Paylaş
Heyecanla bir gün Altın Kitaplar Yayınevi’ne geldi ve sahih olan hadislerle olmayanlar üzerine bir kitap hazırladığını söyledi. Hoca ne dese, hangi kitabı getirse biz yayımlardık.
Doktor Turhan Bozkurt da ona büyük saygı gösterirdi.
Hadis şöyleydi: “Bir mümin bir müminde ayıpladığı şeyi yapmadan ölmez.”
Bu belleğimde öylesine yer etmiş ki, eleştirdiğim, başkasında ayıpladığım her şeyi yaptım.
Böyle günlerde hem gülerek hem düşünerek bunları bir film şeridi gibi gözden geçirdim. İçinde unutmak istediklerim de vardı hatırlamak istediklerim de.
Gerçi bende pişmanlık duygusu çok gelişmemiştir, düzeltemeyeceğim yanlışlara kafa yormanın bir anlamı yok. Bir dostum bir bilgenin sözlerini bana aktarmıştı: Eğer insanoğlu başkalarında eleştirdiği, kınadığı şeyleri yapsaydı aziz olurdu.
Belleğin bir iyimserliği vardır, genellikle iyi anlar, günler öne çıkar.
Andre Gide, hatırlamanın bir dert icadı olduğunu yazmıştı.
Boşuna dememişler hafıza-i beşer nisyan ile maluldür diye.
Rahmetli annem benim bellek seçimimi çok eleştirirdi.
Edebiyata, sanata, müziğe dair her şeyi unutmaz, diğerlerini de unuturdum.
Bir dostum buna seçici hafıza demişti, bir diğer dostum da bilmiyorum bilimde böyle bir tanı var mı küstah hafıza demişti. Evime kestirmeden gitme konusunda nâkıs teşebbüslerimin sayısı utandıracak kadar çoktur.
Müzik dışında dinleme yeteneğim çok cılızdır. Bir sorunun yanıtında, aradığım özü bulduktan sonra dikkatim dağılır, gözlerim uzağa dalıp gider.
Rahmetli bir sanat tarihçisi dostum Kadıköy vapurunda başından geçeni anlatmak için Suadiye’de bindiği dolmuştan başlardı söze, o zaman da esas olaya geldiğinde dinleme debisi sıfıra inerdi. Şimdi her şey şıpınişi olduğu için hoş sohbet, nükte sahibi kişiler yok. Oysa biz Karagöz geleneğinden geldiğimiz içini esasa gelinceye kadar epey vakit geçer.
Tulûatın temel çekirdeği de budur. Bugünlerde birçok dostum beni arıyor, bir ihtiyacınız var mı diye soruyor.
Bir arkadaşım Allah akıl versin diyenler için, verdiğini almasın yeter derdi.
Evden çıkmayanları çok eleştirirdim hem de örnekler verirdim. Bir çok Batılı yazar –bizim de var ya– evlerinde çalışmazlar, ya bir büroları vardır ya da belli bir lokalde, kahvede yazarlar.
Gerçekten de ev atmosferi insanı oyalıyor, evin dışında, büroda, gazetede işleriniz belli bir saatte bitiyor. Evde bitmiyor ama gene de işlerim var.
O da başka yazıya...
HİKMET DİKMEN’İN ARDINDAN
EMEK Sineması’nın efsanevi müdürü bir kuşağın Hikmet Abisi aramızdan ayrıldı.
Kanat Atkaya ile Uğur Vardan onun kişiliğini, dostluğunu, sinema seyircilerinin gözündeki unutulmazlığını yazdılar.
Benim için de önemli biriydi.
Eğer o olmasaydı ben İKSV’nin Sinema Günleri’nde hiçbir filmi göremezdim.
Festival başlayınca filmleri görmek istediğimi Sedat Simavi’ye söyledim. O dönem hem Hürriyet’in başındaydı hem de Hürriyet Gösteri’nin sahibiydi.
Şöyle bir çözüm bulmuştum:
Sedat Simavi beni aradığında aramızdan ayrılan onun asistanı rahmetli Afitap Pusat bakın beni nasıl bulurdu.
Emek Sineması’na gittiğimde Hikmet bana bir koltuk verirdi, numarası belliydi, sinemanın telefonundan beni ararlar, Hikmet de eliyle koymuş gibi gelir beni çağırırdı.
Seyircilerle, genç sinema meraklılarıyla konuşmalarına, ilişkilerine tanıklık etmiş biri olduğum için, böyle yöneticiler, parası olmayanların da tutkularına kulak veren kişiler bizim hayatımızda yerlerini koruyorlar.
Nur içinde yatsın.
NAMIK KEMAL ŞENTÜRK SAYESİNDE AVUSTURYA’YA GİTTİM
AVUSTURYA Kültür Ofisi Direktörü Kasper ve genel sekreter Ahmet Cemal’in düzenledikleri bir davetle Avusturya’ya gidecektim. İki dostumuz da aramızdan ayrıldı.
Gidip gitmemek arasında her zaman olduğu gibi gidip geliyordum. Bu durumu sevgili Kasper’e açıkladığımda, bu davetin hem Yazarlar Birliği hem de oranın Kültür Bakanlığı tarafından yapıldığını nazikane bana hatırlattı.
Pasaportum bitmiş miydi, yoksa vizesi mi yoktu. 17 Mayıs gecesi düşündüm ve o zaman Hürriyet’in başında olan Nezih Demirkent’e söyledim. O bana vali kefil olursa gidebileceğimi, bunu da valinin yakın dostu olan rahmetli Necmi Onur’un halledeceğini söyledi.
Ona rica ettim, birlikte Vali Namık Kemal Şentürk’ün makamına gittim, bana kefil oldu. Böylece Avusturya’ya gittim, bir skandaldan kurtuldum.
Geçenlerde okudum Şentürk aramızdan ayrılmış.
*
İKİSİNE de rahmet diliyorum.
Paylaş