Başlığı şu: “Pandemi Sırasında Kültür–Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları”.
Koronavirüs salgını koşullarında kültür-sanatın toplumsal rolünü vurgulayan metinde, farklı ülkelerde yaratıcı sektörleri destekleyen tedbirler özetleniyor, Türkiye’de kültürel alanda kamu desteğine ilişkin mevcut durum değerlendiriliyor ve öneriler sunuluyor.
Metni okumadan önce alınacak önlemlerin, yapılacak desteklerin gereğine değiniliyor.
İKSV gibi kültür-sanatın çeşitli alanlarında Türkiye için önemli bir kurumun bu metninde yazılı olanlar, gerek hükümet, gerek yerel yönetimler tarafından dikkate alınmalı.
Çünkü bu festivalleri, etkinlikleri yaşatabilmek için bu metindeki unsurların gerçekleştirilmesi bir zorunluluk taşıyor.
Metnin bize ilettiği düşünce, sürdürülebilirliğin önemi, ayrıca Türk kültürüne ve ekonomisine katkısı konusunda uygulanabilir önerileri içermesi.
‘Pandemi Sırasında Kültürel Alanda Dayanışma’nın önemini anlatan bir girişle başlayan politika metni, üç ana sorunun yanıtlarına odaklanıyor:
“Dünyada yaratıcı sektörlere yönelik ne tür destekler açıklandı?”
Günde kaç kere el yıkıyorsun, hangi dezenfektanları kullanıyorsun?
Temizliğin de saplantısı var, benim bir arkadaşım bırakın el yıkamayı günde dört ile beş kere duşa girerdi.
Bir gün Abdülhak Şinasi Hisar’la Yaşar Nabi Nayır, bir taksiye binmişler, şoför hareket ettikten sonra, müsaadenizle bir yere uğrayacağım beş-on dakika demiş. Tabii demişler. Şoför, bagajda manavdan aldığım sebze, meyveler var onları yolumuzun üzerinde bir yere bırakayım devam ederiz demiş.
Bunu duyan Abdülhak Şinasi Hisar hemen arabayı durdurmuş, apar topar inmişler.
Yaşar Nabi Nayır sebebini sormuş. Abdülhak Şinasi, sebze ve meyvelerden böcekler oradan çıkıp vücudumuzu sarar, onun için dur dedim diye açıklamış.
Bütün televizyonlarda dezenfektan reklamlarından geçilmiyor.
Kolonya yeniden hayatımıza girdi. Bizim evden eksik olmazdı. Anneannem ziyarete gelince sarılıp öpmek isteyenlere nezleyim, bugün çok sarmısak yedim –ki ağzına koymazdı– der yine de bu hamleyi önleyemezdi.
Öpüş gerçekleştikten sonra, hemen misafirlere kolonya ikram edin der ve kendi de kolonya sürerdi.
Anneannem hiçbir zaman uyarıda bulunmadı, aksine böyle bir mecburiyet karşısında kalırsam, başkasının elini öpeceğime el öpüyor gibi yapıp kendi elimin başparmağını öpmeye alıştırmıştı beni.
Bu yüzdendir ki el öpenlerin çok olsun sözü benim için geçerli olmadı. Sen kimi öptün ki, onlar da seni öpsün diye düşünmüşlerdir.
Demek ki bugünleri tahmin etmiş.
*
Öpmeyi sevmeyenler aklıma düştü, bunun en ünlü örneği rahmetli Bülent Ecevit’ti.
Bir gün Cumhuriyet gazetesine Nadir Nadi’yi ziyarete gelmişti. Nadir Bey’in çocukluktan beri tanıdığı Hasan Efendi, Bülent Ecevit’i katın başında yakaladı, sarıldı, öpme teşebbüsünde bulundu, Ecevit kaçtıkça o kendine doğru çekiyordu, ama amacına nail olamadı.
Bülent Ecevit’in şiir kitabı çıktığında Rahşan Ecevit’le birlikte Hürriyet’in eski binasına gelmiş, VIP salonunda onunla bir söyleşi yapmıştım.
*
Heyecanla bir gün Altın Kitaplar Yayınevi’ne geldi ve sahih olan hadislerle olmayanlar üzerine bir kitap hazırladığını söyledi. Hoca ne dese, hangi kitabı getirse biz yayımlardık.
Doktor Turhan Bozkurt da ona büyük saygı gösterirdi.
Hadis şöyleydi: “Bir mümin bir müminde ayıpladığı şeyi yapmadan ölmez.”
Bu belleğimde öylesine yer etmiş ki, eleştirdiğim, başkasında ayıpladığım her şeyi yaptım.
Böyle günlerde hem gülerek hem düşünerek bunları bir film şeridi gibi gözden geçirdim. İçinde unutmak istediklerim de vardı hatırlamak istediklerim de.
Gerçi bende pişmanlık duygusu çok gelişmemiştir, düzeltemeyeceğim yanlışlara kafa yormanın bir anlamı yok. Bir dostum bir bilgenin sözlerini bana aktarmıştı: Eğer insanoğlu başkalarında eleştirdiği, kınadığı şeyleri yapsaydı aziz olurdu.
Belleğin bir iyimserliği vardır, genellikle iyi anlar, günler öne çıkar.
Andre Gide
“Bugün 23 Nisan
Neşe doluyor insan”.
İlkokuldan beri müsamerelere katıldığım, okul tiyatrolarında oynadığım için bir yıl 23 Nisan töreni için konuşma yapmıştım.
Benim de dahil olduğum o kuşak dünden bugüne bu tarihin anlamı konusunda hiç şüphesiz düşündüler, kitap okudular.
Yetiştirdikleri çocuklara bilgi ve görgü birikimini aktardılar.
Sokağa çıkamayanlar, balkonlarından, pencerelerinden kutlamaya katılacaklar.
100 yılda nasıl bir kuşak yetiştirdik, çocuklar İstiklal Marşı’nı söylerken, onun arkasındaki öykünün ne kadarını biliyorlar acaba?
Mehmet Âkif Ersoy
Anketi cevaplayan yayınevlerinin satışlarının, adet bazında ortalama yüzde 63 düştüğü görülürken, mevcut personel pozisyonunda değişiklik yapmadan yayınevlerinin faaliyetlerini yürütme süresi ise ortalama 3 ay olarak ortaya çıkıyor.
Bu zorlu süreçte sektörün kendi içinde dayanışma çağrısını yineleyen Türkiye Yayıncılar Birliği, ‘evdeyimokuyorum’ kampanyası ile herkesi, evde geçirilen vakti okuyarak değerlendirmeye ve kitapları tedarik zincirinde zor günler yaşayan kitabevlerinden almaya davet ediyor.
Rakamlarla durum:
Basılan ama dağıtılamayan toplam başlık sayısı 1.695
Basılan ama dağıtılamayan toplam kitap adedi 5.222.155
Yayınlanmasından vazgeçilen veya askıya alınan kitap sayısı 3.890
TYB’nin istekleri:
Kısa dönem çalışma ödeneğinden öncelikle ve ivedilikle yararlandırılması.
“Değerli Kitap Dostları,
Kitap Hediye Günü bu yıl evlerde kutlanıyor.
Herkese Kitap Vakfı tarafından başlatılan ve her yıl nisan ayının 3’üncü pazar günü kutlanan ‘Kitap Hediye Günü’ bu yıl 19 Nisan Pazar günü evlerde kutlanacak.
Bu özel gün için Herkese Kitap Vakfı, Türkiye’de mevcut 18 bin köy okulunda okuyan çocuklara Yapı Kredi desteği ile 100 bin adet Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 144 sayfalık ‘Nutuk’ kitabını hediye edecek.
Her yıl coşkuyla kutladığımız Kitap Hediye Günü’nü bu yıl kitap dostları evlerinde kutlayacak. Vakfımızın maskotu ‘Kitapcan’ evde oturan kitap dostlarına sosyal medya üzerinden ev içinde yapılabilecek bazı kitap görevleri verecek. Instagram’dan kitap vakfı profiline girenler ‘Kitapcan Filtresi’ni tıkladıklarında onlara Kitapcan özel bir görev seçecek.
Eğlenceli bir kitap oyunu ile bu anlamlı günü evlerde kutlayacağız. Çocuklarına kitap hediye eden ülkeler arasında yapılan bir araştırmada Türkiye 180 ülke arasında sonlarda, 140’ıncı sırada yer alıyor.
‘Kitap en değerli hediyedir’.
Kitap Hediye Günü’nde herkesi kitap hediye etmeye davet ediyoruz.”
Edebiyatçıların kendi eserlerini el yazısıyla yazmalarının ayrı bir özelliği vardır. Ben imzalı kitaplarda daima el yazılarına bakarım. Aslında el yazısından karakter tahlili yapmak mümkündür. Grafoloji diye bir bilim vardır. Günümüze uygun bir kitap: ‘Şairlerin El Yazılarıyla Şiir Albümü’. Türk şiirinin 40’a yakın ustası yer alıyor. Fotoğraflı. Hüseyin Akan’ın hazırladığı albümün ilk sayfasında, kitabın bir hayır işi olduğu vurgulanıyor.
Önsöz, Fakir Hastalara Yardım Vakfı Başkanı Dr. M. Murat Kınıkoğlu’nun: “Fakir Hastalara Yardım Vakfı’nı, ülkemiz fakir hastasına; ilaç, film, laboratuvar harcamaları gibi konularda parasal yardım yapabilmek, ona arkadaş olabilmek, yapacağımız yardımlarla acılarını paylaşabilmek amaçlarıyla 1984’te, Ankara’da kurduk. O tarihten bu yana saptayabildiğimiz hastalara, amaçlarımız doğrultusu ve imkânlarımız ölçüsünde yardımlar yapıyoruz.” Kitaptan doğumunun 100’üncü yılındaki Sabahattin Kudret Aksal’ın el yazılı şiirini aldım:
Homeros Troya Savaşında
Sanmayın bu anlattığım
Ne öyküydü ne de söylen.