Nick Hornby, “Futbol Ateşi” kitabında Arsenal taraftarlığı için şöyle der: “İlk kez -kesinlikle son kez olmayacak- Arsenal’in ruhsal durumunun ve şansının benim kendi durumumun bir yansıması olduğuna inanmaya başladım.” Fenerbahçe taraftarında da ister istemez böyle bir durum var. Sarı lacivertli renklere gönül verenler, şampiyonluğa inanıp inanıp, günün sonunda talihsiz bir şekilde bu şansın ellerinden kayacağına inanıyor.
HEP BiR GERi DÜŞÜŞ VE DÖNÜŞ
Jesus’un öğrencilerinin de bu senaryoda payı var. Hep bir geri düşüş, hep bir geri dönüş. Bu sefer olmadı. James Marsh’ın İkiz Kuleler’i bağlayan bir telin üzerinde yürüyen Phillipe Petit’in hikayesini anlattığı Teldeki Adam filmi gibi bir o yana, bir bu yana sallanıp hayatta kalmaya çalışıyorlar. Önce Ankaragücü, sonra Başakşehir mücadelesinde maçı çevirmeyi başardılar. İstanbulspor karşısında erkenden tepki verdiler derken, maçın son anlarında puanı alan sarı siyahlılar oldu.
NE OLDUĞUNU ANLAYAMADI
Arda’nın resitali ile 2-0’ı yakalayan Fenerbahçe, ikinci yarıda 57-66 arasında 9 dakikada ne olduğunu anlayamadan tabelaya baktığında 2-2’yi gördü. Valencia-Pedro ikilisi ile 71’de gelen gol, galibiyetin habercisi derken; bu defa Eze sahneye çıktı ve şampiyonluk yarışında puan farkının kapanmasına “dur” dedi. İşin ilginci, 3-2 ile taraftar kendini bulmuştu. Sezonun ilk yarısındaki sinerjinin bir benzeri var gibiydi stadyumda. Son dakikada gelen gol, maç sonunu taraftar-Jesus sürtüşmesi ve gerilimi ile bitirdi. Bu hayal kırıklığından bir geri dönüş olur mu? Olur ama birleşerek. Ayrılarak değil.
<iframe width="640" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/0CoWSll-Rks" title="Fenerbahçe şampiyon olamazsa suçlu kim? | Aboubakar kehaneti | Sergen Yalçın | Patron Ancelotti" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Nenad Bjelica’ya maç önü beklentisini sorsanız, muhtemelen iki konu üzerinde dururdu. İlki; fırtınalı denizde giden geminin artık bir kaptanı olduğunun hissedilmesi. İkincisi ise önümüzdeki sezon öncesinde takımdaki oyuncuların kendisinin gelişine verecekleri tepkiyi görme isteği. Eksik listesinin bir hayli kabarık olmasına rağmen saha kenarında takımıyla olmasını da buna bağlamak gerek.
Aslında maça istediği gibi başladı bordo mavililer. Takım sahadayken, geçmiş haftalara göre daha fazla kendini hissettiriyor, sağ kanattan içe kat etme özgürlüğü olan Lazar Markovic Liverpool ve Brendan Rogers’ın kendisine niye 25 milyon Euro verdiğini yıllar sonra tekrar gösteriyordu. Sırp oyuncunun golü ve Sivasspor’un hücum etkisizliği, maçın gidişatı için Trabzonspor taraftarına ümit veriyordu.
SiVAS MUTLAK HAKiMiYET KURDU
Nasıl vermesin ki? Rıza Çalımbay’ın ekibi ilk golü yediği 16 maçın hiçbirini kazanamamış, sadece 4’ünde berabere kalabilmişti. Goutas’ın kafasını Uğurcan’ın çıkarmasının ardından Larsen’in Hakan Arslan’a yönelip kolundan tutması, gidişatı tamamıyla değiştirdi. Penaltıyla skoru eşitleyen Sivasspor, 30. dakikadan sonra rakibine karşı mutlak hakimiyet kurdu. 32’de Yatabare, 33 Gradel, 34 bir kez daha Yatabare ile Trabzon kalesini yokladıktan sonra 37’de Erdoğan’ın topa bakmadan kafasından sektirdiği topla öne geçti Yiğidolar. İkinci yarı, 75. dakikaya kadar tamamen Çalımbay’ın öğrencilerinin kontrolünde geçti. Son haftaların iyi ismi Saiz’in golüyle fişi çekip, Caicedo ile skoru belirlediler.
<iframe width="640" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/cinp48O1TxE" title="Galatasaray, şampiyonluk ateşini yaktı | Icardi, Benzema kalitesinde | Okan Buruk, 'alnının akıyla'" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Bazı oyuncular vardır, top ayağına geldiğinde heyecanlanırsın. Ağzın açık, bir sonraki pozisyonda ne yapacağını beklersin. Çünkü bilirsin ki yapacak, yine yapacak. Arda Güler, Gavi’nin karakterine, Pedri’nin yeteneğine sahip, çok özel bir adam. Fenerbahçe’nin Ankaragücü karşısında ilk 45 dakikada ürettiği neredeyse her atakta Arda vardı. Uzaktan vurdu, savunmayı yatırıp kaleci ile karşı karşıya denedi. Orta yaptı, zorladı. Kullandığı her korner tehlike oldu. Kabul etmemiz gerekiyor ki bu genç, sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın şu anki en büyük 10 potansiyelinden bir tanesi.
STATTAKi HERKESi UYANDIRDI
Arda’yı izlemek ne kadar zevkli ise, onun oyunun içine dahil olmadığı anlarda Fenerbahçe’yi izlemek bir o kadar zordu. Ankaragücü ilk şutunu maçın 29. dakikasında atsa da ilk 10 dakikalık bölümünden sonra 25 dakika boyunca hiç baskı kuramadı sarı lacivertliler. Devrenin sonunda yine Arda’nın etkinliğini artırmasıyla hem takım hem taraftar uyandı.
SOWE DÖRDÜNCÜDE ATABiLDi
İkinci yarıda Fenerbahçe risk aldıkça, Ankaragücü tehlike üretmeye başladı. Şu bir gerçek ki; sarı lacivertlilerin pres kalitesi ve toplu hareket etme becerisi ligin ilk yarısının altında. Bunda oyuncu tercihlerinin de tabi ki rolü var. Jesus’un ekibinin kısa bir baskısının ardından Ankara ekibi tehlikeleri başladı. Sowe, 53-62-65’te üst üste üç net pozisyon buldu. 55’te Diack’ın karşı karşıyasını İrfan Can kurtardı. Sowe, kaçırdıklarım yeter dercesine dördüncü fırsatı değerlendirdi.
KALP MASAJI YAPTI
Beşiktaş maçının ardından sezonun ikinci kırılma anında geri düşmeye muazzam bir tepki verdi Fenerbahçe. Önce penaltıdan Valencia, sonra kadife bir dokunuşla Crespo sarı lacivertlilere kalp masajı yapıp hayata döndürdü.
<iframe width="640" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/V5X5OvQjdy8" title="Türkiye Ligi'ne Türk hoca & Son şampiyon Zico | Olimpiyat Stadı eziyeti | Samsunspor & Eyüpspor" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Süper Lig’i tanımlamak için birçok betimleme kullanabiliriz. Santrforların ligi olduğundan, baskının çoğu takımı çaresiz bıraktığından, formanın ağırlığından bahsedebiliriz. Fakat bunların hepsinin yanında temel bir gerçek var. O da yeteneğin, hemen hemen her zaman galip geldiği. G.Saray’ın bir maçı kazanması için 30-40 dakikayı iyi oynamasına gerek yok. Sarı kırmızılılar, açık ara ligin en geniş yetenek havuzuna sahip. Rakiplerin de yetenek seviyesi çok yüksek olmadığından, adam adama baskı ve kazanılan topla hızlı bir şekilde karşı kaleye gidebilme becerisi, Buruk’un takımının ligin geri kalanının fersah fersah önünde olmasını sağlıyor. Çağdaş Atan’ın Kayserispor’u ligin iyi takımlarından. Maç önü planı net olan ve bunu uygulamakta da becerili bir takım. Fakat analizi gerçeğe dönüştürme noktasında rakibin yeteneği, tüm hazırlığı alt üst etti.
TAKIMIN BENZEMA’SI iCARDi
Aslında G.Saray biraz Ancelotti’nin Real Madrid’ine benziyor. Oyunu rölantide götürüp, avına saldıracağı doğru zamanı bekliyor. Takımın Benzema’sı da İcardi. Arjantinli keyif alıyor, aldırıyor. 45 dakikada 3 gol bir asist inanılmaz. Kerem-İcardi kontrasıyla gelen golün arından 36-39. dakika arası Buruk’un öğrencileri üç net pozisyon buldu. Önce İcardi Kerem’i pozisyona soktu, sonra İcardi-Rashica-İcardi bağlantısı ve ardından gelen penaltı, sarı kırmızılıların ritmini yakaladığında ne kadar etkili olduğunun kanıtı. İlk yarının sonundaki penaltı ve kırmızı kart ile de zaten maçın geri kalanı adına konuşulacak pek bir nokta kalmadı. Kerem’in mükemmel frikiği farkı açtı, bir başka özel yetenek Nicolo Zaniolo skoru belirledi.
<iframe width="640" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/V5X5OvQjdy8" title="Türkiye Ligi'ne Türk hoca & Son şampiyon Zico | Olimpiyat Stadı eziyeti | Samsunspor & Eyüpspor" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Maçtan önce Opta editoryal ekibi ile rakamları konuşurken ilginç bir istatistiğe denk geldik. Trabzonspor, sezonun başından beri her lig maçına farklı 11 ile çıkmış. İki maç arasındaki 11’lerden bahsetmiyorum, toplam 26 maçta birbiriyle çakışan bir tane bile aynı kadro yok. Her maç ortalama 2.8 oyuncu değişmiş. Hal böyle olunca ne oyun ne oyuncu ne de teknik adam istikrarından söz etmenin bir anlamı yok. Yedek kulübesine bakıyorsun, kâğıt üzerinde bir takım da orada var. Fakat sahaya sürsen hangisi takım arkadaşlarından daha iyi performans verir diye düşününce, cevap verebilmek zor.
Doğucan-Siopis’li yapı ile oyunu daha iyi tutup, hızlı iki kenarla skoru alabileceğini düşündü İhsan Derelioğlu. Kasımpaşa tempolu oyunda sahayı dikine rahat delebilen bir takım olduğu için, buna önlem almak istedi belli ki.
ÖZDEŞ’TEN iKi SÜRPRiZ
Kemal Özdeş ise biraz kendi oyununu kendi oyuncularıyla oynamak ister gibiydi. Tarkan, Mustafa Eskihellaç iki sürprizi oldu. İlk yarı Chouiar’ın müthiş frikik golü dışında saha içerisinde üretken iki takım yoktu fakat oyun planını daha net ortaya koyan taraf ev sahibiydi. Trabzonspor sezonun büyük bir kısmında deplasmanlarda olduğu gibi kendi oyununu rakibe kabul ettirmekte zorlandı.
İkinci yarı Visca’lı başlangıç biraz daha enerjik olsa da kısa sürede merkezdeki kırılgan yapı gözle görülür hale geldi. 51-55’te Fall pozisyon yakaladı. Kısa süre sonra da Visca sakatlanarak kenara geldi. Chouiar’ın kaçırdığı golle maçı koparma fırsatını tepen Kasımpaşa, Eysseric’in penaltısıyla fişi çekmeyi başardı.
<iframe width="640" height="360" src="https://www.youtube.com/embed/dSnIKxwtoa4" title="Aziz Yıldırım, 'İşini bitireceğiz' dedi | İbrahim Toraman, 'Üzülmez' kavgasının her detayını anlattı" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture; web-share" allowfullscreen></iframe>
Marcelo Bielsa, Athletic Bilbao’nun başına geçmek için yaptığı iş görüşmelerinden birinde takımın o sezonki her maçını ikişer kez izlemiş (ilk izlenimin yüzeysel olduğuna inanır) ve oyunu anlatan 50 dakikalık bir sunum yapmıştı. Çağdaş Atan bu sezon Trabzonspor’un kaç maçını izlemiştir bilmiyorum fakat resmi olmayan 2023-2024 sezonu teknik direktörlük iş görüşmesini dünkü 90 dakika ile yüksek puanla bitirdiği kesin. 4-3’lük skor oyunun bir o kalede bir bu kalede geçtiğine dair bir izlenim bıraksa da gerçek öyle değil. 7 golün iki tanesi ilk 5, üç tanesi ikinci yarının ilk 9 dakikasında geldi. Trabzonspor’un iki yarının da başlangıcında konsantrasyon eksiği göze çarptı. İkinci yarının başında Kayseri’nin golünden sonra 10 dakikalık baskı dışında pek etkili olduklarını söylenemez.
ORTA SAHADA BÜYÜK BOŞLUK
Orhan Ak, maç öncesinde oyuncuları uzun zamandır tanıdığını ve bunun kendisi için önemli avantajlardan bir tanesi olduğunu belirtti. Adbülkadir, Visca, Yusuf, Markovic ve Maxi Gomez’li ön hat taraftarı heyecanlandırsa da orta sahadaki büyük boşluk, bordo mavililerin oyunu tutmasını maç boyu engelledi.
Çağdaş Atan ise çok doğru bir planla sahadaydı. Ön taraf sürekli hareketli, kenarlar içeri desteğe ve sürpriz koşularla rakip ceza sahasına gelerek sahanın farklı bölgelerinde sayısal üstünlüğü Kayserispor lehine çevirdi. 3-1’i yakaladıktan sonra takımının geri çekilmesi ve paniklemesi az daha maçın ellerinden gitmesine sebep oluyordu fakat çabuk toparlanıp, tekrar oyunlarını stabil hale getirmeyi başladılar.
Yetenekli bir oyuncu, anlık doğaçlama bir beceri maçın kaderini değiştirebiliyor. Fenerbahçe ve Beşiktaş bu anlamda şanslılar. Çünkü hem Valencia hem de Aboubakar bu kıvılcımı yakabilecek potansiyele sahip. Zaten bu yüzden, Valencia’nın ilk Sevilla maçında 82, ikincisinde 84. dakikalarda oyundan çıkmasını hiç anlayamadım. Valencia, sakat değilse oyundan çıkmamalı. Opta istatistiklerine göre 61 dakikada 1 gol, maç başı 0,88 gol beklentisi inanılmaz rakamlar ancak burada 11 penaltının rolünü göz ardı etmemek lazım. Fakat penaltıları çıkarsak bile bu kategoride ligin lideri (maç başına gol beklentisinde Weghorst ardından ikinci).
OLMAYAN YERDEN GOL ÇIKARAN ADAM: VINCENT ABOUBAKAR
Aboubakar ise olmayan yerden gol çıkaran adam. Yine Opta’ya göre Gol/XG oranı 1.47 ve bu iki takımın forvetleri arasındaki en iyi oran. Özetle anlatmak gerekirse; Kamerunlu, gol başına beklentisi en düşük olan santrfor. Aboubakar’ın yanında hem sırtı dönük top alabilen hem de ona yaklaşarak pozisyona girebilen Cenk Tosun’u unutmamak lazım. Bek-stoper arasına yapacağı koşular Beşiktaş için kilit açıcı olabilir.
Barcelona’nın eski, Athletic Bilbao’nun şu anki hocası Ernesto Valverde yaklaşık iki ay önce Real Madrid için bir betimleme yaptı: “Onları yenmeye en yakın olduğunuzu düşündüğünüz an, onların sizi yenmeye en yakın olduğu andır.” Real Madrid futbolu bir milli takım olsa, sanırım en benzediği kadrolardan biri Hırvatistan olurdu. Maç önü dersimize çalışmıştık. Onların istediği oyunu oynarsak üstünlük kurmamız zordu. Zlatko Dalic’in 11’ini görünce açıkçası sevindim. Bu seviyede birbiriyle oynamaya alışık olmayan stoper ikilisinin yanında Galler maçına göre iki bek değişmişti. Geri dörtlü, en kırılgan noktaları gibi gözüküyordu. Baskı yaptık, merkezi iyi kapattık ve çabuk çıktık. Onları hataya zorladık. 5, 7, 10. dakikalarda pozisyon bolduk, kaleci Livakovic’e takıldık. 11’de Kerem Aktürkoğlu’nun golü VAR nedeniyle -doğru karar- sayılmadı. Kazanacağımıza inanmaya başladık.
KEREM-FERDi iKiLiSi OLMADI
İşte bu noktadan sonra, kırılma anlarında hep hata yaptık. 16’da Ferdi, Stanisic’i kaçırdı. 20’de yine sağ beki uzun pasla kaçırdılar ve kalemizde golü gördük. 32’de bir kez daha Stanisic pozisyona giren isimdi. Şunu net bir şekilde gördük; savunma yardımı düşük Kerem ve arkasında Ferdi’li yapı, savunmada ciddi açık verdi. Aslında tek yapmamız gereken merkez koşularını doğru takip etmekti. Kovacic iki pozisyonda da yanında kimse olmadan golleri buldu. İlkinde topa odaklandık, ikincisinde pozisyon takibini bıraktık. Karşınızda dünya üçüncüsü olunca, böyle hatalara rağmen maçı kazanmanız zor.
PLANLAMA MÜKEMMELDi AMA...
Kuntz’a eleştiriler olacaktır belki ama skoru belirleyen teknik adam performansı değil, oyuncu hataları oldu. Maç önü planımız mükemmele yakındı, maç içi hamlelerde farklı tercihler olabilirdi.