Doğan Hızlan

Mersin’in edebiyat ödülü İpek Ongun’a verildi

25 Aralık 2018
Ülkemizde bir kent adına verilen ilk ve tek edebiyat ödülü olan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü 12 yaşına girdi.

Bu yıl ödül İpek Ongun’a verildi.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın (MTSO) öncü desteğiyle verilen ödül yönetmeliğinin girişinde hedef, amaç şöyle özetleniyor:

“Ülkemizde ve Mersin’de edebiyat ilgisini geliştirmek ve ulusal ölçekte bir verime dönüştürmek, edebiyat okurlarının dikkatini nitelikli örneklere çekmek üzere; yapıtlarıyla Türk edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuş kişileri onurlandırmak, daha yaygın okunmasını sağlamak.”

İpek Ongun’a ödülü 14 Aralık Cuma günü Mersin Sanayi ve  Ticaret Odası Salonu’nda yapılan bir törenle sunuldu.

2007 yılından itibaren verilen ödülü kimler aldı?

Nezihe Meriç

Tahsin Yücel

Osman Şahin

Yazının Devamını Oku

Orkestra eşliğinde tanbur dinlemek

23 Aralık 2018
Türk müziğinin çoksesli çalışmaları, bizim bestelerimize, icralarımıza yeni bir tını getiriyor.

Gelenekle bugünün birleşmesini sağlıyor, özgün kimliği bozulmadan, yenilikçi bir çaba çıkıyor ortaya.

Geçen hafta bakın ne dinledim?

CD’nin kapağından başlayalım:

Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası

Senfoni ile Saz Eserleri

Şef Solist (tanbur)

Orhan Şallıel, Murat Salim Tokaç

Yazının Devamını Oku

Şiirin Zümrüdüanka kuşu

22 Aralık 2018
İlhan Berk’in her kitabı bir yol açıcıdır. Ama onu okuyarak derinine inemezsiniz, iyi bir şair de olamazsınız. Onun okuduklarını da okuyacaksınız.

İlhan Berk gibi bir şairin şiir oluşumunu düzyazılardan izlemek şiirinin daha derinden yorumlanmasını sağlıyor. Bazı şairler şiirlerini yazar, yorumu okurlarına, eleştirmenlere bırakır.Oysa Berk’in yazıları, yalnız kendi şiiri üzerine notlar olma özelliğini taşımıyor, şiir yazmaya kalkışanlara da rehberlik yapıyor.

Nurullah Ataç, bir edebiyatçının 24 saat edebiyat düşünmesi gerektiğini yazmıştı. İlhan Berk de 24 saat şiir düşünüyor. Bir düzyazıya başladığında onun içine hemen bir şiir giriyor. Türk şiiri dışında başka ülkelerin büyük şairlerini de irdeliyor. Tarih içinde aynı şairi başka açılardan değerlendiriyor.

Gezi yazısı konusunda ustalığını keşfettim

‘El Yazılarına Vuruyor Güneş’i okuduğunuzda, onun başta Türk şairleri olmak üzere dünya şiiri üzerine nasıl kafa yorduğunu göreceksiniz. Türk şiirinin ustalarından gençlerine kadar okuyup yazmadığı çok az şair var. Bu anlayışın uygulamasını, ’Başlangıçtan Bugüne Beyit-Mısra Antolojisi’nde görebilirsiniz.

Gezerken, bütün o kentlerin, bölgelerin tarihini, elbette edebiyata yansımalarını, insan öğesini de katarak nasıl anlattığını yeniden okurken gezi yazısı konusunda ustalığını keşfettim. Biçim sözünü yeğlemiyor. ‘Yapı’yı benimsiyor. ‘Şiirin Yapısı’ yazısından birkaç satır: “Epeydir, bir imgeyi bir mısrada söyleyeyim, bitsin diliyorum. Bir imgeyi iki üç mısra boyunca, ya da bir dörtlükte bitirme var ya, sarmıyor beni o artık. Şiirin bütünü içinde her mısra kapanıp açılmalı. ‘Paul Klee’de Uyanmak’ta, ‘Ağır Ot’ta, bunu yaptım gibi geliyor bana.”

Bir şiir üzerine düşmek, yeni baştan bakmak: “Paul Klee’de Uyanmak’ı bitiremedim. Kimi deney de bir şiiri yazmaya yetmiyor. Bir de şiirin dirimi, kendi serüveni var.”

Bir şiir üzerine yoğunlaşmanın ne demek olduğunu gösterdiğinden aynı şiir üzerine çeşitlemelerini aktaracağım: “Bilmem söyledim mi, sıra Sakarya sokağında diye. Daha ‘Paul Klee’de Uyanmak’ı bitirememiştim, birden Sakarya sokağının şiirini düşündüm. İçim ışıdı.”

Mührümü

Yazının Devamını Oku

Ödül töreninde beni sevindiren karar

21 Aralık 2018
CUMHURBAŞKANLIĞI Külliyesi’nde önceki gün yapılan ödül törenine yerimden kımıldayamadığım için gidemedim.

Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri’ni kazananları kutluyorum. Daha önce o ödülü alan biri olarak, ödülün önemini, değerini bilirim.

Ödül töreninde beni en sevindiren bölüm Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır Apartmanı’nın bir dairesinin Mehmet Âkif Ersoy Müzesi’ne tahsis edildiğini açıklamasıydı.

Gerçekten de ben, edebiyat, düşünce, bilim insanlarının anılarını yaşatmak, onları genç kuşaklara tanıtmak için evlerinin müzeye dönüştürülmesi gerektiğini sık sık yazılarımda tekrar ettim.

Bu açıklamanın ardından Beşir Ayvazoğlu’nun 1924-Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi kitabını hatırladım.

Mısır Apartmanı’nda mevsim çiçekleriyle bezenmiş bir yemek masası etrafında bakın kimler oturuyor?

Abdülhak Hâmit, Mehmet Âkif, Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin, Sami Paşazade Sezai, Mithat Cemal Kuntay. Fotoğrafın içinde Faruk Nafiz Çamlıbel, Abbas Halim Paşa, Fuat Şemsi İnan var.

Yanlış hatırlamıyorsam o dairenin sahibi Abbas Halim Paşa.

Yeni ilan edilen Cumhuriyet’in doğrultusunda, davetin sebebi, nerede ve niçin verildiği, birbiriyle ilişkileri kitapta anlatılıyor.

Yazının Devamını Oku

Bugün İlhan Berk’i konuşacağız

20 Aralık 2018
BUGÜN Arel Üniversitesi’nde iyi şair İlhan Berk Sempozyumu gerçekleştiriliyor.

İlhan Berk, Türk şiirinde sürekli bir gelişimin, değişimin simgesidir benim için.

Buradaki konuşmayı yapmadan önce Necmi Sönmez’in küratörlüğünü üstlendiği Yapı Kredi’deki İlhan Berk 100 Yaşında - Şiir Her Yerdedir Sergisi’ni gezdim.

Kitapları üzerine tek tek yorumlardan öte, benim için ilgi çekici olan, resimleri ve kütüphanesiydi.

Oğlu Ahmet Berk’in çabalarıyla gerçekleşen bu sergide nice ayıklamalardan sonra vazgeçemediği kitaplarından oluşan kütüphanesi, bir şairin esinlenme listesinde olan, zaman zaman başvurduğu kitaplardan oluşuyordu. Ahmet Berk’in kitabın başındaki yazısı okunmaya değer bir tespit.

İlhan Berk, daima başka şairleri övmesi, onları anmasıyla da benim sevgimi kazanmıştır.

Ferit Edgü, onun için “O ölene değin bırakılmış bir çocuk gibi yaşadı” der. Yazısının başlığı “Yaralı Çocuğun ‘Ada’sı”dır. Alpay Kabacalı da TÜYAP Onur Yazarı seçildiği zaman hazırladığı kitaba şu başlığı koymuştu: “Şiirin korkunç çocuğu İlhan Berk”.

Amerika’da yayımlanan Seçme Şiirler (editörlüğünü Önder Otçu yaptı) nedeniyle onunla bir televizyon konuşması yapmış, onu da yazmıştım. Benim de savunduğum bir düşüncesi Türk edebiyatının dünyada tanıtılması üzerineydi.

Bir şairin yabancı bir dile çevrilmesi, o ülkenin edebiyatının tanınmasını sağlamıyor.

Yazının Devamını Oku

Yıllıksız yıllar

18 Aralık 2018
YILLIKLAR dönemi bitti. Nedenini sorduğum yayıncılar, internet bitirdi yanıtını veriyorlar.

Bu açıklama beni tatmin etmiyor. Yıllığın öylesine çok işlevi vardı ki, internet bunların tümünü içermiyor.

Birkaç kurum, bazı yayınevleri geçen yıla kadar yıllık yayınlıyordu. Satışların, verilen emeği karşılamadığını söylüyorlar.

Yıllığın kalıcılığını internet sağlıyor mu? Sanmıyorum.

Yıllıklarda neler vardı? Eskiden hangi yıllıklar yayımlanırdı?

Yıllık, o yılın bütün sanat, edebiyat dünyasını özetleyen bilgileri verirdi. Aşağıda içerik ayrıntısını vereceğim.

Anımsadığım yıllıklar:

- Varlık Yıllığı.

Bütün türlerin bir yıllık dökümü yapılırdı.

Yazının Devamını Oku

Birinci Dünya Savaşı sanata nasıl yansıdı

16 Aralık 2018
Savaşların kanlı tarihini insanoğlu okur ama gene de yeni savaşlara girmekten çekinmez. Savaş konusunda ülkeler, özellikle yöneticiler bellek kaybına uğramışlardır.

Savaş sırasında sanatçılar ne yapar? Savaş, bestelerini, yazılarını nasıl etkiler?

Çünkü savaşın tarihi yazılırken, en insani ve kalıcı kaynaklar bunlardır.

Ayrıca savaş göçleri de ateşler. Yurdunu terk etmek zorunda kalan bir sanatçının ruh hali yarattıklarına yansır.

1914-1918 arasındaki Birinci Dünya Savaşı’nın bittiği yıldönümünde uluslararası bir toplantı yapıldı. Türkiye’den de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldı.

Dünyada bu konuda bazı yayınlar yapıldı ama ben Türkiye’de yüz yılın sanat/edebiyat/müzik açısından muhasebesinin yapıldığı çalışmalara rastlamadım.

Türkiye bağlamında böyle bir makalenin, kitabın ilgi çekici, öğretici olduğu kanısındayım.

Romanı, öyküyü, şiiri, resmi, sinemayı nasıl etkiledi.

BBC Music

Yazının Devamını Oku

Ustaların dünyasında

15 Aralık 2018
Bir türün iyi, güzel türlerinden yapılan seçmelerin hem okura hem yeni bir yazara faydalı olacağı kanısındayım. ‘Güzel Yazılar-Röportajlar’ bu konuda çok iyi bir kaynak kitap.

Yazar olmaya niyetlenen birinin genel edebiyat tarihi bilgisi olmalıdır. Belli bir türde başarılı olmak istiyorsa o türün ustalarını okuması gerekir.
‘Güzel Yazılar-Röportajlar’ ünlü, usta röportajcıların yapıtlarından bir seçmeyi içeriyor.
Kitabın başındaki ‘Sunuş’, ‘Dilin Tadı’ başlığını taşıyor, yazarı da Ahmet B. Ercilasun. TDK imzalı yazı ‘Röportajlar Üzerine’de ise tür hakkında bilgi veriliyor:
“‘Güzel Yazılar’ dizimizin bu kitabını ‘röportaj’ türüne ayırdık. Röportaj, yalın ve sözlük tanımıyla ‘konusu bir soruşturma, araştırma olan gazete veya dergi yazısı’dır.
Bu edebî türün bir başka yönünü de vurgulamakta yarar var. Temelde röportaj haber niteliği taşır gibi; ancak iyi düşünülmüş, iyi planlanmış, hatta kurgusu iyi örülmüş bir röportaj, haberi canlandırma, bilgiyi belgeleme ve estetiği yaratma gücüne de sahiptir. Bu türün ilk ustası Ruşen Eşref ve onun ‘Diyorlar ki’ de yer alan ilk röportajlarından olan Ahmet Haşim ile söyleşisini kitabın başına koyduk.”


Yazının Devamını Oku