Danimarka Ligi’nin Opta verilerine göre en çok topla oynayan, en çok pas yapan, rakip ceza sahasında en çok topla buluşan takımının karşısında, buna çok iyi cevap verebilecek bir kadro vardı. İki atletik bek, merkezde temaslı oynayabilecek bir yapı ve ön tarafta baskıya uygun bir üçlü ile belki çok üretmedi Fenerbahçe ancak Johanner Thorup’un bir teknik direktör olarak kurduğu sistemi darmadağın etmeyi başardı.
CRESPO 'BEN BURADAYIM' DEDİ
Fred dışında öne çıkan oyuncu sayısı azdı ama ön alanda baskılı, temaslı oyun, atletik olarak dirençli bir 11’le birleşince saha içerisinde çok sert bir Fenerbahçe gördük. Kuzey takımına kuzey takımı gibi oynadık, öyle de kazandık. Bu takımın en ideal savunma önü oyuncusu Crespo, orası net. Dünkü golü enteresandı. Baktığı yönden gelen duran top ortasına öne doğru uçarak vurmak, inen topu tekrar havalandırarak ters köşeye bırakmak, pek rastladığımız bir durum değil. “Ben buradayım” mesajı verirken, kulaklarını tıkamaktan geri kalmadı.
FRED, OYUNUYLA BÜYÜLEDİ
İkinci gol, maç stratejisiyle paraleldi. Önde temaslı baskı, pasla çıkmayan çalışan rakibi hazırlıksız yakalama ve Fred’in kaptığı topta Batshuayi’nin golü. Bu sezon Türk takımlarının ezber bozma sezonu. Hafta sonu Kopenhag karşısında iki duran top golü bulan Nordsjaelland, bu maçta iki duran top golünü kalesinde gördü. Mert Hakan’ın ortasında Serdar Aziz farkı üçe çıkardı. Rakibin golüyle başlayan 15-20 dakikalık bölüm, biraz Johanner Thorup’un oyuncu değişiklikleri, biraz da Fenerbahçe’nin kompaktlığın azalması ile çok koşmalı bir oyuna dönse de son bölümde kontrol yine İsmail Kartal’ın öğrencilerindeydi. Fred’in büyüyen oyununu golle süsleyememiş olması yazık oldu; artık takım olarak hedefi mart sonrasına koyma vakti.
Bu sezon Süper Lig’in keyfine varmamız lazım. Gözlerimizin pasını alan bir yetenek havuzu var. Cumartesi akşamı, İcardi’nin Ziyech’in şutuna o kafayı nasıl vurduğunu konuştuk. Pazar akşamının başrolünde ise Dzeko vardı. Nuri Şahin için en doğru futbol iklimi Türkiye midir? Bence tartışılır. Ancak tartışılmayacak bir konu var ki o da maç önü plan yapmayı ligimizde en iyi bilen teknik adamlardan biri olması. Topa sahipken oyunu olabildiğince genişleterek, Fenerbahçe topla çıkarken de temaslı ve adam adama baskı yaparak oyun kurulumunu çok zorlaştırdı sarı lacivertlilerin.
KUSURSUZ BiR GOL ATTILAR
İsmail Kartal’ın öğrencileri, 18. dakika geride kalırken Antalyaspor ceza sahasında 1 kere topla buluşabilmişti. “İsmail Yüksek’in yokluğunda nasıl hücum yapılır?” dersinin başarılı öğrencileri, kusursuz bir gol attılar Fenerbahçe kalesine. Buksa’nın golünde Antalyaspor hücumu kadar Halil Umut Meler’i de övmek gerek, mükemmel avantaj uygulaması golü getirdi.
TWENTE MAÇI GiBiYDi
Twente maçına benzer bir senaryoda giden maç, yine benzer bir senaryo ile döndü. Kötü oynarken gelen gol, enerjiyi tersine çevirdi. Doğru zamanda doğru yerde olan Edin Dzeko ilk yarı biterken golünü attı, ikinci yarıda İrfan Can’a attırdı. Zamanında “sokak lambası” yakıştırmalarıyla kariyerine başlayan Bosnalı, tek başına ne kadar büyük bir güç olduğunu gösterdi.
BU ADAMIN BÖYLE BiR HUYU VAR!
Antalyaspor’da sezon boyu ismini belli ki sıklıkla anacağımız Buksa, Zajc’ın topla çıkarken hatasını iyi değerlendirdi ve skora bir kez daha eşitlik geldi. Zajc’ın İsmail’den fazlasını verdiğini söylemek zor. Nuri Şahin’in takımı, üç beş hafta sonra bambaşka bir yerde olacak gibi gözüküyor, bunu da not düşelim. Bu kadar git gelli maçın son sözünü ise, Sebastian Szymanski söyledi. Twente maçında belirttiğim gibi: “Bu adamın da böyle bir huyu var; atıyor.”
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/tCjlTz6_PFs" title="Rakip takımdan hangi oyuncuyu alarak transfer çalımı atardınız? | Icardi & Szymanski & Zaha & Tadic" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Maçın başlangıç düdüğünde, sahada geçen sezondan sekiz oyuncusu olan Galatasaray’ın karşısında sekiz oyuncusu yeni bir Samsunspor vardı. Gidişattaki en belirleyici unsur da bu oldu. Sarı kırmızılılar, alışkanlıklarını ve set kurgularını o kadar rahat sergilediler ki ilk 45 dakika Dimata’nın kaçırdığı gol haricinde çok rahat tempoda ve skorla geçildi. Okan Buruk, set oyunlarını çalıştıran ve idmanların sahaya yansımasında oyuncuların yeteneklerine güvenen bir hoca.
SET OYUNUNU ÇOK RAHAT OYNADI
Nasıl güvenmesin ki zaten? Hüseyin Eroğlu’nun iki mobil orta saha Soner ve Tait ile başlaması, Galatasaray’ın set oyunlarını antrenmandaki kadar rahat oynamasını sağladı.Samsunspor uzun topla çıkıp ilk baskıyı atlatmak istedi belki ancak geçiş oyunlarında ve orta saha koşularını takipte hep zorlandı. Çizgide bir Tete, top merkeze ya da beklere geldiğinde rakip beki ve stoperi arasına koşu atan bir Mertens, top Mertens’e gelirken merkez koşusu atan bir Kerem Aktürkoğlu.
BiRBiRiNiN KOPYASI iKi GOL
Saat gibi işledi bu düzen ve birbirinin kopyası iki gol geldi. Duran toplarda ilk dokunuşu belki de ligde en iyi yapan isim Abdülkerim’le aslında maç ilk yarıda bitmiş gibi gözüküyordu. Maçın geri kalanında sarı kırmızılılar için amaç, yeni transferleri görmek ve sakatlık vermemekti. Ziyech heyecanıyla başlayan devrede üst üste gelen iki Samsunspor golü, bir anda stadyuma buz kestirdi.
ANGELiNO’NUN ZAAFI ORTAYA ÇIKTI
Galatasaray’ın sürekli geri koştuğu oyundaki ve Angelino’nun kanadındaki savunma zaafları, maçın genelinde bir kez daha gün yüzüne çıktı. Ziyech’in golünü adeta elinden alıp, araya kafasını sokup muazzam bir gol atan İcardi, hem serisini devam ettirdi hem de stadyumdaki gerginliği almayı başardı. Erden Timur dün Divan Kurulu toplantısında ticari gelirlerdeki yüksek artıştan bahsetti. Bunun temel nedeni, stada ya da ekran başına taraftarı bağlayacak oyuncu fazlalığı. Eminim ki stada ‘Aşkın Olayım’ söylemeye gelen taraftar sayısı hiç az değil. Bunun yanında, takım boyu azaltılıp kompakt yapı hızlı sağlanmaz ise; Şampiyonlar Ligi temposunda ayakta kalmak kolay olmaz. Burada da görev Okan Buruk un üreteceği çözümlerde.
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/tCjlTz6_PFs" title="Rakip takımdan hangi oyuncuyu alarak transfer çalımı atardınız? | Icardi & Szymanski & Zaha & Tadic" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Sol bekte Cenk Özkaçar, ön tarafta ise Barış Alper sahadaydı. Sakatlıklar olmasa aslında yerleri belli olan iki mevkinin tercihleri, maçın gidişatını etkileyebilecek nitelikteydi.
İLK 45'TE İYİ OYNADIK AMA
Başlama düdüğüyle birlikte ağırlığımızı hissettirdik. Son vuruşlar dışında iyi de bir 45 oynadık. Cenk’i biraz geride tutup Cengiz-Zeki bağlantısını sıkça kullandık. Barış Alper’in koşularıyla 5’li savunmayı dağıtmayı başardık. Hakan’ın uzun pas dağıtımıyla oyunu hızlandırdık. Kerem Aktürkoğlu’nun klasikleşen ceza sahası pasları ve koşularıyla da tehlike yarattık. Ancak yakaladığımızı atamadık. Hem Barış hem Kerem, sanırım dün gece sahada bir İcardi olmasını çok isterlerdi. Ne yazık ki soyunma odasından dönüşte kalemizde golü gördük. Hatalar silsilesi Zeki’nin rakibi kaçırmasıyla başladı. Kerem kademeye gelmeyince boşta kalan Dashyan, Cenk’in uzaklaştıramadığı topu iyi değerlendirdi.
BİZİM İÇİN TAMAMEN KAOS
Kalan bölüm, bizim için tamamen kaos. Ne sahadaki organizasyondan ne de ilk yarıdaki bireysel performanslardan eser kaldı. Panik, sorumluluktan kaçma ve yerini kaybetme başladı. Kuntz, tüm riskleri alarak 80. dakikada değişiklik haklarını tamamladı. Son değişikliğimiz, belki de ilki olması gereken Bertuğ Yıldırım oldu. Nitekim Bertuğ, maç boyunca aradığımız son vuruşu yaparak beraberliği getirdi. Büyük ümitlerle başlayan Eskişehir akşamı, oyuncu tercihi tartışmaları ve bol bol hayal kırıklığı ile sona erdi.
Salih sakatlanmış, yok. Cenk Tosun, Rachid Gezzal ve Ante Rebic kulübede. Taraftar, stadı doldurmamış. Perşembe günü Dinamo Kiev karşısındaki 11’in 10’u yeniden sahada. Maç önüne baktığımızda, Beşiktaş için pek de kolay bir 90 dakika olacak gibi gözükmüyordu.
Sanırım Şenol Güneş’in ikinci Beşiktaş dönemini yokluklar içinde varlık olarak tanımlamak yanlış olmaz. Siyah beyazlılar, bu dönemde hep beklentinin üzerinde performans gösterdi. Sivasspor karşısında da benzer bir tablo vardı. İlk 45 dakika belki düzenli olarak üretemediler ama topa ve oyuna hükmetmeyi mükemmel başardılar. Servet Çetin’in 4-1-4-1’inde orta saha hattını savunmaya yaklaştırması da Beşiktaş’ın üstünlüğünü pekiştirdi. İlk 45 dakika bittiğinde Sivasspor’un isabetsiz olan tek bir şutu, rakip ceza sahasında sıfır topla buluşması vardı.
YiNE KORNERDEN ATTILAR
Siyah beyazlılar adına ise işler yolunda gidiyordu. Durgun bir başlangıcın ardından 22-26. dakikalar arasında artan baskı, hemen sonuç verdi. Amir-Colley’in çalışma azmi ile yeteneği birleştirmesiyle, Şenol Güneş’in öğrencileri Pendikspor ve Kiev deplasmanından sonra yine yeni yeniden kornerden ağları sarsmayı başardı. Günün iyi isimlerinden Muleka, Appindangoye yerdeyken kaptığı topla takımını hücuma çıkarınca, rakip savunmanın eksikliğini tek paslarla iyi değerlendiren Aboubakar-Rashica ikilisi farkı ikiye çıkardı.
TARAFTAR BiLiNÇLi OLMALI
İkinci yarıya Sivasspor istekli başlasa da bu rüzgâr uzun sürmedi. Oyunun kontrolünü tekrar eline alan Beşiktaş, milli ara öncesindeki son maç nasıl bitirilmesi gerekiyorsa öyle bitirdi. Siyah beyaz renklere gönül verenler, bu sezon üzerlerindeki görevin bilincinde olmalı. Takım, bu sezon bireysel kalitede rakiplerin gerisinde olacak ancak bu, oyunun ve performansın geride olacağı anlamına gelmiyor. İyi bir Beşiktaş Stadyumu atmosferi, ekstra 5-10 puan arası getirir ki sezon sonunda belirleyici bir nokta olabilir.
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/8D_odI_awv8" title="Icardi, Türkiye tanıtım elçisi gibi | Sezona en iyi başlayan Fenerbahçe | Beşiktaş neşesini kaybetti" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
BU satırların yazarını düzenli okuyanlar, Pep Guardiola’nın dizilişler için “Sarı sayfalar gibidir. Sadece rakamlardan ibarettir” dediğini bilirler. Futbol, artık dizilişlerin iç içe girdiği bir oyun, doğru ancak sahaya ne şekilde yayıldığınız, maçın gidişatında hala çok belirleyici olabiliyor. Gaziantep FK-Galatasaray maçının başlangıcını da dizilişler üzerinden okuyabiliriz...
MOLDE TAKTiĞi iLE ÇIKTI
Erdal Güneş, Molde’nin üçlü savunma ile sarı kırmızılılara çıkarttığı sorunları analiz edip, benzer bir kurgunun Okan Buruk’un öğrencileri karşısında işleyebileceğini öngörmüştü. Galatasaray’ın, karşısındaki 3-4- 3’e karşı planı hazırdı. Tete ve Boey üzerinden Mertens’i rakibin arkasına kaçırmak, sonrasında çok oyuncuyla rakip ceza sahasına koşu yapmak. İlk 20-25 dakika, bu plan kusursuz işledi. İlk 5 dakikada bir gol, bir ofsayt nedeniyle geçersiz olan gol. 7 ve 12. dakikalarda Kerem Demirbay’ın rakip ceza sahasına koşuları. 14. dakikada yine Kerem Demirbay-Mertens üzerinden sağ kanattan bir hücum. Bu süreçte Galatasaray’ın 7 şut girişimine karşı Gaziantep FK’nın sadece bir şutu vardı.
GÜNEŞ DiZiLiŞi DEĞiŞTiRiNCE
İşler, Okan Buruk’un istediği gibi devam ediyordu. Sonrasında Erdal Güneş, Gradel’i sol kenara çekip Maxim’i içeri alarak 5-4-1 şeklinde sahaya yayılmaya başladı ve ilk yarının kalan bölümünde oyuna denge geldi. İkinci yarı, Galatasaray daha fazla pas yaparak oyunu tutmayı başardı. İkinci perdenin başrolü, her golünde tribünlere şarkılar söyleten adam İcardi’ydi. Önce Kerem Aktürkoğlu’nun -artık Batman ile Robin gibi oldular- asistini gole çevirdi, sonra kendi kazandığı penaltıyı ağlara gönderdi. Sarı kırmızılılar, Zaha-Ziyech’e istediği dakikaları veremediği bu dönemi neredeyse kusursuz geçmeyi ve ligde kalesini üç maçta da gole kapamayı başardı. Artık sıra, Kopenhag maçına kadar oyunu istenilen seviyeye çekmeye geldi.
<iframe width="760" height="450" src="https://www.youtube.com/embed/8bhvhQ3kyr0" title="8 numara oynarsam performansım %50 artar | Arda Güler daha nereye gitsin? | Konferans Ligi iddiası" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Galatasaray-Trabzonspor karşılaşmasında maç önü kadrolara baktığımızda önümüze ilginç bir tablo çıkıyordu. Sahadaki 22 oyuncudan sadece üçü (Angelino, Benkovic ve Kourbelis) geçen sezon takımların formasını giymemişti. Ana değişiklik, takımına geçen sezona göre daha hâkim olan bir Bjelica gibi gözüküyordu. Hırvat teknik adam, belli ki bu sistemde ısrarcı olacak. Kourbelis’i merkezde tek bırakıp, Bakasetas’ı oyun kurulumunda onun yanına getirerek zaman zaman ortayı ikileyecek. Trabzon’un dün yediği gol de tam bu noktadan geldi aslında. Yunan oyuncunun gereksiz yere topla fazla oynaması ve top kaybı, Galatasaray’ın en iyi bildiği pas bağlantısı Kerem-İcardi’yle birleşince, Karadeniz temsilcisi birkaç saniye içerisinde topu ağlarında gördü.
SOL BEKLERi HEDEFLEDiLER
İki takımın da hücumda birbirlerinin sol bekini hedeflediklerini gördük. Galatasaray, aynı Ljubljana deplasmanında olduğu gibi Barış Alper’i Eren’in arkasına kaçırmak, Bjelica’nın öğrencileri ise Angelino’nun arkasındaki alanı kullanma stratejisi ile sahadaydı.
Kerem Aktürkoğlu’nun paragrafı ayrı. Eski bir Amerikan First Lady’si Eleanor Roosevelt şöyle der: “Ben, bugünkü beni, dün verdiğim kararlara borçluyum.”
Aktürkoğlu, kendini yenilemekten ve çabalamaktan hiç vazgeçmeyen bir karakter. Eskiden topu alır, birkaç saniye sonra kafasını kaldırırdı. Artık önce kafasını kaldırıp, sonra topa dokunuyor. İcardi’nin golündeki hızlı kararı gol kadar değerli.
TRABZONSPOR GELiŞMEK ZORUNDA
Trezeguet’in çıkmasının ardından Abdülkadir Ömür’ün merkeze gelmesiyle, Trabzonspor’un etkinliği iyice azaldı. Çizgilerden top taşıyacak oyuncu kalmayınca Galatasaray’ın zayıf yanlarının üzerine gidemediler. Zaten kısa bir süre sonra da Abdülkadir kenara geldi. Bordo mavililer, eğer yarışmacı bir takım kurmak istiyorsa hızlıca kadroyu hem niceliksel hem niteliksel geliştirmeli.
Maç artık tek golle bitecek diye düşünürken, sahneye bir kez daha Arjantinli özel tim çıktı. Mauro İcardi’nin gol vuruşu repertuvarı, her geçen gün bizi biraz daha kendine hayran bırakıyor.
Neftçi Bakü mücadelesi, aslında Beşiktaş taraftarının sezon başından beri taşıdığı endişeyi doğrular nitelikteydi. Şenol Güneş ideal 11’inden biraz sapınca, sahadaki oyunun ciddi şekilde etkilendiğini gördük. Son hafta içerisinde Alex Oxlade-Chamberlain ve Milot Rashica transferleri açıklanmamış olsa, çok daha zor bir tribün atmosferi olabilirdi.
Yeni transferler demişken, takıma bu sezon katılan isimlerin ilk 45 dakikadaki saha içi performansı beklenin çok altındaydı. Rebic’in fiziksel eksileri öne çıkarken, Onana’nın uyum sağlamak için zamana ihtiyacı olduğu çok netti. Şenol Güneş de böyle düşünmüş olacak ki ikinci yarıya Aboubakar ve Hadziahmetovic ile başladı.
SEMİH KILIÇSOY VE DEMİR EGE'YE ÜZÜLDÜM
Üzüldüğüm nokta, takımın iki genç ismi Semih Kılıçsoy ve Demir Ege Tıknaz. İkisinin de yetenekleri, doğru düzende kendini hissettirebilecek nitelikte ancak kadroda çok fazla değişiklik olunca, onların da farkını hissedemedik.
Değişikliklerin ardından, sahadaki kalite kendini göstermeye başladı. Beşiktaşlı taraftarın özümsemesi gereken bir gerçek var. Fenerbahçe Dzeko heyecanını yaşarken, Galatasaray İcardi'yi yeni bir transfer gibi lanse ederken, Beşiktaş’ın geçen sezondan kadrosunda tutmayı başardığı bir Aboubakar vardı. Kamerunlu, belli ki hem oyundan hem rolünden memnun. Sakatlık sorunu yaşamazsa, siyah beyazlıları tek başına şampiyonluk adayı yapabilir. Topu alışı, anında dönüşü ve ayak içiyle gerilmeden ters köşeye topu bırakışı, tamamıyla elit santrfor dokunuşlarıydı. Turu da o golle, 57. dakikada aldı götürdü Aboubakar.
MULEKA ŞAPKADAN TAVŞAN ÇIKARDI
Muleka Beşiktaş’ı öne geçiren golü attığı an, ‘şapkadan tavşan çıkardı’ yazmayı düşündüm. Ben düşünürken maçın spikeri Onur Şahin’in ağzından aynı cümleler döküldü. Muleka’nın rolü, en önde olması ve yardımcı forvet olması arasında çok değişiyor. Larin rolü, onu santrfordan daha değerli kılıyor gibi.
Şimdi sıra, transfer dönemi bitmeden Beşiktaş’ın kendisini gruplara atmasında. Siyah beyazlılar 1-1.5 aylık bir zaman kazanabilirse, performans olarak çok daha iyi yerlere gelebilir.