21 Mayıs 2002
<B>SEZON</B> başından beri söylediğimiz gibi, ekonomik olarak ligde üstünlük sağlamış olan Efes ve Ülker'in, diğer takımlara oranla güçlü kadrolarıyla play-off finali oynayacak olmaları hiç de sürpriz olmadı. İki takımdan hangisinin şampiyon olacağını tahmin etmek biraz zor. Efes'in de Ülker'in de avantaj ve dezavantajları var.
Efes'in seriye 1-0 önde başlaması, dört senedir şampiyon olamamalarının yarattığı hırs, Türkiye Kupası'nı kazanmanın morali, oyun kurucu bölgesinde Kerem ve Ender'in formu, Mehmet Okur'un NBA'ye giderayak, takımında şampiyonluk yaşama arzusu, Marcus Brown'un hücum ve savunmadaki inanılmaz perfomansı, Efes Pilsen'in artıları.
Kaptan Ömer'in sakatlığından da kaynaklanan form düşüklüğü, Stombergas'ın istikrarsız oyunları, Avrupa seviyesinde savunma yapmalarına karşın, rakip oyuncuların üç saniye bölgesini zorlamaları durumunda rotasyon hataları, bir çok maçta, yeteri kadar konsantre olamamaları, Kaya'nın sakatlığının, rakip uzunlar Lollis, Asım, Zaza ve Kerem karşısında lacivert-beyazlıların Mehmet Okur ve Kambala ile mücadele edecek olmaları dezavantajları gibi gözüküyor.
ARTILAR, EKSİLER
Ülker'in son senelerde play-off finallerinde Efes'e üstünlük sağlamış olması, Harun'un büyük tecrübesi, Eley'in gönderilmesinden bu yana Asım'ın yükselen performansı ile Murat Didin'in koçluk tecrübesi turuncu-yeşillilerin avantajları.
Murat Didin'in fazla oyuncu ile oynama arzusu, zaman zaman oyuncularının da konsantrasyon bozukluğu yaratması (Harun, Goljoviç), hızlı oynama arzularından kaynaklanan istenmeyen top kayıpları Ülker'in eksileri gibi gözüküyor.
Sonuç olarak basketbolseverleri zevkli bir play-off serisi bekliyor.
Yazının Devamını Oku 19 Mayıs 2002
<B>İKİ </B>tarafın da kazanmak için tüm gücünü ortaya koyduğu maçı kazanmayı başaran Ülker, finalde Efes Pilsen'le karşılaşmaya hak kazandı. Daçka her sezon olduğu gibi sene de çok iyi işler yaptı. Türkiye Kupası'nda final oynadı, ikinci oldu. Play-Off Yarı Finali'nde de Ülker karşısında çok iyi mücadele verdi. Yeşil siyahlıların bu maçı kaybetmelerinin tek nedeni, mutlaka kazanmak zorunda olmalarından dolayı stresli bir oyun ortaya koymalarıydı. Rakipleri kadar uluslararası tecrübeleri de yoktu. Bu stresten dolayı çok kritik anlarda kaybettikleri toplar, Daçka'ya kazanabileceği bir maçı kaybettirdi.
Ülker cephesine gelince... Kadro zenginliği yönünden rakibinden üstün olan turuncu yeşilliler bir kez daha Harun'un süper oyunuyla finalist oldular. Burada hepimiz bir hata yapıyoruz. Basketbol camiası olarak Orhun ve Harun gibi oyuncuların arkalarında duramıyoruz. ‘‘Yaşlandı’’ diyerek, onları psikolojik olarak yıpratıyoruz. Oysa ki, ne kadar büyük yanlış yaptığımıza en güzel örnek ABD'li Michael Jordan'dır. Efsanevi yıldızı basketbola döndürmek için herkes elinden geleni yaptığı sırada bu oyuncunun yaşı 38'di. Ama biz ne yapıyoruz, 33 yaşına gelen oyuncuyu psikolojik yönden yıpratarak, basketboldan soğutuyoruz. Orhun'u kaybettik, ama gelin Harun'u hep beraber destekleyelim ve en az üç sene daha basketbolumuzun içinde tutalım.
Yazının Devamını Oku 14 Mayıs 2002
<B>KULÜP </B>takımlarında son senelerde amatör branşlar, maalesef kulübün masraf makinesi gibi gösteriliyor. Amatör branşların bütçelerinin futbol gelirlerinden oluşturulmasına müthiş bir tepki var. Bu tepkiyi verenler ellerinde olsa futbol dışı branşları kapatacaklar. Ancak buna güçleri yetmiyor. Çünkü kulüp tüzükleri buna müsaade etmiyor. Bana göre de futboldan diğer branşlara pay ayırmak doğru değil. Her branş kendi bütçesini kendi yaratmalı. Sponsor bularak, yayın, reklam, seyirci hasılatı gibi gelirleri alt alta koymak suretiyle kendi bütçelerini kendileri oluşturmalı. Yani amatör branşların şubelerine bağımsızlık getirilmeli. Bundan da önemlisi gelir ve gider hesapları ana kasadan ayrı bir şekilde idare edilmeli. Burada en önemli husus, şubeler yapacakları idari veya mali tüm tasarruflarından ana yönetime karşı sorumlu olmaları gerekir. Ancak ne hikmetse amatör branşların futboldan pay almaması, bu şubelerin kendi başlarının çaresine bakması için bas bas bağıranlar, şube bağımsızlığı, idari ve mali sorunlarının halledilmesi için ayrı kasa uygulamasına bir türlü müsaade etmemektedirler. NEDEN ACABA....
AZİZ YILDIRIM'IN ESERİ
Basketbol ülkemizde ikinci en sevilen spor konumunda. Milli takımlarımız ile basketbol takımlarımızın uluslararası arenada aldığı başarılar bu sevgiyi daha da arttırmaktadır. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, İTÜ gibi kulüp takımlarımızı, müessese kulüplerinin seviyesine çekebilirsek BASKETBOL ülkemizde kesinlikle BİRİNCİ spor dalı olur. Bakın Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım basketbol tesislerini o kadar modern bir duruma getirdi ve kız basketbol takımına destek verdi ki, şu anda FENERBAHÇE kız takımı alt yapısıyla birlikte Türkiye'nin en sağlam yapısına sahip oldu. Hedefleri de AVRUPA ŞAMPİYONLUĞU. Başkan Aziz Yıldırım bu hedef içinde tüm desteğini vereceğini ilan etti. Menajer Murat Yosmaoğlu, antrenör Zafer Kalaycıoğlu başta olmak üzere, tüm ekip ve oyuncular başkanlarını mahçup etmemek için büyük gayret içindeler. Bu ekip doğru yatırım ve sıkı çalışmalarla play-off şampiyonluğuna ulaştı. Ben de bu ekibin iyi yabancı seçimiyle , Avrupa'da da fırtına gibi eseceğine yürekten inanıyorum. Darısı erkek takımının başına.
Yazının Devamını Oku 2 Mayıs 2002
<B>ŞAMPİYON </B>adaylarından Ülkerspor, yerli malı Beşiktaş önünde üstün bir oyun çıkardı. Murat Didin'in felsefesine uygun bir oyun ortaya koyan turuncu-yeşillerde 5 kişi çift haneli sayıların üzerine çıkınca da rahatlıkla bu maçı kazandı. Ülker takımında Goljoviç 21, Zaza 14, Mustafa da 12 sayıyla en göze batan oyunculardı.
SADECE FARUK
Beşiktaş'a gelince 17 sayı üreten Faruk dışında oyuna ağırlığını koyacak derecede etkili oynayan bir başka isim daha yoktu. Fatih'in cezalı olduğu maçta siyah-beyazlılar, Ülker karşısında fazla direnemedi. Ülker kaçtı, Beşiktaş kovaladı ama neticede maçı kazanan taraf turuncu-yeşilliler oldu.
Bu maçta Ülker takımını çok beğendim. Oyun disiplini olarak mükemmeldiler. Tutku yavaş yavaş eski formuna ulaşıyor. Bir tek Harun'un oynadığı sürelerde kendini maça vermesi lazım. Ama bu da kolay olmuyor. Çünkü, ona bir ısınma süresi gerekiyor.
Yazının Devamını Oku 30 Nisan 2002
BEŞİKTAŞ- İTÜ, G.Saray -F.Bahçe, play-off karşılaşmaları, beklendiği gibi çekişmeli ve heyecanlı geçti. Basketbol kalitesi ise vasatın üstüne çıkamadı. Beşiktaş-İTÜ serisinde seyirci taşkınlığı minimumdu. Siyah-beyazlı takım genç bir ekip olmasına karşın, tecrübeli Faruk, Onur ve İnan Koç'un etkili oyunlarıyla sonuca gitti. Beşiktaş eğer çeyrek finaldeki rakibi Ülker önünde pota dibi üstünlüğünü ele geçirebilirse, bu seride kendisine bir şans yaratabilir. Fatih Solak'ın da biraz daha sakin olup, her topa hamle yapmaması takımına faydalı olması açısından çok önemli. İTÜ ise, Levent ve Orhun'un çabalarıyla buraya kadar gelebildi. Altar, Atıl, Reha, Barış Karasu, Şafak ve genç Levent'in yanına bir 5, bir de 4 numara pozisyonunda yabancı oyuncu olsaydı, İTÜ ligin tozunu atardı.
G.Saray- F.Bahçe serisi ise, ilk iki maçta çıkan olaylar nedeniyle herkesi tedirgin etti. Futbolda yaşanan gerginliği basketbola taşımak isteyen taraftarlara, yöneticiler sessiz, güvenlik kuvvetleri de duyarsız kalınca, Serdar, Zaza ve Herren tribünlerden atılan cisimlerle yaralandılar. Bu görüntüler basketbolumuz adına utanç vericiydi. Üçüncü maçta ise sağ duyu galip geldi ve olaylardan çok basketbolun öne geçtiği bir karşılaşma izledik.
NASIL KAZANDILAR
F.Bahçe, önce Whisby'nin, daha sonra da Weaks'in sakatlıklarına rağmen, yöneticisi, kenar yönetimi ve oyuncuların turu geçme arzusu ile G.Saray'ı devirdi. Erdal, Mustafa, Barış Süer, genç yetenek Barış Güney, Weaks veZeki, güçlü G.Saray önünde eksik olmalarına rağmen mükemmel bir kazanma arzusu sergilediler. Bu seride Mrsıc ve Zaza'nın ortaya koyduğu inanılmaz performans ise Fenerbahçe’yi çeyrek finale taşıdı.. G.Saray ise, pota altı eksikliği içindeki rakibinin bu dezavantajını değerlendiremeyerek adeta intihar etti. Herren, Şemsettin, Kemal ve Yiğit'in oynama süreleri ve paylaşımı G.Saray'ın en büyük sorunuydu. Aynı oyuncular içeriden başlatmama ve acele top kullanma hatasına da düşünce yenilgi G.Saray için kaçınılmaz oldu.
G.Saray, kader maçının üçüncü periyodunun son bölümüne kadar, yukarıda saydığım sorunlardan arınmış olarak oynadı. Ancak 3. periyotta 11 sayı öne geçince karşılaşmayı kazandıklarını sandılar, pota dibini unuttular, acele şut kullandılar. Bunlara Herren'in kritik faul atışlarını kaçırması eklenince, sarı-kırmızılılar ummadıkları bir sonuçla karşı karşıya kaldılar ve elendiler.
Yazının Devamını Oku 29 Nisan 2002
<B>EZELİ</B> rekabette F.Bahçe eksik kadrosuyla G.Saray'ı yenerek bir üst tura çıkmayı başardı. Sarı lacivertli takımın, Whisby'den sonra Weaks'ın da sakatlanmasıyla eksik çıktığı deplasmanda galip gelmesi mucizelere kalmıştı. Sarı kırmızılı takım 3. periyodun son 5 dakikasına kadar, önce içeriden sonra dışarıdan F.Bahçe'yi ezdi. G.Saray'ın uzun oyuncusu Matthews'in 3. periyodun bitmesine 3 dakika kala 18. sayısını attığında, durum 67-58 sarı kırmızılı takımın lehineydi. Bu dakikadan itibaren G.Saraylı oyuncular adeta intihar etti. Hiçbir pozisyonda topu pota dibine indirmeyerek, dışarıdan zorlamalarla (Bilhassa Herren'ın zorlaması) maçı G.Saray'a kaybettirdi. Sarı kırmızılıların bu turda elenmesinde en büyük etken, yine Herren'ın kaçırdığı faullerdi (8/14).
F.Bahçe'ye gelince. Sahadaki ve benchteki oyuncular ile kenar yönetim, dezavantajlı bir konumda olmalarına rağmen, bu maçı kazanmayı çok istediler. Mrsiç'in attığı 32 sayının yanında, bu turu F.Bahçe'ye getiren oyuncu, bana göre Zaza'ydı (17 sayı, 4 ribaund). Tüm seri boyunca takımını ateşleyen, dışarıdan sayılar atan, orta kulak iltihabı olmasına karşın maç sabahı tek başına antrenman yapan bu oyuncuyu ayakta alkışladım. İki olaylı maçtan sonra alınan tedbirler mükemmeldi. Hakem ikilisi de bu kritik maçı iyi yönettiler.
Yazının Devamını Oku 25 Nisan 2002
<B>OLAYLI</B> maçta F.Bahçe bir adım öne geçti. Bu karşılaşmadan önce <B>Murat Murathanoğlu </B>ile iddiaya girmiştim. Murat, F.Bahçe'nin farklı kazanacağını, ben ise Whisby'nin sakatlığı sebebiyle G.Saray'ın farklı yeneceğini iddia etmiştim. Çünkü kafamdaki düşünce, Cimbom pota dibini kullanacak, F.Bahçe'nin uzunları Zaza, Zeki ve Barış Süer'in üzerine oynayıp, ezici bir üstünlük sağlacak, oyunun son periyodunda bu oyuncuların faul sorunuyla karşılaşacak olmaları sebebiyle sarı kırmızılıların maçı kazanacağı yönündeydi.
BARIŞ GÜNEY COŞTU
Ama benim bu düşüncem G.Saray teknik ekip ve oyuncular tarafından gerçekleştirilmedi. Şemsettin ve Kemal topları dışarıdan bombardıman şeklinde F.Bahçe potasına yollanca avantaj sarı lacivertli takıma geçti. Uzun oyuncu dezavantajına rağmen sarı lacientli takım 38-26 ribaund üstünlüğü saylayınca, maçın sonucu da belli oldu.
17 sayıya kadar ulaşan fark sırasında sarı kırmızılı taraftarların yaptığı taşkın hareketler, sahaya atılan ayranlar, çatapatlar sonunda hakem ikilisini de çileden çıkardı. Bu olay sonrası iki takım taraftarı salondan çıkartıldı ve son 1.5 periyot seyircisiz oynandı.
Son periyotta bir ara doğru yolu bulan G.Saray, Herren ve Matthevws'den oynadıkları an farkı 3'e kadar indirdi. Ancak Barış Güney'in hem Herren'i tutup, hem de 11 sayılık skora ulaşması F.Bahçe'ye maçı kazandırdı.
Yazının Devamını Oku 23 Nisan 2002
<B>H</B>EPİMİZ basketbolu sağlam temeller üzerine oturtmak için çalışıyoruz. Seneler önce Eczacıbaşı müessese kulüpleri içinde, başkanıyla <B>(Şakir Eczacıbaşı)</B>, idarecisiyle <B>(Saffet Özbay)</B>, salonuyla, alt ve üst yapısı ile mükemmel bir kulüptü. Eczacıbaşı'nın gerek ülkemizde, gerek Avrupa'da elde ettiği başarılar, son 10 yıldır basketbolumuza damgasını vuran, Avrupa'da önemli başarılara imza atan Efes Pilsen müessesesini basketbolun içine çekti. Efes Pilsen de basketbolda alt yapı ve üst yapıda o kadar doğru işler yaptı ki, lacivert-beyazlılar Türk basketbolunun adeta lokomotifi konumuna geldi. Ülker müessesesi de Efes Pilsen'den esinlenip kendini basketbolun içine attı. Ülker, Efes'in çizdiği yolu takip ederek kısa bir dönemde hiçbir kimsenin beklemediği bir anda, basketbolun zirvesine çıktı.
Müessese kulüpleri maddi güçlerini de kullanarak takımlarını sağlam temellere oturturken, Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, İTÜ ve Karşıyaka gibi takımlar maddi açıdan zorlandıkları ligde, müessese kulüpleri ile mücadele edemeyeceklerini söyleyerek ve de hiçbir proje üretmeden mücizevi bir şeylerin olmasını bekliyorlar. Çözüm çok basit. Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Karşıyaka, basketbol şubelerini ayıracaklar, televizyon geliri, saha ve forma reklam geliri ile maç hasılatlarından oluşturacakları gerçek bütçeler ile takımlarını kuracaklar. Tabii ki bu bütçelerinin oluşması ve kullanılması konusunda ana yönetimine karşı sorumlu olacaklar.
Müessese takımları ile nasıl başa çıkacakları konusunda da önlerinde DARÜŞŞAFAKA gibi gerçekçi bir örnek var. Başkanları Çetin Berkmen, şube sorumlusu Ali Kahyaoğlu ve arkadaşları mütavazı bütçeleriyle ligde Efes'i, kupada Ülker gibi devleri yenerek zirveyi zorluyorlar. Demek ki, her şey para değil. Darüşafaka, salonuyla, alt yapısı ve yetiştirdiği oyuncularla, akılcı yönetimiyle kulüp takımlarımızın her şeyi ile örnek olacakları bir takım. Eğer kulüp takımlarımız bunu gerçekleştirebilirlerse basketbolumuzun önündeki engelleri aşma konusunda önemli mesafeler kat etmiş oluruz.
ATEŞ ÖZERK GERÇEĞİ
İZMİR'de basketbol denince akla ilk önce KARŞIYAKA gelir. Sayın Selçuk Yaşar da her dalda olduğu gibi basketbol şubesini ayakta tutacak maddi desteği hiçbir karşılık beklemeden veren ilk isimdir. 1970 yılından beri Metaş ile başlayan sponsorluk ve Tahir Türetken başta olmak üzere Ateş Özerk, rahmetli Üstün Eğrioğlu ve Serdar Zengel, Baha Eğinlioğlu, Seyhan Evlioğlu, Suat Toraman, Çetin Taşkıngenç, Yıldırım Karakaplan, Güçlü Bayar, Gürcan Herper ve Fatih Dinir bugünlerde özerk şubeler çığlıkları attığımız ortamda büyük özveriyle bu konuda çalışmalar yapmışlardı. Alt ve üst yapılarda çok da başarılı olmuşlar ve alt yapılarda her zaman söz sahibi olup bir çok ünlü basketbocuyu da Türk basketboluna kazandırmışlardı. 1983-89 yıllarında ise basketbol şubesinin başında Ateş Özerk'le A takımı ile hem play-off hem de Cumhurbaşkanlığı Kupası'nı kazanarak büyük başarılara da imza attılar.
Son zamanlarda üzülerek gözlemlediğim Selçuk Yaşar ile Ateş Özerk arasındaki çekişme, Karşıyaka Basketbol Takımı'na , dolayısı ile Türk basketboluna zarar verecek konuma geldi.
Bir an önce bu ikilinin asgari müştereklerde anlaşmaları, Karşıyaka Kulübü'nün menfaati gereğidir. Bu kulüpte Selçuk Yaşar belki maddi olarak büyük katkılar vermiştir, vermeye de devam ediyor, olabilir ama, hizmet yarışında yukarda saydığım isimler ve Ateş Özerk de en az Selçuk Yaşar kadar pay sahibidir.
Yazının Devamını Oku