancak bu hafta içinde atılan imzayla oteli Hilton Grubu işletmeye başlayacak. Bu şekilde de Hilton’un Ankara’da ikinci işletmesi faaliyete geçmiş olacak.