ANKARA KÜRTLERİ ayıran sınırda cazibe dengesi çok önemli. Yıllarca Kuzey Iraklı Kürtler, Türkiye’deki soydaşlarına özendi, demokrasi ve refahı kıskandı. Ama ABD işgaliyle işler değişti. Kuzey Irak, Amerikan parasıyla adeta PKK’nın siyasi hamisi ve Güneydoğu’nun işvereni haline geldi.
Türkiye’nin Diyarbakır’ı bir gecede suni teneffüsle ayakta tutulan Erbil seviyesine çekmesi tabii ki mümkün değil... Ama kimse unutmasın ki Türkiye ile açık veya örtülü sıcak çatışma Erbil’i bir gecede Diyarbakır’ın çok altına itebilir, ABD miladı hatırlanmaz olur. Sermaye ürkektir kaçar, açılan diplomatik temsilcilikler kapatılır, geriye yine Türkiye’ye muhtaç bir coğrafya kalır.
Barzani, PKK’yı tepelemek için kıyamet alametleri bekliyorsa... Haberi olsun sınırın bu yakasında yazdıklarımızı ciddi olarak düşünenler var.
Mayını renginden tanımak
GÜNEYDOĞU’da her ölüm kalleştir ama askerin içini en çok mayın kurbanları sızlatır.
O yüzden Türk Silahlı Kuvvetleri, teknolojik seferberlik ilan etti desek yeridir.
Mayın ve ev yapımı patlayıcıları erken tespit ve imha amacıyla TÜBİTAK’la ortak çalışma sürüyor. TÜBİTAK’ın ürettiği ilk dedektörler kullanımda, sırada kokuyla çalışanlar var.
NBC gazlarının lazerle uzaktan tespit edilebildiği zaten biliniyor. Mayın ve diğer patlayıcıların da buharından renk tayfı çıkartmak mümkün. Yani patlayıcı uzaktan ve renginden tanınacak, önlemi erken alınacak.
Diğer taraftan Aselsan üretimi jammer (frekans karıştırıcı) polisin de ilgisini çekti. İç güvenlik harekát bölgesinde görev yapan özel polis timleri bu araçtan sipariş etti.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üniversite ile yürüttüğü diğer bir proje kamuflaja dönük.
Biliyorsunuz, komando araziye çıkarken elini ve yüzünü boyar. Mevsimine göre en uygun kamuflaj renkleri için Süleyman Demirel Üniversitesi ile birlikte bir el kitabı hazırlandı. Ayrıca yine üniversite yardımıyla belirlenen desende elbiseler diktirildi, birliklere dağıtılıyor.
Tıbbiye’den Mühendis Okulu’na kadar birçok asırlık okul, önce askeri amaçla kuruldu.
Şimdi sıra akademik dünyanın askere borcunu ödemesine geldi.
Başer’in koltuğu da yolcu
BAŞBAKAN Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e soruyoruz:
- Edip Başer gitti, General Ralston’un da rahatsızlığı var...
- Evet öyle duyuyoruz.
- Peki, ABD ile terörle mücadele konusundaki koordinasyon nasıl işliyor?
- Çok işe yaradığını söyleyemem. ABD’nin daha fazla çaba göstermesi lazım.
- Bu mekanizma tamamen kaldırılabilir mi?
- ABD’de siyasi iradenin Ralston’a destek vermesi gerekiyor. Yoksa başarı beklentisi azalır.
- Yani Terörle Mücadele Koordinatörlüğü kaldırılabilir mi?
- Beklenti azaldıktan sonra kaldırsanız ne olur, kaldırmasanız ne olur... Asıl önemlisi, ABD’nin terörle mücadelede kimseye muhtaç olmadığımızı bilmesidir.
Orhan Doğan’ın ardından
ÖLÜM haberini alınca yitip gidenle ilk kez ne zaman tanıştığımı düşünecek yaşa geldim artık.
Orhan Doğan’ı 1989 Nevruzu’nda Cizre’deki olaylar sırasında tanıdım. İnsan Hakları Derneği Şube Başkanı idi. Şerafettin Elçi ve Haşim Haşimi ile birlikte olayların büyümemesi ve daha fazla kan dökülmemesi için samimi olarak çırpındığına tanıktım. İlerleyen yıllarda siyasi kariyerinde benimsemediğim, hatta çok sert karşı çıktığım kilometre taşları oldu. Ama ben Orhan Doğan’ı, Cizre’deki barış ve huzur çabalarıyla hatırlamak isterim. Dünkü hatıralar ve güzel yarınlar adına.