Paylaş
Salgın bittikten sonra da evden çalışmaya devam eden bazı büyük şirketler var.
Ama çoğunluk hibrit bir çalışma hayatını tercih etti.
Ben hala yüz yüze iletişimden daha değerli bir şey olmadığını düşünenlerdenim.
O yüzden pandeminin en ağır günlerinde bile gazeteye gelip çalıştım.
Tabii yakın çalışma arkadaşlarım da bana uydular.
Euronews’te Josephine Joly imzalı bir makale dikkatimi çekti.
Dünyanın birçok ülkesi ve şirketinde daha esnek çalışma modelleri deneniyor.
Şöyle bir model tartışılıyor; Çalışanlar haftada dört gün çalışacak, aynı maaşı ve aynı sosyal yardımları alacak ancak aynı iş yükünü taşıyacaklar.
Örneğin İngiltere’de çalışan üretkenliğinin ve iş yaşam dengesinin ve memnuniyetinin arttığını öne sürüyorlar.
Avrupa’daki sendikalar da hükümetleri dört günlük çalışma modelini uygulamaya çağırmaya başladılar.
Yine örneğin Belçika’da Meclis’e sunulan tasarı 21 Kasım’da yürürlüğe girdi ve çalışanların haftada dört veya beş gün çalışıp çalışmamaya karar vermelerine izin verdi.
Belçika Başbakanı Alexander de Croo, işgücü piyasasında daha esnek bir model yarattıklarını ve insanların aile yaşamlarını kariyerleriyle birleştirmelerini kolaylaştıracağını söyledi.
Bir örnek de Almanya’dan...
Alman girişimciler daha kısa çalışma haftasını denemeye karar verdiler.
Ülkenin en büyük sendikası olan IG Metall, işleri korumaya ve işten çıkarmaları önlemeye yardımcı olacağını savunarak kısa çalışma modeline sıcak baktığını açıkladı.
Yine bir ankete göre Almanya’da çalışan insanların yüzde 71’i haftada yalnızca dört gün çalışma seçeneğine sahip olmak istiyor.
İşverenlerin üçte ikiden fazlasının da bunu desteklediği anketlere yansıdı.
Tabii bu yazdıklarım ve haberlere yansıyanlar denemeler yapan şirketlerin ve ülkelerin görüşlerini aktarıyor.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde ve üretim odaklı işletmelerde bunu yapmak çok kolay değil.
Ama Avrupa iş hayatında bu detayları tartışıyor.
Hibrit çalışma modellerinin de çok konuşulduğu bu günlere örnek olması için yazmak istedim.
Twitter hepimiz için
bir tez konusu oldu
ELON Musk ilginç bir girişimci...
Herkes gibi ben de takip ediyorum.
18 Aralık Pazar günü bir anket başlattı.
Ve satın aldığı Twitter’da CEO’luk görevini bırakıp bırakmaması gerektiğini sordu.
Katılanların yüzde 57’si “Evet bırak” dedi.
Bu Musk’ın platformun başkanlığından istifa edeceği anlamına geliyor.
Musk, 21 Aralık’ta da “İşi alacak kadar aptal birini bulur bulmaz CEO’luktan istifa edeceğim! Ondan sonra sadece yazılım ve sunucu ekiplerini yöneteceğim” diye bir mesaj attı.
Normalde Tesla’yı kurmuş ve dünyanın en değerli şirketi haline getirmiş, uzay çalışmalarına milyarlarca dolarlık yatırım yapan birinin yapmayacağı kadar ilginç adımlar...
Aslında benim gibi iletişimcilerin çok hatalı buldukları bir iletişim dili kullanıyor.
Bunun nasıl karşılık bulacağını gerçekten merak ediyorum.
Ve hep söylüyorum.
Hangi işi yaparsanız yapın algıyı yönetmek çok ayrı bir şeydir.
Algının matematiği olmaz.
Çünkü o kadar çok parametre işin içine girer ki, her şey bir anda kontrolden çıkabilir.
Twitter’deki gelişmeler de hepimiz için bir tez konusudur.
Maske takmak en doğrusu
KOVİD 19 pandemisinde hepimiz maskeliydik. Ve günlük hayatımızda çok dikkat ettik, kontrollüydük. Şimdi o günlerin aksine kalabalıklar içindeyiz. Ve doğal olarak grip vakalarında büyük bir artış var. Kovid 19 da bitmiş değil. Grip dediğimiz birçok vaka da belki de Kovid 19’dur. Çünkü artık kimse test yaptırmıyor, her şey birbirine karışmış durumda. Sanki kışın ve özellikle toplu ulaşım alanlarda maske takmak en doğrusu gibi geliyor. Çünkü hepimiz test ettik. Maske koruyor.
Ders gibi maç
KATAR’daki Dünya Kupası bana göre çok başarılı geçti. Sezon sonu değil tam ortasında bir şampiyonanın yapılıp yapılmayacağı da böylece test edilmiş oldu. Takımlar çok daha diri ve rekabetçiydi ve harika maçlar izledik. Hele final bana göre seyrettiğim en iyi finaldi. Arjantin de, Fransa da bütün dünyaya futbol dersi verdi.
Bence bizim kulüplerimiz bu maçı defalarca seyretmeliler. Taktik, strateji, teknik; hangi açıdan bakarsanız bakın harika bir örnekti.
Reklamın iyisi kötüsü olur mu?
HERKES tabii Nusret’in final maçı sonrasında sahaya nasıl girdiğini tartışıyor.
Dünya medyasını taradım; bütün ülkeler spor sayfalarına bu konuyu taşımış.
Elbette eleştiren çok...
“Reklamın iyisi kötüsü olmaz” derler.
Bunun böyle olup olmadığını hep merak ederim.
Nusret’in bu görüntülerinden sonra bakalım işleri açılacak mı, sıkıntıya mı girecek.
Paylaş