Bir eğitimci olarak ödevin gerekliliğine ama kalitesinin de önemine çok inanırım. Mesela bizim çocuklarımızın çoğu sunum yapmayı bilmez. Halbuki ödevler genellikle sunum üzerinden olsa, kendilerini ifade etme ve anlatım becerileri gelişse, iş hayatında daha başarılı olacaklar. Bir konuyu araştırıp, sunup, sonunda da fikir beyan edilmesi bence en geliştirici ödev biçimidir. Tabii ki bu sunum fikri ilkokulda mümkün değildir. Bakın İngiltere’de yapılan bir araştırma ilkokulda verilen ödevler için neler diyor:
ÖDEV=STRES Mİ?
Ödevin sadece öğrenci için değil veliler ve hatta öğretmenlerin kendileri için bile stres sebebi olması aşinadır. Sanki ödev herkesin ödeviymiş gibi evde bir tansiyon oluşturur. Bir ilkokul öğrencisine ödevin sağladığı yarar ile bu ödenen stres bedeline bakıldığında buna değmeyecek kadar az bir fayda gözlemlenmiş. Öbür taraftan ödevin faydasının ilkokuldan sonra daha da fazlalaştığı gözlemlenmiş. Özellikle sınav hazırlıklarında ve öğretilen materyalin pekişmesinde büyük faydası varmış. Lakin, 5-10 ya da 3-5 yaş aralıkları için ödevin yararlı bir çalışma biçiminden çok gerginlik yaratan bir süreç olduğu gözlemlenmektedir. İngiltere’de ilkokul öğrencilerine ne kadar ödev verilmesi ile ilgili bir kılavuz bilgi yok. 2018’de o dönemin Eğitim Genel Sekreteri Damien Hinds, buradaki kararı okulların müdürlerine bırakmıştır. Bu yüzden bu konuda çok net bir data yoktur ama 1000 veli üzerinde yapılan 2018 tarihli bir ankete göre öğrenciler ödevlerine haftada 2.2 saat ayırmaktadır. İlkokulda verilen ödevler okuma, heceleme, sınavlara ve bir sonraki derslere hazırlık olarak gözlemlenmektedir. Ödevin başka bir işlevi de ev ile okul arasındaki iletişimi oluşturmak olarak gözlemleniyor. Böylece ebeveynler kendilerini çocuklarının okul hayatının bir parçası olarak hissediyorlar. Tabii burada kastedilen ödevleri oturup onların yapması değil şüphesiz. Belli ki bu kendisini sürecin bir parçası olarak hissetmek stresi azaltmıyor çünkü 2018 Ofsted Veli Paneli’nde ortaya şu çıkmış: Velilerin yüzde 36’sı ilkokul ödevlerinin faydasından ziyade ev hayatlarını olumsuz ölçüde etkilediğini düşündükleri sonucuna varmış.
İLKOKULDA ÖDEVİN AKADEMİK FAYDASI VAR MI?
Bu konuda akademik bir çalışma yapılmamış ama yapılan analizlerin sonucunda ilkokuldaki ödevlerin ya çok az akademik faydası ya da pozitif hiçbir katkısının olmadığı gözlemlenmiştir. Bunun sebebi de belirlenmiş, yaşları küçük olduğu için bu çocukların ödevlerini aileden, öğretmeninden ya da okulundan destek almadan kendi başına yapamaması olarak belirlenmiş.
Ders çalışma becerileri de henüz tam gelişmediği için ödeve odaklanma konusunda da zorlukların çok yaşandığı kaçınılmazdır şüphesiz. Ödevin pozitif etkisinden çok veliden gelen baskı ve yüksek beklentiler ile negatif bir etkisi olabilme olasılığı da oldukça yüksek gözlemlenmiş.
Öncelikle iki sorunun da cevabını vereyim. Ne kadar erken o kadar iyi.
Velilerden en çok gelen soru şu: “Kaç yaşında göndermeye başlayalım?” Buradaki alt sınır 11 olmalı. 11 yaşında İngiltere’ye gelen ve sonrasında da çok sevip tekrar gelen çok sayıda öğrencim oldu. Fotoğrafta gördüğünüz hallerinden eser yok şimdi, hepsi genç kız oldu. Ve sadece bir kere değil sonra tekrar geldiler. Hatta biri seneye liseyi burada bitirecek.
Elif KUMAÇ
Çocuklarımıza tatilin tam olarak ne olduğunu, kendilerini geliştirme yolunda dur durağın olmadığını, belki yeni bir hobi başlangıcının onların hayatını tamamen değiştirebileceğini mutlak surette anlatmamız gerekiyor. Öncelikle “tatil” kelimesinin kökenine bakalım mı?
Tatil, dilimizde oldukça kullanılan kelimelerden birisidir. Arapça dilinden Türkçe’mize geçmiştir.
Türk Dil Kurumu’na göre ise şu anlamları taşır:
* Kanun gereğince çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme
* Okul, meclis, adliye vb. kuruluşların çalışmasını durdurduğu veya kapalı bulunduğu dönem
* Eğlenmek, dinlenmek amacıyla çalışmadan geçirilen süre.
Aslında şöyle algılamak lazım. Her sabah gittiğiniz iş, okul veya bina bir süreliğine kapalı ama bu şu demek olmuyor; sabah kalkıp oraya gitmeyeceksen hiçbir yere gitme ya da işe yarar hiçbir şey yapma! Acaba şunu alışkanlık edinsek işe yarar mı? Çocuklarınıza her tatil gününün sonunda, “Bugün yaptıkların sana ne kattı” diye sorsak mı? Bence işe yarayabilir.
BUGÜN YAPTIKLARIN SANA NE KATTI?
Türkiye’de şirketler artık bu konuda çalışanlarına gerçekten hem emek veriyor hem de bütçe ayırıyor. Hizmet içi eğitimlere, çalışanların İngilizce öğrenmelerine, satış tekniklerine, daha iyi nasıl ekip olunur ile ilgili grup çalışmalarına kadar artık her konuda eğitim var. Bugün sizi bu işi çok iyi yapan bir ekip ile tanıştıracağım.
KRAL GİBİ YÖNET!
Artık bazı hizmet içi eğitim isimlerine aşinayız. Mesela “satış yönetimi ve koçluk eğitimi...” Ama hiç “KRAL GİBİ YÖNET” diye bir eğitim başlığı görmemiştim. İlgimi çekti.
İçeriğini aşağıda paylaşıyorum ve sonra da bu eğitimi veren YAD Eğitim ve Danışmanlık kurucusu Tolga Sasık’dan diğer eğitimleri ile ilgili aldığım bilgileri paylaşacağım. Çok faydalı ve enteresan eğitimler veriyorlar. “KRAL GİBİ YÖNET” eğitim içeriğine geçmeden önce kullandıkları slogana bakın:“Eğer bir savaşta 100 aslandan kurulu bir orduya bir köpek liderlik ederse hepsi bir köpek gibi ölürler. Ancak 100 köpekten kurulu bir orduya bir aslan liderlik ediyorsa hepsi bir aslan gibi savaşırlar.”
Napoleon Bonaparte
“Paylaşmayı bilmez” derler ama esasen biz her oyuncağımızı ya da sahip olduğumuz her şeyi paylaşmayı arkadaş edinmek için daha küçük yaşlardan alışkanlık ediniriz. Yalnız bir yerde kantarın topuzunu feci kaçırırız, o da arkadaşlara verilen aşırı önem. Dünyamız onlardır. Kardeş, abla, abi onlardır. Hani derler ya “Fazlasını verdiğiniz hiçbir yerde kıymetiniz bilinmez” diye, işte aynen öyle olur. Tek çocukların hayatları arkadaşlıklar ile ilgili feci hayal kırıklıkları ile doludur. Ve şanslı iseniz, eğer hayatta iseler, sonunuz o zamanında arkadaşlarınız için bir kenara fırlattığınız anneniz ve babanız olur. Kuzenler hele tadından yenmez. Zamanında göstermediğiniz kıymetin vicdan azabı ile onlara daha çok bağlanırsınız. Lakin anne ve baba her zaman ebeveyndir ve öyle de kalmalıdır. Yeni dönem modern psikologların “Çocuklarınız ile arkadaş olun” söylemi benim hiç onaylayamadığım bir yaklaşım olmuştur. 47 yaşındayım. Annem ile çok iyi anlaşıyorum, her derdimi ona anlatıyorum, onunla gezmek, alışverişe, yemeğe gitmek harika ama o benim annem. Kaşı kalktı mı bir kere haddimi anında hatırlarım. Babam ile de öyledir. Çok komiktir benim babam ama arkadaşım falan da değildir. Kimlikleri ne olur karıştırmayalım. Emin olun çocuklarınızın bir sürü arkadaşları var. Okulda, kursta her yerde. Onların ihtiyacı olan; can yakmadan otoriter olabilen, evet’i evet hayır’ı hayır olan, istikrarlı, sevgi dolu, destekleyici ve en önemlisi birbiri ile iyi anlaşan anne ve babadır. Çünkü şundan emin olun ki sizin birbiriniz ile ilişkinizin izdüşümünü kendi çocuklarınızın hayatında kopyalanmış haliyle göreceksiniz. Evlatlarınız sizin eserinizdir. Sizi aynalarlar. Sizi kopyalar ama dediğinizi dinlemez yaptığınızı yaparlar.
ANNE VE BABANIN İYİ ANLAŞMASI KADAR ÇOCUĞA İYİ GELEN BAŞKA HİÇBİR ŞEY YOKTUR
Geçenlerde sevgili Ayşe Arman’ın Instagram hesabında, vefat etmiş eşine mektup yazan 80 yaşında bir adamın mektubunu okudum. Beklenenin aksine gözlerim hüzünden değil sinirden doldu. Ömrü hayatı boyunca karısına eziyet etmiş, kendi ağzı ile örnekler vermiş ve şimdi havaya mektup yazıyor. Çünkü bir ayağı çukurda ve cezalandırılma vakti yaklaşıyor. Korkudan yazmış işte... Evlenirsiniz çocuk da yaparsınız ama biraz önceki yazımda da belirttiğim gibi çocuklarınızın ihtiyacı olan annelerine de iyi davranan adamlardır. Sadece çocuklarına iyi davranan baba iyi baba değildir. Çocuklarının annesine de iyi davranmak zorundadır. Anne ve babanın birbiri ile iyi anlaşması kadar çocuğa iyi gelen hiçbir şey yoktur.
Hollywood filmlerindeki korkutucu robotlardan sıyrılıp farklı bir bakış açısı ile incelerseniz, aslında eğitime ne kadar büyük katkılar sağlayacağını anlayabilirsiniz. Umarım bu yazı yardımcı olur.
ÖNCELİKLE YAPAY ZEKÂ NEDİR?
Yapay zekâ çalışmaları, sıklıkla insanın düşünme yöntemlerini taklit eden yapay yöntemler geliştirmeye yöneliktir ancak bununla sınırlı değildir. Öğrenebilen ve gelecekte insan zekâsından bağımsız gelişebilecek bir yapay zekâ kavramına doğru yeni yönelimler oluşmaktadır. Bu yönelim, insanın evreni ve doğayı anlama çabasında kendisine yardımcı olabilecek, belki de kendisinden daha zeki, insan ötesi varlıklar meydana getirme düşünün bir ürünüdür. Bu düş, 1920’li yıllarda yazılan ve sonraları Isaac Asimov’u etkileyen modern bilim kurgu edebiyatının öncü yazarlarından Karel Čapek’in eserlerinde dışa vurmuştur. Karel Čapek, R.U.R adlı tiyatro oyununda yapay zekâya sahip robotlar ile insanlığın ortak toplumsal sorunlarını ele alarak 1920 yılında yapay zekânın insan aklından bağımsız gelişebileceğini öngörmüştür.O zaman şöyle diyebiliriz: İnsan zekâsını taklit ederek, elde edilen verilerle kendisini geliştirme ve yenileyebilme niteliklerine sahip makinelere yapay zekâ denir.İngilizce karşılığı ‘artificial intelligence’ olan yapay zekânın günümüzde ve gelecekte etki alanına gireceği öngörülen alanlar ise şunlardır:
* Ekonomi
* Eğitim
* Hukuk ve insan hakları
* Güvenlik ve dış politika
Hani daha önce de bahsetmiştim, pandemi dönemi yıkılmayıp tüm dirayeti ve profesyonelliği ile ayakta kalan, yurt dışındaki öğrencilerini asla mağdur bırakmayan ve benim de çözüm ortağım sevgili Deniz Akar yine harika bir etkinlik ile yurt dışında eğitim almak isteyen öğrencilerimize ışık tutacak.
Etkinlikte, IEFT’nin direktörü Selime Tokoğlu ile tanışmanızı tavsiye ederim. Kendisi bu etkinliği 15 yıldır organize ediyor. Hem hayatınıza çok tatlı bir insan dahil etmiş olursunuz hem de yurt dışında eğitim ile ilgili tüm sorularınıza cevap bulmuş olursunuz.
IEFT YURT DIŞI EĞİTİM VE KARİYER GÜNLERİ
IEFT, pandeminin ardından bu yıl tekrar öğrenci ve veliler için kapılarını açıyor. Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında ilk 500’e giren yaklaşık 35 üniversitenin yer alacağı etkinlikte, başarılı öğrencilere özel imkânlar ve indirimler sunulacak. Türk öğrenciler için yüzde 50, yüzde 70 ve yüzde 100 seviyelerine çıkan burs imkânları da yer alacak. Amerika’dan Japonya’ya, Kanada’dan İsveç’e, Almanya’dan Avustralya’ya kadar birçok farklı ülkeden eğitim kurumunun katılacağı etkinlik İzmir, Ankara ve İstanbul’da düzenlenecek. Etkinlikte, lise eğitiminden lisans eğitimine, yüksek lisanstan MBA’e kadar pek çok eğitim alternatifi konusunda bilgi almak mümkün olacak.
ETKİNLİK YERLERİ VE TARİHLERİ
* 16 Ekim – İzmir – Marriot Otel – 13.00 – 18.00
Alman filozof Ludwig Feuerbach, 1850’de “İnsan, yediği şeydir” demiştir. Bedenimizde 100 trilyon hücre bulunur ve bu hücreleri besleyen biziz. O zaman vücudumuzun beslediğimiz gıdalardan oluştuğunu biliyoruz. Bu yüzden, “Ne yersen O’sun” çok popüler bir deyimdir.
* * *
Sağlıklı yaşamın temelleri küçük yaşlarda atılıyorsa, o zaman yine iş öncelikle ailelere düşüyor. Ama diyelim ki aileden alamadınız, yetişkin olunca dışarıdan (uzmanlardan) destek ile de doğru beslenme alışkanlıkları edinebilirsiniz.
* * *
Aşağıda yazacağım tavsiyeler, benim de hali hazırda kilo sorunum olmamasına rağmen danışmanlığını aldığım Beslenme ve Diyet Uzmanı Fonksiyonel Tıp Diyetisyeni Ruhan Süme Yiğit’ten öğrendiklerimdir. Ben, diyet hiç sevmem. Benim inandığım “sürdürülebilen beslenme alışkanlıkları” edinmektir. Kendisinin tavsiyelerini uygulamaya başladığımdan beri daha sağlıklı bir birey olduğum kesindir. Zihnim de iyi çalışıyor şükür. Kendisine çok teşekkür ederim.
* * *
Tüm öğrencilerimize zihin açıklığı ve bedensel sağlık için aşağıdaki tavsiyeleri sıralıyorum: