Eray Görgülü

Bilet icat oldu şenlik bozuldu

12 Mayıs 2013
Bir aydır, üniversitelerin ‘şenlik komiteleri’, seçime hazırlanan belediye başkanları gibi vaat üstüne vaatle sesleniyordu gençlere...

Murat Boz geliyor, Gökçe coşturacak, Inna uçuracak, Gülşen koparacak, Model, Manga, Sertab Erener, Athena, Duman’dı derken, birçoğu duman oldu gitti. Ankara Üniversitesi, şenliğin tümünü iptal etti. Vaatte sınır tanımayan Hacettepe Şenlik Komitesi, “Birçok fedakarlıkta bulunduk, dünya çapında star getiriyoruz” diyerek, 50 Cent konserini duyurdu. Arka arkaya iptal haberleri gelince, 30 liraya biletleri satılan konserlerin öğrencinin gözünde ‘50 kuruşluk’ kıymeti kalmadı.

ÖNCEDEN MÜTEVAZIYDI

Eskiden üniversitelerin bahar şenlikleri, mütevazıydı, sadeydi, “öğrenci işi”ydi. Gazili’nin ODTÜ’ye, ODTÜ’lünün Hacettepe’ye gittiği bir nevi öğrencilerin topluca komşuluk ziyaretleriydi. Üniversite yönetimleri, kendi dışındaki öğrencisini pek tercih etmese de, kapı önünde kimlik alışverişleriyle giriş sorunu halledilirdi.
Zaten güvenlik de, tipine bakar ‘ne de olsa öğrenci’ der, göz yumardı. Üniversite bütçesinin elverdiği ölçüde, öğrenciler organizasyon yapmaya çalışır, bütçe çıkışmazsa sponsorlarla işler halledilirdi. Zaten, uçuk organizasyonlara da kalkışılmazdı.

KAMPÜSLERDE SANATÇI BORSASI

Gel zaman, git zaman devir değişti, e tabi şenlikler de değişti. Şenlik, şenlik olmaktan çıkarken, üniversite kampüsleri sanatçı borsasına, öğrenci şenlik komiteleri de menajer ofislerine döndü. Kampüs alanları, geceleri parayı bastıranın girdiği konser alanlarına çevrilince, bir anda daha önce hayatında hiç bu işlere girmemiş bir sürü organizatör çıktı ortaya. ‘Al takke, ver külah’ derken şenlik komiteleriyle anlaşmalar yapıldı. Yılda büyük çaplı 10 tane konseri zor kaldıran Ankara’ya 15 gün içinde, İstanbul’un ne kadar popçusu rockçısı varsa getirmeye kalkınca, biletli konserlerin birçoğunda beklenen satış olmadı.
Paraları ödenmeyen sanatçılar da ‘Gelmem gençler’ deyince Ankaralı öğrenciler için bu yıl bahar şenlikleri tam bir hayal kırıklığı oldu.

Sahneyi kapatamayan organizatör

Yazının Devamını Oku

Sağlık çalışanını düşündüren anket

5 Mayıs 2013
Hastanelerde öldürülenler, bıçakla kovalananlar, hakarete uğrayanlar, rehin alınanlar, her gün yeni bir vaka duyuyoruz. Ankara da şiddetin en çok yaşandığı kentlerden biri.

Zor şartlar altında kutsal bir meslek icra eden sağlık çalışanları, bir de şiddet kabusuyla baş başa kalırken, Gazi Üniversitesi, madalyonun diğer yüzüne de bakmamızı gerektiren bir anket açıkladı.
Doç. Dr. Mustafa İlhan başkanlığında yapılan “Toplum Gözüyle Sağlık Çalışanlarına Şiddet” başlıklı araştırmaya göre, toplumun yüzde 20’si sağlık çalışanlarının şiddeti hak ettiğini düşünüyor. Bu vahim istatistik, tehlikeli bir algıyı da ortaya koyuyor.

VATANDAŞA HEP “SUS” DENDİ

Peki ne oldu da insanlar, en kutsal mesleklerden biri olan hekimlik merciine böylesine gözü dönmüş bir şekilde saldırıyor? Çünkü, 1990’lı yılların sonuna kadar, doktor devlet demekti, otorite demekti. Köyleri geçtim, büyük şehirlerde dahi doktorun odasına girince sesinizi çıkaramazdınız.
1976 yılından sonra hastane koridorlarında boy göstermeye başlayan, halen de birçok hastanemizde varlığını devam ettiren dönemin ünlü fotomodeli Dilek Tunca’nın hemşire kıyafetiyle verdiği “Sus” pozunu hatırlayın. O da bir nevi, hastanedeki otoritenin perçinleyicisi olmuştu. Hatta, ünü hastaneleri aşıp, okullarda devlet dairelerinde de kullanılmıştı.

ŞİDDETLE HAK ARANMAZ

O yıllardan, bu zamanlara bireysel hakların daha çok tartışıldığı, birey kavramının, devlet kavramının önüne geçtiği dönemlere geldik. Bu dönüşümün içinde de, yıllarca bu otoriteye karşı biriken ve geldiğimiz noktada zaten bir çok konuda şiddete meyilli olan vatandaş da, “hak arama” kavramını zihninde şekillendirirken, bildiği yola başvurdu. Şiddete...

Yazının Devamını Oku

Altgeçit yaptık olmadı şerit açtık sığmadı

21 Nisan 2013
Trafik sorununa kalıcı çözüm getirmeyeceği gerçeği gözardı edilerek yapılan alt geçitlerden bir tanesinin, yine geçici bir çözüm olan yol genişletme çalışmasına nasıl engel olacağını önümüzdeki günlerde hep birlikte göreceğiz.

Trafiğe çıkan herkesin bildiği gibi bir süredir Konya Yolu’nda genişletme çalışması yürütülüyor. Eskişehir Yolu ayrımı ve AŞTİ önünde tıkanmalar yaşandığı için Konya Yolu, üç şeritten dörde çıkartılıyor.
Fakat Konya Yolu üzerinde bir yer var ki, bu saatten sonra üç şeridin üzerine bırakın bir şeridi, bir santim dahi ekleyemezsiniz. Beşevler alt geçidi...

SADECE ÖTELENECEK

Böylece, zamanında mimarların, mühendislerin ‘kalıcı bir çözüm getirmeyeceğine’ dair tüm uyarılarına karşın, dört bir yanda ana arterlere döşenen alt geçitlerden bir tanesi, şimdi çözüm getirmesi beklenen bir başka çalışmaya engel olacak. Yol boyunca akan dört şerit, Beşevler alt geçidine geldiğinde üçe düşecek. Dolayısıyla AŞTİ önünde yaşanan tıkanma, sadece bir kilometre ötelenmiş olabilecek.
Konya Yolu’nda, ‘altgeçit yaptım olmadı, şerit açtım sığmadı’ türünden bir paradoks ortaya çıkınca, aklıma lise yıllarında matematik öğretmenimiz Turgay Demirpehlivan’ın sözleri geldi.

TEMEL FİZİK BİLGİSİ

Kredili sistemde, sözel öğrencisi olduğumuzdan, bir an önce kalalım da, matematik dersinden muaf olalım hesapları yaparken, hocamıza isyan etmiş, “Hocam, bu kadar saçma formül ne işimize yarayacak. Niye öğretiyorsunuz?” dediğimizde, “Bu formüller olmasa boğaz köprüsü yapılamazdı” demişti. “Hocam biz boğaz köprüsü yapmayacağız ki; ne mühendis ne mimar olacağız, biz sözelciyiz” dediğimizde de, “Sadece köprü olarak düşünmeyin,

Yazının Devamını Oku

ANKÜSAM’ın ÇILGIN profesörü

31 Mart 2013
Çağımızın Kristof Kolomb’u olmaya aday Prof. Dr. Hayat Erkanal, ekibiyle birlikte tüm dünyada ses getirecek ve denizcilik tarihine geçecek yeni bir keşfe hazırlanıyor.

Erkanal, Kristof Kolomb gibi yeni bir kıta keşfetmeyecek ama, antik çağlarda yapılmış olduğu varsayılan denizler arası yolculukları kanıtlayacak ve Anadolu’nun denizcilik tarihine ışık tutacak.
1992 yılında Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi (ANKÜSAM) bünyesinde İzmir’in Urla ilçesi Limantepe höyüğünde başladığı arkeolojik çalışmaları 2000 yılından beri sualtı kazılarıyla devam ettiren ve dünyanın dikkatini Urla’ya çekmeyi başaran Prof. Dr. Hayat Erkanal’ın çılgın projesinin detayları, duyanları hayrete düşürüyor.
Daha önce antik çağ gemisi Kybele’yle “Foça-Marsilya Tarihe Yolculuk” projesi kapsamında üç yıllık bir yolculuğa çıkan ve Ege sahillerinde 3 bin 500 yıllık teknelerle yolculuk yapan Erkanal’la ekibi, sedirden yapacakları ve sadece antik navigasyon aletlerini kullanacakları 3 bin 500 yıllık yelkenli bir tekneyle açık denizlere açılmayı hedefliyor. Hem de Girit’ten Nil nehrine kadar göze alınması zor bir yolculuk projesiyle...

DENİZCİLİK TARİHİNE GEÇECEK

Bugüne kadar, Antik çağlarda Anadolu’nun Mısır ya da Yunanistan ile arasında çok yüzeysel ilişkileri olduğunun düşünüldüğünü ama son yıllarda bunun aksi yönde bulgular ortaya çıktığını belirten Erkanal, “Bu seyahatle bunları daha somut bir şekilde ortaya koyacağız. Bu çalışmayla Anadolu’nun denizcilik tarihini ortaya çıkarmış olacağız” diyor.
Erkanal’ın verdiği bilgiye göre ekip, “Ege’den Mısır’a antik çağlarda denizler aşırı seyahat yolculuğu” projesi kapsamında, yapımı süren 3 bin 500 yıllık Uluburun adlı tekneyle Girit’e gidecek, oradan da açık denizlerden Nil Nehri’nin içine kadar girecek.

YA BATARIZ YA ÇIKARIZ

Dünyada bugüne kadar denenmemiş bir şeyi deneyeceklerini söyleyen Erkanal, “Projenin sonunda ya açık denizde batarız, ya da Nil Nehri’ne vararak,

Yazının Devamını Oku

Emniyet nerede

17 Mart 2013
Günlerdir izliyoruz. Dikmen Vadisi’nde garip olaylar oluyor. Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında gerçekleştirilecek gecekondu yıkımını ihaleyle Büyükşehir Belediyesi’nden alan taşeron şirketin her yıkım girişiminde ortalık savaş alanına dönüyor.

Yıkıma karşı direnenin de elinde silah var, taşeron şirket personelinin de... Hem de öyle böyle değil, pompalı tüfekler...
Belediye mi haklı, gecekonducu mu haklı, orası ayrı konu da, onlarca kişi birbirine öldüresiye kurşun ve taş yağdırırken ortada bir tane polisin olmamasını kim, nasıl açıklayacak?
En ufak bir öğrenci eylemini günler öncesinden haber alan, panzerleri kampüs kapılarına yığan Emniyet’in taşeron firmanın yıkım girişimi ve patlayacak olaylarla ilgili bir istihbarat alamamış olması muhtemel mi?
Olaylara karıştığı belirlenen kişileri eliyle koymuş gibi birkaç saat içinde toplayan Emniyet, acaba Cumhurbaşkanlığı’na birkaç kilometre uzaklıktaki Dikmen Vadisi’ni kendi haline mi bıraktı?

Kazanan ODTÜ Kazanan Ankara

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, hafta içinde hiç beklenmedik bir açıklama yaptı. Eskişehir Yolu’nu Konya Yolu’na bağlayacak olan projeyle ilgili herkes, Büyükşehir Belediyesi ile ODTÜ arasındaki müzakerelere odaklanmışken, Bakan Bayraktar ODTÜ’yle anlaştıklarını açıkladı.
Bayraktar’ın ODTÜ’nün bütünlüğünü bozmadan üç tünel yolla sorunu çözeceklerini söylerken projeyi bizzat bakanlıklarının yürütüceğini vurgulaması da ilginçti.

Yazının Devamını Oku

Açıklama muamması

10 Mart 2013
Kısaca hatırlayalım, salıyı çarşambaya bağlayan gece 01.00 sıralarında Yunus Emre Halk Çarşısı’nda yangın çıkmış 685 dükkan küle dönmüştü. Yaklaşık bir gün sonra çarşamba gece yarısına doğru da, İtfaiye Müdürü Ceyhun Tonguç Karakuş’un görevden alındığını duymuştuk.

Karakuş, görevinden yangın sırasında alınmıştı, ancak Gökçek’in basın danışmanı, olaydan yaklaşık 18 saat sonra yani saat 21.00 sıralarında basın yayın kuruluşlarını arayıp haber veriyordu. Görevden alınma gerekçesi, yangın sırasında Gökçek’e haber verilmemesi ve Gökçek’in, olayı tesadüfen saat 03.00’te öğrenmesiydi.
Daha önce Karakuş’u uyaran Gökçek, büyük yangın olduğunda mutlaka kendisine haber verilmesini istemişti. Böylesine büyük bir yangında Büyükşehir Belediye Başkanı’na haber vermemek, görevden alınma gerekçesi olabilir mi? Yöneticinin tercihiyle alakalıdır, olabilir.
ZAMANINDA DUYURULMALIYDI

Ancak, bunu kamuoyuna açıklamamak ya da açıklamayı geciktirmek yönetici tercihi olamaz. Siz bunu zamanında açıklamazsanız, bir gazeteninin olayı öğrendiğini ve ertesi gün yazacağını duyup da apar topar gece yarısına doğru açıklarsanız, ortaya koyduğunuz gerekçenin inandırıcılığı sorgulanır. Sonuçta da, “Neden görevden alınma olayı gün boyu açıklanmayıp, Ankara ilavelerinin baskı saatlerinin geçmesi beklendi? Ya da o kadar saat beklenmişken, neden sabah açıklama yapılmadı? Yangında çarşı kurtarılmış olsaydı Gökçek, yine itfaiye müdürünü ‘Bana haber vermedin’ gerekçesiyle görevden alır mıydı?” gibi soruların muhattabı olursunuz.

Hafriyat özensizliği

Son dönemde Ankara’nın pek çok yerinde yeni inşaatlar yükseliyor. Bu inşaatlar yükselirken de hafriyat kamyonları vızır vızır çalışmaya devam ediyor. Ancak, bunların birçoğu özensiz bir şekilde taş toprak saça saça yollarda cirit atıyor. Bu durum trafikte bir yandan tehlike yaratırken, diğer yandan da, zaten çukurlarla tümseklerle savaş halinde olan sürücülerin önüne bir engel daha çıkarıyor.

KİTAP ÖNERİSİ

Antik Ankara

Yazının Devamını Oku

Suretimizi ortaya çıkartan hikaye

24 Şubat 2013
Üniversite öğrenimi için 14 yıl önce ilk kez geldiğim Ankara’yı yeni yeni öğrenirken, hemen her gün içinde dere ve su geçen yeni bir semt adı duyuyordum.

“Kuğulu Park nerede?”, “Kavaklıdere tarafında.” “Ulus’a nasıl giderim?”, “Bentderesi dolmuşuna bineceksin.” “Atakule’ye nasıl çıkarım?”, “Hoşdere’den daha yakın.” Burada ulaşım herhalde kayıkla...
Kirazlıdere, Cevizlidere, Akdere, İncesu, Bülbülderesi vardı da dereleri yoktu...
Denize hasret Ankaralılar, suya özlemlerini bu şekilde gideriyor diye düşünmeye başlamıştım. Sonradan anladım ki; aslında bu dereler bir zamanlar vardı.

YOK EDİLİŞİN BELGESELİ

Kentin ortasından akan ırmak, dere ve kanallarına hayran olduğumuz Avrupalılar yapmış da, Ankara, bu doğal güzelliklerini koruyamamıştı. Başkent’e aşık, Ankara’nın kıymetini bilen araştırmacı Erman Tamur, bu doğal güzelliklerin tarihini, nasıl yok edildiklerini arşiv fotoğraflarıyla bir kitapta topladı ve geçtiğimiz günlerde de yayınladı.
İki gündür gazetemizde okuyorsunuz. Dün “Bir zamanlar Bentderesi” manşetiyle duyurmuştuk. Bugün de, “Bataklık kurutulurken, İncesu da nasibini aldı” haberiyle devam ettik.
Tamur, Ankara’da belki de hiç bulunamayacak bir esere imza atmış ve beton yapıların altına hapsedilen, metro göçüğünde bir vatandaşı da yutan suların aktığı dereleri arşiv fotoğraflarıyla en ince ayrıntılarına kadar bir kitapta toplamıştı.

ANCAK 500 ADET BASILABİLDİ

Yazının Devamını Oku

Mağdurum mağdursun

17 Şubat 2013
Ankara’da sizinle hiç alakası olmayan bir konu yüzünden her an isminizin başına bir mağdur sıfatı eklenme ihtimali çok yüksek.

Mesela, hızlanma şeridi olmayan bir kavşakta yola dahil olmaya çalışırken, ‘akrobasi’ yapamadığınız için bir kazaya karışabilirsiniz. Ya da iki yıl önce Dışkapı’da olduğu gibi kaldırımda yürürken, dışarıda bırakılmış bir kablo nedeniyle elektriğe çarpılabilirsiniz. Çukura düşüp kaybolma ihtimalini de biliyorsunuz artık.
Ya da Cuma günkü manşetimizde duyurduğumuz gibi, kaçak su kullanan gecekondu sahiplerinin açtığı bir dava yüzünden, iki ana arteri bağlayacak koskoca bir kavşağınız yarım kalabilir ve trafik mağduru olabilirsiniz.
Bir de geçtiğimiz ay İlker Caddesi’nde olduğu gibi, mahallenize asfalt atılmadan sizden asfalt parası da isteyebilirler, sonra da “yanlışlık olmuş vazgeçtik” diyebilirler.

ÇÖZÜMÜ ÇOK MU ZOR?

Kesilen elektrikler, bakımı yapılmadığı için çakılan asansörler gibi saymakla bitmeyecek mağduriyet yaratan durumlar...
Hepsi birer Türkiye gerçeği deyip geçemeyiz. Çünkü bu kadar saçmalığın birarada yaşandığı başka büyük bir kent duymadım bugüne kadar. Şimdi de koskoca bir mahalle, taşeron ve müteahhit firma anlaşamadığı için mağdur. Varlık Tanzimat Caddesi üzerinde devam eden ana iletim su hattı çalışması sırasında iki firma kavgaya tutuşanca mahkemelik oluyor ve çalışma duruyor.

KÖY HAYATINA TESLİM

Mahalle de çamura teslim. Başkent’in göbeğinde otururken, birden insanları köy hayatına mahkum eden bir olayın çözümü bu kadar mı zor?

Yazının Devamını Oku