14 Ekim 2002
<B>BEŞİKTAŞ, </B>Avrupa fatihi Efes Pilsen önünde hücum gücünü devreye sokamayınca, yenilmekten kurtulamadı. Oysa Beşiktaş, savunma ve ribaundda en az rakibi kadar iyi bir oyun ortaya koydu. Ancak hücumda, dışardan boş şutlar ve pota dibi atışlarındaki isabetsizlik, maçı kaybetmelerine neden oldu. Beşiktaş takımının ilerleyen haftalarda daha iyi olacağına inanıyorum. Bu maçta benden tam not alan bir tek isim vardı o da taraftarlarıydı.
EN İYİSİ KAYA
Efes Pilsen'e gelince... Alba Berlin galibiyetinin verdiği moral Efes Pilsenli oyuncuları pozitif etkilemişti. Savunma anlayışlarını çok beğendim. Bu takımın bence en iyi oyuncusu Brown. Ender, Brown, Kaya, Kambala ve Ömer, savunmada harikaydılar. Kaya ayrıca hücumda da lacivert beyazlıların sivrilen ismiydi. Efes Pilsen'e bu noktada bir uyarım olacak. Eğer Benetton karşısında da böyle hücum ederlerse hiçbir şansları olmaz. Hakem ikilisi çok temiz geçen maçı bazı yanlış düdüklerle sinirli havaya soktu. Bu da Beşiktaş'ın oyununu etkilemedi, desem yalan olur.
Yazının Devamını Oku 13 Ekim 2002
<B>SON </B>senelerde Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki basketbol maçlarında böyle bir fark olmadı. Ben hatırlamıyorum. Fenerbahçe, kendi seyircisi önünde, rakibi karşısında hiçbir direnç gösteremedi. Sadece Yeni Zelandalı oyun kurucuları Dickel, Galatasaray'a tek başına kafa tutmaya çalıştı, o kadar. Fenerbahçe'nin en büyük eksiği pota dibindeki oyuncuların yetersiz oluşuydu. Bu bölgede görev yapan Zaza ile Zeki'nin gerek savunmada, gerekse hücumda hiçbir varlık gösterememeleri ve dışardan şutlarla sayıya ulaşma arzuları, kendi aleyhlerine 28 sayılık bir fark getirdi. Fenerbahçe açısından bir başka üzücü olay da, 2 bini aşkın taraftarının önünde böyle bir mağlubiyet almasıydı.
ARDA YILDIZLAŞTI
Galatasaray açısından maça baktığımızda ise idari ve teknik olarak iyi bir organizasyon gördük. Ligin başlamasına kısa bir süre kala kurulan bu takım, antrenörüyle, oyuncusuyla adeta 40 yıllık bir takım hüviyetindeydi. Oyuna giren çıkan herkes hiç surat asmadan antrenörleri Erman Kunter'in verdiği direktifleri harfiyen yerine getirirken, içlerinde Arda Vekiloğlu yıldızlaştı. Bu oyuncu, şans verildiği anda neler yapabileceğini herkese gösterdi. Arda'nın bu performansı Milli Takım açısından da çok önemli. Bir de Erman Kunter'in oyuna katkısı yüzde yüzdü. Yerinde müdaheleler yaparak, takımının sahadan farklı galip ayrılmasını sağladı.
Şimdi Galatasaraylı oyunculara düşen görev; bundan sonraki maçlar da aynı bu şekilde oynamak. Yenilgi de gelebilir ama, gördüğümüz kadarıyla Galatasaray, hem yönetim olarak hem teknik olarak iyi durumda.
Yazının Devamını Oku 10 Ekim 2002
<B>EUROLEAGUE</B>'de Ülker, CSKA önünde kazanabileceği bir maçı ufak tefek hatalarla kaybetti. İki takımın da bu yıl ki hedefi yenilenmişti. Antrenör İvkoviç CSKA'nın, Tolga da Ülker'in bu yılki antrenörleriydi. Kadrolarının neredeyse tümü değişmişti. Ama iki yeni coachta takımlarını iyi hazırlamışlar ve gözlemlediğimiz kadar da sahada kıyasıya bir mücadele vardı. İki tarafın da savunmaları sertti. Ve kolay sayıya imkan vermiyordu.
HARUN'U ARADIM
Ülker açısından bu maçı çözecek oyuncuyu düşünürken, aklıma hep Harun geldi. Ancak Harun, Milli Takımı bırakmıştı. Ama kendini de Ülker'e pek hazırlayamamıştı. Sanki kaderine razı olmuş, yedek bir oyuncu gibiydi. Eğer o eski Harun gibi 15 dakika oynayabilseydi, Ülker bu maçı farklı kazanırdı.
Ama ben yine de turuncu yeşilli takımı mücadele açısından beğendim. Ayrıca Hakan Artış'ın saha organizasyonu da mükemmeldi. Seyirci de oldukça iyiydi. Ama sahaya atılan yabancı cisimler, Ülker'in başına büyük işler açabilir. Buna çok dikkat etmek gerekir.
Yazının Devamını Oku 5 Ekim 2002
<B>2002-03 </B>Türkiye Basketbol Ligi Spor Bakanımız Sayın Erdoğan Toprak'ın büyük çabaları, üç büyük kulübümüzün başkanlarının özverili davranışlarıyla, sorunlu ancak ilerisi için ümit vaad eden bir görüntü ile başlıyor. Efes Pilsen, Ülker, Darüşşafaka, Telekom yapılanma ve kadro açısından zirveyi zorlayacak ekipler Darüşşafaka yeni transferleri Ufuk, Earl'ün yanına iyi bir 4 numara bulabilirlerse (Jones'un yerine), oyun kurucuları Hakan ve Mehmet Köseoğlu'nun göstereceği performans ile Efes ve Ülker'in lig-Avrupa kupa maçlarını beraber götüreceğini düşündüğümüzde, zirveyi zorlayacaktır.
Karşıyaka ve Telekom'daki antrenör istikrarı ile seyirci potansiyeli, onları ligin renkli geçmesini sağlayacak takımların başında göstermeme neden oluyor.
Başta Galatasaray olmak üzere Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın ÖZERKLİK sloganı ile salonlara dönmeleri çok önemli. Özerklik yolunda bu üç büyük kulüp takımının alacağı mesafe ve bu yolda başarılı olmaları, Türk basketbolunun sağlam temellere oturmasında en büyük güvence olacaktır.
SABIR GEREKLİ
Galatarasay, Fenerbahçe ve Beşiktaş ligin başlamasına az bir süre kala takımlarını kurmaları, belki ligin başında iyi neticeler almalarını geciktirebilir, ama bu takımların başındaki kişilerin hiçbir kimseye küsmeden hem özerklik hem de istikrarlı takımlar kurma yolunda çalışmalarını sürdürmeleri gerekiyor. Bu konuda herkesin sabırlı olması, yaptıkları işlere yürekten inanması lazım.
Bu üç takımımızın başarılı olması, belki de Basketbol Federasyonumuz'un ÖZERK'liğini de getirecek.
Diğer takımlar B.Kolej, TED Koleji, OYAK Renault, İTÜ, Tekel ve Göztepe'nin kısıtlı bütçeleri ve kadroları ile ne yapacaklarını ben de merak ediyorum.
Ligimizin kalitesi ve sertliği Milli Takımımızı direkt etkilediği için, gerek özerklik, gerek takım kurma konusunda yapılan çalışmaları yürekten destekliyor, 2002-03 sezonunda herkese başarılar diliyorum.
Yazının Devamını Oku 3 Ekim 2002
LİG şampiyonu Efes Pilsen, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı Ülker'e kaptırırken, ribauntlarda büyük sorunlar yaşadı. Pota dibinde Kambala'nın yanına, yani Mehmet Okur'un yerine alınan Granger maalesef Efes'in aradığı 4 numara değil. Burada oynayan oyuncunun hem ribaunt, hem de sayı olarak lacivert beyazlıları rahatlatacak bir isim olması lazımken, ne ribauntta ne de sayıda performans veremedi. Hem Kambala'nın ikili sıkıştırmalarına, hem de skorer Marcus Brown'un dış baskı yemesine neden oldu.
ÜLKERSPOR LİGE HAZIR
Ülker takımına gelince... İlk 5'e baktığımızda geçen sezonki kadrodan yalnızca Haluk vardı. Turuncu yeşilliler, yeni antrenörleri Tolga Öngören ile iyi bir takım görüntüsü verdiler. Pota dibinde Blair aldığı ribaunt ve attığı sayılarla yıldızlaşırken, maçın başabaş duruma geldiği anlarda da Praskevicius maçın Ülker lehine gelişmesini sağlayan oyuncuydu. Ülker oyunuyla lige ve kupalara hazır bir görüntü verdi. Tek sorunu ise 20 sayı öne geçtiği anlarda pota dibinde Blair’e top indirememeleri oldu.
Ülkerspor'da Blair, Praskevicius ve Haluk, Efes'te de farkın 20 sayıya çıktığı anlarda Alper ve Ender'in oyunları göze battı.
Yazının Devamını Oku 19 Eylül 2002
Sözümona basketbolu kurtarmak adına, savaş baltalarını çıkarttıklarını itiraf edenler, ellerindeki baltayla neye ve kime saldırdıklarını ve kim olduklarını açıklamak zorundadırlar. Dünya Basketbol Şampiyonası sırasında ve sonrasında çok şeyler yazıldı ve söylendi. Bugüne dek eleştiri çerçevesi içinde kalanlar için çıkıp hiçbir şey söylemedim. Ancak, menfaat peşinde koşanlar, hedef saptırıp, Milli Takımı da buna alet edince, artık dayanamadım.
Milli formayı 184 kez giymiş bir kişi olarak, Milli Takım formasının kişisel çıkarlara alet edilmesi beni son derece üzdü ve yaraladı.
SALDIRI KİME
Düşünün, bir arkadaş gazetedeki köşesinde Türk basketbolunu kurtarmak için biraraya geldikleri ve ellerine savaş baltalarını aldıklarını yazıyor. Bununla da yetinmeyip, elinde baltayla milli formaya saldıran birinin karikatürünü yayınlıyor.
Bundan daha üzücü bir şey olabilir mi?
Bu forma kimin?
Bu forma, bu ülkeyi temsil etmiyor mu?
Siz baltalarla kime saldırıyorsunuz?
Bu açıkça bir suçtur. Savcıların da, hemen harekete geçmesi gereklidir.
Doğal sınırları içinde kalan her türlü eleştiriye, her zaman açık olduğumuzu vurguladık ve yapılan basın toplantısında da bunu dile getirdik. Ancak, Milli Takımı ve ay yıldızlı formayı kimsenin küçük düşürmeye ve balta ile saldırmaya hakkı yoktur. Bu eleştiri değil, tek kelimeyle ayıptır, suçtur.
Sözümona basketbolu kurtarmak adına geniş bir grup oluşturup, bir toplantı yaptıklarını yazanlar, ve savaş baltalarını çıkarttıklarını itiraf edenler, ellerindeki baltayla neye ve kime saldırdıklarını ve kim olduklarını açıklamak zorundadırlar.
Şurası unutulmasın ki, Türk basketbolu, (eğer kurtarılacaksa) böyle baltalarla ve savaş çığlıklarıyla değil, sevgi ile herkesin birbirini kucaklaması ile çok daha iyi yerlere gelir. Kaldı ki, Türk basketbolu bu arkadaşların dediği gibi, uçurumun eşiğinde değil, tam tersine, yükselen bir grafik çizmektedir.
KAVGA DEĞİL SEVGİ
Dünya Şampiyonası'nda elde ettiğimiz 9'unculuğu başarı olarak kabul etmeyebilirsiniz. Bu çok doğal. Bizler de, zaten böyle düşünüyoruz. Bizim hedefimiz, bugün bulunduğumuz noktadan nasıl daha yukarı gideceğimizin planlarını yapmak. Bunun için de basketbol camiasının değerli fikir ve eleştirilerine her zaman açığız.
Durup dururken savaş çığlıkları atmak ve milli formaya hizmet edenleri karalamak kimseye yarar getirmez. Unutulmasın ki, başarılar kavga ile değil sevgiyle kazanılır.
NİYETİ satırlarda
Basketbolda kurtuluşu, balta ile milli formaya saldırmak sananların niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. Bakın, neler yazıyor ve gizli niyetini satır aralarına nasıl saklıyor?
1- Tarih: 03.05.2000 ASRIN HATASI
(Milli Takım teknik ekibi göreve başlamadan önce)
‘‘Basketbol Milli Takımı'nın teknik ekibi işsiz ve başarısız.’’
2- Tarih: 15.05.2000 BÖYLE HİÇ OLMAZ
(Avrupa Şampiyonası öncesi)
‘‘Bu teknik kadro, takımda otoriteyi sağlayamaz, kaos yaratır’’
3- Tarih: 08.09.2001 SADİST BEŞLİ
(Avrupa Şampiyonası)
‘‘Milli Takım’ın kenar yönetimindeki beşli, her maçta bize ızdırap çektirmekten zevk alıyor.’’
4- 10.09.2001GÖNÜLLERİN ŞAMPİYONU
(Avrupa Şampiyonası)
‘‘12 Dev Adam ve kenar yönetimimiz bizi Avrupa'nın zirvesini taşımak için herşeyi yaptı. En iyi sekizincilikten, Avrupa ikinciliğine... Hepsine teşekkürler’’
5- 14.09.2001 TEKNİK EKİBE ALKIŞ
(Avrupa Şampiyonası sonrası)
‘‘Teknik ekip kendi doğruları adına, pek çok doğruya direndi. Bu teknik yönetimi alkışlamak gerekir. Bizi basketbolun mükemmelini konuşacak çizgiye bu kadar yaklaştırdıkları için’’
Yazının Devamını Oku 13 Ağustos 2002
<B>DÜNYA</B> Şampiyonası'na çok az bir zaman kaldı. Efes Pilsen World Cup'ta Angola, Çin'i yenip, Brezilya (2 kez) ve Yugoslavya'ya yenilmemiz, şampiyona öncesi ayaklarımızı yere daha sağlam basmamızı sağlarlarken, eksiklerimizi görme açısından faydalı olmuştu.Hüseyin'in bu turnuva öncesi sakatlığı, kendisi açısından maç tecrübesi, bizim açımızdan da pota dibi dezavantajı yarattı. Brezilya maçında İbrahim'in burnunun kırılması da büyük şansızlıktı. Bu iki turnuvada teknik heyetin takımda tüm oyuncuları oynatarak onlardan verim alması, Milli Takımımıza Dünya Şampiyonası öncesi kadro derinliği yarattı. Şu anda kenarda oturan tüm oyuncular her an oyuna girecekmiş gibi hazır, oyuna girdiklerinde de takıma katkı verecek cesaret ve forma eriştiler.
Yugoslavya'daki turnuvada Avustralya ve Rusya maçlarında oyuncularımız inanılmaz mücadele verdiler. Bu iki maçı da kazanabilirdik. Savunmamız zaman zaman mükemmele yakın oldu. Maçların son bölümlerinde oyuncularımız daha iyi konsantre olabilselerdi, sahadan galip ayrılabilir, belki de kupayı alabilirdik. Turnuvanın son maçı olan Yugoslavya karşılaşması ise arka arkaya kaybettiğimiz maçlardan çıkardığımız dersler, oyuncularımızın maç kazanma arzusu, oyuna giren her oyuncunun katkı vermesi, bilhassa savunma direncimizi 40 dakikaya yaymamız, hem galibiyeti hem de hepimizin moralini yerine getirdi.
TAKIM OLGUSU
Divac'ın da katılması ile tam kadro olarak sahaya çıkan yıdızlar topluluğu Yugoslavya önünde oyunun başından sonuna kadar adeta savaşan oyuncularımız, hızlı oynadığımız her bölümde de başarılı bir grafik çizdi. Bu turnuvada ve bilhassa son maçta faul yüzdelerimizin de istediğimiz seviyelere doğru yükseldiğini görmek sevindirici. Bu arada teknik heyeti en çok umutlandıran hadise, bireysellikten çok bu yıl ilk kez takım olgusunun oturması.
Sonuç olarak, eğer hücuma daha çabuk çıkıp, set organizasyonunda sayı potansiyalini artırır, savunma anlıyışımız ile konsantrasyonumuzu Yugoslavya maçı gibi 40 dakikaya yayabilirsek, sorunlarımızın çoğu hallolmuş olacak. Önümüzde Detroit turnuvası var. Bu turnuvada aramıza Hüseyin ve İbrahim in katımasıyla, teknik heyetin takıma son rötuşları yapıp Milli Takımımızı Indianapolis'e hazır hale getireceğine inanıyorum.
Yazının Devamını Oku 6 Ağustos 2002
<B>BASKETBOLUMUZ</B> 10 senedir büyük bir aşama içinde. Milli Takım olarak arka arkaya katıldığımız Avrupa Şampiyonaları'nda büyük deneyimler elde ettik ve sıralamada sekizincilik gibi bir yere oturduk. Geçen yıl ülkemizde düzenlenen Avrupa Şampiyonası'nda ise final oynayarak, hedefi sekizincilikten birinciliğe yükselttik. Milli Takımımız’da gerek teknik ekibin kalitesi, gerekse Hidayet, İbrahim, Mirsad gibi dış ülke deneyimleri olan oyuncuların bulunması başarımızın ana nedenini oluşturdu. Zor geçen bir Avrupa Şampiyonası'nda Yugoslavya ile final oynadık ve Dünya Şampiyonası'na gitme hakkını elde ettik. Şimdi hepimizin arzusu, Indianapolis'teki bu büyük ve tarihi sınavda iyi bir derece elde etmek.
ÖNEMLİ TECRÜBE
Ancak biz sabırsız bir ülkenin insanlarayız. Daha yüksek hedeflere ulaşmak için belli bir tecrübenin ve çalışmanın gerektiğini biliyoruz ama, yine de egolarımız bize doğruyu uygulamada sıkıntı yaratıyor. Öncelikle, İstanbul'da Efes Pilsen World Cup'ı düzenlememiş olsaydık, Dünya Şampiyonası'ndaki grubumuzda büyük bir hayal kırıklığına uğrayabilirdik. Kasetlerden izlediğimiz kadarıyla Brezilya ve Porto Riko (Bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız takımlardı) hızlı basketbol ve sertlik açısından bizden iki gömlek üstün ekipler. Ancak bu rakipleri ne kadar videodan izlemiş olsak da, oyuncularımız ve kamuoyu, bunu içlerinde hissedemeyecekti. İşte oynadığımız
Brezilya maçlarında görüldü ki, iki Dünya Şampiyonluğu elde etmiş, her zaman Olimpiyat ile Dünya Şampiyonalarının içinde yer almış bu takım, bizden iki gömlek süratli ve sert.
GEREKLİ DERSİ ÇIKARDIK
Milli Takımımıza baktığımızda, bireysel olarak çok yetenekli ve hızlı oyuncularımız var. Sertliğimiz de en az onlar kadar, ama biz hiçbir zaman takım olarak bu sertliği ve hızlı oyunu 40 dakikaya yayamıyoruz.
Turnuvanın hemen her maçının belli sürelerinde istenilen oyun düzenine ulaştık. Ancak bu kadarı şu an için yeterli değil. (Bu arada Hüseyin'in olmayışı Efes Pilsen World Cup'ta ribaundda çok eksik kalmamıza neden oldu.) Eksiklerimizi gidermek için bu seviyede çok maçlar oynayıp, Dünya ve Olimpiyat Şampiyonalarına arka arkaya katılmamız gerekiyor.
Yukarıda söylediğim gibi, belki de ülkemiz insanlarının yaşam tarzı nedeniyle herşeye çabuk ulaşma arzusu, bazı gerçekleri gözardı etmemize neden oluyor. Bu yüzden de Brezilya maçı gibi yenilgiler bizi üzüyor. Ancak hiçbir hedefe çalışmadan, üzülmeden varılamaz.
İşte Efes Pilsen World Cup Turnuvası sonucunda teknik ve idari ekip olarak çıkardığımız ders de buydu. Indianapolis'e kadar önümüzde iki hazırlık turnuvası daha var. Bu turnuvalar, Dünya takımı olmamız yönünde bize çok şeyler kazandıracaktır.
Yazının Devamını Oku