“Depremin olduğu güünlerde pozitifi, temaslısı tüm vatandaşlar sokağa çıktı ve hepsi birbirine karıştı. Biz bunu tahmin edebiliyorduk. İzmir Türkiye’deki en iyi ilk 10 il arasındaydı depremden önce. Ancak depremle vaka sayısında bir patlama oldu. Şimdi hemşehrilerimizden depremde gösterdikleri metaneti, sükuneti ve vakarlı duruşu burada da göstermelerini ve depremde nasıl tek yürek olmuşlarsa burada da tek yürek olarak koronavirüsü tekrar eski rakamların da altına çekecek şekilde kurallara riayet etmelerini istiyoruz.”
Biliyorum; deprem gibi bir felaketten sonra soğukkanlı kalmak kolay değildi.
Herkes sokaklarda vakit geçirdi ve büyük kalabalıklar oldu.
Ama o günleri ve yetkililerin açıklamalarını çok iyi hatırlıyorum.
Bizler de uyardık.
Normal bir dönemde olsaydık işimiz daha kolaydı ama pandemi her şeyi değiştirdi.
Yasak alanları genişletildi, belirli saatler de olsa evden çıkma yasağı geldi.
Böyle olacağı belliydi.
Bana göre çok başarılı bir ilk dönemden sonra yaz dönemini çok kötü geçirdik.
Zannettik ki, havanın etkisiyle virüs ortadan kaybolacak.
Mış gibi yapıp, tedbirleri boşverdik.
Kalabalık ortamlarda virüsün gezinmesine, çoğalmasına izin verdik.
Telefonum çaldı; arayan Nedim Demirağ’ydı.
Gazete Ege maceramız bitmiş, Ankara için gelen önemli bir teklife evet demek üzereydim.
“Buluşalım” dedi; buluştuk, konuştuk, hem de uzunca konuştuk.
Sonra Ertuğrul Özkök’e telefonu verdi.
Ertesi gün İstanbul’daydık.
Üç gün içinde İzmir, Ankara, İstanbul üçgeninde hızlı bir trafik yaşamıştım.
Türkiye ilk dalgayı iyi yöneten ülkelerden biri oldu.
Bunda sağlık sistemimizin güçlü oluşu kadar insanların kurallara uyarak kendilerini karantinaya almalarının da etkisi oldu.
Ancak yazla birlikte her şey unutuldu.
İşin kötüsü virüsle ilgili kaygılar da ortadan kalktı.
Ve bugünlere geldik.
Vaka sayısı günlük 3 binin üzerinde...
Test olmayıp dışarıda elini kolunu sallayan insanlarla birlikte bu rakamı en az 8 ile çarpmamız gerektiğini söylüyor uzmanlar...
Bizler de gururlanıyoruz elbette...
Çünkü değişen hayatımızı yeniden normale döndürecek aşının formülünü bulduklarını ve yüzde 90’nın üzerinde başarı yakaladıklarını söylüyorlar.
Bu müthiş bir hikaye...
Şahin ve eşi ve elbette şirketleri BioNTech; Nobel dahil birçok ödülün sahibi olabilirler.
Medya günlerdir bunu konuşmasına rağmen, Şahin son derece mütevazi açıklamalar yapıyor.
Belli ki insanlığa adanmış bir hayat sözkonusu...
Örneğin evleri az hasarlı bile olsa herkes yeni bir adres arayışında...
Orta hasarlı olanlar zaten taşınmaya başladılar bile...
İyi de konut stokları yeterli mi, bu kadar kiralık ya da satılık ev var mı?
Varsa bile herkesin imkanı buna uygun mu?
İşte herkes bu soruların cevaplarını arıyor bugünlerde...
Bir de yükselen emlak fiyatları ve kiralar var.
Sosyal medyayı kullanıyorum, seviyorum, çok şey de öğreniyorum, hatta eğleniyorum da...
Ama bazen gerçekten de iş çığrından çıkıyor.
Deprem gibi çok önemli ve içimizi acıtan bir olayı bile farklı noktalara çekiyoruz.
Rızabey Apartmanı İzmir depreminin sembolüydü.
O apartmandan 91 saat sonra çıkarılan Ayda Gezgin de sembol isimlerden biriydi.
İyileşen Ayda’yı babası kucaklayıp hastaneden çıkarırken görüntülendi.
Herkes arayıp soruyor.
“Bir ay içinde ikinci büyük bir deprem olacakmış...”
Kim söylüyor diyorum.
WhatsApp gruplarından gelmiş, Facebook’ta görmüşler, bir arkadaşı söylemiş, o da bir programda dinlemiş...
Bütün bunları kim bilebilir ki...
Ben bilmiyorum.