Şöyle bir model tartışılıyordu.
“Çalışanlar haftada dört gün çalışacak, aynı maaşı ve aynı sosyal yardımları alacak, ancak aynı iş yükünü taşıyacaklar.”
Aslında en cesur adımı Belçika Parlamentosu atmıştı.
Belçika’da Meclis’e sunulan tasarı 21 Kasım’da yürürlüğe girmiş, çalışanların haftada dört veya beş gün çalışıp çalışmamaya karar vermelerine izin verilmişti.
Avrupa’nın birçok yerinde benzer uygulamalar yaygınlaşmaya başladı.
Alman girişimciler daha kısa çalışma haftasını denemeye karar vermişlerdi. Almanya’nın en büyük sendikası IG Metall, işleri korumaya ve işten çıkarmaları önlemeye yardımcı olacağını savunarak kısa çalışma modeline sıcak baktığını açıklamıştı.
Pandemi sonrasında hibrit çalışmayı deneyen birçok şirket oldu.
Salgın bittikten sonra da evden çalışmaya devam eden bazı büyük şirketler var.
Ama çoğunluk hibrit bir çalışma hayatını tercih etti.
Ben hala yüz yüze iletişimden daha değerli bir şey olmadığını düşünenlerdenim.
O yüzden pandeminin en ağır günlerinde bile gazeteye gelip çalıştım.
Tabii yakın çalışma arkadaşlarım da bana uydular.
Euronews’te Josephine Joly imzalı bir makale dikkatimi çekti.
Yeterli mi?
Elbette değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da söyledi; devletin olanakları çerçevesinde bir karar verildi.
Ve gelişmelere göre yılın ikinci yarısında bir ayarlamaya da gidilebileceği söylendi.
Bir gün önce Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’yle beraberdik.
EYT konusunda işverene tazminat desteği verileceğini açıkladı.
Tabii tüm detaylar Ocak ayında belli olacak.
100 yıl sonra İktisat Kongresi aynı yerde yapılacak.
Yıllardır yazdığımız, üzerinde durduğumuz bir konu...
Aslında Türkiye Cumhuriyeti’ne ilham veren, yol çizen böylesine tarihi bir mekanın korunmuş olmasını isterdik.
Yıllar sonra orijinalinin aynısını burada görmek hepimizi mutlu edecek.
Bakan Nebati; “Nasıl ki; 1923 yılındaki kongre ülkemizin dört bir yanından farklı kesimleri temsil eden delegelerin katılımıyla yapıldıysa biz de altıncısını yine aynı yaklaşımla gerçekleştireceğiz. Tüm gayemiz, tüm gayretimiz ve attığımız her adım milli mücadele ruhundan kök bulmuş, aynı heyecanla ilerlemiştir” dedi.
Bazı konular, kişiler siyaset üstüdür.
Bir süredir yazıyorum.
Çünkü seçimler geliyor.
Her parti her seçimde bana göre listelerinin bir bölümünü yenilemeli.
Ve bunu yaparken gençlere, kadınlara pozitif ayrımcılık yapmalı.
Elbette sadece kontenjan diye bakmamak gerekir.
Siyasete uygun, Meclis’e katkı verecek insanları bulup çıkarmamız da lazım.
Hürriyet’teki yazılarını ben de yakından takip ediyorum.
Kendisi kadar olmasa ben de kendi çapımda lezzet yolculukları yapan biriyim.
Hem okuyorum, hem tadıyorum, hem de gastronomi derneklerinin içinde yer alıyorum.
Vedat Milor geçen günkü yazısında İzmir ziyaretiyle ilgili izlenimlerini yazmış.
Alper Çetin kendisini gezdirmiş.
Ben de gezdirseydim birkaç yer daha ilave ederek aynı yerlere götürürdüm.
Çelet diyor ki; “En lüks markalar, ürünlerin içine ‘made in Italy’ ya da ‘made in France’ dışında bir şey yazmayı kabul etmiyor. Siz ülke olarak ne kadar becerikli olsanız da, ne kadar fiyat avantajı sağlasanız da, maalesef markaların uyguladığı strateji ve üretim yaptığınız ülkenin imajı sizi geri çekiyor. İtalya yatırımını bu yüzden yaptık...”
Ve ekliyor; “İtalya yatırımını bu yüzden yaptık. Toskana’daki fabrikayı, Ulus’ta 2+1 daire fiyatına aldık. Türkiye’de doğan, bu topraklarda üreten ve büyüyen, yarım asrı geride bırakmış bir Türk şirketi olarak, deri modası gibi İtalya’nın uzman olduğu bir sektörde söz sahibi olmaktan gurur duyuyoruz...”
Yurtdışına çıktığımda, geçmişe göre çok daha fazla Türk markası görüyorum.
Perakendede önemli deneyimler kazandık ve markalarımızın gelecekte daha iyi işlere imza atacağını düşünüyorum.
Yine de markalaşma ve itibar yönetimi açısından yapmamız gerekenler olduğunu düşünüyorum.
Bugün dünyada bilinen önemli şirketlerin markalaşma süreçlerini incelediğinizde pazarlama stratejisinin ve bunun için harcanan emeğin ne kadar değerli olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin her yerine gidiyor ve sanayi tesislerini geziyorum.
Gerçekten de bazen öyle şeyler olur ki; rüzgar bir başka türlü eser.
Türkiye artık bir seçim sürecinde...
Erken mi olur, birkaç hafta erkene mi çekilir bilemem ama 2023’in ilk günlerinden itibaren siyaseti daha çok konuşur olacağız.
Geçen gün yazdım.
Tekrar edeyim.
Siyaset hizmet yeridir, meslek değildir.