Paylaş
Çelet diyor ki; “En lüks markalar, ürünlerin içine ‘made in Italy’ ya da ‘made in France’ dışında bir şey yazmayı kabul etmiyor. Siz ülke olarak ne kadar becerikli olsanız da, ne kadar fiyat avantajı sağlasanız da, maalesef markaların uyguladığı strateji ve üretim yaptığınız ülkenin imajı sizi geri çekiyor. İtalya yatırımını bu yüzden yaptık...”
Ve ekliyor; “İtalya yatırımını bu yüzden yaptık. Toskana’daki fabrikayı, Ulus’ta 2+1 daire fiyatına aldık. Türkiye’de doğan, bu topraklarda üreten ve büyüyen, yarım asrı geride bırakmış bir Türk şirketi olarak, deri modası gibi İtalya’nın uzman olduğu bir sektörde söz sahibi olmaktan gurur duyuyoruz...”
Yurtdışına çıktığımda, geçmişe göre çok daha fazla Türk markası görüyorum.
Perakendede önemli deneyimler kazandık ve markalarımızın gelecekte daha iyi işlere imza atacağını düşünüyorum.
Yine de markalaşma ve itibar yönetimi açısından yapmamız gerekenler olduğunu düşünüyorum.
Bugün dünyada bilinen önemli şirketlerin markalaşma süreçlerini incelediğinizde pazarlama stratejisinin ve bunun için harcanan emeğin ne kadar değerli olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin her yerine gidiyor ve sanayi tesislerini geziyorum.
Dünyayla rekabet edebilen başarılı bir sanayimiz var.
İhracatta da önemli adımlar atılıyor.
Ama iş markalaşmaya gelince bocalıyoruz.
Aile şirketlerinden kurumsal şirkete dönüş süreçleri bize zaman kaybettiriyor.
Elbette bunu başaranlar var; Desa örneğinde olduğu gibi yurtdışı hamlelerle bu süreci kısaltıyorlar.
Ve tabii önemli bir ayrıntı İtalya’nın Toscana’sındaki fabrikayı Ulus’ta 2+1 daire fiyatına alınmış olması...
Pandemi sonrasında bütün dünyada patlayan enflasyon birçok dengeyi bozdu.
Türkiye’deki gayrimenkul fiyatları da bundan nasibini aldı.
Bence çarpıcı bir örnek olmuş.
Önemli olan halkın iradesi
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’yla ilgili verilen mahkeme kararı siyasetin en önemli gündem maddesi oldu. Karar kesin değil; dava devam ediyor, gelişmeleri izliyoruz.
Millet İttifakı yani altılı masa için de yeni bir süreç başlamış oldu.
Tabii herkes adayın kim olacağına bakıyor.
Cumhur İttifakı’nın adayı net; Cumhurbaşkanı Erdoğan...
2023’ün şubat ayından itibaren siyaset çok daha ısınmış olacak.
Her zaman olduğu gibi birçok yorum yapılıyor, bu seçimlerin tarihin en önemli seçimi olduğu konuşuluyor.
Bence her seçim önemlidir.
Demokrasilerin güçlenmesi için seçim en önemli sınavdır.
Ve Türkiye bu sınavdan her seferinde başarıyla çıkan önemli bir ülkedir.
Evet; demokrasimizde çok eksiğimiz, yapmamız gereken çok şey var.
Ama hiç unutmayın millet iradesinin sandığa yansımasından daha önemli bir şey yoktur.
Bize düşen sivil toplumu da güçlendirmek ve harekete geçirmektir.
Seçimden seçime değil; ülkeyi ve toplumu ilgilendiren her konuda sivil toplumun irade göstermesidir.
Siyaset kurumuyla sivil toplum birlikte çalıştığında demokrasiler güçlenir.
Bu konuda çok mesafe aldığımızı söylemeliyim.
Türkiye zamanı geldiğinde seçimlerini yapar, yoluna devam eder.
Siyasete ilgi duyanlar
cesaretli de olmalı
“SİYASETE yeni isimler lazım” diye yazdım; çok sayıda mesaj geldi. Anlıyorum ki; siyaset yapmak isteyen gençlerimiz var, kadınlarımız var, yeni isimler var.
Bence her parti bu arayışını genişletmeli.
Her seçimde listelerin bir bölümü yenilenmeli.
Siyasetin bir hizmet yeri, bir bayrak yarışı olduğu unutulmamalı.
Siyasete ilgi duyanların cesaretli olması gerektiğine inanıyorum.
Partiler de bu yeni isimleri kucaklamaya hazır olmalılar.
Sivil toplum da yenilenmeli
SİYASET yapmak nasıl bir bayrak yarışıysa, bence sivil toplum örgütlerindeki görevler de böyle algılanmalı. Yeni isimlere, özellikle gençlere ve kadınlara fırsat verilmeli. Biliyorum, bu tür derneklerde, vakıflarda, meslek odalarında görevler dağıtılmıyor, bir istek ve arzuyla yapılması gerekiyor. Ama siyasette olduğu gibi bu tür yerler de yeni yüzler yer bulmakta zorlanıyor. O yüzden pozitif ayrımcılığa genelde karşı olsam da bu gelenek oturuncaya kadar devam etmeli. Hayat yenileniyor, toplum yenileniyor, sivil toplum da yenilenmeli.
Paylaş