Hiçbirimiz bilmediğimiz bir yerde kaybolmuş etrafa yol soran komedi filmlerine konu olacak duruma düşmüyoruz.
Ben her zaman yerli/yabancı şehirleri bir edebiyatçının eşliğinde gezerim. Onların dikkatini çeken hususlar benim için yeterlidir. Zaten öyle kilometrelerce yürüyen biri olmadığım için bu bilgilerin sınırları içinde kalırım.
Saffet Emre Tonguç hem televizyonda izlediğim hem kitaplarını okuduğumu bir kişi. Çünkü işini severek yapıyor, aldığı zevki vermesini biliyor.
Bizim seyahat ekimizde de, gazete ilanlarında da gördüğüm turizm reklamlarında, Türkiye içinde gezme yüzölçümümüz arttı. Uzun tatillerin yanı sıra hafta sonları bile geziler için planlar yapılıyor.
Tonguç’un yeni kitabı Ayrıcalıklı Rotalar - Türkiye*.
İnsan önce yaşadığı kenti tanımalı. Her zaman tanıyabiliriz dediğimiz yerleri ihmal ediyoruz.
Ben bir özeleştiri yapmalıyım. Çok geç geziye başladım. Türkiye’nin birçok kentini kitap fuarları, toplantılar, üniversite konferansları sayesinde tanıdım.
Ferit Edgü,
Ne var ki hep aynı ustalar ekseninde dönüyorlar, dar alanda geziniyorlar. Tanınmışların önemini defalarca vurgularken, az tanınmış bir genç yazara sayfalarında yer vermiyorlar. O zaman da bilinenleri tekrarlamakla yetinmiş oluyorlar. Belki de yeni yazarlar için ayrı bir bölüm açmalılar.
OT’un kapağında Cemal Süreya’nın bir illüstrasyonu ve şiirinden bir dize yer alıyor: “Aşktın sen gidişinden bildim seni”.
Sıddık Akbayır’ın “Keşke yalnız bunun için sevseydim seni” yazısında iyi şair Süreyya Berfe ile Cemal Süreya’nın şiir çeşitlemeleri üzerine anılara değiniliyor.
Süreyya Berfe de çok iyi bir şairdir, şiirin yalnızlığını tercih etmiş, büyük şehirlerin dağdağasından kaçmıştır.
‘Onur Yazarı’ seçildiği TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’na bir uğramış, yine yalnızlığına dönmüştür.
İncelemelerini, araştırmalarını benimsediğim Sevengül Sönmez, “Laleli’den Dünyaya Giden Tramvayın Vatmanı” yazısında şairin yaşamının dönüm noktalarını özetlenmiş.
Cemal Süreya’nın seyir defterini bu bilgilerle öğrenebilirsiniz.
Mecburi göçten üniversite yaşamına kadar bütün ayrıntıları yazıya getirmiş.
Piyanist Hyun Sook Tekin’in Franz Schubert’in Kış Sonatı’nı* (Winter Sonata) dinlerken pencereden karı seyrediyordum.
Sıcak bir odadan da dinleyebilirsiniz, karlarda dolaşırken de, ben evcil dinlemeleri tercih ettiğim için çalışma odamda kış çeşitlemelerini zihnimde çoğalttım.
Kitapçığın başında sanatçı “Schubert, ruhum için...” yazısında çaldığı bestecileri sıraladıktan sonra, niçin Schubert’i seçtiğini açıklıyor:
“Müzikte o kadar çok harikalar var ki... Schubert onların en önde gelenlerinden biri benim için. Aslında ben mi Schubert’i, yoka Schubert mi beni seçti emin değilim. 11 yaşındayken Schubert Impromptu ile ilk kayda değer yaşamımı kazandım.
Bitmemiş Senfoni benim için çocukluğumdan beri çok çekici ve tanıdıktı, çünkü babamın favorilerimden biriydi. Sık sık yapılan hayır konserlerinde, Ihlamur Ağacı ya da Serenad gibi eserlerde birçok şarkıya eşlik ettim.
Schubert’in müziği bizi belki kasvetli yapabilir, hatta kendimizi insanlığın sınırlarında hissedebiliriz.
Onun müziği benim için anları sonsuzlaştırır.
Merih Akoğul’un da belirttiği gibi Ergun Çağatay, projelerin fotoğrafçısıydı, Ayaspaşa’da kapı komşuyduk. Hemen her sabah bana yeni bir projesini anlatmak için uğrardı.
Sanırım çalışmalarının başında kaynak kitap niteliğindeki ‘Türkçe Konuşanlar’ gelir. Türk dünyasının coğrafyasını, tarihini, kültürünü öğreten bir albümdü.
Yaşamında bulunduğu her yerin fotoğrafını çekti. Hastayken bile...
Paris’teki Orly Havaalanı katliamında elleri yanmış, aylarca tedavi görmüş, uzun süre de eldivenle dolaşmıştı. Ama mesleği onu her yerde işe götürüyordu, Paris’teki kliniğe gitti, oradakilerin de fotoğrafını çekti. O kitap için yazdım.
Son sergisini Beşiktaş’ta bir galeride açmıştı, sergiyi birlikte dolaştık.
Akoğul, yazısında fotoğrafçılık mesleğini tanımlıyor: “Dünyada en basitmiş gibi görünen, en çetin olan uğraş alanlarından biridir fotoğraf. Fotoğrafın en büyük zorluğu adanmışlıktır. Gerçek bir fotoğrafçı, bilinmeze çıkılan bu serüvende, tüm hayatını fotoğrafa adamak zorundadır.” ‘Ergun Çağatay’ın Dünyası’nda, onun için “Ergun Çağatay, ülkemizin, dünya meselelerini kendine dert edinmiş önemli bir gazeteciydi” diyor.
Bu yıla özgü olarak daha önce jüri üyeliğinde bulunan, 2017’de kaybettiğimiz Ahmet Cemal için de özel bir ödül düzenlendi. Bu ödülün özelliği ise ilk çeviriye verilmesiydi.
Ödüle katılım sayısı her yıl biraz daha artıyor.
Türkiye’de böyle ödüllerin verilmesi, emeklerin değerlendirilmesi, hiç kuşkusuz teşvik konusunda yararlı oluyor.
Başkanlığını üstlendiğim jüri Sevin Okyay, Yiğit Bener, Ayşe Sarısayın, Kaya Genç’ten oluşuyor.
Bilinen üç dilde, İngilizce, Fransızca ve Almanca çeviriler değerlendiriliyor. Jüride yer alanlar bu üç dili bildiği için çalışma yöntemi daha hızlı yürüyor. Ne var ki, o dili bilen üyenin değerlendirmesi, ödül için yeterli sayılmıyor. Ön çalışmada tavsiye edilen kitap bütün jüri üyelerince tekrar tekrar okunuyor, ayrıca Almanca yayınlanmış bir kitabın İngilizce, Fransızca çevirileri varsa o da üyelerce okunuyor.
Jürinin koordinatörlüğünü Nilay Kartal yapıyor. Bence en yoğun çalışan koordinatörlerden biri.
Bu üç dil dışında başvurular olunca yoğun çalışma o zaman başlıyor. O dillerde kitabın çevirisi, o dilden çeviri yapanlara, akademisyenlere soruluyor, eğer onların da başka dilde çevirisi varsa o da okunuyor.
Koordinatörümüz hemen hemen yalnız Türkiye’de değil bütün dünyadaki çevirmen ve akademisyenlerin haritasını çıkardı.
Schneidertempel Sanat Merkezi Galerisi’ndeki sergini adı: ‘Demokratik Tartışmalar’.
Tan Oral, 60 yıldır gazete, dergi, internet ve haber sitelerinde gündemi yorumluyor.
Dün açılıp 9 Şubat tarihine kadar devam edecek sergide, günü gününe verilmiş tepkilerden oluşan, siyah-beyaz 58 karikatürü yer alıyor.
Tan Oral, sergisi için şu açıklamayı yaptı:
“Demokratik tartışma sorun çözer. Mizah sorun çözmez, ama çözülmeyen sorunlara dikkat çeker, ilgi uyandırır. Belki ilgi duymayanı utandırabilir, sorunun sahibini ise kızdırabilir de. Bunların hepsi bir araya gelince de, bakarsın izleyenleri güldürebilir bile. Bu sergide geçmişten bu güne ulaşan bazı çizimler bir kez daha duvara çıkıyor ve izleyicileri ile yüz yüze gülümsemeye çalışıyor. Gülebilenlere aşkolsun.”
Dediğine göre bu çizimler on beş yaşında ya da daha yaşlı... Hepsi gününde yayınlanmış, bazıları daha sonra da birkaç kez. Çizgilerde konuşamama hali, tartışmadan kaçma, derdini anlatamama durumu sık sık fırçaya takılmış. Kimse kimseye neyin doğru olduğunu ve ne yapması gerektiğini söyleyemez. Evet ama neyi yanlış bulduğunu söyleyebilir, söylemelidir de. Televizyonlarda tartışma programlarında sık sık, ‘Bu konuyu tartışmayalım’ ya da ‘Arkadaşlar bizim burada konuşmamızın hiçbir anlamı yok’ gibi sözler duyuldukça çizimlerde de yerlerini bulmuş.
Sergideki yaşlı çizgilerin tazeliğini yitirmemiş olması ise başka bir ironi...
Sergilerini gezer, albümlerini okurum. İroninin çizgiye dönüşmüş hali onu seçkin bir karikatürist mertebesine çıkarmıştır.
Kısa bir süre önce ebediyete göçen Gülriz Sururi, Gümüşsuyu’ndaki binalarını Nesin Vakfı’na bağışlamış.
Bağış tiyatro dünyasının iki büyük adını taşıyor:
Gülriz Sururi-Engin Cezzar.
Gülriz Sururi eşi Engin Cezzar ile isimlerini taşıyan bir tiyatro ödülünü İKSV ile birlikte organize ederek vermişti. Bu ödül de devam edecek.
Vakıf kurmayan ya da bir vakfa bağışta bulunmayanların, kitapları, resimleri, fotoğrafları, arşivi ortada kalıyor.
Üstelik eğer mirasçıları yoksa, onların adı da unutuluyor, toplum bu eserlerden mahrum kalıyor.
Birçok dostumun ne yazık ki bu yüzden adları anılmıyor, arşivi, eserleri de ziyan olup gidiyor.
Celâl Sılay
5 Ocak 2019’da başlayan fuar 13 Ocak 2019’da kapanacak.
TÜYAP’ın düzenlediği fuara, Türkiye Yayıncılar Birliği, ÇUFAŞ (Çukurova Fuarcılık AŞ), Adana Valiliği, Adana Büyükşehir Belediyesi katkıda bulunuyor.
Açıldığı yer: TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi.
Çukurova’nın edebiyatımızda, sanatımızda ayrı bir yeri vardır. Verimli toprakların bölgesinde edebiyat da yeşerir.
Bazı yazarlar oralıdır ama önemli olan yapıtlarında orayı, oranın insanlarını anlatmalarıdır.
Hiç kuşkusuz iki büyük yazar, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal, Çukurova’nın edebiyat tarihine geçmesini sağlamışlardır. Yılmaz Güney de sinemayı temsil ediyor.
Ayrıca Güzin Dino ve Abidin Dino da sürgünlük günlerini Adana’da geçirmişlerdir.
Yılın ilk kitap fuarına, 300 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılıyor, panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 70 kültür etkinliği gerçekleştiriliyor, 500 yazar kitaplarını imzalıyor.