Enis Berberoğlu

Kuşbakışı İsrail kazanı

18 Mayıs 2008
ANKARAASLINDA kuşbakışı İsrail izlenimlerimi dün (cumartesi) yazacaktım. Araya Kraliçe’nin İngiliz sefaretindeki doğum günü partisi girdi. Başbakan Ehud Olmert ile görüşmek üzere iki günlüğüne gittiğim İsrail’de iki Fransız radyocu ile birlikte 3 saatlik helikopter turuna katıldım.

İsrail ve Filistin yerleşim merkezlerini ayıran çit/set veya duvarı -artık adına her ne derseniz- havadan gezdim. Turu düzenleyen ’The İsrail Project’ isimli sivil toplum örgütü, isminden de anlayacağınız üzere güçlü bir Yahudi lobi kuruluşu. Rehberimiz, Olmert’in eski Arap işleri danışmanı ve terör uzmanı Avi Melamed idi. Dolayısıyla meselenin sadece İsrail tarafını dinledim.

700 kilometreyi aşan çit/duvarın büyük bölümü 1967 ateşkes çizgisini takip ediyor. Ancak çitin iki tarafındaki güvenlik şeridi ve bazı taşmalar nedeniyle Filistin’in toprak kaybı söz konusu. İsrail’e göre bu fiziki engel intihar bombacılarını durdurmayı hedefliyor. Rehberimiz Avi Melamed çarpıcı rakamlar veriyor:

1) İsrail’e yönelik terör eylemleri arasında en çok intihar bombacıları can alıyor. İntihar saldırılarının toplam içindeki payı yüzde 5’i geçmiyor, ama sivil kayıpların yüzde 80’i bu saldırılarda yaşanıyor.

2) 2000-2003 arasında yani Batı Şeria’yı çeviren çitin yapımından önce 73 intihar bombacısının eylemlerinde 296 İsrail vatandaşı hayatını kaybetti. Çitten sonra saldırı sayısı 3’e indi kayıplar 26’ya geriledi.

3) İntihar bombacılarının üçte biri yüksek okul mezunu. Kalan üçte biri en az lise eğitimli. Yani intihar bombası eylemcilerinin kara cahil olduğunu gösteren veri yok. Çitten sonra daha karmaşık yollardan geçmek üzere güneye yöneldiler.

İsrail’in en büyük korkusu Hamas’ın Gazze’den sonra Batı Şeria’yı da kontrol altına alıp, komşu Yahudi yerleşim birimlerine yönelik saldırılarını artırması. Yine Avi Melamed’i dinliyoruz:

Son sekiz yılda İsrail yerleşim birimlerine 7 binden fazla roket saldırısı düzenlendi. Bu saldırıların büyük bölümü ev yapımı Kasım roketleriyle yapıldı.

Roket saldırıları özellikle İsrail’in Gazze şeridinden çekildiği 2005 yılından itibaren büyük artış gösterdi. Saldırıların yarısından fazlası bu tarihten sonraya rastladı.

Batı Şeria’nın da Gazze’ye dönmesi halinde Telaviv ve Kudüs de roketlerin menziline girecek.

Kuşbakışı İsrail kazanı etnik/dini cemaatlerin bitişik düzende yaşarken ayrışmaya çalışmalarının ne kadar sancı verici olduğunu gösteriyor. Ülke ve sorunları hakkında ne kadar cahil olsam da, İsrail’den aldığım temel ders bu oldu.

Gözlem

İSRAİL Başbakanlık Binası’nda güvenlik önlemleri doğal olarak çok sıkı. Ama bir kontrol çok dikkatimi çekti. Kol boyunda elektronik çubuğa takılan gözlük silme bezine benzeyen kumaşla önce cep telefonumun yüzeyini taradılar. Ardından her iki elimin de avuç içine ve tersine aynı işlemi uyguladılar. Sebebini ısrarla sormama rağmen söylemediler. Türkiye’de danıştığım polisler bu yöntemi bilmiyor ama bana ayak üstü DNA testi gibi geldi. Ne dersiniz, acaba haklı mıyım?

Türkiye’ye AB masası bakıyor

TÜRKİYE’ye gelen İsrailli turist sayısının 600 bini bulduğunu, bu rakamın nüfusun yaklaşık beşte birini oluşturduğunu... THY’nin her gün İsrail’e 4 sefer yaptığını, çarter seferleri eklendiğinde günlük rakamın 30’a yükseldiğini...

İsrail Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye’nin muhatabının Avrupa Birliği Masası olduğunu... Bazı eski Doğu Bloku ülkelerinin AB üyesi olduktan sonra bile bu masaya bağlanmadıklarını... Türkiye’yi örnek göstererek şikáyetçi olduklarını öğrendim.
Yazının Devamını Oku

Sadece bando ile yaver

17 Mayıs 2008
ANKARAİNGİLİZ Büyükelçiliği’nin yeşil çimlerinde koyu renk takımlı beyler, Ascot yarışlarını andıran şapkalarıyla dolaşan ve saray protokolüne uygun şıklıkta hanımlar vardı. Bu renk cümbüşündeki tek eksik haki renkli asker üniformasıydı. Kalabalıkta bir tank albayına rastlayınca merak ettim... Ama bahçedeki o tek Türk subayı da Cumhurbaşkanlığı Kara Yaveri çıktı.

Sohbet sırasında gözlemimi hükümetin bu işlerle ilgili bakanına aktardım, yanıtı espriliydi:

- Asker yok diyorsunuz... Koca bandoyu da mı görmezden geliyorsunuz?

Bakanın sözünü ettiği icracı bando Mamak’taki Dördüncü Kolordu’ya bağlıydı.

Şaka bir yana, Başbakan’ın iç kabinesinden bir isim daha askeri boykotun farkındaydı:

- Düşünün ki, İngiliz Sefiri savaş gemisindeki yemekte, "Türkiye ile askeri ilişkilerimize verdiğimiz önem nedeniyle bu mekánı seçtik" diyor. Ama dinleyiciler arasında tek asker yok.

Köşk resepsiyonu, savaş gemisindeki yemek ve son olarak Büyükelçilik bahçe partisi... Komutanlar üç davete de katılmadı. Kraliçe ile birlikte Türkiye’ye gelen ve kapatma davasını eleştiren, sert çıkışlar yapan Dışişleri Bakanı David Miliband ile tokalaşmak zorunda kalmadı.

* *Ê *

İngiltere’nin 43 yaşındaki Dışişleri Bakanı Türkiye’deki son saatlerini futbola ayırdı. Konuk bakan British Council’in futbol turnuvasına katılan sokak çocuklarının maçını bir süre izledi.

Sonra dayanamadı, ceketini çıkartarak sahaya fırladı, en büyüğü 13-14 yaşındaki rakiplerini aratmayan enerji sergiledi. Ama çocuklara ağabeylik amacıyla sahada bulunan Hakan Şükür’e karşı pek varlık gösteremedi. Miliband’ın futbol aşkı, gençliğine baskın ağırbaşlılığı ile tanınan Ali Babacan’a da bir ilk yaşattı. Babacan maçın sonuna doğru yabancı mevkidaşını sahada yalnız bırakmadı, kısa süre de olsa çocuklara katıldı. Maç bitiminde birlikte poz verildi.

Sembolik maçı birlikle izlediğimiz Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan benzer ama çok daha geniş kapsamlı bir projenin haberini veriyor. Doğan, Avrupa fonlarından sağlanan kaynakla çocuklara haftada 2 saat futbol dersi vermeyi planlanıyor, yarım saat de yurttaşlık bilgisine ayrılacak.

Hasan Doğan, "Bu projeyle bir milyon çocuğa ulaşmayı amaçlıyoruz" diyor.

* *Ê *

Başbakan ve eşinin Kraliçe ile birlikte verdikleri pozun ilginç öyküsü var.

İngiltere Büyükelçiliği doğum günü vesilesiyle Kraliçe onuruna verilecek resepsiyonun davetiyesini Başbakanlığa yolladığında hemen teyit gelmedi.

Hatta Başbakanlık, "Neden sefarete gelelim, gerekirse kaldığı otele gideriz" diye karşı öneride bulundu. Neticede ortak program zemininde anlaşma sağlandı.

Diplomatların hüneriyle düzenlenen protokolde, Kraliçe ve Başbakan Milli Marşları beraber dinledi, futbol turnuvasının ödüllerini birlikte dağıttı, gösterileri izledi. Emine Hanım dört günlük gezinin son anlarında sahneye çıktı ve Kraliçe ile aynı kareye yalnız girdi.

* *Ê *

Osman Paksüt’ün dinlendiği kuşkusu ve kapatma davası takvimi Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’le sohbetimizin iki başlığıydı. Cemil Çiçek’e Deniz Baykal’ın, Radikal’den Murat Yetkin’e verdiği demeç soruldu, "Anayasa Mahkemesi üyelerine santaj mı yapılmak isteniyor" sözlerine yorum istendi. Çiçek, "Ben de Anayasa Mahkemesi’ni etkilemek isteyenler bu işe çengel atıyor desem hiç olur mu? Onun da, benim de söylediklerim mantık dışı" karşılığını verdi.
Yazının Devamını Oku

Kim, neden uzatır?

13 Mayıs 2008
<b>ANKARA</b><br>60 kritik gün ısrarımı koruyorum.Başbakan’ın AKP kapatma davasıyla ilgili tavrı belli ve açık: 1) Ek savunma süresi istemedi.

2) 5 Ağustos’tan (adli tatil) önce karar çıksın istiyor.

Türban raporu bugün yarın tamam...

Yani arada başka dava molası kalmayacak.

Diyelim ki Yargıtay Başsavcısı esas hakkındaki mütalaasını en geç ay sonuna kadar verdi.

Önümüzde iki ihtimal var:

1) Ek iddianame hazırlandı.

2) Veya hazırlanmadı.

Eğer ek iddianame olmazsa, sözlü savunmayı müteakip karar çıkabilir.

Ek iddianame sunularsa, top yine AKP’nin sahasına döner.

Ek savunma için elini çabuk tutarsa karar ağustosu bulmaz.

Haydi, madem merak ettiniz, daha derine inelim.

Anayasa Mahkemesi aslında adli tatil kapsamında değil.

Yüksek Mahkeme’de adli tatil süresince toplantı yapılmaması sadece gelenek.

O yüzden Başkan Haşim Kılıç, ağustos ayında üyeleri toplantıya çağırarak kararı çıkartabilir.

Buraya kadar AKP’nin gönlünden geçen takvimi aktarmaya çalıştık.

Peki AKP’nin kuşkulandığı gibi ortada bir "komple (komplo) çetesi" varsa...

O çetenin muhtemel stratejik takvimi farklı olmalı, öyle değil mi? Davalının çabuk bitsin diye dua ettiği dava uzuyorsa, mutlaka bir sebebi olmalı.

Mesela karar yıl sonuna sarkar, kapatma çıkarsa, AKP’nin birkaç ay sonraki yerel (belki genel) seçim için sahaya süreceği yedek partinin işi çok zorlaşır.

Dahası ekonomi bu kadar uzun süren gerginliğe dayanır mı bilinmez. Umarız olmaz ama, kriz patlarsa AKP oylarında ciddi gerileme yaşanabilir.

Takvimin önemi tam burada ortaya çıkıyor. Şıkları sayalım:

1) Yaz başı karar çıkar ve AKP kapatılmazsa hasar en aza iner.

2) Karar yıl sonuna kalır ve kapatma kararı çıkarsa sistem zorlanır.

3) Karar geciktikçe kapatma çıkmasa bile ekonomik risk büyür.

Cari açıkta 2 risk

EKONOMİDEN anlayanlar cari açıkta 2 riske işaret ediyor. 2001 krizinden bu yana cari açığın finansmanı iki kaynaktan sağlandı:

1) Doğrudan yabancı sermaye yatırımları -ki geçen yıl 20 milyar doları buldu.

2) Türk şirketlerinin yurtdışından sağladıkları döviz kredileri.

Sondan başlayalım, küresel kredi piyasası daralıyor.

Doğrudan yatırımın önüne siyasi belirsizlik engeli dikiliyor.

Cari açık zaten ancak para bulunursa verilir. Yoksa açık azalır. Cari açığın azalması, daha az ithal girdi, üretim, istihdam ve ihracat geliri anlamına gelir. Kuru ve faizi baskı altına alır. İşte hükümeti korkutan senaryo da budur.

Avrupa Marşı Köşk’te

ABDULLAH Gül’ün Köşk’te verdiği resepsiyonda AB’nin gayri resmi marşı Dokuzuncu Senfoni çalındı.

Merak ettim, araştırdım, Ahmet Necdet Sezer’in zamanında rastlamadım.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e gelince, o da aynı parçayı dinlemiş. Ama farklı zaman ve mekánda.

Demirel, 28 Şubat’tan sadece bir ay sonra 30 Mart 1997’de, 10 bin kişinin huzurunda icra edilen bu senfoniyi, "Türkiye laiktir laik kalacak" sloganları eşliğinde dinlediğinde, "İşte çağdaş Türkiye" demiş.

Nereden nereye!
Yazının Devamını Oku

Kandil söndü silahsız geçildi

11 Mayıs 2008
<b>ANKARA</b><br>GENELKURMAY’ın gece yarısı açıklamasında ilk kez PKK’nın sözde lider kadrosu isim isim anıldı. Bölücü örgütün iki numarası Cemil Bayık ve askeri sorumlusu Fehman Hüseyin’in Kandil’den kaçtıkları istikamet açıkça verildi. Murat Karayılan için her nedense sadece tarif verilmekle yetinildi.

Türk Genelkurmayı samanlıkta iğne bulma misali, bu üç teröristin yeni adresini saptamayı nasıl becerdi?

Cevabı, İncirlik’ten sorti yapan Predator uçaklarının Kuzey Irak semalarındaki devriye turlarında yatıyor. Bu uçaklar farklı irtifalarda seyir halinde iken görsel malzeme topluyor, yerden dinleme yapıyor. Etkisiz hale getirilen terörist sayısı havadan yapılan sayıma göre açıklanıyor.

Yani teröristlerin ölüsü, dirisi veya Kandil’de olduğu gibi kaçağı hakkında kesin veri ilk elden sağlanıyor!

Zaten o yüzden Genelkurmay Başkanı, PKK için "BBG evindeki gibi izleniyorlar" diyebiliyor. Murat Karayılan bombalardan sağ kurtulduğunu duyurabilmek için canlı yayına çıkmaya cesaret edemiyor. Saklandığı yeni ininden yazılı açıklama veya bant çekimiyle yetiniyor. (Genelkurmay da sanki ’Orayı da biliyoruz, bekle geliyoruz’ diyor olmasın?)

* * *

Sanırım hepimizin merakını uyandıran bu adres tespiti olayını izah ettikten sonra asıl önemli konuya gelelim.

Önce Genelkurmay’ın gece yarısı açıklamasının 3. maddesini yeniden dikkatinize sunuyorum:

"3. Kandil Dağı bölgesinde bulunan ve sayıları 200’e yaklaşan teröristin, hava harekátından sonra büyük çoğunlukla silahlarını bıraktıkları ve Irak kuzeyi yerel yönetiminin teşkil ettiği kontrol noktalarından geçerek, bölgedeki yerleşim merkezlerine dağıldıkları saptanmıştır. Bu gelişme, örgütün büyük bir panik havası ve moral çöküntüsü içinde olduğunu açıkça göstermektedir."

İlk bakışta Kandil’e iki gün süren hava akınlarının neticesinde örgütte başgösteren paniği yansıttığı düşünülen bu satırların arasını da iyi okumak lazım. İzninizle yardımcı olayım:

1) Açıklamaya göre Kandil nüfusunun büyük bölümü kampı terk etti.

2) Kaçaklar yollarda Barzani tarafından kurulan kontrol noktalarından geçti.

3) Kaçan teröristlerin silahsız olduğuna Türk askeri de emin oldu.

4) Teröristlerin başka bir PKK kampında yeniden toplanmasına, emir altına girmesine izin verilmedi.

5) Dağınık halde kaçan teröristlerin yerleşim merkezlerinde halka karışmaları sağlandı.

* * *

Dün bu köşede yayımlanan Barzani senaryolarını biraz uçuk-kaçık bulmuş olabilirsiniz.

Ama sonuçta Barzani’nin üzerine düşeni yapmaya başladığını görmeli ve teslim etmeliyiz.

Kandil boşalıyor, teröristlerin silahlı hareketine ve yeniden toparlanmasına izin verilmiyor.

Demek ki neymiş? Olmaz olmaz demeyin. Zor oyunu bozuyor, olmazı mümkün kılıyor.

Tıpkı geçmişte de olduğu gibi.
Yazının Devamını Oku

Gül: Barzani ile güven oluşuyor

10 Mayıs 2008
<b>ANKARA</b><br>ÇANKAYA Köşkü’ndeki Avrupa Günü’ne Kuzey Irak’tan beklentiler damgasını vurdu. Avrupa Birliği’nin gayri resmi marşı Dokuzuncu Senfoni’nin son notasını bile beklemeden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorduk:

- Genelkurmay Başkanı birkaç gün içinde açıklanacak sürprizden söz etti...

- Son dönemde terörle mücadelede çok daha iyi netice alıyoruz. Son operasyon şu ana kadar yapılan en önemli operasyonlardan birisiydi.

- Ne açıdan?

- Darbe vurmak açısından.

- İran’la ortak mı yapıldı?

- Hayır, biz kendimiz yapıyoruz.

TSK’DAN BAŞKA YOK

- Büyükanıt Paşa, Barzani’nin üslup değişikliğine işaret etti.

- Önceleri Türkiye’nin niyetinden herkesin şüphesi vardı. Oysa Türkiye’nin niyeti sadece terörle mücadele etmek.

- Anladılar mı?

- Yani terörle mücadele eden birçok ülke var. Ama terörle mücadele ederken sivilleri bu kadar gözeten, sivilleri bu kadar koruyan, bu kadar dikkatli hareket eden ne başka bir ülke var ne de başka ordu var. TSK’dan başka "Terörle mücadele ediyorum" diyen orduların içerisinde bu şartlar altında, bu kadar sivillere dikkat eden ve noktaları hedefleyen başka bir ordu gösterin bana.

BİZ KARDEŞİZ ASLINDA


- Bunu tüm Irak’takiler de gördü, bunu Barzani de gördü. Son günlerdeki demeçleri, açıklamaları ve tavırları ben de takdir ediyorum. Güven bunalımı vardı. Bunlar güveni oluşturma açısından önemli gelişmelerdir. Bu bölgede hepimiz nihayet akrabayız, biz kardeşiz aslında. Ümit ediyorum ki bu konuda daha hassas davranırlar, bu konuda demeçlerinin ötesinde onlar da bazı uygulamalar gerçekleştirir. PKK aradan çıksa Türkiye, Irak’ın bütününe daha fazla yardımcı olur.

- Kuzey Irak’tan yakında ziyaret, davet olur mu?

- Bilmiyorum. Yani ben o detaylara girmek istemiyorum.

- Büyükanıt kutuplaşma tehlikesine vurgu yaptı...

- Dünya tarihi yeniden şekillenirken Türkiye’nin içe kapanması büyük hatadır. Stratejik hedeflerimizi zedeleyici şeylerden uzak durmamızı herkese, her lidere, sivil topluma anlatıyorum.

Senaryolar

TÜRKİYE’nin yeni Irak politikasının sadece Bağdat’la değil, Kuzey yönetimiyle de işbirliğini öngördüğü anlaşılıyor. O yüzden Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın sözünü ettiği sürpriz hakkında birkaç muhtemel senaryo üzerinde duruluyor: 1) Yeni bir kara harekátında 1990’lı yıllarda olduğu gibi Barzani ile askeri işbirliği, PKK’ya karşı ortak savaş, 2) Barzani’nin Kuzey’deki PKK kamplarını kapatması, askeri varlığına son vermesi, 3) Her ne kadar "Kürt kedisi bile vermeyiz" deseler de PKK yöneticilerinden birisinin teslimi.

Belki de hepsi birden, çünkü daha önce olmadı değil!

Avrupa sağa kayıyor

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, AB’den Suudi Arabistan ve Katar’a kadar uzanan coğrafya yelpazesinde mesajlar verdi:

Kış inşaatı: Avrupa’da siyasi konjonktür değişiyor. Sağcı partiler iktidara geliyor. Hep söylüyorum... Yaz ortasında inşaat yapmak varken kış ortasında yapmaya mecbur kalıyoruz. Türkiye’nin işi zorlaşıyor. Ama reform süreci konjonktürden bağımsız işlemeli.

Katar şikáyeti: Türkiye’ye hiçbir zararı dokunmayan, aksine 5 milyar dolarlık iş veren, hiçbir işadamı için ricamızı geri çevirmeyen Katar Emiri’nin karısı ve kızı hakkında kırıcı yazılar çıktı. Benim muhatabım, bana yapılsa çok rahatsız olurdum. Bana ima yoluyla ilettiler.

Gül, AKP kapatma davası konusunda AB’nin tavrını yorumlamak istemedi, "Yanlış olur, ben daha yukarıdan bakarım" dedi. AB’nin yargıya dönük eleştirilerini hatırlattığımız Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu ise, Danıştay’ın kuruluş günü nedeniyle bugün yapacağı konuşmayı beklememizi istedi, "Bazı yanıtlar olabilir" demekle yetindi.
Yazının Devamını Oku

Ölü paket teslimi

6 Mayıs 2008
ANKARAMURAT Karayılan ve/veya PKK’nın diğer sözde liderlerinin canlı olarak paketlenip Ankara’ya teslim umudunu bu köşede daha önce birkaç kez dile getirdik, her defasında boşuna heveslendik. Anlaşılan ABD bu isimleri canlı teslimden yana değil. Ama ölü paket seçeneğine hizmet edecek adımlardan da kaçınmıyor. Bu kanıya nasıl vardık, izninizle anlatalım.

Geçen bahar Murat Karayılan’ın İran topçu ateşiyle yaralanıp Erbil’de hastanelik olduğunu duyan ABD... Ankara’ya bildiren yine ABD... Ama terörist resmen istendiğinde Irak makamlarının işi yokuşa sürmesine göz yuman işgal gücü de ABD.

Galiba aradan geçen bir yılda köprülerin altından çok su aktı.

ABD kaynakları, geçen perşembe gecesi Murat Karayılan’ın Kandil’de 200 kişilik toplantı düzenlediğini duyup "anlık istihbarat" formatında, koordinatlarıyla Genelkurmay’a iletti.

Adı üstünde "anlık istihbarat"... Yani, "iki gün önce şuradaydı, ah bilseydik, kaçırmışız" mazereti yok... Ama "yarın gidip alırız" demek de mümkün değil, çünkü her an kaçabilir.

Türk ordusu elindeki tek seçeneği kullandı, Karayılan’ın kaldığı binaya bomba yağdırdı. Karayılan’ın başı ezildi mi, yoksa kurtuldu mu önümüzdeki günlerde ortaya çıkacak.

Amerikan ordusu, anlık istihbaratın nasıl kullanılacağını bilmiyor mu?

Tabii ki biliyor. İşte o yüzden diyoruz ki; Karayılan’ı sağ teslim etmeyen ABD, galiba Ankara’ya ceset torbasında teslimata hazırlanıyor!

Meraklısı için bir de dipnot:

Kandil’de sadece bölücü örgütün binaları vurulmakla kalmadı.

İran’a karşı silahlı mücadele veren PJAK kampları da bombalandı.

PKK kendi derdini unutup bu işe şaşırdı. Çünkü örgüt, PJAK sayesinde ABD’nin gözüne girmeye çalışıyor. PKK, ABD’nin Türkiye ve örgüt arasında kesin seçimi yaptığını yavaş yavaş anlıyor. Algı eksikliği, faturasını onlarca can kaybıyla bölge halkına ödetiyor.

Umudun türbanla imtihanı

AHMET Hakan, Ankara kulisine ender ama her defasında damardan giriyor. Yine öyle yaptı.

Başbakan’a, "AKP kapatılmayacak" diyerek nafile yere umut verenleri yazdı. Nafile diyorum, çünkü bence Başbakan’a ulaşan mesajın Anayasa Mahkemesi kaynaklı olması çok düşük ihtimal.

Eğer Anayasa Mahkemesi kapatma davasıyla ilgili mesaj veya işaret vermek istese çok daha kolay yolu var: Haftalardır ötelediği türban davasında raporu tamamlatır, kararını verir.

Anayasa Mahkemesi, diyelim ki, CHP’nin başvurusunu geri çevirir ve türbanla ilgili değişikliği Anayasa’ya uygun bulursa... "Türban yüzünden dava açtım" diyen Başsavcı’nın iddianamesi zayıflar.

Ama tersine karar çıkarsa, işte o zaman iddialar Yüksek Mahkeme hükmü formatında, yani kanıt olarak AKP dosyasına eklenir. İktidar partisinin işi çok zorlaşır.

Başbakan’a akıl vermek ne haddim, ne de işim. Yine de tavsiyem, habercilere kapatma davasını değil de türban takvimini sormasıdır. Umudun hukukla imtihanı türban davasıdır.
Yazının Devamını Oku

Polis devleti, hákim devleti

4 Mayıs 2008
AKP kapatma davasında ön savunma, 1 Mayıs rezaletine saatler kala Anayasa Mahkemesi’ne teslim edildi. Savunma metni Başbakan’ın kesin talimatı uyarınca kimseyle paylaşılmadı. Medyaya yansıyan haberler sadece 98 sayfalık metinden seçilmiş/sızdırılmış bölümlerden ibaret kaldı. Yeni Şafak Gazetesi’nde dün yayımlanan metin, aldığım bilgiye göre orijinale en yakın olma özelliğini taşıyor. O yüzden gazetenin "manifesto" diye övdüğü bu metnin bir-iki başlığını tartışmakta yarar görüyorum: "Juristokrasi" ve "yargı darbesi" kavramlarını.

Ön savunmada; 1) İddianame siyasi tercihleri yansıtan bildiri sayılıyor, 2) "Yargı kurumları, siyasi muhalefetin aracı olursa siyasallaşır" uyarısı yapılıyor, 3) Siyasi tercih yargı yoluyla dayatılırsa demokratik rejim biter "juristokrasi" (hákim yönetimi) başlar deniliyor.

"Yargı darbesi" suçlaması ise AKP’nin ön savunmasında, "İktidar partisinin kapatılması, yasama ve yürütmeyi felç edecektir. Yargı darbesi nitelemesi bu yüzden" ifadesiyle izah ediliyor.

Demek ki neymiş... Ülkenin hákimleri siyasi tercihleri doğrultusunda harekete geçerek, yasama ve yürütmeyi felç ederek yönetime el koymaya çalışıyormuş... Anayasa’da sayılan üç kuvvetten biri, diğer ikisine karşı darbe emeli taşıyormuş...

Eğer ertesi gün 1 Mayıs’ta yaşananlar olmasa... İnanın entelektüel hezeyan sayar geçerdim.

Ama ve lakin kuşatılan sendika binaları, gaz bombası atılan acil servisler, ayaklar altına alınan gösteri hakkı... Ön savunmada teorik eşkáli çizilen düşmandan çok daha yakın tehdittir. İşte o yüzden AKP’li hukukçu ve avukatlara sormak istiyorum:

1) Hákimler yönetiminden korkarken, polis devletine meyliniz çelişki değil mi? (Bu arada Ergenekon’da iddianamesiz aylardır hapis yatanların 12 Eylül mağdurundan ne farkı var?)

2) Yeni "demokrasi paketi" vaadinize 1 Mayıs’tan sonra kim inanır?

3) Kapatma davası Türkiye’yi AB’den kopartabilir, doğru... Peki ya 1 Mayıs dayağı? (İnanmayan 8 Mart Kadınlar Günü’ndeki cop görüntülerine AB tepkisini hatırlasın.)

Bence hiç kimse milli iradeyi "hakim devleti" ile "polis devleti" arasında tercihe zorlamasın.

Öncelikle ahlaki olmaz... Ayrıca eğer bu seçim yapılırsa, sonucu AKP’yi çok şaşırtabilir.

Polis devleti, hákim devleti

BAŞLIKTAKİ romantik cümle sizi yanıltmasın. Siyasetten hazzetmeyen bir Ankara mümessiliyim ben. Macera ve polis romanı okurum, üçüncü sayfa haberlerini hayatın aynası sayarım.

Uzun zamandır o haberlere ilişkin istatistik arar dururum.

Meğer üç yıl önce bilimsel bir çalışma yapılmış, hatta sonuçları Çağın Polisi Dergisi’nde yayınlanmış. Hürriyet Ankara Yazarı İrfan Bayar’dan öğrendim.

Beyhan Ceylan, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ndeki yüksek lisans tezi için 144 kadın cinayetini incelemiş, işte vardığı sonuçlar:

Kadınları en çok kocaları ve sevgilileri (üçte bire yakın) öldürüyor. Kocalar eşlerini sırtı dönükken (kaçarken?) öldürüyor/yaralıyor ama sevgililer sırttan hiç vurmuyor.

Cinayete kurban giden her beş kadından dördü ev veya işyerinde hayatını kaybediyor. Cinayet için favori ev mekánı salon, ikinci sırada yatak odası var.

Suç aletinde tabanca-tüfek (yüzde 43) ile bıçak (yüzde 40) at başı gidiyor. Oğullar ve kızlar annelerini genellikle bıçakla katlediyor.

Maktuller çoğunlukla 18-40 yaş grubunda, yaklaşık beşte biri Karadenizli. Kadınlar cinayete kurban giderken genelde giyinik oluyor.

Sevgili cinayetlerinin beşte biri pazartesiye rastlıyor. Neredeyse sevgili cinayeti yaşanmayan tek gün ise perşembe. Kadın katilleri cumartesi (yüzde 7.5) ve pazar (yüzde 11.9) tatile çıkıyor gibi.
Yazının Devamını Oku

60 günlük takvim

3 Mayıs 2008
ANKARAGAZETECİLİĞE başlayalı 30 yıla yaklaştı. Hep, "Önümüzdeki kritik 2-3 ay" haberleri yazdık/okuduk. İşte bir tane daha: AKP ek savunma süresi istemedi. Kapatma davası haziran sonuna yetişebilir.

Yüksek Mahkeme ötelemeye çalışsa da türbanla ilgili karar daha önce çıkar.

Ergenekon soruşturmasında merakla beklenen iddianamenin yazımı yakında biter.

Yurtdışında artan iyimserlikle başlayan ekonomik ralli yaz ortasına kadar sürebilir.

AKP kapatma davasının erken sonuçlanmasını istiyor, çünkü ağır ekonomik faturanın daha da büyümesinden korkuyor. O yüzden eğer haklıysak;

Türban davasında aleyhte kararı bile içine sindirecek.

Ergenekon’la umduğu kamuoyu yaratılmazsa sesini çıkartmayacak.

Medya ve sivil toplum ilişkilerinde daha yumuşak üslup kullanacak.

Gerginliği artırarak ekonomik krizi tetikleyen parti izlenimi yaratmaktan kaçınacak.

Bence bilgisi yok

MESLEKTAŞIM Fikret Bila’ya konuşan ve ama ismini saklayan AKP’li politikacının kimliği çok tartışıldı. Kim olduğuna ilişkin en ufak fikrim yok, merak da etmiyorum.

Tıpkı Fikret Bila’nın yazdığı gibi, "Söyleyenden çok söylenene bakıyorum." Ama açıkçası, "söylenen" kadar -tabii eğer varsa- "söyletenin" de önemli olduğunu düşünüyorum.

O yüzden haftayı çoğu başkentli gazeteci gibi, meçhul politikacının Başbakan’ın izni/bilgisi dahilinde konuşup konuşmadığını anlamaya çalışarak geçirdim.

Çok sayıda kaynaktan aynı bilgi aktı:

Başbakan’ın söylenenle ilgisi/bilgisi yok.

Yeni kara harekátı

DİPLOMATİK gözlemciyle Güneydoğu’da yoğunlaşan tahkimatı tartışıyoruz.

Yakın tarihten örnekler vererek çarpıcı tahminini dile getiriyor.

Akıl yürütmesine hiç dokunmadan aynen aktarıyorum:

1) Aralık ayında başlayan Kuzey Irak hava operasyonları adım adım şiddetini artırdı. Hava akınlarıyla verilen hasar büyüdü, alan genişledi. Tıpkı bugünkü yeni dalgada olduğu gibi.

2) Her büyük harekát öncesinde Kuzey Irak’a dönük diplomasi trafiği yoğunlaştı. Ahmet Davudoğlu ile Murat Özçelik’in Bağdat’ta Talabani ve Barzani ile buluşması önemli sinyaldir.

3) Türkiye harekátın şiddetini başta Kuzey Iraklı liderler olmak üzere dünyadan gelen tepkilerin yükseldiği ortamda değil, aksine ortalık yatıştığında artırıyor.

Bu üç gösterge ne anlama geliyor?

Kuzey Irak’a yeni kara harekátı yaklaşıyor!
Yazının Devamını Oku