Gürcistan bir yana dünyada nam saldılar Ankara’nın gururu oldular
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
ANKARALI zenginlerin iş alanlarına baktığınız zaman inşaat sektörünün başı çektiğini hemen fark edersiniz. Müteahhitlik hizmetleriyle ekonomik güce kavuşan bazı yatırımcılar zamanla başka sektörlere de cesaretli adımlar atmasını biliyorlar.
Sonuçta da enerji, turizm, tekstil sektörleri derken bir yapbozun parçalarını birleştirerek dev holdinglere dönüşüyorlar. Üstelik aralarından bir çoğu halen yeni iş ve istihdam alanları yaratmak uğruna gençlik yıllarındaki gibi çabalayıp duruyorlar. Hiç kuşku yok ki bu girişimci ruha sahip kuruluşların başında da Nurol geliyor.
Geçenlerde kalabalık bir kafileye katılıp, Nurol Holding’in Gürcistan’da faaliyete geçirdiği Sheraton Batumi Otel’in açılışına gittim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere siyasiler, bürokratlar, iş adamları, gazeteciler yani birçok önemli kişi bu törenin davetli listesindeydi. Tüm kafile özel bir uçağa doluşup, Ankara’dan Batum’a giderken yoğun gündemden bir türlü sıyrılamamıştık. Bir yanda CHP’nin Kılıçdaroğlu kararı, diğer taraftan Fenerbahçe’yi hüzne boğan Bursaspor’un şampiyonluk sevinci, ister istemez sohbetlerimizin ana malzemesini oluşturmuştu. Batum’a ulaştığımız zaman ise meraklı gözlerle çevreyi süzerek gündem üzerine sohbetimize ara vermiştik.
BU HAVALİMANI BİZİM Mİ GÜRCÜLERİN Mİ BELLİ DEĞİL!
İlk şaşkınlığı da havalimanında yaşamıştık. TAV’ın inşasını tamamlayıp, işletmesini üstlendiği havalimanı İsviçre-Cenevre’den sonra dünyada ikinci olmanın farklılığını yaşıyordu. Uluslararası uçuşlara açık olan liman, bir taraftan Gürcistan’a, diğer taraftan da bizim iç hatlara hizmet veriyordu. Yani Artvin, Hopa derken doğu Karadeniz uçuşlarını gerçekleştiren THY uçakları, yolcuları pasaportsuz bir şekilde Gürcistan’a indiriyor, ardından da karayolundan 10 dakika mesafedeki Türkiye topraklarına transfer ediyordu. Bu yüzden de havalimanın iki çıkışı vardı. Biri doğu karedeniz bölgemize, diğeri de Gürcistan’a.
GÖRÜNTÜ 30 YIL ÖNCESİNE TAKILIP KALMIŞ GİBİ
Otobüslere doluşup, havalimanına altı dakika mesafedeki Batum’a giderken ilk izlenimlerimizi de notlarımız arasına almaya başlıyorduk. Buram buram tarih kokan şehir, bizleri 30 yıl öncesine götürerek Sovyetler Birliği döneminin alt yapısını muhafaza ediyordu. Kominizim döneminde inşa edilen bina ve yollar, en yenisi 100 yıl öncesine dayanan tarihi yapılarla iç içeliği yaşıyordu. Boyası ve sıvası dökülen binalar, daracık balkonları kaplayan ve kurumaya bırakılmış çamaşırlar, eski model tv antenleri derken 1870 ile 80’lerin Türkiye’si karşımıza çıkıyordu. Eski model otomobiller ise yeni model birkaç aracın yanında hurdalıktan çıkmışçasına cadde ve sokakları dolduruyordu... Sokaklarda gördüğümüz insanların giysileri, yaşam alışkanlıkları ise zamanın 30 yıl önce durduğunun en güzel kanıtıydı.
CAMİLER O KADAR KÜÇÜK Kİ SECDEYE YATANLARIN POPOSU DIŞARIDA KALIR
Sancak merkezi olarak üç asır Osmanlı’nın, bir asır da Rus İmparatorluğunun boyunduruğunda kalan Batum, enteresan bir şehir... Geniş bir düzlükte kurulu ve çevresi yemyeşil bitki örtüsüyle kaplı. Kilometrelerce uzunluktaki kumsal ise harika parkların hemen bitişiğinde ve yoldan biraz uzak. Yani Gürcüler bizim sahilleri katletmemizin tam tersi kıyılarına büyük değer veriyor. Şehir biraz önce de belirttiğim gibi eski ve yokluklar diyarı. Oturup, keyif yapacağınız kafeterya, pastane gibi işletmeleri barındırmayacak kadar sosyal yaşamdan kopuk. Restoran, bar ve gece kulübü var ama tıpkı cadde ve sokakları gibi erkeklerin istilası altında. Kadınlar ise ya iş yaşamının pençesinde, ya da kutu gibi evlerinin içinde. Din faktörü ise ilginç bir içeriğe sahip. Türkçe bilen yaşlı bir Gürcü’nün anlattığına göre: Büyük baba ve anneler Müslüman, Sovyetler Birliği dönemindeki evlatları Ateist, yeni nesil ise dinini yeni yeni öğrenen, ya Katolik Hiristiyan ya da Kur’an kurslarına aşina Müslüman. Zaten Ateist süreç kentteki az sayıdaki kilise ve camilere de yansımış. Hepsi ufak. Üstelik öyle ufak ki secdeye varan üçüncü sıradakilerin poposunun dışarıda kalma ihtimali bir hayli yüksek...
HASAN BEY’İ KİMSE NE SORDU NE DE SORUŞTURDU
Bu tarih kokan görüntüleri sonlandıran ise Sheraton Batumi Otel ile inşaatı süren birkaç dev bina oluyordu. İskenderiye Feneri’nin kopyası olarak tasarlanan Sheraton Otel gerçekten görkemli bir tematik yapıya sahipti. Bu arada kaldığımız iki gün ve yazımın çıkmasına kadar geçen üç günlük süreç boyunca dikkat ettim, kimse bu yapının mimarını ne sordu, ne de soruşturdu. Halbuki mimar Hasan Sökmen’de davetliler arasındaydı. Hasan Bey, Türkiye’de temalı otel trendini başlatan bir isim. Tasarımını yaptığı otellerle Antalya ve Türk turizmine yeni bir soluk getirdi. Kumarhaneler cenneti Las Vegas’tan etkilenerek başladığı temalı otellerinde şimdiye kadar Topkapı Sarayı, Concorde uçağı, Titanik gemisi ve İstanbul silüeti gibi pek çok temayı otele dönüştürdü. Yurtdışında da pek çok projeye imza atan Sökmen, Gürcistan’da yapılan otelde, dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri’ni tema olarak seçmiş. Hemen belirteyim, 80 milyon dolara mal olan otel 220 odalı.
YANLARINDAKİ 25 BİN KİŞİYLE DÜNYAYI FETEDİYORLAR
Tabii Hasan Sökmen’e bu imkanı veren Nurol Holding ile sahibi Çarmıklı Ailesinden de bahsetmeden olmaz. Tam 45 yıldır faaliyet gösteren Nurol’un kurucusu Nurettin Çarmıklı ile kardeşleri Erol ve Oğuz Çarmıklı ülkemiz adına gerçekten büyük işler başarıyorlar. Yanlarında çalıştırdıkları 25 bin kişiyle birlikte dünyanın dört bir tarafında dev inşaatlar yapıyorlar. Zaten inşaat sektöründe dünya sıralamasına giren bir şirketi yaratmışlar. Körfez, Ortadoğu, Kafkaslar derken birçok ülkede çok büyük yatırımlara imza atıyorlar. Ülkemizde ise ikinci büyük barajımız olan Ilıksu’dan tutunda, iki yakayı birbirine bağlayan Marmaray geçişini, İzmit körfez Geçişi gibi büyük projelerin yapımını üstleniyorlar. Savunma sanayindeki zırhlı araçlar üreten FNSS, finans sektöründeki Nurol Bank, turizmdeki Ankara Sheraton gibi kurumlar derken de altı ana sektörde başa güreşen bir holding.
GEORGE BUSH’TAN SONRA BİR TÜRKÜN İSMİ YAZILIYOR
Dikkat çekici bir konu da Nurol’un bu dev yapısına rağmen sahiplerinin mütevazı duruşunu hiç bozmaması. Bu gezi esnasında gelen konukları kapıda tek tek karşılayıp, sıcak sohbetlere giren Nurettin, Erol ve Oğuz Çarmıklı kardeşler kaldığımız süre boyunca aynı duruşu muhafaza ediyordu. Üstelik bir Türk olarak hepimizin göğsünü kabartacak icraatlarına rağmen. Özellikle Nurettin Çarmıklı Gürcistan’da o kadar çok seviliyor ki, Batum’daki ana bulvarlardan birine ismi bile verildi. Öyle ki George Bush’tan sonra ismi bir caddeye verilen ikinci yabancı şahsiyet.
Kısacası Gürcüler ona ve Çarmıklı ailesine gözü gibi bakıyor. Eskort olarak yanlarına verilen korumalar ise bunun en belirgin ispatı. Bir devlet başkanına gösterilecek kadar büyük ihtimama en güzel örneğe de dönüş anında tanık oluyorduk. İkisi koruma olmak üzere üç araçlık konvoy, Çarmıklı’ların özel uçağının dibine kadar girip, terminal binası ve pasaport kontrolünü pas geçerek yolcu ediliyorlardı. Bir iş adamımızın yabancı bir ülkede böylesine özel muameleye tabi tutulması ise bizlerin göğsünü kabartıyordu. Türkiye’ye böylesine maddi ve manevi değerler kazandıran iş adamlarımıza biz neden özel muameleyi çok görürüz, bir türlü anlamam. Birçok siyasetçi, bürokrat, akademisyen, general emekli olsalar dahi VIP muamelesi görür de, ülkeye döviz kazandıran Çarmıklı gibi iş adamları göz ardı edilir.
50 BİN DOLARA BİR SAAT ÇALIŞTI YEDİ SAAT EĞLENDİ
Dönelim Batum’da ki yaşananlara. Kısa kısa notlar halinde aktaracaklarım eminim sizin de ilginizi çekecektir. Açılış günü otelin hemen yanındaki park alanında konser veren Serdar Ortaç’a Gürcü gençler büyük ilgi gösteriyordu. Serdar ise bu ilgiden çok mutlu olacak ki, konser bitişi soluğu Sheraton Otel’in kumarhanesinde alıyor ve “Tövbe ettim” dediği kumar masalarında bütün gece oturarak 50 bin dolar kaybediyordu. Yani konser için kazandığı yövmiyeyi bir çırpıda harcıyordu. Onun bu durumuna yönelik en esprili yaklaşımı ise kafilede bulunan ATO Başkanı Sinan Aygün yapıyordu: “Ne var bunda, adam o parayı kazanmak için bir saat çalıştı, yedi saat eğlenerek yedi!”