Ben gençliğimde en güzel günlerimi Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde geçirdim.
Sabah gelir, akşam üstü çıkardım.
Dönemin kütüphane müdürü rahmetli Muzaffer Gökman bana üst katta kitaplar arasında bir masa vermişti.
O yıllarda kütüphanenin büyümesine ihtiyaç duyuluyordu. Yanda bir bina boşalmıştı ama talibi çoktu.
Bir gün Gökman, otobüse binip Ankara’ya gidiyor. Başbakanlık binasına giriyor ve rahmetli Başbakan Adnan Menderes’le görüşmek istediğini söylüyor. Randevusu olmamasına rağmen Menderes buyursun diyor, Muzaffer Gökman kütüphaneyi büyütebilmek için o binaya ihtiyacı olduğunu anlatıyor. Menderes yanılmıyorsam Emin Kalafat’ı arayıp o binayı Müdür Bey’e verin diyor.
Gökman önemli bibliyografya kitapları yayımladı.
Eski dönemlerde kütüphaneci dostlarımın çalışma koşullarının zorluğuna her zaman tanık olmuşumdur.
Ben kitaplarımı ne yaptım?
1990’lı yıllarda “Anadolu’nun Görsel Tarihi” dizisini başlattı. Genel bir perspektif olan 1. Fasikül’ü, İstanbul Silahhane’de Osmanlı Dizisi (2. Fasikül), daha sonra Alanya Selçuklu Tersanesi’nde Selçuklu Dizisi (3. Fasikül) sergileri izledi.
KÜLTÜREL BELLEK
Dün Koçan’ın “Geleneğin Şifreleri-Geleceğin Şifreleri” sergisinin açılışını yaptık. Bu sergi birkaç açıdan son derece dikkat çekici önerilere sahip. Bunlardan bir tanesi mekânın sahip olduğu kültürel bellek. İçerisinde Bizans mozaiklerinin toprağı kazıyarak çıkarıldığı çok etkileyici bir bölüm, bir de bu bölümün üstüne kurulmuş olan Osmanlı yapısı, 1800’lerin dönemsel izlerini taşıyan bir yapı bulunuyor. Nitekim Koçan konuşmasında bu mekânda sergi açmasının en heyecanlı yanının, mekânın bir kültürler buluşmasına tanıklık yapmış olması olduğunu belirtti.
Koçan, gelenekle çok yakından ilgilenen ve insanoğlunun kültürel süreklilik peşinden giderek kendini yenilediğini kabullenen bir görüşe sahip. Ona göre kültür statik ve durağan değildir. Gelenek de statik ve durağan değildir. Kendini yenileyerek geleceğe taşır. Onun için de kültürel süreklilik sağlanmış olur. Geleneği tekrar olarak algılamak yerine, çağın birikimleriyle bir gelecek yaratma eylemi olarak kabul ediyor. Aslında bu mekân da Koçan’ın değindiği anlamda veriler barındırıyor, büyük bir kültürel zenginliğe ve çeşitliliğe de ev sahipliği yapıyor.
Mekân açısından değinilecek başka önemli bir konu ise Zeytinburnu Belediye Başkanı
Önsöz’de kitabın özelliği belirtiliyor:
“Onun, halkının arasında olmasında, halkına ulaşmasında, otomobil önemli bir araç olmuştur.
Bu çalışma vasıtasıyla, onun hayatını adadığı Türk halkı ile temasına otomobil vasıtasıyla küçük bir pencere açmak istedik.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, Milli Mücadele yıllarındaki zorlu otomobil yolculukları ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra halkla kenetlenmesinde otomobilin ne kadar önemli rol oynadığı kronolojik olarak anlatılmıştır.”
Bölüm başlıkları:
Otomobilin Kısa Tarihçesi
Otomobilin Türkiye’ye Geliş Serüveni (1900–1919)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açılıştan sonra Çanakkale üzerine kitaplar, türküler belleğimde sıralandı.
Hiç kuşkusuz önce Mehmet Akif Ersoy’un ‘Çanakkale Şehitlerine’ şiiri, diğeri de Ruşen Eşref Ünaydın’ın ‘Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal’le Mülakat’.
Bu ikisini okumadan Çanakkale Savaşı’nın derinlemesine anlaşılacağına inanamıyorum.
Köprüler, kültürleri, insanları, şehirleri birbirine ulaştıran yapılardır.
Ara Güler’den bir fotoğraf. Karlı bir günde Galata Köprüsü’nde at arabası, arabacı atının yanında yürüyor.
Galata Köprüsü’nün altında lokantalar vardı, vapur saatini bekleyenler orada arkadaşlarıyla buluşur, yemek yerlerdi.
Çanakkale’ye üç kez gittim. İlk kez Çanakkale Üniversitesi’nin beni Onur Konuğu seçtiği sempozyuma katılmıştım, doğa içinde de bir ağacın dibine oturdum, şair Ömer Erdem bir söyleşi yapmıştı.
Daha sonra konuşma yapmak için Bozcaada ve Gökçeada’ya gittim.
Gerek Türkiye’de gerek yurtdışında gideceğim yerin edebiyat yapıtlarını okurum. Okumamın dışında gittiğim her yer üzerine belleğimde kalan dizeleri mırıldanırım...
Haydar Ergülen’in ‘Yayan Yapıldak-Yolyazı’ kitabını
bu yüzden sevdim. Bu, üçlemenin ilk kitabı; suyazı
ve gökyazıyla tamamlanacak.
Haydar Ergülen hem iyi bir şair hem de iyi bir denemecidir. Ayrıca birçok şair üzerine de önemli yazılar kaleme almıştır. İyi bir takipçidir...
Ergülen’in bir başka hoşuma giden yanı da kızını unutmadığını, her zaman yanında ve kitabında olduğunu kanıtlamıştır. Şairler kız çocuklarını çok severler.
İlk sayfayı açtığımda karşılaştığım yazı:
Bildiriyi okuyalım:
ŞİİR SEN BENİM
HER ŞEYİMSİN
İsteme benden canımı Tanrım
Ne cennet ne cehennem
ömrümü şiire adadım
Kimseye vermem.
Dün başlayan kutlamalar kapsamında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası, ‘Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Özel Konseri’ programında Can Atilla’nın ‘57. Alay Gelibolu Senfonisi’ni seslendirdi. Türk ordusunun büyük bedeller vererek kazandığı bu şanlı galibiyeti, ödüllü şef Burak Tüzün yönetiminde sahneye taşıyan İstanbul Devlet Senfoni’ye usta opera sanatçısı Hülya Kazan ve başarılı viyolonsel sanatçısı Serdar Rasul solist olarak eşlik etti.
İLK TÜRK MÜZİĞİ OPERASI ÇANAKKALE İÇİN
Çanakkale Zaferi’nin 107’nci yıldönümünde ilk Türk müziği operası ‘Çanakkale’ye Ağıt’, AKM Tiyatro Salonu’nda sahneleniyor. Konser, Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destekleriyle 18 Mart saat 11.00’de sanatseverlerle buluşacak. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ses ve saz sanatçılarını, MEB Âşık Veysel Güzel Sanatlar Lisesi Korosu ve MEB Müfredans Dans Grubu’nu bir araya getiren konser, Türk ordusunun şanlı zaferini sahneye taşıyacak. Milli Eğitim Bakan Danışmanı ve Türk müziği ses sanatçısı Doç. Dr. Aylin Şengün Taşçı’nın genel sanat yönetmenliğini yaptığı ‘Çanakkale’ye Ağıt’ adlı ilk Türk Müziği operasının librettosu orkestra şefi Nihat Gönül’e ait.
MARŞLAR, ŞARKILAR, İLAHİLER, ŞİİRLER
İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, Çanakkale Zaferi’ni konu edinen ‘Çanakkale Destanı’ konseriyle AKM’de sanatseverlerin huzuruna çıkmaya hazırlanıyor. Ayhan Çağlı ile Enes Ergün’ün sunumlarını ve Özata Ayan’ın hazırladığı barkovizyon gösterisini seyirciyle buluşturan ‘Çanakkale Destanı’nda İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu’nun tüm birimleri bu görkemli anlatı için bir araya geliyor. Konser, Çanakkale Destanı’nın seyrini anlatan bir repertuvarla Kuran okunarak başlayıp marşlar, türküler, ilahiler, ağıtlar, şarkılar ve şiirlerle devam edecek. Sanat yönetmenliğini Mehmet İhsan Özer’in üstlendiği konser, 18 Mart saat 20.00’de AKM Tiyatro Salonu’nda.
İDOB’DAN ÇANAKKALE ZAFERİ KONSERİ
Derginin ilk yazısı Fisun Yalçınkaya’nın.
Ayşe H. Köksal yazısında bir soruya yanıt arıyor:
“Acaba modernizmin tarihini hatırlatan resim ve heykel müzelerine gerek var mı?
Müze ve sanat birbirinden asla kopmuyor, çünkü birbirini dönüştürüyor. O nedenle, resim ve heykel müzelerinin gerekliliği sorusuna, sanatın gerekliliği sorusuna, sanatın özerkliğiyle müze arasındaki üretken çatışmayı tartışarak cevap aramak istiyorum.
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi (İRHM) hem bir modernlik kurumu hem de modernizmin temsilcisidir. Sanat müzesi, özünde ve kuruluşu itibarıyla bir modernlik kurumudur.”
İRHM’nin, kuşkusuz Türkiye modernizm tarihinde yadsınamaz bir yeri var.