ÖZEL EĞİTİME NE ZAMAN BAŞLANMALIDIR?
Özel eğitime gereksinimi olan bireyin eğitimine tıbbi tanılama süreci tamamlandıktan hemen sonra hiç vakit kaybedilmeden başlanması en uygun olanıdır. Tıp alanında geçerliliği olan “erken tanı, hayat kurtarır” sözü özel eğitim alanı içinde geçerlidir. Bireyin bireysel farklılıklarını belirlemek ve buna uygun eğitim programını bir an önce hazırlayıp uygulamaya geçirmek bireyin eğitim-öğretim hayatında daha hızlı ve daha kısa sürede yol almasına olanak tanıyacaktır. Aynı zamanda erken eğitim, çocuklarının ihtiyaçlarını zaman kaybetmeden farkına varmaları ve çocukları için gerekli eğitim ortamlarını hazırlayabilmeleri açısından da aileler için büyük önem taşımaktadır.
ÖZEL EĞİTİME İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜĞÜM ÇOCUĞUM VAR NE YAPMAM GEREKİYOR?
Öncelikle çocuğunuzun özel eğitim ihtiyacı olup olmadığını belirlemek için sağlık kurulu raporu vermeye yetkili bir hastanenin çocuk psikiyatrisi bölümünde tıbbi tanılama sürecine girmesi gerekiyor. Burada, özel eğitime ihtiyacı olduğuna karar verilirse size bir rapor hazırlanacaktır. Bu raporla bulunduğunuz ilçenin rehberlik ve araştırma merkezine başvurarak destek eğitim raporu almalısınız. Destek eğitim raporunu aldıktan sonra istediğiniz herhangi bir özel eğitim kurumundan destek eğitim alabilirsiniz.
KİMLER ÖZEL EĞİTİME İHTİYAÇ DUYAR?
* Özel öğrenmede güçlük.
Education UK Days 2022, EDUKAS tarafından 24 Eylül 2022’de İstanbul CVK Park Bosphorus’ta 13.00-18.00 saatleri arasında düzenlenecek. Öğrenciler ile Birleşik Krallık üniversitelerini tanıştırmayı hedefleyen ücretsiz bir eğitim günü.Education UK Days 2022 kapsamında, yurt dışında lisans, lisans tamamlama, yüksek lisans ve doktora eğitimi almak isteyen öğrenciler, direkt olarak Birleşik Krallık üniversiteleri temsilcileri ile görüşme ve gelecek akademik ve kariyer planları konusunda detaylı destek alma fırsatına sahip olacaklar.Öğrenciler; üniversite programlarına başvurular için gerekli belgeler, burs imkânları, üniversitelere başvuru ve kabul süreçleri ve Birleşik Krallık’ta öğrenci olmak hakkında tüm bilgilere erişebilecekleri Education UK Days 2022 etkinliğinde ayrıca IELTS sınavı ve online IELTS kursu çekilişine katılma fırsatı da bulacaklar.Katılımcılar, British Council sponsorluğunda 5 öğrenciye çekiliş ile hediye edilecek IELTS sınavının yanı sıra, Chevening Burs Programı katılımıyla da İngiltere’de tam burslu yüksek lisans eğitimi alma hakkında detaylı bilgi sahibi olacaklar.Öğrencilerin yanı sıra, velilerin ve öğretmenler/akademisyenlerin de alanında yetkin EDUKAS danışmanlarından Türkçe ve Birleşik Krallık’tan gelecek olan üniversite temsilcilerinden İngilizce bilgiler alabileceği bu etkinliğe aşağıdaki linkten kayıt olabilirsiniz:
https://ukdays.edukas.com.tr/
EDUCATİON UK DAYS 2022’YE KATILACAK ÜNİVERSİTELER
THE UNIVERSITY OF EDINBURGH
UNIVERSITY OF NOTTINGHAM
UNIVERSITY OF BIRMINGHAM
Hepinizin televizyon programlarında sıkça gördüğünüz Aythink Gelişim’in kurucusu Eğitmen-Yazar Aykut Açkalmaz, bu konuya yıllarını adamış. Açkalmaz ile yaptığım sohbet sonrası vardığım sonuçlar şunlar:
1) Beyin bilgiyi ezberlediği zaman unutuyor, bilgiyi yönettiği zaman unutmuyor.
2) İhtiyacımız olan bilgileri hatırlayıp, ihtiyacımız olmayanları unutmamız beyin sağlığımız için gerekli. Aksi taktirde “bilgi obezi” oluruz.
3) Ezberlemek işe yaramıyor, çünkü ezberlesek de unutuyoruz.
Peki hem hatırlamayı hem de bilgi obezi olmamayı nasıl başaracağız? Açkalmaz, “Öğrendiğimiz bilgiyi hatırlamak için bilgiyi yönetebilmeliyiz” diyor. İşin anahtarı dikkat ve odaklanma. Çünkü öğrendiğimiz bilgiyi yönetebilmek için öğrenme şeklimiz çok önemli. Dikkat ve odaklanma, bilgiyi doğru şekilde almamızı sağlarken, hafızada tutmamıza önemli bir katkı sağlıyor. Dikkat ve odaklanma geliştirilebilir bir beceri. Benim de danışmanlığını yaptığım öğrencilerde çok önem verdiğim bir konudur bu. Bunu geliştirdikten sonra sıra bilgiyi alış şeklimize geliyor. Burada uzmanların önerdiği en etkin teknik, “zihin haritalama.”
ZİHİN HARİTALARI NE DEMEK?
Kuruluş amacı; lise ya da üniversite eğitimini yurt dışında başka bir ülkede sürdüren öğrencilerin okudukları müfredat programının ortak ve evrensel bir çerçeve dâhilinde yürütülmesidir. Türkiye’deki bazı liselerde IB diploması sunmaktadır. IB diploma programına katılan öğrenciler Türk müfredatına ek olarak, IB dersleri de almaktadır. Burada altının çizilmesi gereken konu IB programının sadece yurt dışında okuma planı olanlar için değil yurt içinde okumak isteyenlerde de bir çok avantaj sağladığıdır. Size kısaca avantaj ve dezavantajlarını yazacağım kararı siz verin.
Avantajları;
1. Türkiye’de birçok vakıf üniversitesi farklı oranlarda IB öğrencilerine burs olanakları sunmaktadır.
2. Yurt dışında IB öğrencisi olarak lise okumanız da mümkündür.
3. IB diploma programı öğrencilerini kendi dil ve kültürlerinden bir temel oluşturarak uluslararası bakış açısına teşvik eder. Bu illa ki yurt dışında okumanız gerek ya da oraya yönlendiriliyorsunuz demek değildir. Dünya insanı olmak, iyi bir İngilizcenizin olması, geniş bir vizyon sizi kendi ülkenizde de başarılı kılar.
4. IB diplomasına sahip olan öğrenciler Türkiye’de üniversiteye girdikten sonra burslar alabilmekte, IB boyunca aldıkları derslerden muaf tutulabilmektedirler. IB diploma sahibi olan öğrencilerin, üniversite giriş sınavlarına girmeksizin üniversitelere kabulü konusunda ilgili kurumlarla yapılan görüşmeler olumlu bir şekilde devam etmektedir.
1-Öğrencilere hayallerinin peşinden gerçekçi ve doğru bilgiler ile gitmeleri gerektiğini önerebilirim. Hayal kurmak güzeldir ama ben her zaman kontrollü riskler alınmasından yanayım. Bir bilene sormak hayal kırıklığı riskini büyük ölçüde azaltacaktır. Cesaret şart ama cahil cesareti değil.
2-Yaşınız kaç olursa olsun başka bir ülkeye yerleşirken kalbinizdeki vatan sevgisini her zaman taşımanızı ve ülkenize alev almış kıvılcımlar olarak dönmenizi canı gönülden isterim.
3-Aileler için de çocuklarının hayallerinin kendi hayalleri ile örtüşmeyebileceğini ama sonuçta evlatların kendi hayallerini gerçekleştirmek için bu dünyaya geldiklerini unutmamalarını söyleyebilirim.
4-Bir ev aldığınızda koltuk rengi için bile bir yerlere danışıyorsunuz, iç mimarlarınız var onların önerileri ile evinizi dekore ediyorsunuz ama emin olun bir eğitim danışmanı bunların hepsinden çok daha önemlidir. Bu rekabetçi ortamda hayatınızın en önemli kararı için muhakkak bir danışmanınız olmalıdır.
5-En önemlisi danışmanınız eğitim kökenli olursa yolunuzu çok daha aydınlatacaktır diye düşünüyorum. Biz hocaların yaptığı danışmanlık farklıdır, sonuçta yüzlerce öğrenci okuttum onların ve ailelerinin duygu durumlarına çok hakimim ve bunca yıllık deneyimim ile kendilerine yardımcı oluyorum tüm meslektaşlarım gibi. Bu yüzden seçiminizi yaparken mümkünse kökeni eğitimci olan bir danışman ile çalışın ve unutmayın doğru danışman doğru okul demektir.
EN İYİ TÜRK YURT DIŞI EĞİTİM DANIŞMANLARININ HEPSİNİ BİR ARADA BULABİLECEĞİNİZ TEK ÇATI: YEDAB
2013 yılında kurulan YEDAB, Türkiye’den 94, bölge ülkelerinden ise 200 üyeye sahip Avrasya bölgesinin en büyük ve etkin Uluslararası Eğitim Danışmanları Derneği’dir. YEDAB üyeleri, “Güvenilir Eğitim Acentesi” belgesine sahiptir. YEDAB Güvenilir Acenteleri, kaliteli hizmeti en üst seviyede vermeye çalışan kurumlardır. Yukarıdaki tavsiyem ile de örtüşecek bu adres gibi güvenilir bir acente ile yola çıkmazsanız yurt dışı hayaliniz kâbusa dönüşebilir. İşte YEDAB bu güvenilir acenteleri bulabileceğiniz bir kuruluştur. Daha önceki yazımda bahsetmiştim pandemi başladığında ve ülkeler birbirlerine kapılarını kapattığında yurt dışı eğitim danışmanı olarak bizim sektör bitti demiştim. Yaşanan tüm olumsuzlukları göğüslememizde, öğrencilerin ülkeye geri getirilişlerinden tutun, ödedikleri paraların geri alınmasında, yurttan atılan yavrularımızın konsolosluklara sığındıklarında gece gündüz susmayan telefonların öbür ucunda yine yıkılmadan ayakta duran Türk yurt dışı eğitim danışmanlarının tek bir çatı altında toplandığı en kapsamlı ve en çok üyeye sahip olan YEDAB’ın Başkanı Osman Yılmaz vardı. Kendisine buradan sizin de vasıtanız ile tüm eğitim danışmanları adına teşekkürü borç bilirim. Tüm bunlar yaşanırken kalbinin de birkaç kez tekleyerek çok ağır ameliyatlar geçirmesi ile ne kadar büyük bir savaşçı olduğunu da bilmenizi isterim. Kendisi yine yenilenen iyi kalbi ile yorulmadan bizler için organizasyonlar düzenliyor. Bakın neler yapıyorlar.
Ne zaman bir başarı hikâyesi duysak ardında hep derin bir hikâye kalbe dokunan bir geçmiş var neden? Neden önlerine her şeyi hazır verilen çocuklardan bu başarı hikâyelerini bu kadar sık duymuyoruz? 25 yıllık deneyimim ile şunları söyleyebilirim; 1. İnsanoğlu ödül sever. Ödülü önden sunarsanız emeksiz elde ettiğini gözünü kırpmadan harcar ve yenisini ister. 2. İnsanoğlu uyaran sever. Bir şeyin dikkatini çekmesi ve ona doğru yönlenmesi gerek. Ama bu yönlendirmenin doğru yapılması zaruridir. Özgür çocuk yetiştireceğim diye freni patlamış arabanın sürücü koltuğuna oturtulan çocukların zik-zak çizmesini izlemek, ağaca toslamalarına davetiye çıkarır. 3. Hikâyesi olmayan hikâye yazamaz. Dikkat edin edebiyat dünyasındaki büyük yazarların geçmişi işgal edilmiş bir ülke enkazı kadar yağmalanmıştır. 4. ‘Nedenleri güçlü olanlar nasıllarını bulur’ der Nietzsche. Yani nedenleri güçlü olan çocuklar hiçbirimizin düşünemediği nasılları buluyorlar. 5. Çocukların çok sevilmesi değil doğru sevilmesi büyük önem taşır hem de çok büyük. Hayatında travma ve acı olmayan çocuk başarılı olamayacak mı tabii ki olacak ama doğru severseniz. Peki bu çocuklar hayatın her alanında mı başarılı oluyor? Benim gözlemlerim de hayır. Nerede hata veriyor sistem; özel hayatta. Açık yaralar bir yerde yakalıyor onları. Tanıdığı acıyı seçiyor çünkü bağışıklığı o acıya var. Yönetmeyi bildiği öğrendiği ilişki tipini seçiyor çünkü konfor alanı o. Bakınız tüm Oscar almış dünya starlarının özel hayatlarına hangisinde sağlıklı ilişkiler var çok az değil mi? O zaman kendimize şu soruyu soracağız? Biz akademik başarısı çok yüksek, çok para kazanan, ödüller alan çocuklarımız mı yoksa bunları da yakalayacak donanımla yetişmiş ama son derece sağlıklı ilişkiler de yönetebilen hiçbir madde ya da kişiye bağımlı olmayan mutlu çocuklar mı istiyoruz? Sadece mutlu bir çocuğum olsun da olmaz sadece okul birincisi olsun zengin olsun demek de olmaz. Hayat dengede güzel ve yaşanılasıdır.
YURT DIŞINDA OKUMAK HAYAL Mİ?
Pandemi döneminde yurt dışı eğitim danışmanı olarak kapılar kapanıp seyahat kısıtlamaları da getirilince dedim ki tamam bizim sektör bitti. Özellikle yurt dışı eğitim danışmanları çok ciddi darbeler aldılar. Ama bir çift var ki Türkiye’de hayranlıkla izlediğim Güler Akar ve Deniz Akar. 25 yıldır bir gün sızlanmadan, ağlamadan, şikâyet etmeden, sadece çözüme odaklı, son derece destekleyici profesyonelliklerini asla kaybetmeden yanmadan yıkılmadan bu en sarsıcı dönemi bile öyle güzel atlattılar ki. Ve yine yurt dışında okumak isteyen gençlerimize yol göstermek ve yolculuklarına ışık tutmak için harika bir fuar düzenliyorlar. Lütfen kaçırmayın ve gidin çünkü yurt dışında okumak sandığınız gibi hayal değil bu fuarlarda katılım sağlayan okulların yüzde 30 ve hatta yüzde 50’ye varan burs imkânlarından da haberdar olacaksınız. Üstelik bu fuar sadece eğitim değil yurt dışı kariyer planlamanızda da size çok yardımcı olacaktır. IEFT Yurt Dışı Eğitim Ve Kariyer Fuarı hayalinizdeki okulların temsilcilerini ayağınıza getiriyor. Bunca yıldır yapılan bu fuarın bu kadar başarılı olma sebeplerinin başında da fuarın direktörü Selime Tokoğlu eminim sizi yine her zamanki güler yüzü ile karşılayıp son derece verimli bir gün geçirmenizi sağlayacaktır. Kendisine bu yıl ki planları sordum bakalım neler yapacaklar.
1. Türkiye ve Avrupa’nın en büyük ve en kapsamlı yurt dışı eğitim fuarı olan IEFT Yurt Dışı Eğitim ve Kariyer Fuarları ailelerin ve gençlerin en doğru tercihi yapabilmesi için dünyanın en iyi eğitim kurumlarını Türkiye’de bir araya getiriyor.
1) Aile dizimi terapisinin çıkış noktası, bireylerin kuşaklar öncesinden başlayarak ailelerindeki bireyler ile görünmez bir bağ ile bağlı olduğudur. Bu bağ, bireylerin yaşadıkları olayları, başına gelenleri, geçirdiği psikolojik rahatsızlıkları etkilemektedir. Yani ailelerinde kuşaklar öncesinde yaşanan olaylar dahi bireylerin bugünkü hayatını etkilemekte ve değiştirmektedir. Aile dizimi terapisi’ ne göre, aile içerisinde yaşanan olumsuzluklar aile fertlerinin DNA’larına kazınmakta ve bu şekilde nesilden nesle aktarılmaktadır. Bu anlayışa göre bireyleri, doğdukları aileler şekillendirmekte ve bugün oldukları kişi haline getirmektedir. (Daha önceki yazımda da belirtmiştim. Doğduğunuz coğrafya değil, doğduğunuz aile kaderinizdir. Çünkü ülkeyi değiştirebilirsin ama aileni değiştiremezsin ama belli ki onlarla yaşanmışlıklarını iyileştirebiliyorsun.)
2) Aile dizimi terapisi, aile içerisinde yaşanan olaylar neticesinde oluşan bozulmaların ve kopmaların psikolojik problemlerin temelini oluşturduğu düşüncesini benimsemektedir. Bu durumun iyileştirilmesi için ise aile dizimi terapisi uygulanarak bireylerin ailelerine içsel olarak geri götürülmesi ve aileleri ile kendi iç dünyalarında barışmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Aile dizimi terapisi uygulanarak, aile sisteminde meydana gelen yıkılmalar ve kopmaların onarılması amaçlanmaktadır. Bu onarım ve aile bireyleri ile barışmanın gerçek dünya ile ilişkisi yoktur yani somut bir barışma ve onarımdan söz edilemez. Bu süreç, bireylerin içlerinde yaşadıkları ve gerçekleştirdikleri bir onarım ve barışma sürecidir.
Hımm o zaman benim kısa ve öz çıkarımım ‘Barışmazsan iyileşemezsin’ diyorlar. Aile dizimi de bir barışma yöntemi. Bence dizileri eleştirmek yerine, neyi ne kadar doğru yapıyorlar tartışmak yerine hepimizin aklına bu yöntemi düşürdükleri için yayında ve yapımda emeği gecen herkese teşekkür edip Ayvalık’a gitmekte fayda var. Bakın Türkiye’ye aile dizimini kim getirmiş.
“Bert Hellinger, Alman kökenli bir teolog. Bir din adamı. Ama felsefe ve pedagoji okuyor ve yıllar süren terapi eğitimi alıyor. Mehmet Zararsızoğlu yıllarca Hellinger ile birlikte çalışıyor. 2006 yılında ise Hellinger ile yollarını ayırıyor. O tarihten itibaren Mehmet Zararsızoğlu’nun da içinde bulunduğu bir grup, Hellinger’den uzaklaşıyor. Mehmet Zararsızoğlu Türkiye’ye dönüp, ‘Türkiye Sistem Dizimleri Enstitüsü’nü kuruyor ve şimdi ise Hellinger’den bağımsız bir yol izliyor kendisi.
Naçizane bir uyarı: Şimdi buradan yola çıkıp başınıza gelen her şeyden de ailenizi ata’larınızı lütfen suçlamayın. Allah gelişmeniz ve değişmeniz için akıl fikir de vermiş.
Belki de ergenlik döneminde altından kalkmakta zorlandığınız lafları işitme sebebiniz budur. Sizin üzerinizde üstünlük kurma çabası, ileride hayatlarında her yere sirayet ediyor ve tabii bu tavır onaylanmayınca da dış dünyadaki hayal kırıklıkları başlamış oluyor. Şöyle düşünün: İngiliz bir çocuk annesine sesleniyor: “Mommmm...” Ve anne cevap veriyor: “Yes mom...” Bu diyalog kulağınıza nasıl geliyorsa, aslında bizim dilimizde de o kadar anlamsız olmalı. Fakat kültürel olarak biz bu tabirlerin altını öyle güzel doldurduk hatta hepimiz alıştık ki artık tamamen rasyonalize etmiş bulunmaktayız. Hatta bu artık tüm akrabalar için de geçerli. Çocuk sesleniyor: “Teyzeee...” Cevap: “Efendim teyzecim...”
“Acaba ben de mi alışsam, rasyonalize etsem kafamda” diye pes etmeden önce yine de gidip bir bilene sormak istedim. Ve sordum. Cevabı, Uzman Psikolojik Danışman ve Aile Danışmanı Elvan Ucur’dan aldım.
1) Aslında anne-baba-çocuk üçgeninde roller değiştiği için hitaplar da değişti. Çocuğuyla arkadaş gibi olmaya çalışan, aile içinde çocuğunun biricikliğine hayranlık duyan ya da aşırı koruyan ve çevreleyen anne ve baba, hitaplarıyla beraber tutumlarıyla da rollerin değişimini onaylar hâle geldi. Kızım, oğlum, çocuğum ya da çocuğun kendi ismi yerine, aile içindeki rollerini kimi zaman üstün bir konuma sokan kimi zaman da ebeveyne bağımlı kılan hitaplar sıkça kullanılmaya başlandı. “Prensesim, paşam, annecim, babacım, aşkım...” gibi hitaplar belki önce sevgi ve şefkat ifadeleriyken, kendini üstün gören bir nesil yetişmesine neden olabilecek konuma kadar geldi.
2) Hitapların doğruluğu ya da yanlışlığı üzerinde tartışılabilir ama çocuğun kişilik gelişimi ve ruhsal dünyası açısından olumsuz bir etkilenmeyi ön görüyorsak, bu hitapların altını dolduran tutum ve davranışları fark etmek daha önemlidir. “Paşam...” diye sevilen bir çocuğa evde gerçekten “paşa” gibi davranılması, “annecim...” diye karşılık verilen bir çocuğa yetişkin rolü yüklenmesi ise söz konusu olan, hitaplardan çok o hitapların altını dolduran duygular ve düşünceler daha fazla konuşulmalıdır.