Belki virüsün fiziksel değil de zihinsel etkisi.
İki gün içinde, şimdiye kadar bütün okuduklarım, bütün seyrettiklerim sökün edip beynimi işgal eder.
Selim İleri’nin ‘Cumartesi Yalnızlığı’, Güner Sümer’in ‘Yarın Cumartesi’ oyunu, Alan Sillitoe’nin ‘Cumartesi Gecesi ve Pazar Sabahı’, ‘Cumartesi Gecesi Ateşi’ filmindeki danslar.
Cumartesi–pazar, Türkiye’de o kadar değil ama Batı’da eğlenmenin zirve yaptığı, yoğun çalışma günlerinin baskınından kurtuluşun kutlandığı günler.
Celâl Sılay, “Cumartesi gecesi evde oturamam” derdi.
Ertelemelerin giderildiği, uzun saatler süren yemeklerin, sohbetlerin yapıldığı zaman dilimi.
Yazlıkları pek sevmem, orada geçen günlerin yavaş bir yanı vardır. Juliette Greco’nun dediği gibi, zorunlu bir eğlenme duygusu bilinçaltlarımızı sürekli tırmalar.
Aldous Huxley
Albümün adı:
“Shakespeare ve Müzik”.
Oyunlarının üzerinden 400 yılı aşkın bir süre geçtiği halde William Shakespeare, bütün dünya sahnelerinde oynanıyor.
Ünlü oyunlarındaki müzikler neydi? Dönemin öne çıkan besteleri, bestecileri.
Proje nasıl gerçekleşti?
2016 yılında Shakespeare’in 400. ölüm yıldönümünde müzisyen–yazar Aydın Büke önermişti.
Shakespeare’in ünlü oyunlarındaki müzikler icra edilecekti.
Müzisyenler
Ben ödüllerin yararına inanırım. Kimi ödüller ustalara verilir, kimileri de yeni adları tanımamızı sağlar. Fakir Baykurt Öykü Ödülü’nü kazanan Ayşe Dündar’ın ‘Gökbilimcinin Salyangozu’ kitabını okurken ödüllerin işlevine yeniden şahit oldum. Ayşe Dündar eczacı. Edebiyata adanmışlığıysa kitaptaki biyografisinde şöyle anlatılıyor: “Yaşar Kemal’in Anadolu efsanelerine, Marquez’in gündelik yaşamdan çekip çıkardığı büyüleyici karakterlere, Virginia Woolf’un anlatım diliyle bütünleşen cesaretine hayran kalmaktan alamadı kendini. Sonunda yazmaya başladı.”
Bu üç adın da öykülerinde izi var. Gerçekler, tanıklıklar, bilinçaltı müdahaleleri, bilindik adlardan üretilen fantastik saptamalar... Ünlü bir adın izini sürerken bir bakıyorsunuz dünden bugüne adım atmışsınız. Elbet iletecekleri var. Ünlü adların çağrışımları yavan bir alıntının serüvenine alet edilmiyor. ‘Sıfır ve Köpek’te bunu görüyoruz: “Hah işte aradığımızı bulduk sonunda. İyice bakın siz de gördünüz değil mi? Ali bu Sabahattin Ali bu. Bulundu nihayet, kaçarken öldürmüşler belli ki!”
Akgün Akova bakın ödül kazanan kitap için ne diyor? “Ayşe Dündar kalemini kullanarak bir değirmenden sekiz rüzgâr çıkarmayı başarıyor. Rüzgârların yaralarını sayfalara saran bir gökyüzü hemşiresi gibi...”
SANATIN BÜYÜK USTALARINI TANIYINİstanbul’daki özel müzelerde birçok sergi açılıyor. Resim sanatının ustalarının eserlerini görüyoruz. Kataloglarını ediniyoruz. Kitaplığınızın bir rafını sanat kitaplarına ayırınız.
‘Sanatın Büyük Ustaları Dizisi’nin 15’inci kitabı olarak Degas çıktı. Dizide daha önce yayımlananlar arasında Michelangelo, Leonardo da Vinci, Modigliani, Rembrandt gibi ünlü ressamlar var.
Edgar Degas’nın hayatı ve eserleri hakkında genel bilginin yanı sıra kitapta yer alan her resmin öyküsü de sunuluyor.
Sanat ve siyaset ilişkisi daima tartışılır. Emile Zola’nın edebiyat tarihine geçen ‘Suçluyorum’ yazısı Dreyfus’u savunan bir belgedir. Birçok ressam o yazıyı desteklerken Degas, antisemitizmiyle dikkat çekti. Bu tavrı onu sanat çevresinde yalnızlaştırdı.
Ordu Belediye Başkanı Dr. Hilmi Güler, şehrin duvarlarına resim yapma çalışmalarını başlatmış. Lyon kenti duvarlarından esinlenerek kendilerine bir isim bulmuşlar: “Ordu Fikir Bandosu”.
Küratörlüğünü de Uğurcan Ataoğlu üstlenmiş. Haberi yapan Cumhuriyet gazetesinden Şermin Topçu.
Ordu’ya üç kez gittim, sevdiğim şehirlerdendir, bu yapılan çalışmalar da oraya yakışıyor. Belediye başkanını kutlarım, çünkü yerel yönetimlerin sanata katkılarını desteklemişimdir.
Ordu’ya ilk kez sevgili dostum Oktay Ekşi beni götürdü. O zaman Ordu’ya Samsun’dan gidilirdi, bir gece Ordu’da kaldık, ertesi günü de Mesudiye’ye, oradan da Aşağı Gökçe köyüne gittik.
Daha sonra da oradaki bir salonda konser verilmişti.
Oktay Ekşi her yıl orada bir kurultay düzenler.
Bir kentin müziğini merak ederim.
Samsun’a indiğimde de hemen bir türkü mırıldandım:
Aramızdan ayrılan polisiye türünün ustası Remzi Ünal karakterinin de yaratıcısıydı. Bu dosyada tam romanları, öyküleri ve çalışmaları inceleniyor.
‘Genç Yazarlar İçin Hikâye Anlatıcılığı’ kitabında bazı notlar düşüyor.
Bazılarını anımsatayım:
“Herkes yazar olabilir. Ama defterinizin, bilgisayarınızın başına geçip yazar olduğunuzu sanmayın.”
Yazar atölyeleri kursları için de bakın ne demiş:
“Bu çalışmalarla iyi yazar olunacağına inanlardan değilim. Ama bu çalışmaların, kitapların önemli bir yararı var. İyi bir okur kitlesi yetiştirmek”. Tespitinin bir bölümüne ben de katılıyorum.
Genç yazar ne yapmalı:
Soluk soluğa yaşayan bir yüzyılda bütün günlük ihtiyaçların aynı çatı altında giderilmesi cazip geliyor. Bu özelliğini düşününce onu daha başka işlevlerle de donatmamız gereği ortaya çıkıyor.
Gerçi yazın serin, kışın sıcak olduğu için dolaşılan bir alan olduğunu da inkâr edemeyiz.
Nursima Özonur–Gökhan Ceylan’ın (Ankara/DHA) haberini okuyunca bir eksiğin giderilmesi konusunda atılan adamı yazmaya karar verdim.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, 3 AVM içinde yapılan kütüphanelerin açılışını gerçekleştirmiş, açılışta söylediklerini nakledeyim:
“Amacımız 500’e yakın AVM’yi kütüphanelerle buluşturmak. Bu aynı zamanda kamu-özel sektör işbirliği açısından çok pratik bir örnek.”
Kütüphanelerin yüz yıllardır bilgiyi, kültürü gelecek nesillere taşıyan en önemli köprü vazifesini üstlendiğini, Türkiye’de bin 186 kütüphane bulunduğunu söyledi. Bu kütüphanelere ulaşamayan vatandaşlar için 53 adet gezici kütüphane bulunuyor. “AVM’ler de ayrılmaz bir parçamız haline geldi. Amacımız 500’e yakın AVM’yi kütüphanelerle buluşturmak. Bu aynı zamanda kamu-özel sektör işbirliği açısından çok pratik bir örnek. Çok da hızlı sonuç alabileceğimiz bir örnek. Hem biz kütüphanelerimizi daha yaygın hale getiriyoruz, hem vatandaşlarımızın olduğu her noktaya kütüphane ulaştırmış oluyoruz. İlk etapta onlarca AVM ile bu konuda görüşmeye başladık. NATA Holding bu konuda öncülük yaptı” dedi.
Usta yazar Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü’nün hazırladığı kitabın başlığı şöyle: ‘Orhan Kemal - Eşe Dosta Selam: Mektuplar Yazdıklarım – Yazılanlar’. İlk sayfasında da şöyle yazıyor: “Eşe dosta selam, İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir.”
Öğütçü kitabı hazırlayış amacını şöyle özetliyor: “Bu derlemeyle Orhan Kemal’in yaşam mücadelesinde yaşadıklarına tanıklık edilmesini sağlayarak, ilerde onunla ilgili yapılacak araştırmalara kaynak oluşturacak bir çalışma yapmayı düşündüm.”
Kimlerle mektuplaşmış: Abdülkadir Kemal Öğütçü, Abidin Dino, Ahmet Aytekin, Ahmet Tevfik Küflü, Arif Özbilen, Attilâ İlhan, Ayperi Akalın, Bülent Akkurt, Cengiz Yörük, Ekber Babayef, Elvan Otyam, Fakir Baykurt, Fazıl Küçük, Fikret Otyam, Güzin Dino, Hasan Hüseyin, Hıfzı Topuz, İlhan Berk, Kemal Sülker, Kemal Tahir, Memet Fuat, Metin Özek, Muhsin Ertuğrul, Nâzım Hikmet, Nâzım Öğütçü, Nevzat Üstün, Orhan Asena, Rasih Nuri İleri, Samim Kocagöz, Svetlana Uturgauri, Yaşar Kemal, Yaşar Nabi Nayır... Mektuplaşmalar listesinde bulunan adlar Orhan Kemal’in geniş iletişimini de gösteriyor.
80 yıl sonra bile çok satıyor
Anketlerin yanıtları okunsun, ilgi uyandırsın diye tahrikçi sorular öne çıkarılır. Batı’da ve bizde her tür için en heyecanlandırıcı olanı soruyu ‘ölüyor mu?” diyerek bitirmektir. Yıllar önce Batı’daki tanınmış bir yayınevi ‘Edebiyat ölüyor mu’ sorusundan bir kitap ortaya çıkardı. Mehmet Can Doğan’ın hazırladığı kitabın da başlığı: ‘Şiir Ölüyor mu?’Öleceğini hiç sanmıyorum. Çünkü Aziz Nesin’in dediği gibi, ‘üç kişiden dördü şair’ olan bir ülkeyiz. Büyük Reşit Paşa zamanından beri şair bir millet olduğumuz onaylanmıştır. Nesir, yani düzyazı pek itibar görmez, dolayısıyla felsefe de bu topraklarda yeşermez.
Anket türü kitaplar yıllar geçse de canlılığını koruyor, okunuyor. Bu da onlardan biri, 80 yıl önceki kitap çok satılıyor. Listeye bir bakın: Orhan Veli, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat, Cahit Sıtkı Tarancı, Necip Fazıl Kısakürek, Ziya Osman Saba, Ahmet Kutsu Tecer...
Yazıdaki ilk kez yayımlanın fotoğraflar da şairin eşi iyi fotoğrafsanatçısı Yıldız Moran’ın objektifinden çıkanlar.
Şiirleri ve fotoğrafları şairin oğlu Olgun Arun verdi.
O şiirleri okurlarımızla bölüşmek isterim:
Bu şiirlerin içinde en önemlisi Atatürk şiiri.
Sanırım Atatürk şiirleriantolojisi yapanlar bu şiiri antolojilerine mutlaka koyacaklardır.
Şiirden bazı dizeleri aldım yazıma:
“Seni okudum
Anlatılanları dinledim