Gazetelerden, pandemiyle ilgili açıklamalardan takip ettiğim de festivallerin yapılıp yapılmayacağıdır.
Hiç kuşkusuz bu beklentinin başında İstanbul Müzik Festivali gelir.
Konserleri, icraları salonda, açık havada dinlemenin özlemini bütün müzik severler duymuşlardır.
Elbette kapalı mekânlarda dinlemenin zevki başkadır.
Başlangıcından bugüne ajandamda yer verdiğim festival, İstanbul’un klasik müzik zevkini tatmin etmiştir.
Açık mekânlarda söz konusu değil ama salonlar için aşı meselesi gündeme gelecek mi?
18 Ağustos’ta başlayacak festivalin teması ‘Başka Bir Dünya Mümkün’ olarak belirlendi.
Mekânlar şöyle: Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, Rahmi M. Koç Müzesi, Venedik Sarayı, Sakıp Sabancı Müzesi, Fransız Sarayı, Saint Benoit Fransız Lisesi, Arter, Four Seasons Hotel, Atatürk Kent Ormanı, Fenerbahçe Parkı, Yıldız Parkı, Maximum Uniq Açıkhava.
Yangın beni başka bir alana sürükledi. Herkes fidanları bağışlıyor, ileride yeşerecek diyor. Ya evlerde yanan kitaplar, onların yerine gelmesi mümkün değil. Bence mekânlar yapıldıktan sonra, kütüphane kurma kampanyası başlatılmalı...
Yazımda sevgili dostum, sahaf Emin Nedret İşli’nin bilgisinden ve belgelerinden yararlandım...
Tabii afetler, birçok şeyi silip süpürür. Bazıları zaman içinde yerine konur ama kitap, özellikle yazma kitapların sayfalarını bir daha açamayız.
Hiç kuşkusuz tabii afetlerin yanı sıra, işgaller, savaşlar da tahribin baş suçlularıdır, kütüphaneler tarihinin kara sayfalarında dünya var oldukça lanetle anılırlar.
Yalnız genel kitaplıklar değil, pek çok özel kitaplık ve kütüphane yanarak kül olmuştur.
Mustafa Cezar, ‘Osmanlı devrinde İstanbul yapılarında tahribat yapan yangınlar ve tabii afetler’ başlıklı yazısında, Fatih döneminden başlayarak 1918 yılına kadar yaşanan yangın felaketlerini tek tek yazmıştır.
Cezar, yazısında 1569’dan başlayıp 100’den fazla büyük yangını tespit etmiştir. İstanbul’da bir mahallede başlayan yangınlarda; kitap, yazma, hat gibi birçok eser yok olmuştur.
Pertevniyal Lisesi, Türkçe-edebiyat hocası
Müzik elbette önce kulaklara ulaşır. Kulaklara ulaşmadan önce bilgi edinirseniz elbette o parçadan çok daha fazla zevk alırsınız. Bugün dinlediklerimizin yaratıcıları, uygulayıcıları, icracıları hakkında kitaplar bir müzikseverin kitaplığında bulunmalı. İyi konserleri belleğimden geçirdiğimde hiç kuşkusuz önce Nevzat Atlığ’ın korosunu hatırlarım. Pazar günleri 15 günde bir AKM’de saat 11.00’de gerçekleştirilen konserlere giderdim. Koltuk arkadaşlarım da Ayhan Songar ve Ahmet Kabaklı’ydı.
Kahire’de bir kongreye gittiğimizde de Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camisi’nin bahçesinde koroyu dinlemiştim. Dr. Nevzat Atlığ her konser için mutlaka o güne kadar arşivlerde kalmış bir besteyi seslendirirdi. Konserlerin kayıtları yapıldı, notaları yayımlandı; bu yönden de hizmetlerini anmalıyım. Şimdi Bodrum’da yaşıyor, orada da çalışmalarını sürdürüyor.
Ergun Balcı’nın hazırladığı ‘Nevzat Atlığ: Mûsikîmizle Övünmemiz İçin’ adlı kitabı okuduğumuzda kendini müziğe adamış birinin ekseninde Türkiye’de Türk müziği çalışmaları konusunda bilgiler öğreniyoruz. Bakın, Nevzat Atlığ kendini nasıl tanıtıyor: “Mesut Cemil Bey’i (müzisyen, besteci ve tambur ustası) ne kadar devam ettirip kendi şartlarım altında ne kadar geliştirebildiysem, aynı ilkeler doğrultusunda gerekli yenilikler getirebildiysem kendimi o kadar liyakatli bir halef sayarım.”
Nevzat Atlığ: Mûsikîmizle Övünmemiz İçin
Ergun Balcı
Kubbealtı Neşriyatı Yayınları
MÜZİĞİMİZE NASIL BAKIYORLAR?
Kitabın ilk yazısı, ‘Övgüsüz Anlatılamayan Bir Ömrün Başlangıç Metni’ ‘Ah, O Güzel İnsanlar, O Güzel Çocukluk’, ‘İstanbul’da Bir Tıbbiyeli’, ‘Konservatuvar’dan Radyo’ya Kısa Yol’, ‘Hoş Sadâ Peşinde’, ‘Devletin Kutlu Katına Doğru’ ve ‘Nihayet’ olmak üzere altı bölümden oluşuyor. Ama önce kitabın yazılış düzenini tanıtayım. Her bölümün başında bir şairden, bir yazardan, bir besteciden ayrıntı var. Kitapta Sâmiha Ayverdi ve Abdülhak Şinasi Hisar’dan alıntılar da var.
Çocuklarımızda, gerek evde gerek okulda doğa sevgisi, bu konuyu işleyen kitaplar ve görsel malzemeler sayesinde gelişir.
Yaşar Kemal’i okuyan birinin, tek ağaca, tek bitkiye bile zarar vereceğine inanmıyorum.
Dede Efendi’den Vivaldi’ye uzanan besteciler bize müzik zevkiyle doğa tutkusunu aşıladılar.
Türk müziğinden, Batı müziğinden doğaya, mevsimlere dair şarkılar var; onları dinleyenler doğanın bir ülkenin yaşamındaki yerini, önemini bilirler.
Bizim yayıncılık dünyasında, bu konuya dair yerli ve yabancı yazarların birçok kitabı vardır. Kitap fuarını ziyaret eden küçük ve büyük kitap meraklıları bu konuda zengin bir kitap listesini görmüşlerdir.
Doğa olayları, bunların kaynakları, iklim değişmeleri, bugün yaşadıklarımız kitaplarda anlatıldı. İklim üzerine birçok kitap yayımlandı, gelen tehlike, seller ve birçok doğa felaketi konusu işlendi.
Kaçımız bu kitapları okuduk? Doğaya sadece güneş, deniz, yağmur ve kar olarak baktık. Günlük yaşamımızı da dış saptamalarla düzenledik.
Televizyonda görüyorum, gazete haberlerinden okuyorum, yaz yığılmalarına bir anlam veremiyorum. Bu tavırları bir ihtiyaçtan çok ne yazık ki bir moda gösterişi olarak yorumluyorum.
Elbet tiyatroya, sinemaya verdiği emekler uzun uzun yazılacak.
Onunla birlikte yaşadığımız, bir şiir gösterisi belleğimin unutulmazları arasında.
Nedret Güvenç, Şehir Tiyatroları’nda bir ‘Teatral Şiir Gösterisi’ düzenlemek istedi, bunu da birlikte hazırlamamızı önerdi. Bu zevkli işi hemen kabul ettim.
Evinde günlerce çeşitli antolojileri tarayarak, tartışarak, görüşerek bir liste hazırladık.
Gecede 50 tiyatro oyuncusu yer aldı.
Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen geceye ilgi büyüktü. Şiirleri okunacak bazı şairler de katılmışlardı.
Daha sonra program kaldırıldı.
Türk edebiyatının aslarından Füruzan’ın ‘Parasız Yatılı’sı, 50’nci yılında özel ciltli olarak yeniden basıldı, yeniden gündeme geldi. Onun edebiyatımızdaki yeri üzerine incelemeler, eleştiriler yayımlandı.
Yıldönümlerinin, yazarların yeniden okunması, yeniden değerlendirilmesi için güzel bir girişim olduğunu hepimiz kabul ederiz.
Yazarların ve akademisyenlerin hazırladığı bir kitap, biz okurları Füruzan’ı ayrıntılı okumaya yöneltiyor, bu açıdan güzel bir olanak sunuyor: ‘Bahçelerinde Yaz - Füruzan Edebiyatı Üzerine’. Hazırlayanlar, Hilmi Tezgör ve Aslan Erdem.
Sunuş’ta Tezgör ve Erdem şöyle diyor: “Bu kitabı hazırlayanlar olarak Füruzan edebiyatı içinden ikimizin de ilk okuduğu ve hemen sevdiği kitabın ‘Gül Mevsimidir’ olmasını güzel bir tesadüf olarak görüyoruz ve bu bizi mutlu ediyor. ‘Hayatın özeti midir aşk? Nelere egemen olabilir; nelere karşı durabilir? Ne kadar sürebilir ki?’ Füruzan’ın dünyası, hepimizi ilgilendiren ve hâlâ cevaplayamadığımız bu gibi sorularla dolu bir dünya.”
Bu arada, kitabın arka kapağında da, Füruzan’ın ilk hikâyesini Yeni Gazete’de yayımlayan biri olarak benden bir alıntı konmuş: “Genellikle öykü karakterleri fazla anımsandığı gibi edebiyat tarihinde tipler arasında ya anılır ya anılmaz. Füruzan’ın tipleri birer roman kahramanı düzeyine yükselmiştir ve hiçbir zaman akıldan çıkmaz.”
‘Bahçelerinde Yaz-Füruzan Edebiyatı Üzerine’ Hazırlayanlar: Hilmi Tezgör-Aslan Erdem Yapı Kredi Yayınları
‘ZAMAN ELİMİZDEN ALINDI’
Müzayedede hangi sanatçıların eserleri sunuluyor: Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabri Berkel, Füreya Koral... Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün fotoğrafları...
Müzayedede 4 Ağustos’ta ölüm yıldönümü olan Sabri Berkel’e ait fotoğraflar, sanatçının sergilerine dair davetiyeler da satışa sunuluyor.
1 Ağustos 2021 Pazar günü saat 13.02’de müzayede canlı olarak gerçekleştirilecek.
Geçen dönem müzayedeler, festivaller, bütün güçlerini sergileyemediler.
*
MURAT Yeşilyurt aşağıdaki adlara bazı sorular yöneltti. Geçen mevsimin bir grafiğini verilen yanıtlardan çıkarmamızı sağladı.
Onun sorularına yanıtlardan yalnız geçen mevsimi değil gelecek mevsimin gündemini de öğreniyoruz.
Kimlerle konuştu:
Ateş Ailesi’nin çalışmalarını bilirdim, sevgili Toktamış Ateş yakın arkadaşımızdı.
Bayram günlerinde okuduğum, Ahmet Emre Ateş’in kaleme aldığı bir kitap:
‘Her Sayfası Altın Değerinde: Ahmed Ateş - Ailesi: Hatıralar, Belgeler, Resimler.’
Ömrünü bilime adamış Ahmed Ateş’in eşi Fikret Ateş’in ekseninde, bu anılardan bilim dünyasını, dönemin önemli kişilerini de tanıyoruz.
Yaşadıkları sur içindeki evi ve kütüphaneyi Toktamış’tan dinlerdik.
Tanıtım cümlesi, etkili bir tasvir özelliği taşıyor:
“İstanbul’da güngörmüş ahşap mobilyaların kitap kokusuyla karıştığı hatıralarla dolu bir ev. Prof. Dr. Ahmed Ateş ve ailesinin evi. Türkiye’de kültür, bilim ve siyaset üçgeninde yaşananların kısa tarihini anlamak açısından önemli bir kesişim noktası...”
Torun