Başak Ürkmez’in ‘Dev Sinemaların Devasa Afişleri, Sinema Fenerleri’ çalışması bu konuda önemli bir kaynak kitap.
Gençliğimde birçok sinema afişinin hazırlanışını, yapılışını, fuayelerdeki çalışmaları seyrettiğimi hatırlıyorum.
Füruzan
Dijital çağa geçildiğinden olsa gerek afişlerin eskisi kadar önemi kalmadı sanki. Meydanlarda, dev panolarda pek görünmez oldular.
Daha çok dizi afişlerine rastlıyorum neredeyse.
Eskiden, özellikle Türk filmleri için yapılan afişlerde kimin adının üstte olacağı, kimin kaç punto büyüklükte yazılacağı tartışmalara yol açardı.
Çalışmaya emek verenler ve yazı sıralaması şöyle:
TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı’nda Onur Ödülü ona verilmişti. Törenden sonra otelde akşam yemeğinde oturup konuşmuştuk. Füruzan da yanımızdaydı. Aşağıdaki salonda da yerel müzisyenlerin sazından ve sesinden sıra gecelerinin şarkılarını, türkülerini dinliyorduk. Hiç kuşkusuz Margosyan’ın anıları canlanmıştı. Onları anlattı uzun uzun. Daha sonraki yıllarda da kitap fuarlarındaki Aras Yayınları standında karşılaşır, ayaküstü konuşurduk.
Acaba kitap okumanın mekânı var mıdır; her kitabın okuma yeri, etkisini arttırır mı? Sizi yılların ötesine alıp götürür mü?
Diyarbakır Kitap Fuarı zamanında Erdebil Köşkü’nün terasında Fırat Köprüsü’ne bakarken, Margosyan’ı okuduğum aklımdan çıkmıyor. Akşamüstleri çocukluğumdan beri bir hüzün kaplar beni, Ahmet Muhip Dıranas’ın dediği gibi akşamüstleri hoyrattır. Bu duyguyu alabildiğince o an yaşadım.
Sürgünlük, edebiyatın önemli, vurucu konularından biridir, yerini yurdunu terk edip başka bir şehre, mekâna yerleşmenin tedirginliği zor atlatılır.
Fuar dolayısıyla kaleme aldığım yazının adı, ‘Tarihi Edebiyattan Okumak ve Mıgırdiç Margosyan’dı.
Şeyhmus Diken’in hazırladığı ‘Gittin ki Tez Gelesin’ kitabını okudum.
Kitap bir şiirle açılıyor:
2017 yılında onun CD’leri üzerine yazdığım yazımın başlığı, ‘Sanatçının Sanatçıya Övgüsü’ idi.
İdil Biret, Tomris Öziş’in kayıtlarını dinlemiş, icralarını çok beğenmiş ve onları ‘İdil Biret Arşivi’ (IBA) içinde çıkarmıştı. Piyanistliği konusunda da övgülerle bezeli bir yazı, 5 CD’lik albümün kitapçığı içinde yer almıştı.
Albüm kapağında “Tomris Öziş: Solo ve Orkestra ile Canlı Kayıtlar” yazılıydı.
İstanbul’da doğan Öziş, üstün yetenekli gençler sınavını kazanarak Almanya’ya gitti. Münih Devlet Yüksek Müzik Okulu Piyano Bölümü’nü bitirdi. İzmir Konservatuvarı’nda piyano öğretmenliği yaptı. 1982’de sağlık sorunlarından ötürü piyanistliğe veda etmek zorunda kaldı.
*
Kimler onun üzerine yazdı:
Üner Birkan
Bazı adlar var ki, okul sıralarında mutlaka eserlerinden en az bir-iki tane okumuşuzdur. Ömer Seyfettin de bu adlardan biridir. Bazı hikâyeleri hâlâ belleğimizdedir. Ama Türk edebiyatındaki yeri, etkisi, açtığı çığır konusunda ayrıntılı bir bilgiye sahip değiliz. Tahir Alangu’nun yazdığı ‘Ömer Seyfettin - Ülkücü Bir Yazarın Romanı’ kitabı bu büyük yazarın yeniden gündeme gelmesini, değişik açılardan incelenmesini sağladı.
Daha ilk sayfada merakınızı çeken bir kitap var bugün yazımda: Yazarı; Salim Nizam, ‘Ben Gönen’de Doğdum - Ömer Seyfettin Biyografik Romanı: Kısa Bir Ömrün Uzun Hikâyesi’... Kitabın ilk sayfasında da Mehmet Ziya Gökalp’ten bir alıntı var: “Ömer Seyfettin bugünkü Türkçemizin Kristof Kolomb’udur.”
‘36 yıllık hikâye’
Nâzım H. Polat’ın ‘Ömer Seyfettin’in İzinde’ adlı sunuş yazısında tarihi roman ve biyografik roman üzerine bilgi veriliyor: “Konumuz açısından asıl hatırlamamız gereken eserler, Ömer Seyfettin’i bir romanın şahıslar dünyasına yerleştirerek yaşatanlardır. Konumuzla doğrudan ilgili bir başka eseri anmadan geçemeyiz. Yirmi beş yılda, zaman zaman derleyen, zaman zaman üzerinde düşünüp Alangu’yla birlikte Türkiye’yi dolaşan bu kitap; büyük bir edebiyat geçmişinin öncülerinden birini, gençliğin bilincine katmak, yeni bir çağın gerçeklerine ve şartlarına göre değerlendirerek yaşatmak için yazıldı.”
Alangu Hoca, benim için de seçkin bir yerdedir. Yönettiğim Yeni Edebiyat dergisine Ömer Seyfettin’in ölümünün 50’nci yılında bir özel sayı hazırlamıştı.
Mesut Ilgım’ın hazırladığı ‘Afrodisyas - Sebasteion - Sevgi Gönül Salonu’ kitabı bu gerekçelerle önem kazanıyor.
Sunum, Ömer M.Koç’un:
“1979–1986 yılları arasında Prof. Kenan T. Erim tarafından yapılan kazılarda günışığına çıkan ve antik dünyada bir benzeri daha bulunmayan, Sebastion tapınağına ait, sanat değeri çok yüksek kabartmalar nihayet sergileniyor.”
Ömer M. Koç’un Sunum yazısında, kazıda bulunuşlarından bu yana yapılanlar anlatılıyor.
1987 yılında bir avuç Afrodisyas sevdalısı tarafından kurulmuş olan Geyre Vakfı, Afrodisyas antik kentinde kültür, bilimsel araştırma ve geliştirme konularında devam eden faaliyette bulunmayı amaç edinmiş ve kuruluş tarihinden itibaren Afrodisyas antik kentinde devam eden kazı ve restorasyon çalışmaları için kaynak yaratmaktadır.
Cengiz Bektaş’ın Afrodisyas’ta Ek Müze (Sebasteion Salonu) yazısı da yer alıyor.
Kitapta ‘Efsaneler ve Kahramanlar’ yazısında salonda bulunanlarla ilgili bilgiler veriliyor.
Diğer bir bölüm de
Bestecilerimize gerek özel sektör gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın verdiği beste siparişlerinin işlevi, eserlerinin başka ülkelerde de çalınmasını sağlamaktır.
Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı Başkanı Adnan Polat bu anlayışın bir örneği olarak Gül Baba Senfonik Şiiri bestesini, besteci İlyas Mirzayev’e sipariş etmişti. Buna aracılık eden Türk klasik müzik yaşamından Remzi Buharalı oldu.
O beste tamamlandı ve ‘Gül Baba Senfonik Şiiri’, dünyanın en eski orkestraları arasında yer alan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası aracılığıyla 1 Nisan Cuma gecesi CSO Ada Ankara’da ilk kez dinleyiciyle buluşacak. ‘Gül Baba Senfonik Şiiri’nin seslendirileceği konserde, Macaristan’dan konuk olarak ünlü orkestra şefi Heja Domonkos ve piyanist Jozsef Balog yer alacak.
Türk ve Macar toplumları arasında köprü amacıyla kurulan Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı, böylece ilk kez özel bir senfonik şiirle izleyici karşısına çıkıyor.
Gül Baba Mirasını Koruma Vakfı, Türkiye ve Macaristan’ın en kalıcı simgelerinden olan Gül Baba Türbesi’ni; yaşayan bir kültür-sanat mekânı haline getirerek iki milletin tarihine, kültürüne ve sosyal yaşamına katkıda bulunma misyonunu sahipleniyor. Bu amaçla, dünyanın en eski orkestraları arasında yer alan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası aracılığıyla ilk kez izleyiciyle buluşarak dünya prömiyeri gerçekleştirilecek ‘Gül Baba Senfonik Şiiri’ konseriyle Türkiye’deki faaliyetlerin ilk adımı atılıyor.
1 Nisan’da Türkiye’de izleyici karşısına çıkacak olan ‘Gül Baba Senfonik Şiiri’ yakında Macaristan’da da sahne alacak. Ayrıca, dünyada tanınmış şefler ve orkestralarla buluşacak.
Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Adnan Polat, “Türkiye ve Macaristan, kökleri uzun yıllara dayanan iki dost ülke. Ekonomik, siyasi, ticari, turistik ve sosyokültürel ilişkilerini uzun yıllardır sürdüren her iki ülkede de ortak bağların getirdiği köklü tarihi yansıtan eserlerin izlerine rastlamak mümkün. Gül Baba’nın mirası ve bu zamana kadarki en kapsamlı yenileme çalışmasıyla açılan Gül Baba Türbesi ise, Türkiye ve Macaristan arasındaki dostluğu, aynı zamanda kültürel ve ticari işbirliğini destekleyen en önemli unsurlar. ‘Gül Baba Senfonik Şiiri’yle bu işbirliğini taçlandırarak, başta Türkiye ve Macaristan olmak üzere dünya çapında tanınmış şef ve orkestralar aracılığıyla bu manevi mirasın daha çok insana ulaşmasını sağlamak ve bu anlamlı kültürel bağı daha da güçlendirmek istiyoruz” diyor.
Rekor kıran oyunu ‘Devr-i Süleyman’la başlayacağım onu yazmaya...
Modern tiyatro anlayışı ile bizim geleneksel tiyatronun lezzetini birleştirmiş, her katmandaki okurun seyir zevkinin kıvamını keşfetmişti.
Seyretmeye gelen dostlarına sahneden laf atıyordu, gittiğim gece bana da seslenmişti.
Aksaray’da bir tiyatro salonuydu.
Tiyatro tarihindeki başarısına bir örnek verelim. Bir günde üç seans oynuyorlardı.
Bizim kuşaktan birçok kişinin biyografisinde iki unsur mutlaka vardır:
Yargılanma ve sürgün.
O ğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ romanının edebiyat tarihindeki yeri kadar benim için özel bir önemi vardır.
Çünkü kitabın yayımlanmasından sonra yazarla yaptığım televizyon sohbeti tek söyleşisidir. Bir kitap için farklı görüşler o kitaba zenginlik sağlar ayrıca okurun kitaba farklı açıdan bakmasını mümkün kılar. Editörlüğünü Mesut Koçak’ın yaptığı ‘Hayat Oyun Kayboluş: Tutunamayanlar Kitabı’ bu tür bir çalışma.
Kimlerin yazısı var:
* Estetik Bir Metamorfoz Olarak Tutunamayanlar-Mesut Koçak
* Solgun Ateş’in Gölgesi ve Tutunamayanlar’ın Işığı-Turgay Anar
* İki Tutunamayan (Don Quijote-Turgut Özben) ile Onların İhtiyaç Duyduğu (Olric-Sancho Panza)-Handan Acar Yıldız
* Tutunamayanlar’da Delilik ve Deliliğin Dili- Mehmet Narlı
* Oyunlara Tutunmak: Oğuz Atay’ın Oyunsu Dünyası-Serhat Demirel