Haluk Bilginer’in ödül kazanması hepimizi sevindirdi. Bir Türk sanatçısının zaferi bizim de zaferimizdir. Kutluyorum.
Ödülü kazandığını okuyunca rahmetli Prof. Dr. Kurthan Fişek’in bir sözünü anımsadım.
Ne derdi?
“Kapıkule’yi geçince kazanılan her ödül beni mutlu eder.”
Son ayların etkinliklerini, yapılanları ve yapılacakları düşündüğünüzde, sanat/edebiyatın yükselişini fark edeceksiniz.
Hafta sonu gerek kurumsal gerek özel müzeleri gezseniz, ailece hem öğrenir hem eğlenirsiniz. Sanatın, edebiyatın eğlence yanını da yok sayamayız.
Duvarlardaki, bilbordlardaki afişleri görseniz, dinleyici çeşitliliğini kabul edersiniz.
İstanbul’a şöyle bir baksanız...
“Sanatı tüm boyutlarıyla herkes için ulaşılabilir kılmak”.
Arter, yedi sergisi, düzenlediği konserler ve performanslarla, etkinliklerle, söyleşilerle İstanbul’un önemli kültür yapıları arasında yerini aldı.
Farklı sanat disiplinlerinin bir araya getirilmesini sağlayan bina, toplam 18 bin metrekare kapalı alana sahip. Toplam 14 kattan oluşan binada, 6 kata yayılan 6 galeri bulunuyor.
Arter’de iki adet performans salonu da yer alıyor. Sevgi Gönül Oditoryumu, 168 kişilik kapasitesi ve teleskopik koltuk sistemiyle Arter’in Etkinlik Programı kapsamındaki konser, performans ve film gösterimlerine, Öğrenme Programı kapsamındaki konuşma ve söyleşilere, ayrıca aynaya dönüşen duvar panelleriyle dans çalışmalarına da ev sahipliği yapıyor. Tamamen esnek 332 kişilik bir oturma yapısına sahip olan Karbon ise en üst teknik özelliklerle donatılmış bir ‘Black Box’.
Arter’in Öğrenme Programı, herkesin yaratıcı sürecin parçası olabileceği bir ortamı mümkün kılmayı amaçlıyor. İçinde yaşadığımız zamanı sanat aracılığıyla yorumlamaya yönelik etkinlikler sunan program kapsamında kamuya açık olarak düzenlenen konuşmalar, atölye çalışmaları, seminerler ve sergi turlarıyla beraber, Gençlik Konseyi ve Arter Araştırma Programı adıyla iki uzun soluklu program da hayata geçiriliyor.
Yeni binadaki yayın programı, sanatçılara ve sergilere odaklı yayınların yanında Arter Koleksiyonu’na odaklanan Arter Yakın Plan ve Arter Arka Plan başlıklı iki yeni kitap dizisiyle başladı. Yayınlar Arter Kitabevi’nden satın alınabiliyor veya sürekli güncellenen bir içeriğe sahip Arter Kütüphanesi’nde okunabiliyor. Binada ayrıca ziyaretçinin soluklanabileceği Bistro by Divan ve açık hava etkinliklerine ev sahipliği yapan bir arka bahçe de bulunuyor.
Arter’de koleksiyondan ve koleksiyon dışından toplam yedi sergi eşzamanlı olarak yer alıyor.
Şu anda görebileceğiniz sergiler:
İyi karikatürist İzel Rozental, dünyayı dolaşır, fotoğraf çeker, gittiği yerlerde karikatür toplantılarına da katılır. Uluslararası buluşmalarda Türk karikatürünü tanıtır.
Gezdiği, gördüğü yerlerin fotoğraflarını Galata’daki Schneidertempel Sanat Merkezi’nde sergiliyor.
Serginin adı:
‘Gezginin Gözü/Gezginin Defteri’.
Küratör: Aykut Köksal.
Her fotoğrafın yanında çekilen yerin özelliği, siyasi ve toplumsal durumu hakkında bilgi veriliyor.
Fotoğrafı çekilen yer hakkında bilgi istiyorsanız bu sergide ve yanındaki yazılarda bulabilirsiniz. Bir de katalog alırsanız, dünyanın olumlu olumsuz, iyi kötü yanlarıyla bir görsel tarihine sahip olursunuz.
Erdal Erzincan, bu adlardan biri. Onun hemen hemen bütün CD’lerini dinledim.
Yeni CD’sinin de adı “Şelpe” (1)
Şelpenin ne olduğunu birkaç satırla tanıtmalıyım.
Muzaffer Özdemir’in “Bağlamadan Ta’ya Şelpe” kitabını meraklısı okusun.
Erol Parlak’ın “Bağlamada Şelpe Tekniği”nden bir alıntı:
“Elin bütün tellere yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı vurulması gibi 2 fonksiyonu vardır.
Başparmak hariç diğer 4 parmakla bütün tellere vurulması.
İki ciltten oluşan ‘Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler-Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü (1875 - 1975)’ isimli kitabın başında şöyle bir ithaf var: “10 yıla yakın bir araştırmanın ürünü olan bu kitabımı; söz konusu ettiğim roman yazarlarını, edebiyat tapınağının geleneksel gardiyanlarının değer yargılarıyla değil, anlayışla ve deyim yerindeyse şefkatle, hatta merhametle değerlendiren dört değerli eleştirmene; Doğan Hızlan, Beşir Ayvazoğlu, Ömer Türkeş ve merhum Tahir Alangu ile iki duyarlı edebiyat adamı Selim İleri ve merhum Haldun Taner’e adıyorum.”
Üyepazarcı, özenli araştırmasında doğru bir yöntem kullanmış. Yazarın eserini değerlendirirken hayatını da incelemiş, böylece yazısıyla hayatı arasındaki gelgitleri ortaya koymuş. Böylece o yazarın kitabını daha doğru değerlendirmek mümkündür. Kitaptaki bazı adları dönemlerinde okudum, onlar üzerine yazdıklarımı, düşündüklerimi de anımsadım.
Unutulanlar, Hiç Bilinmeyenler ve Bilinmek İstemeyenler-Türkiye’de Popüler Romanın İlk Yüzyılının Öyküsü (1875-1975)
Erol Üyepazarcı Oğlak Yayınları
Kısa bir okuma listesi:
A. Kadir
Kara Hafta komitesinde bulunanlar:
- Doğan Hızlan
- Ahmet Ümit
- Adnan Özer
- Metin Celâl
22-23 Kasım 2019 tarihleri arasında Denizbank işbirliğinde Pera Palace Hotel’de düzenlenecek haftanın teması Alfred Hitchcock. Agatha Christie’nin kaldığı otelde bu etkinliğin yapılması da ayrı bir özellik taşıyor.
Festival kapsamında bu yıl ilk kez gerçekleştirilen ve toplam 141 başvurunun olduğu öykü yarışmasını kazananlar da belli oldu.
Birincilik ödülüne
Günlük okumalarda, çoğu zaman bir iç aynaya bakar gibi oluruz. Ya hayatımızın izdüşümüyle karşılaşırız ya da birden gerçeğin ötesine hayal dünyasına sürüklenip gideriz.
Özellikle bu ilişkiyi düşündüğümde günlüklerden satırlar belleğime düşer. Günlük tutmak bugünden düne bakış perspektifini sunar bize. Hatırlamak bazen bugünümüze gökkuşağı gibi doğar, bazen de bir karaltı içinde buluruz kendimizi.
Gerek yazarlarda gerek okurlarda edebiyatın izi gündelik hayatı biçimlendirmiştir. Gündelik hayatın içinde görkem de vardır yalınlık da. Tiyatro dünyasından buna örnekler verilebilir.
Artık anılarımızda, belleğimizde yaşayan Yıldız Kenter’in Shakespeare ile Çehov karşılaştırması unutulmaz mukayese örneği olarak, evrensel ile ulusalın kesiştiği noktayı belirleme açısından da önemlidir.
Bir sanatçının gündelik hayatı incelenmeye değer, eserlerinden yansıyan notlar, eserlerini bir de bu açıdan değerlendirmeyi sağlayacaktır.
Bence ürünlerden çıkacak sonuçlar, yazarın o tarihteki ruh halini, hangi koşullar altında bunu yazdığını da ortaya koyacaktır.
Geleceklerin edebi açıdan kazançlı çıkacağı kanısındayım. Yazma tutkusunun gündelik araştırmalarda önemli bir bölümünün belireceğine inanıyorum. Böylesine araştırmalar iki açıdan da yararlıdır. Bilmediğiniz bir yazarı bu konuşmalar sırasında öğrenirsiniz, bildiğiniz okuduğunuz bir yazarı da yeniden okumak isteği doğar.
22-23 Kasım tarihleri arasında bu renkli konu tartışılacak. Aynalıgeçit Beyoğlu’nda gerçekleştirilecek bu etkinliğin programını yazıma aldım:
Daha sonra oyunlarını, filmlerini de tabii ki...
Unutamadığım kitap tanıtmalarından biri de Dikmen Gürün’ün yazdığı ‘Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikâyesi’nin tanıtıldığı geceydi.
Onun birçok oyunu içinde unutulmazlar olanlar vardır benim için.
Bunlardan biri Hidayet Sayın’ın yazdığı Pembe Kadın’dı. Uzun süre sahnelerde kaldı. Pembe Kadın sinemaya da uyarlandı. Atıf Yılmaz’ın yönettiği filmde Ekrem Bora, Sema Özcan da rol almıştı.
Hidayet Sayın, bu yıl Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı.
Güngör Dilmen’in oyunu Ben Anadolu’yu Türkiye’de ve başka ülkelerde de oynadı. Bir oyuncunun ustalığını, değişik karakterdeki başarısını kanıtlamıştı.
Çok sevdiğim, incelikle dolu bir filmde de ona gene hayran olmuştum.
Senaryosunu