Doğan Hızlan

Cumhuriyet’in dansı:Tango

27 Ocak 2019
BATILILAŞMA hareketinin bazı simgeleri vardır, bunlardan biri de tangodur. Cumhuriyet balolarında tuvaletli hanımlar ile smokinli beyler tango yaparlar.

Okul çaylarında benim de yaptığım danslardan biriydi.

Birçok toplantıda, eskiden düğünlerde Türkçe tangolar çalınırdı. Kimler tango bestelerdi?

Başta Necip Celal Andel, Fehmi Ege, Necdet Koyutürk, İbrahim Özgür.

En tanınmış solistleri de Şecaattin Tanyerli’ydi. Arjantin tangolarını ise Selçuk Kaskan söyler, ona da bandoneon çalan Orhan Aşar Orkestrası eşlik ederdi.

Tangonun kısa hikâyesi ve bu albüm hakkında bilgi aktaralım.

19. yüzyıl sonlarında Arjantin’de doğan ve 20. yüzyıl başlarında diğer ülkelerce de benimsenen tango, özellikle 1930-1950 yılları arasında altın devrini yaşamıştır. Tango, başta İtalya olmak üzere Akdeniz melodilerinin, Batı dünyasının geleneksel armonisinin, Avrupa şarkı formlarının, Latin Amerika ve Afrika’nın yerel ritimleri ile ilginç bir sentez oluşturması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle tango, gerçek anlamda uluslararası bir müziktir. Aslında bir Alman aleti olan bandoneon tangoya karakteristik ses rengini verir.

Tango, 1923 yılında kurulan Cumhuriyet ile Türkiye’de de şaşkınlık uyandıran bir şekilde hızla yaygınlaşmıştır. Kuruluş yıllarında yüzünü her anlamda Batı’ya dönen genç Cumhuriyet’in ilk benimsenen müziği olmuştur. Rahatlıkla denilebilir ki tango, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk çoksesli müziğidir. Bu albümün amacı, birbirinden güzel 11 tango bestelemiş olan ilk ve en büyük Türk tango bestecisi Necip Celal Andel’in tangolarının tümünü birbirinden farklı tango stilleri ve gerçek tango yorumlarıyla arşivleyip dünya tango literatürüne kazandırmak ve besteciyi onurlandırmaktır.

Necip Celal Andel

Yazının Devamını Oku

İnsanımızın nice değişiminin seyir defteri

26 Ocak 2019
Nostalji kelimesi, basit, sözlük anlamıyla var olmaz Selim İleri’de. O, kurulmuş bir sahnedir, kahramanlar oraya gelip resim çektirip giderler. Yazar, dünden bugüne uzayan tarihimizi yazar.

Selim İleri’nin eserlerini toplu bir okumayla gözden geçirirseniz, iyi bir yazarın bireysel eksen etrafında toplumsal panoramamızı da romana getirdiğini, çok yönlü bir çalışmayı okuduğunuzu kabul edeceksiniz.
Her zaman savunduğum bir düşünce; bir yazarı tek kitaptan tanımanın eksik yargılara yol açacağıdır.
Selim İleri, hayatla edebiyat arasındaki gelgitleri yazarken kahramanlarının incinen yanlarını da yazıya döker, o zaman bu kahraman yaşadığımız toplumdaki konumuyla da bize bilgi vermiş olur. Art arda bazı kitaplarını okuduğumuzda, tek tek tespitlerimizin boyut kazandığını söyleyebiliriz. Her yazarın bir ülkesi vardır, somut bir toprağa bağlıdır. O, İstanbul yazarıdır. Yok olan İstanbul’u anlatırken bu yok oluşun içinde yitip giden insanları da anlatır. Böylece toplumsal yapı ile o yapının içindeki insanlar bir roman bütünlüğü oluştururlar.
Onun bütün kitaplarını okudum. Kitaplığımı düzenlerken ilk baskısı Hürriyet Yayınları tarafından yapılan ‘Destan Gönüller’ kitabını buldum. 1973 yılında yayımlanmış. Kitabın adını benim söylediğim Hüseyni bir şarkıdan almıştı. Onu okuyalım:
“Firkat-i cânân ile nâlân mı oldun ey gönül
Âteş-i hicrân ile sûzan mı oldun ey gönül
Yâr ile dilşâd iken giryân mı oldun ey gönül

Yazının Devamını Oku

Kapsamlı bir Atatürk sergisi

25 Ocak 2019
İZMİR’deki Folkart Gallery’de Atatürk’ün hiçbir yerde görülmeyen, hiçbir dergide çıkmayan fotoğraflarından ve kişisel eşyasından oluşan bir sergi açıldı.

Sergi için bir de iki büyük cilt kitap yayımlandı.

Serginin adı:

“Büyük Dâhi

Gazi Mustafa Kemal.”

Fotoğrafları seyrederek, onun hayatının çeşitli evrelerini, çevresini bu fotoğraflarda görebilirsiniz.

Görsel malzeme çoğunlukla ardında bir tarihi saklar. İşte fotoğrafların bu özelliğine de dikkatinizi çekerim.

Bu özellikleri nedeniyle de sergi daha sonra yurtiçinde ve yurtdışında da açılmalı.

Proje danışmanlığını Prof.

Yazının Devamını Oku

Osman Saffet Arolat’ın meslekte 55 yılı

24 Ocak 2019
SEVGİLİ arkadaşımız Osman Saffet Arolat’ın 55’inci meslek yılını kutlamak üzere Taksim’deki İktisat Fakültesi Mezunları Cemiyeti Lokali’nde bir toplantı yaptık.

Kendisi basın dünyasında siyasi dalgalanmaların, değişimlerin birinci elden tanığıdır. Neler çekmiştir, neler yaşamıştır, onları hiçbir zaman övünerek anlatmamıştır. Hepsini de sorduğunuzda gülerek cevaplandırır.

Bana davetiyeyi Vahap Munyar iletti. Türk basın tarihini yazanlar mutlaka onun kitaplarından yararlanmalıdır. Anadolu’nun her santimetrekaresini dolaşmış, ekonomisiyle, insanıyla önemli bilgiler aktarmıştır.

Hiç kuşkusuz onun basın yaşamını, aştığı engebeleri öğrenmek için kitaplarını okumak şarttır:

- Babıâli Anıları

- Yaşamdan Bir Gezinti

- Bir Gençlik Liderinin Anıları - 1959-1974

Arolat’ın benim için bir başka özelliği vardır.

Sevdiğim şair

Yazının Devamını Oku

Zirvedeki buluşmadan duyduğum mutluluk ve önerilerim

22 Ocak 2019
Devletin zirvesindeki kişi ile müziğin zirvesindeki kişi buluştular.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Fazıl Say’ın annesinin ölümünden sonra başsağlığı dilemişti.

Sanatçı da onu ‘Truva Sonatı’nı dinlemeye davet etti.

Cumhurbaşkanı da davete icabet etti.

İkisinin de aynı zevk ekseninde buluştuğu inancındayım.

Cumhurbaşkanı konuşmalarında sık sık şairlerden mısralar okur, şiire yabancı değildir, onun bizim ruhumuz ve beynimiz için önemini, hayatımızdaki yerini çok iyi bilir.

Fazıl Say da iyi Türk şairlerinin şiirlerini bestelemiştir. Âşık Veysel’den Türk Beşleri’ne kadar birçok Türk bestecinin eserlerini yurtiçinde ve yurtdışında çalmıştır.

Hiç kuşkum yok ki, Cumhurbaşkanı da şiir sevgisinde onun bu tavrını benimsemiştir.

‘Truva Sonatı’

Yazının Devamını Oku

Alâeddin Yavaşça’ya ‘Vefa’!

20 Ocak 2019
Geçen hafta Dr. Alâeddin Yavaşça bestelerini dinledim.

Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’nü aldığında, törende bulunmuş, anılarından bir bölümünü dinlemiştim.

Aylin Şengün Taşçı’nın çıkardığı uzunçalarda Yavaşça’nın 13 bestesi seslendirilmiş. Adı: Vefa(1).

Sanatçı onunla karşılaşmasını, ona duyduğu saygıyı uzunçaların iç kapağında yazmış:

“Yolumu Türk müziğine doğru çevirmeye karar verdiğim zaman en büyük şansım rahmetli hocam Necdet Yaşar ile birlikte sevgili Alâeddin Yavaşça Hocamın da karşıma çıkmasıydı. Necdet Hocam hâlâ çalıştığım İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’na girebilmem için kendi değerlendirmesi ardından sesimi dinleyerek ikinci onayı vermesi ricasıyla beni Alâeddin Hocamın o dönem başhekim olarak çalıştığı Haseki Hastanesi’ne gönderdiğinde, munis tavırları, sımsıcak bakışları ve gülen yüzüyle bana büyük bir rahatlık ve güven vermişti. Rahmi Bey’in Hisarbuselik makamındaki ‘Bir nev-civansın,şuh-i cihansın’ sözleriyle başlayan şarkısını okumuştum. ‘Aferin Aylin, güzel okudun’ dedi.”

LP’de yer alan besteler :

A yüzü:

1. Hicaz şarkı: Ümitsiz bir aşka düştüm, 2. Rast şarkı: Senden uzak günlerim, 3. Hicazkâr şarkı: Sarı mimozamsın sen benim, 4. Hicaz şarkı: Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası, 5. Kürdilihicazkâr şarkı: Mavi gök mavi deniz, 6. Hicaz şarkı: Kız sen ne güzelsin sana gençler tapacaklar.

Yazının Devamını Oku

A’dan Z’ye Mesud Cemil

19 Ocak 2019
Müzik dünyamızda öyle adlar vardır ki onların hayatını yazdığımızda Doğu-Batı sarmalında Türkiye’deki müzik tarihinin de önemli olaylarını, kişilerini, dönemeçlerini yazmış oluruz. Onlardan biri de Mesud Cemil’dir. Hüseyin Kıyak’ın hazırladığı ‘Mızrabı, Yayı ve Kalemiyle Mesud Cemil’ kitabı bu gerekçeyle önem taşıyor.


(BEŞ ÜZERİNDEN DÖRT YILDIZ)Hazırlayan: Hüseyin Kıyak
Kubbealtı Neşriyatı
760 sayfa
90 TL

Mesud Cemil, Türkiye’de müzik üzerine yazdıklarıyla da bugün başvurulacak bir addır. Çünkü hem Batı’yı bilen hem Doğu’da yaşayanlar, Cumhuriyet sonrası kültür grafiğimizi doğru çizmişlerdir.

Benim unutamadığım bir jübileyle, anılarımla zevkimin örtüşmesini sağlamıştır.

Yazının Devamını Oku

İki yeni eser iki dünya prömiyeri

18 Ocak 2019
FESTİVALLERİN bir özelliği her yıl bir tema tespit etmeleri, etkinliklerin bu çerçevede gerçekleştirilmesidir.

Önemli bir özellik de o festival için bir eser sipariş etmeleri.

Uzun süredir İstanbul Müzik Festivali bu anlayışı uyguluyor. Biz dinleyici olarak hem yeni bir besteci tanıyoruz hem de yeni bir eser dinlemiş oluyoruz.

Kimi zaman da tanınmış bestecilere festival açılışı için verilen sipariş, festivalin dünyada bir kez daha adının geçmesini sağlıyor.

47’nci yaşını kutlayan İstanbul Müzik Festivali bu yıl 11-30 Haziran arasında yapılacak.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen festivalin ana sponsoru E.C.A. Presdöküm Sanayi A.Ş.

İstanbul Müzik Festivali’nin, Avrupa’da adından sıkça söz ettiren ve dünyada sadece kadın bestecilere verilen tek ödül olan Heidelberg Kadın Sanatçı Ödülü’nün geçen yılki sahibi Zeynep Gedizlioğlu’na sipariş ettiği iki piyano eseri ile, Sochi Festivali ile ortak olarak, günümüzün en üretken bestecilerinden Alexander Tchaikovsky’ye sipariş ettiği eser, dünyada ilk kez İstanbul Müzik Festivali kapsamında izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor.

Kimlere sipariş verildi:

YILIN KADIN

Yazının Devamını Oku