Aslında Beken, beni uzun yıllardır takip eden sağlık danışmanımdır. Bana göre Fonksiyonel Tıp konusunda Türkiye’nin en iyilerindendir. Ve, bugün herkesin dilinden düşmeyen bağışıklık sistemi kavramını çok uzun yıllardır anlatan, savunan kişidir.
Yaz aylarında hepimiz biraz gevşedik. Ama salgının geri dönüşü çok daha kuvvetli oldu. Rakamlar da bir tsunamiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Ve ben yine Zafer Beken’i aradım...
Sizin için önerilerini aldım.
Beken diyor ki...
“Bağışıklığımızı güçlendirmeyi hep arzu ederiz, ama bunu yapmak birçok nedenden dolayı pek kolay değildir. Çünkü, tek başına bir varlık değil, kompleks bir sistemdir. Herkes bir bitkiyi yemek ya da bir vitamin ile bağışıklığının güçlendirme hayalini kurar. Ama bu çok parametreli kompleks sistemi sadece bir bitkiyi veya bir vitamini kullanarak güçlendirmek mümkün değildir. Öncelikle bağışıklığı bozan faktörleri hayatımızdan çıkarmak ve onarım yapacak unsurları da yaşamımıza eklemek gerekir.”
Dünyanın devleri Cevher markası kullanıyor. Özyavuz’u takip edenler gastronomiye olan ilgisini de iyi bilir. “gevrekandginger” sosyal medya hesabıyla gastronomi kültürümüze büyük katkılar yapıyor. Sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın en güzel lezzetlerini onun bu lezzet yolculuğunu izleyerek takip ediyorum.
Geçenlerde sosyal medya hesabından bir metin paylaştı.
Aynen katılıyor altına imzamı atıyorum.
“Açık konuşacağım, pandemide kabak ne yazık ki restoranların başına patladı. Tanıdığım, sevdiğim birçok restoranın mutfak ekibiyle veda yemeğinden kareler paylaşması, beni hem üzüyor, hem kızdırıyor.
Hasta sayısı da 7 binleri...
Testi pozitif çıkanların sayısı da 28 bin...
Bu rakamlar test olup istatistiklere girenler; bir de hastalığından habersiz olup sokaklarda gezenler var.
Onları da hesap ettiğinizde rakamın büyüklüğünü anlayacaksınız.
İlk dönemden çok daha riskli bir durumdayız.
“Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz...”
Katılıyorum.
Türkiye’nin dünyaya bakışı her zaman batılı olmuştur.
Geçmişimiz de, devlet geleneğimiz de bunu söylüyor.
Aslında maskeyi ilk günden bu yana kullanan ve çok başarılı olan yerler var.
Örneğin Hong Kong...
Takip ediyorum; vaka sayısı da ölümler de kontrollü gidiyor.
Gördünüz AVM’lerden gelen görüntüleri, fotoğrafları...
Restoranlar kapalı olmasına rağmen insanlar aldıkları yiyecekleri alıp AVM’nin ortasında yiyorlar.
Yani alışveriş merkezlerini piknik alanına çevirmişler.
Beş aylıkken beynindeki tümör teşhisiyle başlanan mücadelenin üzerinden tam 6 ay geçmiş. Sayısız ameliyat, kemoterapi ve hastanelerde geçen o büyük mücadele... Açık beyin ameliyatı sonrasında, patoloji tanısı değişmiş. ‘Pineoblastoma anlage’ tanısı konmuş. Pineoblastoma; epifiz bezinin hücrelerinde başlayan nadir, agresif bir beyin kanseri türü...
Ve, şimdi 11 aylık olan Arda, literatüre göre dünyadaki 8’inci vaka...
Anne Yağmur Merve Hızal, “Benim bebeğim o kadar özel ki, ilk doğduğunda anladım. Hastalığını da onun bir parçası gibi görerek sürece adapte olmaya, farkındalık hareketi yaratmaya çabalıyorum. Arda şu an 11 aylık ve minik savaşçı... Hep birlikte çocuklarımızın sesi olabiliriz. Çocukluk çağı, kanseri paylaştıkça hafifleyecek” diyor.
Günlük hayatımız akıp devam ederken bazen sıkılıyor, üzülüyor, kendimizi iyi hissetmiyoruz.
Ben de diyorum ki...
Sıkılmayın, üzülmeyin...
Aksine böyle hikayelere destek verin, bu mücadelelerin içinde olun ve kendinizi iyi hissedin.
O yüzden bu gecikmiş bir yazı...
Bu yıl 57’ncisi yapılan Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde bir ‘ilk’e imza atılarak, ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülü aynı filmde oynayan tüm kadın oyunculara verildi.
Fikret Reyhan’ın senaryosunu yazıp yönettiği Çatlak’ta rol alan İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçısı Süreyya Kilimci, Gülçin Kültür Şahin, Tuğçe Yolcu, Canan Atalay ve Elif Ürse en iyi kadın oyuncu seçildi. Film aynı zamanda Dr. Avni Tolunay Özel Jüri Ödülü’ne de layık görüldü.
Ödül alan herkesi tebrik ederim.
Ve özellikle Süreyya’yı...
Süreyya Kilimci’yi çok eskiden beri tanıyorum.
Yarım kalan hayatlara şahitlik ettik. Ve dersler de çıkarmaya başladık. Bundan sonra gelecek planlarını mutlaka iyi stratejiler üzerine kurmalıyız. Ve bilimden asla ayrılmamalıyız.
Aslında sorgulanması gereken çok şey var.
Hepsini masanın üzerine koyup tartışmalıyız.
Örneğin İzmir depremi en çok Bayraklı ve Bornova bölgesinde etkili oldu.
Burası yeni İzmir diye planlanan bir bölge ve çok sayıda gökdelenin olduğu bir yer...
Depremde gördük ki zemin ne olursa olsun iyi yapılmış binalarda hasar olmadı.