Paylaş
Yunan felsefesinin kurucularından olan, Batı'nın "düşünsel ata" kabul ettiği Sokrates’e bir tanıdığı sormuş:
“Öğrencilerinden biri hakkında söylenenleri duydun mu?”
“Bir saniye,” demiş Sokrates, “Bana bir şey söylemeden önce sana küçük bir test yapacağım. Üçler Testi…”
Tanıdığı şaşırmış, ama Sokrates teste başlamış:
“İlk test, Hakikat hakkında,” demiş. “Soru şu: Bana söyleyeceğinin doğru olduğundan emin misin?”
“Hayır,” demiş adam, “Sadece başkalarından duyduğum bir şey…”
“Pekâlâ,” demiş Sokrates. “Şimdi de İyilik testini yapalım. Öğrencim hakkında bana söyleyeceğin şey iyi bir şey mi?”
Adam utanarak omuz silkmiş.
Sokrates, “Neyse, hâlâ geçebileceğin üçüncü bir test var. İşe yararlık testi… Öğrencim hakkında bana söyleyeceğin şey benim işime yarayacak mı?”
Tanıdığı bu soruya da “Pek sayılmaz” diye yanıt verince, Sokrates onun hiçbir şey söylemeden, mahcup halde gitmesine neden olan şu sözlerle konuşmayı noktalamış:
“Bana söyleyeceğin şey ne doğru, ne iyi, ne de işe yarar olduğuna göre, ne diye söyleyesin ki?”
* * *
Bu kadim kıssa, Türkiye’de bir iktidar savaşının yaşandığı şu günlere de uyarlanabilir.
Sokrates kamuoyudur, tanıdığı ise onu yönlendirmeye çalışan herkes…
Kamusal bir görev üstlenen gazetecinin yapması gereken, ‘iyi testi’ni boşverip (çünkü bu test toplumsal değil, bireysel ilişkiler içindir), mesleki açıdan anlamlı olan diğer iki testi her gün uygulamaktır:
Bu haber doğru mudur?
Bu haberi yayınlamakta kamu yararı var mıdır?
Mamafih, gazeteci işini mükemmel bile yapsa, bu bir toplumun selameti için yetmez.
Örneğin, Sokrates'in yaşadığı coğrafyaya hiç de uzak olmayan bu topraklardaki bugünün kamuoyunda, daha ziyade Nasreddin Hoca felsefesinin hâkim olması, Batı'nın klasik standartlarıyla türlü çatışmalar yaratmaktadır:
- Hocam, az önce bir adam büyük bir tepsi baklava götürüyordu...
- Bana ne!
- Ama hocam, tepsiyi sizin eve götürüyordu...
- E o zaman sana ne!
Paylaş