AKP kapatma davasında ön savunma, 1 Mayıs rezaletine saatler kala Anayasa Mahkemesi’ne teslim edildi. Savunma metni Başbakan’ın kesin talimatı uyarınca kimseyle paylaşılmadı. Medyaya yansıyan haberler sadece 98 sayfalık metinden seçilmiş/sızdırılmış bölümlerden ibaret kaldı.
Yeni Şafak Gazetesi’nde dün yayımlanan metin, aldığım bilgiye göre orijinale en yakın olma özelliğini taşıyor. O yüzden gazetenin "manifesto" diye övdüğü bu metnin bir-iki başlığını tartışmakta yarar görüyorum: "Juristokrasi" ve "yargı darbesi" kavramlarını.
Ön savunmada; 1) İddianame siyasi tercihleri yansıtan bildiri sayılıyor, 2) "Yargı kurumları, siyasi muhalefetin aracı olursa siyasallaşır" uyarısı yapılıyor, 3) Siyasi tercih yargı yoluyla dayatılırsa demokratik rejim biter "juristokrasi" (hákim yönetimi) başlar deniliyor.
"Yargı darbesi" suçlaması ise AKP’nin ön savunmasında, "İktidar partisinin kapatılması, yasama ve yürütmeyi felç edecektir. Yargı darbesi nitelemesi bu yüzden" ifadesiyle izah ediliyor.
Demek ki neymiş... Ülkenin hákimleri siyasi tercihleri doğrultusunda harekete geçerek, yasama ve yürütmeyi felç ederek yönetime el koymaya çalışıyormuş... Anayasa’da sayılan üç kuvvetten biri, diğer ikisine karşı darbe emeli taşıyormuş...
Eğer ertesi gün 1 Mayıs’ta yaşananlar olmasa... İnanın entelektüel hezeyan sayar geçerdim.
Ama ve lakin kuşatılan sendika binaları, gaz bombası atılan acil servisler, ayaklar altına alınan gösteri hakkı... Ön savunmada teorik eşkáli çizilen düşmandan çok daha yakın tehdittir. İşte o yüzden AKP’li hukukçu ve avukatlara sormak istiyorum:
1) Hákimler yönetiminden korkarken, polis devletine meyliniz çelişki değil mi? (Bu arada Ergenekon’da iddianamesiz aylardır hapis yatanların 12 Eylül mağdurundan ne farkı var?)
2) Yeni "demokrasi paketi" vaadinize 1 Mayıs’tan sonra kim inanır?
3) Kapatma davası Türkiye’yi AB’den kopartabilir, doğru... Peki ya 1 Mayıs dayağı? (İnanmayan 8 Mart Kadınlar Günü’ndeki cop görüntülerine AB tepkisini hatırlasın.)
Bence hiç kimse milli iradeyi "hakim devleti" ile "polis devleti" arasında tercihe zorlamasın.
Öncelikle ahlaki olmaz... Ayrıca eğer bu seçim yapılırsa, sonucu AKP’yi çok şaşırtabilir.
Polis devleti, hákim devleti
BAŞLIKTAKİ romantik cümle sizi yanıltmasın. Siyasetten hazzetmeyen bir Ankara mümessiliyim ben. Macera ve polis romanı okurum, üçüncü sayfa haberlerini hayatın aynası sayarım.
Uzun zamandır o haberlere ilişkin istatistik arar dururum.
Meğer üç yıl önce bilimsel bir çalışma yapılmış, hatta sonuçları Çağın Polisi Dergisi’nde yayınlanmış. Hürriyet Ankara Yazarı İrfan Bayar’dan öğrendim.
Beyhan Ceylan, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü’ndeki yüksek lisans tezi için 144 kadın cinayetini incelemiş, işte vardığı sonuçlar:
Kadınları en çok kocaları ve sevgilileri (üçte bire yakın) öldürüyor. Kocalar eşlerini sırtı dönükken (kaçarken?) öldürüyor/yaralıyor ama sevgililer sırttan hiç vurmuyor.
Cinayete kurban giden her beş kadından dördü ev veya işyerinde hayatını kaybediyor. Cinayet için favori ev mekánı salon, ikinci sırada yatak odası var.
Suç aletinde tabanca-tüfek (yüzde 43) ile bıçak (yüzde 40) at başı gidiyor. Oğullar ve kızlar annelerini genellikle bıçakla katlediyor.
Maktuller çoğunlukla 18-40 yaş grubunda, yaklaşık beşte biri Karadenizli. Kadınlar cinayete kurban giderken genelde giyinik oluyor.
Sevgili cinayetlerinin beşte biri pazartesiye rastlıyor. Neredeyse sevgili cinayeti yaşanmayan tek gün ise perşembe. Kadın katilleri cumartesi (yüzde 7.5) ve pazar (yüzde 11.9) tatile çıkıyor gibi.