Türkiye’nin korona günlüğü Avrupa’nın bir ay gerisinde...
Vakalar, rakamlar, datalar, grafikler hep bunu gösteriyor.
Uzmanlar da o yüzden uyarıyor.
Bu gecikme Türkiye’nin büyük avantajı olabilir; tabii kullanabilirsek...
Kullanabilirsek diyorum çünkü geçen çarşambadan bu yana Hürriyet Ege yazı işleri olarak gazeteyi evden yapmaya başladık.
Gazetede her sabah yaptığımız yazı işleri toplantısını yine aynı saatte Microsoft Teams üzerinden yapıyoruz.
Reklam servisiyle de toplantılarımızı aynı yöntemle yapıyoruz.
Ben ve benim gibi düşünen gazeteciler tane tane anlatmaya çalıştı.
İnsanoğlu var olduğu sürece gazetecilik asla ölmez.
Aslında bunun ortaya çıkması ve hatırlanması için koronalı günlere ihtiyaç yoktu ama bu süreçte bir kez daha görüldü ki içerik her zaman kral olmaya devam edecek.
Ve biz gazeteciler de haberlerimizi, köşelerimizi yazmaya devam edeceğiz.
Yine son dönemde çok konuşulan “Yazılı medya ölüyor mu?” konusu var.
Israrla ve altını çizerek söylüyorum.
Medya artık 360 derece bir iletişim yönetimini istiyor.
Bir genelleme yapıyorum.
Bütün dünyayı izleyen, siyasetin kodlarını çözmeye çalışan, her ülkenin kendi gerçeklerini göz önüne alarak bunları yazıyorum.
Ben siyasetin dilini bütün dünyada sert buluyorum.
Kullanılan tonu tasvip etmiyorum.
Toplumsal ve uzlaşma isteyen konularda bile siyasi bir bakış, siyasi bir tavır alınmasını doğru bulmuyorum.
Biliyorum; benim gibi düşünenler çok. İsteklerimiz birer fantezi, belki de ütopya ama ben yazmaya devam edeceğim.
Sahi çok şey mi değişir.
İnsanoğlu yüz yıllardır gelen alışkanlıklarından bir korona için vazgeçer mi?
Yoksa yine yumuşak bir geçiş mi olur, ya da yeni bir dünya düzeni inşa edilebilir mi?
Ben çok emin değilim.
Hepimiz çabuk unutuyoruz.
Bugünlerde araya konan sosyal mesafe ne kadar sürer hep birlikte göreceğiz?
Bu süreç ezberleri bozdu, hayatımızın dengesini alt üst etti.
Ve daha önemlisi salgın bittikten sonra çok farklı bir dünyaya adım atmış olacağız.
Daha şimdiden tüketim alışkanlıklarımız değişti, iş yapış biçimlerimizde farklıklar oluştu.
Dün “Olmaz, böyle yapamayız” dediğimiz birçok şeyin yapılabileceğini gördük.
İnanın başka bir dünya olacak, Türkiye’nin de bu süreçten etkilenmemesi mümkün değil.
Bir insanın akıl hocalarının olması ve bunun da çok sayıda olması bana göre en büyük zenginliklerden biridir.
İnsan başı sıkıştığında, yol ayrımına geldiğinde, hayatını dizayn ettiğinde bir telefon kadar uzak dostlarının olması hayata başka bir anlam katıyor.
İşte o insanlardan birini bugün size anlatmak istiyorum.
Zafer Beken’i...
Beken; Medical Park İzmir’in Yönetim Kurulu Başkanıdır. Ve aynı zamanda kendisi fonksiyonel tıp uzmanıdır.
Bugün değil; çok uzun yıllardır sağlığımı, değerlerimi, hayat tarzımı, yediklerimi ve yiyemeyeceklerimi takip eden kişidir.
Mart zor geçti, nisan da zor geçecek. Çünkü hayat durdu. Durunca da kimse iş yapamaz oldu. AVM’ler kapalı, restoranlar kapalı, işletmeler bir süre daha kapalı olacak.
Kimsenin suçu değil.
Devlet doğrusunu yaptı, sosyal mesafeyi koruyabilmek için bir dizi önlemi hayata geçirdi.
Benzer uygulamalar dünyanın her yerinde farklı şekilde uygulanıyor.
New York sokaklarını izliyorum örneğin...
Sokaklarda tek bir kişi bile yok.
Benim süper kahramanlarımdan biri...
Bir karınca gibidir; hiç durmaz, sürekli projeler geliştirir.
Telefonla ararım.
Dünyanın bir başka coğrafyasından çıkar.
Bir gün Amerika’dan, bir gün Azerbaycan’dan, bir gün Dubai’den, bir gün Avrupa’nın herhangi bir yerinden ses verir.
Alır eline çantasını, geliştirdiği projeleri uluslararası dev firmalarla birlikte hayata geçirir.