Paylaş
Anlaşılan, trafik sıkışıklığı yaratıyor gerekçesiyle, bazı kişiler o sokakta semt pazarı kurulması yasaklansın diye belediyeye başvurmuş. Belediye de demokrasi adına “kararı halk versin” diye bir oylama yaptırmış. Neticede semt pazarına devam kararı çıkmış. Alışveriş edenlerden biri, semt pazarı tabii kurulmalı, hatta burası trafiğe tamamen kapatılmalı diyordu. Derken kamera pazarın kurulu olduğu yolun tabelasına döndü. Levhada “HAVA ALANI CADDESİ” yazıyordu.
* * *
Durumu birlikte irdeleyelim. Şüphe yok ki, hava alanına giden bu yolu, o semtte oturmayan ama hava alanına veya o yöne giden çok insan kullanmıyordur. Hatta muhtemelen o semtten hava alanına gidenlerin sayısı bir hayli düşüktür. Buna karşılık, semt pazarını sadece o semtte yaşayanlar kullanıyor. Halk oylamasına sunulan mesele o caddenin ne maksatla kullanılması gerekir ise, bu oylamaya sadece o semtte oturanların değil o caddeyi kullanan, ama o semtte oturmayanların da katılması gerekmez mi? Yani bu “halk oylamasında” oy hakkı olan “halk” kimdir? Sadece semt sakinlerine oy kullandırmak olur mu?
* * *
Ekonomide verimliliği arttırmanın önünde iki büyük engel vardır. Bunlardan birincisi “azınlık çıkarlarının kollanması” diğeri de “toplumsal fayda ve maliyet hesaplarının” doğru yapılamamasıdır. Dolayısıyla, halkın menfaati hangi yönde ise halk ona göre karar alır dense de çoğu kez bunun tersi olur. Çünkü ne menfaati korunacak halkın kapsamı, ne de menfaatin nasıl hesap edildiği belli değildir. Hakikat tek; halk çoktur.
Son Söz: Halkın sesi, hakkın sesi değildir.
* * *
Arkadaşımız Yavuz Semerci, geçenlerde Londra’ya gitmiş. Şehir merkezinde fazlaca bir trafik sıkışıklığı görmemiş. Sebebini araştırınca, şehir merkezine giren araçların belli bir bedel ödediğini öğrenmiş. Bu amaçla, MOBESE gibi uzaktan gören optik okuyucularla, araçların izlendiğini ve para ödemeyenlerden bunun fazlasıyla tahsil edildiğini saptamış. Benzeri bir uygulama İstanbul’un merkezi semtlerde trafik sıkışıklığını bir hayli azaltır diye bir öneride bulundu. Ertesi günkü HABER TÜRK’te, mimarlar odası başkanının ve eski belediye reislerinin görüşlerini okudum. Resmen karalar bağladım. Dediklerine göre Londra metrosu gibi bir kitle ulaşım sistemi kurulmadan bu iş olmazmış. Anladım ki bu toplum “bildiği gibi yaşamanın” ama “durmadan şikâyet etmenin” bağımlısıdır. Her iktisadi çözümü, yokuşa sürmek de bu iptilanın fiyakasıdır. İstanbul’da kentsel merkezlerde park yasağı uygulansa, mevcut otobüs filosu iki misli yolcu taşır. Metro da
arkadan gelir.
Son Söz: Ekonomik çözümün taraftarı az olur.
Paylaş