İslam veya diğer dinler bunun için kutsal kitaplarda yazılanlarla, peygamberlerin söz ve eylemlerine bakmak gerektiğini söyler. Bizim gibi “hayatta en hakiki mürşit ilimdir” düsturuna inananlar ise, bilimsel kaynaklara ve akıl yürütmeye inanır. Biraz derin düşünülürse, bilimsel ve dini kaynakların çoğu zaman aynı yolu gösterdiği anlaşılır. Ama bunun için kişi “hür düşünmeyi” (free thinking) öğrenmelidir.
* * *
Türkiye’ye hâkim olan iktisadi zihniyet tek bir varsayıma dayalıdır. O da “yurt dışından para gelmezse, Türk ekonomisi çalışmaz” dır. Hatta bunun için “döviz içeri-ekonomi yukarı; döviz dışarı-ekonomi aşağı” diye mekanik bir anlatım da kullanılır. Bunun bir de “sözde bilimsel” gerekçesi vardır. Efendim; ülkemizde tasarruf oranı düşüktür. Buna mukabil hızlı büyümek için yüksek yatırım gereklidir. Eh; tasarruf az, yatırım ihtiyacı çok olunca bu açığı kapamanın tek çaresi yabancıların tasarruflarını ülkeye çekmektir denir. Pek tabii, ülkemizde tasarruf oranının niçin düşük olduğu bir sırdır. Aynı hesabı “ulusal tüketim oranı niçin yüksektir?” şeklinde sorgulamak hiç akla gelmez. Ulusal tüketim oranının yüksekliği ile “değerli TL veya ucuz döviz” arasındaki nedensellik ilişkisi özellikle dikkatlerden kaçırılır.
* * *
Bu tarihten 43 yıl sonra, 1914’te elektrikle çalışan tramvaylar hizmete konur. Halk, elektrikli tramvaya binmekte tereddüt geçirir. Çünkü bu tramvaylara binen yolcuları elektrik çarpabilir denmektedir. Birçok kişi de “cereyana çarpılma ihtimali olmayan güzelim atlı tramvaylar dururken, bunun elektriklisine ne gerek vardı?” diye değişime itiraz eder. Gerçekten haklıdırlar. O güne kadar atlı tramvayda yolculuk edenlerden hiç kimseyi elektrik çarpmamıştır.* * * Orta Doğu Teknik Üniversitesi profesörlerinden Nuray Uzunören, “Baraka” dergisinde yayınlanan makalesinde GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) konusunda aydınlatıcı bilgiler vermiş. Dr. Uzunören, bitkilerde gen aktarımından amaçlanan belli başlı kazanımları şöyle sıralamaktadır:
Hastalıklara karşı dirençli olma.
Haşerelere karşı korunur hale gelme.
Daha az sulama ile daha çok ürün elde edilmesi.
İklimsel değişikliklere karşı dayanıklılığın artması.
Küf mantarlarına karşı direncin artması.
Besin değerinde artış sağlama.
Bilim, insanların bilmediği, farkında olmadığı, göremediği veya görüp de kavrayamadığı, ama evrende var olan oluşumların (fenomenin) gerisindeki sebep-sonuç ilişkisini anlamaktır. Bilim adamı, bu fenomenden birini veya birkaçını herkesten önce idrak edendir. İdrakini de başkalarının da anlayabileceği sözel ve/veya matematiksel dille yazar ve anlatır. Onun idraki sayesinde insanlığın idraki genişler. Doğaya hakimiyeti artar. Zaten bilimin de nihai amacı veya faydası, insanın doğaya söz geçirmesine yardım etmektir.
* * *
1929 Buhran’ı, iktisadi sistemin nasıl işlediğini idrak etmesi için Keynes’e eşsiz bir gözlem fırsatı olmuştur. Keynes, refahı arttıran esas girdilerden birinin insanın “kendine güven” duygusu olduğunu anlamıştır. Bu hissi “çocuksu bir iyimserlik” olarak da nitelemiştir. Girişimcilerin, bir işe teşebbüs ederken, servetlerinin tamamını kaybetme etme tehlikesini zihinlerinden kovduklarını görmüştür. Bu, aynen sağlıklı bir gencin ölümü hiç düşünmemesi gibidir. Keynes 1936’da yazdığı “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı başyapıtında insanın içindeki bu özellikten “hayvan ruhu” (animal spirits) diye bahsetmiştir. Zaten insan, esasen bir hayvandır. İnsanın bu hayvansal özü, onun en ümitsiz şartlar altında bile hayatta kalmak için tüm “insani” değerlerden uzaklaşmasına yol açar. Bunu kanıtlayan vakaların en ünlüsü, dağa çarparak düşen uçaktan sağ çıkanların, kurtarılmayı beklerken hayatta kalmak için ölen arkadaşlarını yemeleridir.
* * *
Hukuken öyle adlandırılmasa da bu eylem iktisadi bakış açısından bir grevdir. Esasen grevin tanımı “toplu iş bırakma”dır. Grevin amacı, bireysel pazarlık gücü sınırlı kişilerin, pazarlık gücünü arttırmaktır. Herhangi bir eczane veya işyeri sahibi, ben ortaya çıkan yeni şartlar altında çalışamayacağım; koşullar yeniden uygun hale gelinceye kadar işyerimi kapatıyorum diyebilir. Ancak bireysel eylemler, çoğu kez koşulları uygun hale getirmeye yetmez veya dönüşüm süreci çok uzayabilir. Bu sebeple eczane sahipleri topluca eylem koymuştur. Eczane sahiplerinin, ortak kepenk kapama kampanyası rekabet hukukuna aykırıdır. Hiçbir mesleki derneğin böylesi bir eylemi planlama ve yürürlüğe koyma hakkı yoktur. Bu bir eczacılar değil, eczaneciler eylemidir.
1. Eczane bir ticarethanedir. Eczacılık ise bir meslektir. Herhangi bir sınaî veya ticari faaliyetin sadece belli meslek sahiplerinin tekeline bırakılması yanlıştır.
2. Her eczanede bir sorumlu eczacı bulunması doğrudur. Ama bu, eczane sahibinin illa eczacı olmasını gerekmez.
3. İnşaat müteahhitliği mimar veya inşaat mühendisi olanların, hastane sahipliği hekimlerin, fabrikatörlük makine mühendislerinin, armatörlük kaptanların tekelinde olamaz. Bu kısıtlamalar diploma rantı yaratır. Piyasa ekonomisinin girişim özgürlüğü ilkesine aykırıdır.
4. İlaçların perakende fiyatlarının, depocu ve eczane kâr hadlerinin devlet tarafından belirlenmesi yanlıştır. Piyasayı, fiyat mekanizması işletir. Devlet değil.
5. Bundan daha vahim olanı ise, ilaç üreticilerinin devlet baskı yapınca, baş üstüne deyip, fiyat indirmeleridir. Sergilenen bu tavır aslında geçmiş dönemlerde ilaç üreticilerinin fahiş kârlar ettikleri ve muhtemelen kendi aralarında rekabeti elimine eden gizli anlaşmalar yaptıkları şüphesini akla getirmektedir.
6. İlaçların fiyatı düştü, kâr marjlarımız yüzdesel veya mutlak olarak azaldı diye eczane sahiplerinin eylem yapması toplum indinde sevimsiz olmaya mahkûmdur.
7. Bir malın fiyatı düşünce, elinde daha önce yüksek fiyatla alınmış mal bulunduranların “stoktan zarar” ettikleri zannedildiği kadar doğru bir hesap değildir. Gerçek kâr bir malın satış fiyatı ile onun ikame maliyeti arasındaki farktır. Eczanelerin stok tutma maliyeti, zararları kadar, düşen fiyatlarla düşecektir.
Anlaşılan, trafik sıkışıklığı yaratıyor gerekçesiyle, bazı kişiler o sokakta semt pazarı kurulması yasaklansın diye belediyeye başvurmuş. Belediye de demokrasi adına “kararı halk versin” diye bir oylama yaptırmış. Neticede semt pazarına devam kararı çıkmış. Alışveriş edenlerden biri, semt pazarı tabii kurulmalı, hatta burası trafiğe tamamen kapatılmalı diyordu. Derken kamera pazarın kurulu olduğu yolun tabelasına döndü. Levhada “HAVA ALANI CADDESİ” yazıyordu.
* * *
Durumu birlikte irdeleyelim. Şüphe yok ki, hava alanına giden bu yolu, o semtte oturmayan ama hava alanına veya o yöne giden çok insan kullanmıyordur. Hatta muhtemelen o semtten hava alanına gidenlerin sayısı bir hayli düşüktür. Buna karşılık, semt pazarını sadece o semtte yaşayanlar kullanıyor. Halk oylamasına sunulan mesele o caddenin ne maksatla kullanılması gerekir ise, bu oylamaya sadece o semtte oturanların değil o caddeyi kullanan, ama o semtte oturmayanların da katılması gerekmez mi? Yani bu “halk oylamasında” oy hakkı olan “halk” kimdir? Sadece semt sakinlerine oy kullandırmak olur mu?
* * *
Bu yumağı teşkil eden ipliklerin her biri, doğrudan veya dolaylı olarak yumağın diğer iplikleriyle irtibatlıdır. İplik bir ucundan çekmeye başlanınca yumağın her tarafında hareketlenme olur. Bu hareketlenme ilk aşamada normal vatandaş gözüyle görülemez. Alttan alta başlayan oynamalar, parçalar arasında bulunan kaldıraçlı mafsallarla birbirine aktarılır. Hareket sonunda herkesin görebileceği bir büyüklüğe ulaşır. Buna, kriz patlaması denir.
* * *
2008 sonunda patlayan küresel krizin, son yirmi yılın en göz kamaştıran ekonomik değişimlerinden birinin cereyan ettiği Körfez çevresini etkilememesi imkânsızdı. Bu bölgede, Batılı büyük devletlerin himayesinde kurulmuş ve yaşatılan yedi tane “kent-devlet” veya “sülale-devlet”ten oluşan Birleşik Arap Emirlikleri diye adlandırılan bir siyasi yapı vardır. Bu Emirliklerin kuruluş nedeni, petrol kaynaklarının Batı tarafından yönetimini kolaylaştırmasıdır. Bu 7 emirlikten, yeraltı kaynakları en zengin olanı da Abu Dabi’dir. Yedinin biri olan Dubai’nin petrolü yoktur. Ama neticede Birleşik Emirliklerin bir parçasıdır.
Dolayısıyla o da çok zengindir.
Haksızlık etmeyeyim. İnsan IMF Başkanı da olsa her hafta yeni bir fikir üretemez.
Zaten hayatta bu kadar çok yeni fikre de ihtiyaç yoktur. Belki de iktisatta yeni fikir veya kuram diye bir şey kalmamıştır. Daha doğrusu kırk yılda bir çıkar.
* * *
Meslek büyüğümüz Strauss Kahn, “(Dolardan) daha istikrarlı bir küresel para birimine ihtiyaç var. Küresel ekonomi, daha uzun süre tek bir ülke (ABD demek istiyor) tarafından basılan para birimine dayanarak yola devam edemez” demiş.
Yüksek mevkilerdeki insanların en büyük özelliği, basit şeyleri anlaşılmayacak kadar kaypak ifade etmektir. Bu da kendine göre bir sanattır. Amaçları kimsenin onların sözlerine ipotek koymasına imkân vermemektir.