Başka çaresi yoktur ve yapılmak zorundadır. “Bu yolu yapma” demek yerine, “ODTÜ Ormanı 30 yıldır orada dururken, neden başka çareler üretilmedi?” diye sormak gerekir.
Ancak öncelikle, kamuoyundaki tartışma bilgi kirliliği nedeniyle önyargılarla yürütülürken, bir yanlışı düzeltmek gerekiyor.
Bu proje, sanıldığı gibi ODTÜ ormanını tam ortadan ikiye bölmeyecek. Ormanı tam ikiye böleceği söylenen proje, aslında Büyükşehir Belediyesi’nin Bilkent’ten, Konya Yolu’na uzatmak istediği yoldur. ODTÜ ormanının başına gelebilecek esas felaket ise bu projedir.
REKTÖRE HAKSIZ ELEŞTİRİ
Zaten ODTÜ Rektörü Ahmet Acar da, “Kesilmesi söz konusu olan ağaçlarla ilgili sayı vermemiz mümkün değil ancak, bölgeden yol geçeceği bilindiği için orada, 80’li yıllardan bu yana ağaç dikimi gerçekleştirmedik” sözleriyle bunu açıkladı.
Eylem yapan grup, ODTÜ Rektörü Ahmet Acar’a da yüklenmeye başladı. Acar, körü körüne muhalefet yapmak yerine çıkıp doğruları söyledi. Göreve geldiği günden beri de söylüyordu. “ODTÜ, bu araziyi 1993 yılında Karayolları’na vermiş. Çevreye en az zarar verecek şekilde, gelin bu yolu yapalım” diyordu. Bu arada, Bilkent’ten gelecek yola ODTÜ müsade etmiş olsaydı, şimdi o yol inşaatı da 50 kere başlamıştı bile...
Eskişehir Yolu aksında yumurta kapıya dayanınca ise, çalışma başladı.
Genelkurmay Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı ve Polatlı Belediyesi bir olup, Sakarya Meydan Muharebesi’ni anlatan ‘panoramik müzeyi’ Ankara’ya kazandırmak için harekete geçmişti.
Müzenin temel atma töreni de, 2008 yılında Polatlı’da “Dur Yolcu Mehmetçik Anıtı”nın açılışıyla birlikte yapılmıştı.
Aradan beş yıl geçti, perşembe günü Ankara Hürriyet’te fotoğraflarıyla birlikte yayınladığımız “Panoramik çıkmaz” manşetinde müzenin ne halde olduğunu gördünüz.
Hesapta, müzenin açılışı 2010 yılı Ağustos ayında yapılacaktı.
Bırakın açılışı, demirleri çürümeye başlayan müzenin inşaatına aylardır gelen giden yok, duvarlarına aşk mesajları yazan gençlerden başka...
Müzede, Sakarya Meydan Muharebesi’nin ilk gününden itibaren yaşananların anlatılacağı, gerçek objelerin yer alacağı, şehitlerin tümünün isimlerinin bulunacağı 2 bin 250 metrekarelik dev bir panorama yer alacaktı. Panoramayı da, Rus ressam Sergei Prisekin yapacaktı.
Bugüne kadar, sadece tuval bezi ve tablonun çizimi için bir milyon liraya yakın para harcanınca, soruşturma açıldı. Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun hazırladığı rapor sonucunda Başbakanlık Tanıtma Fonu, kaynak aktarımını durdurdu. Şimdi, müze inşaatı atıl bir durumda, akıbeti belirsiz halde bekliyor.
Eve döneceğimiz günün sabahında uyandığımızda denizde dalgadan eser kalmamış, çarşaf gibiydi. Hala merak ederim, “Gerçekten o günle alakası var mı?” diye...
Evimize dönmüştük. Gece olduğunda sıcaktan uyuyamıyordum. En sonunda, saat iki sıralarında daldığımı hatırlıyorum.
Dalmamla, uyanmam bir oldu sanki...
Sallanıyordum, uykusuzluktan deyip, dönmek için hamle yapacaktım ki duvarlardan çıkan korkunç seslerle irkildim.
Yataktan güçlükle kalkıp, koridora doğru yöneldim. O zaman ben 17 yaşındaydım, yan odadan korku dolu gözlerle yanıma sokulan kardeşim 9 yaşında bir çocuktu daha...
Annemle, babam da fırlamıştı yatak odasından. Hepimiz koridorda bir tarafa tutunup ayakta kalmaya çalışıyorduk. O an anlam veremediğimiz garip ışıkların ne olduğunu sonradan anlamıştık.
Evin karşısındaki inşaatın projektörü sallanıyor, ışığı salona bir giriyor bir kayboluyordu.
Bahçelievler’de bir mekanın içkili ruhsat başvurusu üzerine, Çankaya İlçe Emniyet Müdürlüğü, Çankaya Belediyesi’ne temmuz ayında şöyle bir yazı gönderdi: “Tahkikatı istenilen adrese 100 metre mesafede örgün eğitim kurumları ve dershaneler, öğrenci yurtları ve ibadethaneler bulunmamaktadır. Ancak Genel Güvenlik ve Asayiş yönünden uygun değildir.”
KONUTA 300 METRE
Yeni yasada, kolluk kuvvetine böyle bir yetki tanındığı için de, Çankaya Belediyesi, bu yazı nedeniyle mekana içki ruhsatı veremedi.
Bunun gibi, Bahçelievler, Gaziosmanpaşa, Esat gibi semtlerden 24 başvurunun hepsine, “Genel güvenlik ve asayiş yönünden uygun değildir” yanıtı verildi. Polisin, “Genel güvenlik ve asayiş yönünden uygun değildir” dediği Bahçelievler’deki bir mekanın bulunduğu sokak, Ankara Emniyet Müdürü’nün Bahçelievler’deki konutuna 300 metre, Bahçelievler Polis Merkezi’ne de 200 metre mesafedeydi.
ASAYİŞİ SAĞLAMAK GÖREVİNİZ
“Burası güvenli değilse neresi güvenli?” diyen işletmeciler, Emniyet’in “olumsuz” görüşü nedeniyle ruhsat veremeyen Çankaya Belediyesi’ni dava etti. Mahkemeler de, özetle polise, ‘asayişi sağlama görevini’ hatırlattı.
Davalardan birinde Ankara 15. İdare Mahkemesi, “İlgili yasal düzenlemeler uyarınca, umuma açık istirahat ve eğlence yeri ruhsatı verilmeden önce kolluk kuvvetinin görüşünün alınması gerekmekle birlikte, idari kolluk olarak, emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamanın, korumanın ve kollamanın polisin görevlerinden olduğu kuşkusuzdur” diyerek, kararın yürütmesini durdurdu.
POLİSE ÇOK YAKIN
Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz hafta İncek’te ODTÜ’ye ait arazide çıkan yangında itfaiye ekipleriyle birlikte orman çalışanlarının can siperane mücadelesine karşın, 23 hektar alan kül olmuştu.
Yangın iki farklı noktada eş zamanlı bir şekilde çıktığı için sabotaj ihtimali üzerinde duruluyor. Kendiliğinden de çıksa, sabotaj da olsa ODTÜ’den Gölbaşı’na kadar uzanan ormanlık alanlar bu kentin ciğerleri ve herkesin gözü gibi bakması gerekiyor. İşte bu noktada, Türk Hava Kurumu çok önemli bir projeye önderlik ediyor.
DÖRT KENTE UÇAK
Ormanlık alanlar açısından artık Ankara’nın da riskli alanlar kategorisine girdiğini belirten Türk Hava Kurumu Başkanı Osman Yıldırım, hayati önem taşıyan projenin ayrıntılarını açıkladı.
Proje üzerinde Orman Bakanlığı’yla koordineli bir şekilde çalıştıklarını anlatan Yıldırım, “Yıl sonuna kadar Ankara, İstanbul ve İzmir’le birlikte, Adana ya da Antalya’ya, yani dört kentimize ikişer yangın söndürme uçağı ve birer yangın söndürme helikopteri almayı hedefliyoruz” dedi. Bugüne kadar orman yangınlarında Akdeniz ve Ege bölgelerine yoğunlaşıldığını ancak, Başkent’te de son yıllarda orman yangınlarının sık görülmeye başladığını anlatan Yıldırım, “Türk Hava Kurumu, yıllardır bu ülkenin kalkınması için çalıştı.
Bu ormanlık alanlar da hepimizin, ülkemizin. Korunması için biz Türk Hava Kurumu olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız” diyor.
GÖKDELENLERE ÖNLEM
Yangın söndürme uçak ve helikopterlerin yalnızca orman yangınlarında değil, gökdelen yangını, afet, sel, taşkın gibi durumlarda da vatandaşın yardımına koşacağını belirten Yıldırım, şu bilgileri verdi:
Cumhurbaşkanı, kendisi de bir tıp fakültesi kökenli olan Prof. Dr. Süleyman Büyükberber’i rektör olarak atadı.
Ne olduysa o tarihten sonra oldu. Rektörü tebriğe giden Dekan Turanlı, Büyükberber’in o günden bu yana kendisine “İstifa et” baskısı yaptığını iddia etti.
Büyükberber, “Yok öyle birşey, külliyen yalan” dedi ama, sorunlar devam etti. Dekan hakkında bir yılda 10 soruşturma açıldı.
İkili arasındaki problem, deney hayvanlarının da bulunduğu Temel Tıp Bilimleri Laborutavarları’nın taşınması sırasında ortaya çıktı.
Fakültedeki yer sıkıntısı nedeniyle yeni amfilere yer açmak için Rektör, laboratuvarları Gölbaşı’ndaki kampüse taşımak istedi.
Hafta içi bir gün aniden fakültenin önüne bir kamyon geldi. Öğretim üyeleri karşı çıktı, “Haberimiz yok. Burada milyon dolarlık cihazlar var, üzerimize zimmetli kafanıza göre taşıyamazsınız” diyerek, mahkemeye gitti.
Mahkeme, “telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağı” gerekçesiyle, taşınma işlemini durdurdu.
İthal ağaç eleştirilerini yanıtlarken, böyle demişti Melih Gökçek.
ANFA Genel Müdürü Ferhat Ertürk de, bir ağacın 100 ile 140 euro arasında bir fiyata mal olduğunu söylemişti.
Peki, “Boylu ağaçları keserken” ne yapmış oluyoruz? Zamanı mı satmış oluyoruz? Kime satıyoruz ve kaça satıyoruz?
Koskoca Yenimahalle’de milyonlarca lira harcanacak teleferiğin durağı için, bir parktan başka yer bulunamadı ve yangından mal kaçırırcasına gecenin üçünde 30 yıllık 35 adet karaçam yerinden edildi.
İlgili kişiler herhalde bir maliyet çıkardı ki; Gölbaşı’nda iftar sofrasında “Viyadük yapalım mı, yapmayalım mı?” diye halka sorma gereği duyan zihniyet, burada vatandaşa danışma ihtiyacı hissetmedi.
Neden sorulmadı acaba? Belki de başkana akıl verenlerden birisi şöyle demişti:
“Parasıyla değil mi başkanım? 30 yıllık 35 karaçam, tanesi 140 euro olsa eder sana 4 bin 900 euro. Bunun için mi bunca kıyamet. Biz Ankara’da kişi başına düşen yeşil alan miktarını 2 metrekareden 38 metrekareye çıkartmadık mı? Alırız 10 mislini dikeriz her yere, kullansınlar metrekare metrekare...”
Projeyi ağaca uydurdular
Eylem günü, elinde yazar kasayla birlikte basın bürosuna girdiğinde gazeteciler de umursamamıştı. Çakmak, hiç kimsenin ummadığı şekilde, çıktı yazar kasasını Bülent Ecevit’in önüne fırlattı.
Çakmak’ın eylem yaptığı yerin hemen 50 metre aşağısında bugün, ne tesadüftür yine çiçekçiler kriz yaşıyor. Onlarınki, ekonomik değil asayiş kaynaklı bir kriz. Paraları bir gecede erimedi ama yavaş yavaş tükeniyor ve sonuç olarak yazar kasaları çalışmıyor.
Henüz sokağa çıkmadıkları ve palayla kimseyi kovalamadıkları için sesleri duyulmuyor. Zaten çıkmak isteseler de çıkamazlar çünkü, dört bir yanlarını çevik kuvvet sarmış durumda.
Ankaralının hemen her gün önünden geçtiği, Gezi eylemleri başladı başlayalı çevik kuvvetin Başbakanlık binasını korumak için girişini kapattığı çiçekçi sokağı burası.
Sokak hala niye kapalı anlayabilmiş değiller.
“Eylem falan kalmadı, olursa da eylem başladığında kapatın, bırakın gündüz iş yapalım. Eylemler bitti Kızılay normale döndü biz de dönelim” diyorlar, ama dertlerini kimseye anlatamıyorlar.
Günlerdir yazar kasası çalışmayan 30 çiçekçi esnafı çalmadık kapı bırakmadı. Baktılar, iş uzayacak önce Çankaya Belediyesi’ne gittiler.