1960-1970’lerde Yaşar Kemal, Oktay Rıfat, Fethi Naci, Edip Cansever gibi edebiyatçıları konuk etmiş, Eşref Şefik’in yazar ve sanatçı dostlarını ağırlamış olan Ada’da edebiyat geleneğini yaşatmak ve sürdürmek için biraraya gelen Ada dostlarının girişimiyle ilki geçen yıl yapılan Marmara Adası Edebiyat Günleri’nin bu yılki ana teması, edebiyatın halklar ve insanlar arasında köprüler kurma gücünden hareketle, “Edebiyat denizleri aşar karalara ulaşır” olarak belirlendi.
Bu yıl edebiyat günlerinin iki Yunan konuğu var:
* Dimitris Sotakis
* Marmara kökenli Ioannis Papachristou
* Etkinlikte çocuklar da unutulmadı. Yeni okur ve yazarların yetişmesi umuduyla Müge Acar ve Aysun Altındağ çocuk edebiyat atölyeleri düzenliyorlar.
* Açılışın yapılacağı şiir akşamında
* Altay Öktem,
*
Birçok şehrin mutfağı başka yerlerde de sunuluyor.
Yemek ve Kültür dergisinin yaz sayısı yine ilgi çekici konular ve yazılara yer vermiş.
Enis Batur’un ‘Yemek ve gülmek’ yazısı sinema dünyasından unutulmaz örnekleri sıralıyor:
“Bu iki fiili bir arada anmayı sağlayan örnekler var. Daha önce de üzerinde durduğum bazı filmler konuyu koyu kara mizah tonuyla işlemişlerdir: Marco Ferreri’nin ‘Büyük Tıkınma’sı, ölesiye yemenin gülünçlüğünü mercek altına alırken, izleyiciyi ölçüsüz tüketim dünyasının gerçekliğine bağlı bir biçimde gülmeye sürükler.
Yedinci sanatta yemek konusu, uzun sofra sekanslı filmler geniş bir filmotek oluşturacak ölçüde yaygındır.”
Yazıdan bazı hatırlatmalar:
- Blake Edward – The Party
- Bunuel – Burjuvazinin Gizli Çekiciliği
Birincisi kütüphane açmaları, ikincisi de beldelerinin tarihini yazdırmaları.
Belediyelerden gelen konuşma taleplerinin hepsine katıldım, konuştum, çekim yaptılar.
O semtte yaşayanların bilgisine başvurmak elbette gerekir ama bunun yanında kitapları da okumak, onları bütünlemek gerekir.
Semtlerin tarihinin içinde orada yaşayanlar kadar gündelik hayat da yazıya getirmeli.
İstanbul’un her semti aynı zamanda kozmopolit kavramının da örneklerini oluşturur.
Adı semtle anılan kişilerin bireysel tarihleri bu çalışmalarda yer almalı. Arşiv çalışmalarının buradaki önemine değinelim. Ne yazık ki bu alanda koruma duygumuz, alışkanlığımız zayıf.
İstanbul’un her semtindeki yaşam farklıdır. Evler, apartmanlar, eski pazarlar bile önemli birer ayrıntıdır.
Beyoğlu’nu anlatanlar hep İstiklal Caddesi’ndeki görkemi, lüksü okurlarına iletirler.
Şimdi maliyetlerin artması doğrultusunda birçok kitap mağazasında dergi bulunmuyor. Bazı dergiler de kapandı. Bu demektir ki edebiyatın günlük seyri okura ulaşmıyor, kısacası okur edebiyatın nabzını tutamıyor.
Kitapçıları geziyorum, değişik konularda birçok dergiye rastlıyorum ama edebiyat dergilerine rastlayamıyorum.
Müşteri sayısı çok olan kitapçılarda çok az sayıda da olsa dergi bulundurulmasını öneriyorum. Meraklısı için bu şarttır.
Her türlü LP’nin LP çaların bulunduğu bu mağazaları edebiyat dergisinin bulunmaması gerçekten iyi bir okuru üzüyor.
Bir zamanlar söylediklerine göre, büyük kitap mağazalarının müfettişleri varmış, onlar mağazaları teftiş ediyorlar, yüksek satışı olmayan derginin dağıtımını kestiriyorlarmış.
Bu şirketlerin yönetim kurullarının olduğunu sanıyorum, onlar da sadece ticareti düşünmesinler.
Aboneliğin ticari açıdan mümkün olmadığını da biliyoruz.
Dağıtıcılar sadece ticareti değil o ülkenin kültürel düzeyini de düşünmek zorundadırlar.
İki kitabın adları:
- ‘Cumhuriyet’in 100 Günü: İnkılabın Ayak Sesleri’
- ‘Cumhuriyet’in 100 İsmi: Büyük Devrimin Portreleri’
Kitapların oluşum, yazılış süreci benim dikkatimi çeker. Bu yazıdan çalışma yöntemi, kaynaklara, belgelere yaklaşımı, değerlendirmesi anlaşılır. Cumhuriyet’le ilgili kitaplar bugünlerde mutlaka okunmalıdır. Bugünü anlamak için dünün tarihini okumalıyız.
Gürkan ne diyor?
Bir imparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş 19 Mayıs 1919’la başlamaz, bazı tarihler öne çıkar ama altını, arkasını beslemek şartıyla.
Ayrıca inceleme, sadece sınırlarımız içindeki değerlendirmelerle de yetinmiyor.
Ailem yazlığa ben kütüphaneye giderdim. Kitaplarımdan, long play’lerimden, kırtasiyelerimden uzak olunca kendimi çok yalnız hissediyorum.
Sıcak, bir yandan eve kapatıyor insanları.
İstanbul’u dolaşıyorum. Rehberlerim ne?
İstanbul üzerine şarkı besteleyenler, İstanbul’u yazanlar, bu şehri yeniden tanımamı sağlıyorlar.
Her semtin bir şarkısı vardır. Onlar yalnız müziğin değil, yaşama biçiminin de tanıklarıdır.
Hemen hemen hepsini dinledim, belleğime kazındı.
Örnek vermeliyim.
Büyükada’ya giderken
Osman Müftüoğlu her gün beden sağlığımızı düşünürken cumartesi günleri de ruh sağlığı üzerine tavsiyelerde bulunuyor. Gerçekten de günümüz insanının müziğe ihtiyacı tartışılmayacak derecede önemli.
Ruhun gıdası müzik denince acaba “Hangi müzik?” sorusu aklıma geliyor. “Her türlü müzik” yanıtını verenler biraz daha düşündükten sonra karar versinler.
Müzik terapisi imparatorluklardan bugüne gelen bir tedavi yöntemi.
Evliya Çelebi’nin Edirne Darüşşifası’nı anlattığı satırlar bugüne kadar geliyor.
Charles Baudelaire’i intihardan kurtaran müzikmiş.
İki kitap tavsiyesinde bulunacağım:
1- ‘Müzik Terapisi’
Rachel Darnley-Smith, Helen M. Patey
Unuttuğumuz semtler, unuttuğumuz alışkanlıklar böyle günlerde yeniden canlanıyor.
Caddelere baktığımda uzun yıllar önce Ara Güler’in çektiği fotoğraflar canlanıyor belleğimde. Biriken iş yoğunluğundan Müzik Festivali’nden bazı önemli konserleri kaçırdım, solistleri dinleyemediğim için üzgünüm.
Konserlere giden dostlarım doluluk oranının yüksek olduğunu söylediler, sevindim.
Eskiden Bayram Gazetesi çıkardı, o da artık yayınlanmıyor.
Saatlerce süren uzun yolculuklara dayanamadım, hayatımda öğrendiğim tek şey, mihneti kendine zevk etmek.
Zaten yazlık yerleri kışın severim, büyükşehirlerdeki yalnızlık, terk edilmişlik beni etkiler.
Bazı şehirleri tanımak için bazı yazarları okumak gerekir. Konu İstanbul’sa Sermet Muhtar Alus mutlaka okunmalı.
Ona dair bir kitabı varakladım.