Bir insanın hayatı, geleceği bir teşhisle değişebiliyor.
Küçük bir müdahale bazen hayat kurtarıyor.
Ya da bir tavsiye hayatın akışını tamamen değiştiriyor.
Arada doktor dostlarımla bir araya gelmek, onların dünyasının içine girmek ve geleceğe dönük biraz sohbet etmek bana da iyi geliyor.
Hele böyle günlerde onlara şükran borcumuz var.
Herkesin çekindiği, evlere hapsolduğumuz bir dönemde onlar yine haftanın 7 günü 24 saat çalışmaya devam ediyor.
“Bu bir kriz mi, kaos mu?” diye...
“Kaos” dedi.
Hem de kocaman harflerle...
Ve bir yorum daha ekledi;
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
Bu yeni duruma da ad verdi: Koronakaos...
Sokaklar tıklım tıklımdı, restoranlarda bir tek koltuk boş yoktu, trafik adeta felç olmuştu.
Ben o restoranlardan birinde ya da o kalabalıklar içinde değildim.
Anlatılan bütün hijyen kurallarına uyarak, sosyal mesafeyi koruyarak bir arkadaşıma gidip geldim.
Onlar da uzun zamandır yurtdışına çıkmamış, artık emeklilik hayatı yaşayan insanlardı.
Salı günü yazıma da “Virüsler değil, biz geziyoruz” başlığını koydum.
Bugün de diyorum ki;
“Herkes sanıyor ki dolaşıp duran virüstür. Hayır, dolaşıp duran sizsiniz.”
İtalya aslında en başından sert önlemler aldı.
Okullar tatil edildi, önce kısıtlı bir karantinaya gidildi, ardından restoranlar dahil kapatıldı, en sonunda da ülke genelinde karantina ilan edildi.
Sonuç;
Çin’den sonra en fazla vaka İtalya’da görüldü.
Şimdi Almanya ve Fransa da benzer önlemler alıyor.
Gazeteciliğe başladığımda ne internet vardı, ne de sosyal medya...
Özel televizyonlar da yoktu, özel radyolar da...
Türkiye’de interneti aktif olarak 1994’ten sonra kullanmaya başladık.
Haber sitelerinin kurulması da o yıllara denk geliyor.
İlk özel televizyon Star TV’nin de kuruluşu 95’e denk gelir.
Bugün hayatımızın merkezinde olan Facebook, Twitter gibi sosyal medyanın önemli adreslerini hayatımıza soktuğumuz yıllar da 2009’lar.
“Alacağımız tedbirler virüsten daha güçlü.”
Aslında dünyayı sarsan ve giderek global bir krize dönüşen bu süreci de iyi analiz etmemiz gerekir.
Dikkatimi çeken bazı yorumcular oldu örneğin...
Bu isimlerden biri de Stratejist Araştırmacı Yazar Abdullah Çiftçi’ydi.
Çiftçi’nin yorumlarını haberekranda adlı internet sitesinde Ayşegül Çakmak’ın imzasıyla yayınlanan bir haberde okudum. Çiftçi 2016 yılından bu yana virüs tipi bir saldırının olacağını ve bunun bütün dünyanın dengelerini değiştireceğini söylüyordu. Bakın şöyle bir yorumu var;
“Yaşananlar, ulus devletler üstü bir deney. İnsanlar evlerine kapatılacak. Eğitim dahil, her türlü ihtiyaç evden internet ve bilgisayarlarla sağlanacak. Dijital paraya geçilecek. Robotlar hayatımıza tamamen entegre edilecek. Bunun sonucunda da Dünya Sağlık Örgütü ulus devletleri yetersiz duruma sokup uluslararası bir toplantı düzenleyerek, elektronik çip uygulamasına geçecek...”
Çin ile iş yapan bir arkadaşı söylemiş.
Çok sık Çin’e gidip geldiği için koronavirüs olayının patladığı günlerde biletini alıp Türkiye’ye geri dönmüş.
Gelir gelmez de kendini eve kapatmış.
Testler yapılmış, kendisinde herhangi bir bulguya rastlanmamış.
Buna rağmen evden çıkmadan, 14 günü tamamlamak için kendini karantinaya almış.
Hoşuma giden Sağlık Bakanlığı’nın tavrı ve takibi oldu.
Onlar aktif görevlerdeyken, bizler okuyorduk ve daha geri plandaydık.
Sonra yıllar geçti; bizler iş hayatına girdik.
Örneğin babam Türkiye’nin en büyük kurumlarından biri Tüpraş’ta görev yaparken “Kaya Sipahi’nin oğlu” diye beni tanıtırlardı.
Şimdilerde ise tam tersi oldu.
Tanıdığım bir dostum için de galiba şimdilerde öyle söylüyorlar.
Aslında hepiniz yakından tanıyorsunuz; Adalet eski Bakanı Hasan Denizkurdu...