Yılmaz Öztuna’nın onu tanıtan yazısından alıntı: “Mustafa Cahit Atasoy, akademik Türk musikîsinin yarım asır boyunca en cesur savunucularından biri, yenilikçi seçkin bir bestekâr ve Arel Ekolü’nün birkaç önemli isminden biridir.
Mûsikî tarihimizin en büyük müzikologları olan Sâdettin Arel ve Dr. Suphi Ezgi’nin talebesidir. Atasoy’un mûsikî formasyonu için artık daha fazla söze gerek yoktur.”
Mustafa Cahit Atasoy (1 Mart 1926- 3 Nisan 2002) Trabzon’da doğdu. Annesi Rukiye Atasoy, babası tacir ve nakliyeci İsmail Hakkı Atasoy’dur.
İlkokulu Trabzon’da, orta ve liseyi İstanbul Erkek Lisesi’nde bitirdi (1947). İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden 1952 yılında mezun oldu. Nakliyecilik, imalatçılık, ticaret ve sanayi ile uğraştı.
Musikiye ilkokulda ağız armonikası ile başladı, armonika dersi aldı ve çoksesli korolara katıldı. İstanbul’da İstanbul Belediye Konservatuvarı Şan Bölümü, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Korosu ve İstanbul Üniversitesi Korosu’na devam etti (1948).
Ankara Devlet Operası’nda Madam Hidalgo’dan şan ve Guiseppe Momo’dan opera eğitimi aldı. Türk musikisi solfeji ve nazariyatını Hüseyin Sadettin Arel’den (1948-1955) ve Dr. Suphi Ezgi’den (1948-1960); polifoniyi Hüseyin Sadetten Arel’den (1948-1955) ve Edgar Mnas’tan (1957-1960), klasik tanburu Dr. Suphi Ezgi’den ve kemanı Tahir Sevenay’dan öğrendi.
Kurucusu, kurucu yönetim kurulu üyesi ve öğretim üyesi olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nda (İTÜ TMDK) Türk musikisi nazariyatı ve solfej derslerini (1982-2002) verdi.
Konservatuvarda ve sosyal bilimler enstitüsünde sayısız tez ve bitirme ödevi danışmanlığı ve jüri üyeliği yaptı
İlk sayfa Turan Oflazoğlu’nun şu alıntısıyla başlıyor: “Dilin aydınlığı içimizin aydınlığıdır.” ‘Önsöz’de Enginün kitabın niteliğini belirtiyor: “Bu ciltte yer alan yazılar Türk tiyatrosuyla ilgilidir. Yıllarca verdiğim ‘Türk Tiyatro Metinleri’ derslerinin sonucu olarak görülebilecek bu yazılar, Türk tiyatrosunun yolunu göstermiş olan Şinasi’den başlamaktadır.” Bu yazıda Türk tiyatrosunun genel özelliklerini, yazarların tarihteki yerini öğrenebilirsiniz.
Kitaptaki sıralama:
◊ Şair Evlenmesi
◊ Namık Kemal ve Tiyatro
◊ ‘Güzel Elen’ çevirisi
◊ Ahmet Mithat Efendi ve Tiyatro
◊
Gezici Festival, her yıl sinema dünyasından bir kişinin hazırladığı özel bir film seçkisine programında yer veriyor. 25. Gezici Festival’de bu bölümün konuğu, bazen kışkırtan, bazen güldüren ama hemen her zaman zihinde kapılar açan, düşündüren, hayranlık uyandıran özgün sinema yazılarıyla tanıdığımız usta çevirmen.
Yazarın, kararsızlıktan mustarip tipik bir Terazi burcu insanı gibi iki uç arasında gidip gelen karakterleri ve bu karakterlerin yaptıkları seçimleri düşünerek oluşturduğu ve ‘Terazi Filmleri’ diye adlandırdığı seçkide üç film seyirciyle buluşacak.
- Luis Bunuel’in, ülkesi İspanya’da çektiği ve İspanyol yazar Benito Perez Galdos’un aynı adlı romanından uyarladığı Tristana (1970).
- Özgüven film için ne diyor:
“Şu Tristana denen kızı alın mesela. Birbirine benzeyen iki nohut tanesinden birini seçip ağzına atıyor ya da birbirine benzeyen iki sütundan birini seçiyor, seçebildiğini sanıyor da bir hayat boyu durmadan yanlış-yanlış-yanlış seçimler yapıyor. Yoksa bize mi öyle geliyor? Seçim nedir? Biz gerçekten seçer miyiz? Yoksa başka bir şey mi bizim yerimize seçer?”
- Carl Theodor Dreyer’in Danimarkalı rahip Kaj Munk’un tiyatro oyunundan uyarladığı 1955 yapımı şaheseri ‘Söz’ (Ordet) için de yorumu şöyle:
“Başkaları, özellikle de sevdiklerimiz, çok sevdiklerimiz hakkında, özellikle de ölüm-kalım bahsinde nasıl seçim yapabiliriz, yapabilir miyiz? ‘Söz’ bu bahiste sadece tek bir biçimde davranmamızı önerir: saf bir kalp ile. Bu film sinemanın en iddialı ve en sade filmlerinden biridir.”
-
Özdemir Nutku da onlardan biri. Geliyor İzmir’de tiyatro bölümünü kuruyor.
Doğan Tuna, onu nasıl çağırdıklarını, konferans salonunu nasıl tiyatro seyircisi için hazırladıklarını yazmıştı.
Ben de bir açılış için İzmir’e gittiğimde orayı görmüş, Özdemir ile konuşmuştum.
Tiyatro ile ilgili her konuda ondan, yazdıklarından yararlanırdım.
Kısa bir süre önce Adalet Ağaoğlu’nun ‘Evcilik Oyunu’ üzerine yazarken, Nutku’nun nasıl kapsamlı bir çalışma yaptığına yazımda yer vermiştim.
Yetiştirdiği öğrenciler, tiyatro üzerine yazdıkları, bugün de hepimizin, özellikle genç kuşağın önemli kitapları arasında sayılır.
Aramızdan ayrıldıktan sonra yazılan iki yazı benim için kaynak niteliği taşıdı.
Biri
Önemli kitabın adı:
Atatürk’ün Nöbet Defteri 1931-1938(*)
Toplayan: Özel Şahingiray
Kitabını okurken, O’nun görüşmelerini, ilişkilerini gerçek kaynaktan öğrenmiş oldum.
Tıpkıbasıma önsözü Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan yazmış. Kitap ve toplayan hakkında bilgi veriyor:
“Atatürk’ün Nöbet Defteri isimli eser, 1955 yılında Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü yayını olarak basıldı. Türk Tarih Kurumu matbaasında basılan eser, dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın şahsına ait arşivindeki defterlerin Özel Şahingiray tarafından düzenlenmesiyle ortaya çıktı. Şahingiray büyük emeklerle derlediği eseri, ‘Türk Gençliğine, insanlık vasıflarının en güzel misallerini veren Atatürkçü ve inkılâpçı Cumhurbaşkanımız’ dediği Celâl Bayar’a ithaf etti.
Özel Şahingiray 1916 yılında İstanbul’da doğdu. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sümeroloji Bölümü’nde eğitim gördü. Atatürk arşivini ve Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın hususi kitaplığını kurmakla görevlendirildi.
27 Mayıs 1960 hareketinden sonra senatör seçildi. 1990 yılında vefat etti.
Atillâ Dorsay, gerek Türk gerek dünya sineması üzerine yazdıklarıyla sinemayı anlayarak sevmemizi sağlamıştır.
Günümüzde her şeyin internette olduğu iddiasının aldatıcılığına hepimiz tanık olmuşuzdur. Bu konuda en doğru bilgiyi gene kitaplardan ediniriz.
Önce kitabın başındaki ithafı aktarayım: “Bu kitap yakın zamanda en acı biçimde vefat eden sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan’a ve iki kez kalbi durarak ölümlerden dönen sinema adamı, sadibey.com sitesinin kurucusu ve sahibi Sadi Çilingir’e adanmıştır.”
İki sinema adamına...
Kitabın ilk yazısının başlığı: ‘Bir Tragedya Kahramanı-Cüneyt Cebenoyan’.
‘Sanatsever Kurum Onur Ödülü’nü de İstanbul Kültür Üniversitesi aldı.
Geçen pazartesi yapılan törende sanatçıya ve üniversitenin kurucu onursal başkanı Fahamettin Akıngüç’e düzenlenen törenle plaketleri verildi.
Fuar kataloğunda Akyıldız için Hilmi Yavuz’un ‘Mevlut Akyıldız’ın Resimlerinde Dil Oyunları’ yazısını okuyabilirsiniz.
Yavuz’un yazısından bir bölüm:
“Mevlut Akyıldız, sanatın gerçekliğinin doğayı, toplumu ve insanı, dilin olanaklarıyla görselleştirmeyi uzun bir süredir deniyor ve bunu gündelik dilin olanaklarını, edebiyat enstrümanlarına dönüştürerek yapıyor. Şöyle de diyebiliriz: Mevlut Akyıldız resimle edebiyatı, Dil’in edebi olanaklarını görselleştirerek bir arada temellük ediyor.”
Kitapta sanatçının yapıtlarından örnekler, açtığı sergiler, aldığı ödüller yer almaktadır.
Kültür Üniversitesi’nde zaman zaman koleksiyonlardan seçme eserlerden oluşan sergiler yapılmaktadır.
Üniversitenin koleksiyon dışındaki sanata değin yerleri şöyle sayılabilir:
Yaşadığımız dünya nereye gidiyor. Bizi nasıl bir gelecek bekliyor. Günün hızlı ritminde bunu pek düşünemiyoruz. Sanat bize bir ayna tutuyor. Dünyanın yok oluşunun çanları İstanbul Bienali’nde kulakları yırtarcasına çalıyor.
Bu yılki bienalin teması:
‘Yedinci Kıta’.
Bienal kataloğunun başındaki Önsöz’de Bige Örer, vahamete değiniyor:
“İklim krizinin tartışmasız bir gerçek olduğu, insanların yaşam biçimlerini, üretim ve tüketim sistemlerini temelden değiştirmek zorunda oldukları bir zamandayız.
Bilim insanları ve sivil toplum örgütleri küresel iklim adaletine yönelik toplumsal bir dönüşüm çağrısı yaparken genç iklim aktivistleri yüzden fazla ülkede sürdürdükleri grevlerle yetkililerin somut adımlar atması için güçlü bir baskı mekanizması kuruyor.
Türkiye’de sosyal, politik ve ekonomik durum ve tercihlerden bağımsız olarak her on kişiden en az altısı bu konuda kaygı taşıyor. Bu küresel sorunun çözülebilmesi için hem hükümetlerin hem de hükümet dışı aktörlerin hızlı bir biçimde harekete geçmesi gerekiyor.
Tüm bu acil tartışmalar içinde sanatın farklı perspektifler sunması, alternatif gelecek hayalleri kurması kaçınılmaz.”