Paylaş
Şöyle bir model tartışılıyordu.
“Çalışanlar haftada dört gün çalışacak, aynı maaşı ve aynı sosyal yardımları alacak, ancak aynı iş yükünü taşıyacaklar.”
Aslında en cesur adımı Belçika Parlamentosu atmıştı.
Belçika’da Meclis’e sunulan tasarı 21 Kasım’da yürürlüğe girmiş, çalışanların haftada dört veya beş gün çalışıp çalışmamaya karar vermelerine izin verilmişti.
Avrupa’nın birçok yerinde benzer uygulamalar yaygınlaşmaya başladı.
Alman girişimciler daha kısa çalışma haftasını denemeye karar vermişlerdi. Almanya’nın en büyük sendikası IG Metall, işleri korumaya ve işten çıkarmaları önlemeye yardımcı olacağını savunarak kısa çalışma modeline sıcak baktığını açıklamıştı.
Pandemi sonrasında hibrit çalışmayı deneyen birçok şirket oldu.
Ve bu uygulamayı Türkiye’de de büyük bir grup denemeye karar verdi.
Aksa Akrilik, haftada 4 gün mesai uygulamasına geçti. Akrilik Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Cengiz Taş açıkladı.
“Üç ay süre ile haftada 4 gün mesai sistemini deneyerek iş dünyasına örnek olacağız. 1450 çalışanımızdan fazla mesai ücreti almayan yaklaşık 200 çalışanımıza uyarlanacak sistem sonrası sonuçları duyuracağız.”
Aksa’yı izleyecek şirketler olacağını düşünüyorum.
Örneğin TAV kamuoyuna duyurmadı ama cuma günleri daha esnek bir program uyguluyor.
Aksa Genel Müdürü Taş devam ediyor.
“Yapılan araştırmalara göre iş-yaşam dengesinin sağlanmasına yönelik yeni çalışma sistemleri, çalışanların memnuniyeti üzerindeki olumlu etkisinin yanı sıra üretkenliği ve verimliliği de önemli ölçüde artırdı. Avrupa’da birçok ülke, esnek çalışma seçenekleri ile hem çalışan memnuniyetinde, hem de iş sonuçlarında oldukça olumlu sonuçlar aldıklarını duyurdu. Uygulama kapsamındaki çalışanlarımızın performansını iş sonuçları ve hedeflere göre ölçeceğiz. Aksa, aidiyet duygusu yüksek, yıllardır iş odaklı performans düzenine alışık bir çalışan yapısına sahip. Dolayısıyla, 50 yıllık köklü geçmişiyle de bu uygulamayı en iyi şekilde hayata geçirecek şirketlerin başında geliyor.”
Üç ay sonraki sonuçları ben de merak ediyorum.
Yüz yüze çalışmaktan
değerli olmayacak
Avrupa’da evden çalışan arkadaşlarım da var. Ofisleri kapalı ve dijital ortamda toplanıyorlar. Başta hepsinin hoşuna gitti. Sabahın köründe kalkıp hazırlanmak, giyinmek, işe gitmek zordu. Bu detaylara girmeden bilgisayarın başına geçmek zaman kaybını önlemek gibi geldi. Hem kendilerine daha fazla vakit ayırmaya başladılar, hem de boş zamanları vardı.
Son günlerde hepsi biraz şikayetçi...
O eski koşturmacayı özlemişler gibi...
Hibrit modellere karşı değilim.
Ama evden çalışmaya karşıyım.
İnsan sosyalleşmeli, çalışma arkadaşlarıyla sırt sırta çalışmalı, sohbet etmeli, konuşmalı...
O yüzden esnek modeller verimliliği artırabilir, insanı motive edebilir.
Ben çok sık iş gezilerine çıkan biriyim. Hayatım boyunca hep öyleydi. O kısa uzaklaşmalar hep iyi geldi ama günün sonunda işimi, arkadaşlarımı özleyerek geri döndüm.
Belki iş hayatı yeni uygulamalara gidecek.
Ama asla yüz yüze çalışmaktan daha önemli, değerli olmayacak.
Destekliyorum.
Destekleyin...
Yine geçenlerde yazdığım bir konuyu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer dile getirdi.
Sünger şehir modeli.
Çin’de yeni bir şehir konsepti konuşuluyor; adını sünger şehir diyorlar.
Çin’de su tükeniyor. Doğal kaynakların sınırlara yaklaştığı söyleniyor. Sorunlardan biri de suyun yüzde 80’inin Güney Çin’de yoğunlaşmış olması... “Sünger şehirler” fikri de böyle ortaya atılmış. Çinliler sünger şehri şöyle tanımlıyor.
Suyu kaynağında tutmak, su akışını yavaşlatmak ve süreç boyunca temizlemek için araziyi kullanan doğa temelli bir çözüm üretmek.
Kentsel alanlardaki yağmur suyunu zemini su geçirmez hale getirerek tutuyorlar.
Yol ve kaldırımlar ıslah ediliyor, ağaç dikiliyor ve akıllı binalar yapılıyor. Çatıların daha fazla su emmesi için çimle kaplanıyor ve binaların ısıyı emmesi yerine daha fazla yansıtması için açık renklerle boyanıyor.
Sünger şehirler merkezleri sellerden de uzak tutuyor.
Bu yeni eko şehirler su döngüsünü şehir planlamasına dahil etmek için bir strateji oluşturuyor.
Sünger şehir konseptini Profesör Kongjian Yu önermiş.
Başkan Soyer geçenlerde bir çağrıda bulundu ve “Gelin Sünger Kent projesini hep birlikte yapalım” dedi.
Türkiye’de bir ilk olacak projeyle şehrin caddelerine, sokaklarına, yollarına düşen yağmur suyunun bilimsel uygulamalarla yer altında depolanması sağlanacak. Çatılara düşen yağmur suyunun ise hasat edilerek biriktirilmesi, temizlenmesi ve yeniden kullanılmasını mümkün kılacak projeler yapılacak.
Destekliyorum.
Destekleyin...
Artık şehirler yarışacak
Devletler arası bir yarış var; doğru…
Ama asıl yarış şehirler arasında olacak.
O yüzden Türkiye seçilmiş birkaç kentle bu yarışa girebilir.
İzmir de bu adaylar arasındadır.
Belki de ilk sıradadır.
Gelin sünger kent projesiyle İzmir’i öne çıkaralım.
Bu sadece yerel yönetimlerin yapabileceği bir şey değil.
Devletin de konuya el atması, destek vermesi gerekir.
Türkiye birçok konuda harikalar yaptı ama şehirleşmede hala çok eksiği var.
En azından bir bilinç, bir farkındalık yaratılması açısından bu detayları önemsiyorum.
Paylaş