Cüneyt Ülsever

Ölüm mü, sıtma mı?

22 Temmuz 2008
ÖNCE son birkaç ayda olanları ve olmayanları alt alta yazalım: 1) AKP için kapatma davası açıldı.

2) 13 aydır soruşturulan ve darbecileri deşifre edeceği iddia edilen Ergenekon Davası bazı emekli paşaları, işadamı ve gazetecileri kapsayacak şekilde genişletildi.

3) Nokta Dergisi’nde yayınlanan "Darbe Günlükleri" gündemi aylarca meşgul etti.

4) Ancak, iddianamenin ilgili mahkemeye teslim edildiği gün "Darbe Davası"nda "Darbe Günlükleri"nin yer almadığını resmi ağızdan öğrendik. Esas faaliyetlerini Güneydoğu’da (Jitem) yürüttüğü iddia edilen Veli Küçük çevresinde de, en azından şimdilik, "Güneydoğu Günlükleri"nin irdelenmediğini görüyoruz.

5) Ergenekon Dosyası’nın her an genişleyip muvazzaf komutanları da kapsayabileceği dedikoduları yaygın.

6) Fikri Sağlar çok ağır ithamlarla Yaşar Büyükanıt’ı suçluyor. Büyükanıt Sağlar’ı mahkemeye veriyor. Sağlar elinde belge olduğu iddiasında.

7) Taraf Gazetesi kuruluyor, kurulduktan çok kısa süre sonra "birilerinin" büyük güvenini kazanıyor, Ergenekon Soruşturması’nda yer alan neredeyse tüm iddialar ve dedikodular ilk önce bu gazetede yayımlanıyor.

Not: Gazeteci özel habere gitmez, özel haber gazeteciye gider. Nitekim, bir sohbette Alper Görmüş de "Darbe Günlükleri"nin kendisine ulaştırıldığını söylemişti.

8) Tek başına terör örgütü kuran Fethullah Gülen Türkiye’de beraat etti.

9) Aynı dönemde Fethullah Gülen’e ABD’de yeşil kart verilmediği haberi çıktı.

10) Bir süre sonra bir üst mahkemenin Fethullah Gülen’e yeşil kart vermeyi kabul ettiği duyuruldu.

11) DTP’de güvercinler şahinleri yendi.

* * *

12) ABD nihayet PKK konusunda anında istihbarat vermeye başladı.

13) ABD ile İran’ın yakınlaşması için Türkiye özel gayret gösteriyor. Ancak, Türkiye’nin İran’ın nükleer programını mutlaka barışçıl amaçlarla geliştirmesini istediği de biliniyor.

14) Cenevre’de İran taviz vermedi. Dünya "ABD İran’a saldıracak mı, saldırmayacak mı?" sorusuna cevap arıyor. Ayrıca, dünya saldırı durumunda Türkiye’nin nasıl bir tavır alacağını merak ediyor.

15) Türkiye Ermenistan ile doğrudan görüşmelere başladı.

16) Türkiye Irak ile yakınlaşıyor, Kuzey Irak gerçeğine her geçen gün adım adım ilerliyor.

17) Türkiye Suriye ile İsrail arasında gayri resmi de olsa arabuluculuk yapıyor.

18) KKTC’de barışa çok yaklaşıldığı söyleniyor. Başbakan Erdoğan "iki halk, siyasi eşitlik ve iki kurucu devlet"e dayanacak çözüme destek veriyor.

* * *

Şimdi 2 gözlem:

1) Kapatma Davası hükümeti kıskaca almış durumda.

2) Ergenekon Davası her an muvazzaf askerlere sıçrayabilir.

* * *

Yukarıda yer alan maddeler arasında 13. maddeden itibaren 18. maddeye dek sıralanan gelişmelere Türkiye’deki müesses nizamın karşı olduğunu hepimiz biliyoruz.

Öte yanda, müesses nizamın baş temsilcisi TSK’dan bu konularda tık yok!

* * *

İnsanım, düşünmeden edemiyorum. Kapatma Davası ve Ergenekon Davası hasım davalar yerine hısım davalar olabilir mi?

Türkiye’deki her iki egemen yönetime birden ölümü gösterip her ikisini birden sıtmaya razı etmenin altyapısı hazır değil mi?

(Yarın devam edeceğim.)
Yazının Devamını Oku

Fikrimin ince gülü

20 Temmuz 2008
BU ülkede içinizin kararması, içinize karamsarlık basması için gerekçe bol. Benim size tavsiyem; içiniz fena karardığında Toplum Gönüllüleri Vakfı (TOG) Başkanı İbrahim Betil’le buluşun ve ona projelerini anlattırın. Anlatırken kapıldığı coşku bir süre sonra pozitif enerji olarak ondan size akmaya başlayacak ve adeta mutluluk enzimleri sizi teslim alacaktır.

2 yıldır TOG ve Avea el ele veriyorlar. Betil’deki pozitif enerji Avea İcra Kurulu Başkanı Cüneyt Türktan ve arkadaşlarını da sarmış ki; el ele verip Anadolu’daki girişimci gençleri teşvik etmek amacıyla birlikte çalışıyorlar.

Onlar fikrimin ince gülünü bir maşuk olmaktan çıkarıp "hayatımın fikri" haline getirmişler. 8 ay gençlere girişimcilik eğitimi verdikten sonra onlara birer yatırım projesi ürettiriyorlar ve bu projeler arasında seçilenlere finansal destek veriyorlar.

Bu yıl 8 üniversitede (İzmir, Çanakkale, Bolu, Mersin, Eskişehir -2-, Diyarbakır, Kahramanmaraş) 8 ay girişimcilik eğitimi alan gençlerden 382’si 318 yatırım projesi geliştirmiş. Yapılan elemeler sonunda 42 genç girişimci adayının 31 projesi jürinin seçimine sunulmuş.

* * *

Avea’nın verdiği destekle bu yıl 19 proje ve 24 girişimci toplam 513.000 YTL maddi destek aldılar.

Ben bu gençlerin adlarını ve aldıkları destek miktarını hem kamu önünde kayda geçirmek hem de benzer gençleri teşvik etmek için aşağıda sıralıyorum:

Ferhat Şen (50.000), Gülten Şanlı-Yusuf Güzeldemiray (30.000), Sinan Akyüz-Cafer Taşdemir (30.000), Ayhan Devamlı (20.000), İbrahim Karaman-Ömer Faruk Gençkal (10.000), Gün Karagöz-Mümtaz Demirci (8.000), Emrah Önder-Alperen Yusuf Aybar (30.000), Evrim Verdioğlu (40.000), Yusuf Şen (30.000), Ali Yeşiltaş (10.000), İsmail Güler (50.000), Burak Erdoğan (15.000), Koray Kanber (30.000), Ekrem Şenol Balcıoğlu (40.000), Elif Betül Yakar (25.000), Kenan Gülsever (20.000), Birim Ömer Erol (25.000), Oğuz Taşpınar (30.000), Hasan Yıldız (35.000).

* * *

Ödül gecesi geçen yıl destek alan kişilerin kurdukları işleri gösteren bir film gösterisi yapıldı. Filmi seyrederken İbrahim Betil’in gözlerinin dolduğuna bizzat şahit oldum.

* * *

Bu destek projesi neden önemli?

Türkiye henüz girişimcinin (müteşebbisin) önemini anlamadığı için gençlere girişimcilerin bir ülkenin dinamoları olduğunu öğretmek gerekiyor. Yetişkinler bu kelimeden adeta kaçarlar, ancak gençleri bu kavrama ısındırmak Türkiye’nin ileride nereye gideceğini belirlemek açısından çok önemlidir.

Girişimci (müteşebbis): i) mal veya hizmet üretmek için, ii) fırsat kollayan, iii) fırsatları yaratıcı güç ile birer projeye çeviren, iv) bu projeleri bizzat uygulayan ve v) bütün bunlar için maddi ve manevi tüm riskleri yüklenen kişidir.

Bu ülkenin kültürel kodları fırsat kollamayı, yaratıcı olmayı ve en önemlisi risk almayı değil desteklemek, engeller, hatta bu insani nitelikleri adeta birer tabu olarak görür.

Halbuki, bir ülkenin ekonomisini ateşleyen girişimcilerdir. Kazanırlarsa ülke kazanır, kaybederlerse kendileri kaybederler. Bu anlamda birer öncülerdir.

Girişimciler katma değer yaratmanın yanında esasen istihdam yarattıkları için benim gözümde en büyük sevabı işleyen kişilerdir.

* * *

İbrahim Betil’in şahsında TOG’a, Cüneyt Türktan’ın şahsında Avea’ya bize bu yıl 42 girişimci genç kazandırdıkları için çok teşekkür ediyorum.
Yazının Devamını Oku

Bildiklerim ve bilmediklerim

17 Temmuz 2008
AHMET Altan çok haklı soruyor."Henüz iddianamenin ayrıntılarını bilmiyoruz, tamam. Peki, Ümraniye’deki cephaneliği de mi bilmiyoruz?.. Eskişehir’deki cephanelikte bulunan bombalarla Cumhuriyet Gazetesi’ne atılan bombaların seri numaralarının tuttuğunu da mı bilmiyoruz?" (Taraf-16.07.08)

Bugüne dek iddianame ile ilgili sızan bilgiler arasında en anlamlı, en somut 3 bilgi bunlar!

* * *

Ancak, at izi ile it izinin birbirine karıştığı bir ortamda benim bilmediklerim de var.

Örneğin, nasıl oluyor da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in bilgi sızmasından şikáyet ettiği gün ona bağlı savcı hálá bilgi sızdırmaya devam ediyor?

"Sorunca öğrendik ki... Haberleri veren bizzat Agarta Davası Savcısı Zekeriya Öz imiş. Muhabirleri iki grup halinde makamında kabul etmiş..." (Oktay Ekşi-Hürriyet-16.07.08)

Ben şahsen Savcı’nın neye dayanarak Başsavcı’yı dinlemediğini bilmiyorum.

* * *

Ayrıca bazı bilmediklerim daha var:

Veli Küçük ve Levent Ersöz’ün şüpheliler arasında olduğu 600 yıllık Agarta Davası’nda "Güneydoğu’da yaşananlar" neden soruşturulmuyor?

Nükleer silahı Ergenekoncular nereden buluyorlar?

Ecevit’i de "indirmek" istemişler ama yeterli delil olmadığı için iddianamede yer almıyormuş. Zira, Hablemitoğlu’nu da öldürmek istemişler ama o iddia için de delil bulunamamış.

İddianamede yer almayan iddialar ne demek?

Kafam karışıyor. Soruşturmada delile dayanan iddialar ele alındığı gibi dedikoduya dayanan iddialar da mı ele alındı?

Bir savcı delile dayanmayan bir iddiayı basına sızdırır mı?

* * *

Esasında benim bilmediğim bir konu var ki eminim Ahmet Altan da cevabını bilmek ister.

Toplum olarak "darbeciler" ile ilgili en somut iddiaları bir diğer Taraf Gazetesi yazarı Alper Görmüş’ün ortaya çıkardığı ve Özden Örnek’e ait olduğu söylenen "Darbe Günlükleri"nden öğrendik. Ancak "soruşturmanın tamamlanan bu bölümünde 1 Temmuz 2008’de yapılan operasyon bu iddiaların kapsamı dışında" kalıyor. (Başsavcı).

Askeri Savcılığın yaptığı açıklamaya göre de onlar ayrı bir soruşturma yürütmüyorlar, Öz’ün yolladıklarını inceliyorlar.

Zaten, "Günlükler" aylardır ortalarda. İsteselerdi "Günlükleri" çoktan incelemiş olurlardı.

Ben, Savcı Zekeriya Öz’ün Türkiye’yi birbirine katan günlükleri neden soruşturmadığını da bilmiyorum.

Güneydoğu’da yaşananları soruşturmadan yapılan bir Veli Küçük soruşturması, Darbe Günlükleri’ni soruşturmadan yapılan bir Darbe Soruşturması bana çok garip geliyor.

Keşke Savcı Öz, günlükleri de soruşturup en azından "bunlar sahte" diyebilseydi.

* * *

"Güneydoğu’da yaşananlar" ile "Darbe Günlükleri"nin iddiaları; Tolon, Eruygur vb. dışında bazısı emekli, bazısı muvazzaf komutanları da kapsıyor.

Sevgili Ahmet Altan; benim aklıma savcılığın elinde "dokunulabilinirler", "muhakkak dokunulması gerekenler" ve "dokunulamazlar" listeleri mi var sorusu geliyor, aynı soru senin aklına da gelmiyor mu?

"Dokunma" konusunda haddini aşan Şemdinli Savcısı ile dönemin İstihbarat Daire Başkanı’nın başına gelenleri de mi bilmiyoruz?
Yazının Devamını Oku

İddianame! (II)

16 Temmuz 2008
DÜN iddianamede "darbe" sözcüğünün geçmemesini ve ünlü "Darbe Günlükleri"nin soruşturma kapsamına alınmamasını yadırgadığımı yazmıştım. Demiştim ki: "Gerçek veya sahte ’Darbe Günlükleri’ni soruşturmayan bir Ergenekon Soruşturması’nı ben anlamış değilim. ’Ergenekon örgütü’ ’darbe’ kelimesinden soyutlanıp, ’terör örgütü’ kapsamına girince aylardır Ergenekon Davası’na atfedilen ’darbecilerin yargılanması’ kavramı en azından şimdilik çökmüş görünüyor."

Bazıları günlüklerin emekli paşalar için hazırlanacak ek-iddianamede yer alabileceğini söylüyor ama:

"Geçen yıl bir dergide ’Darbe Günlükleri’ adı altında yayımlanan iddialara da değinen Engin, bu iddialarla ilgili gerek soruşturmanın tamamlanan bu bölümünde gerekse 1 Temmuz 2008’de yapılan operasyonun bu iddiaların kapsamı dışında kaldığını söyledi. Engin, ’Başka bir deyişle, bu iddialarla, yani bir dergide yayımlanan Darbe Günlükleri adı altındaki iddialarla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şu aşamaya kadar herhangi bir soruşturma yapılmamıştır’ dedi." (Yeni Şafak-14.07.08-Web)

İddianame ile ilgili diğer gözlemlerimi bugün devam ettiriyorum:

* * *

İddianamenin en somut iddiası: "Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet Gazetesi’ne patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek."

Demek ki, savcılık Danıştay cinayeti ile Ergenekon arasında bağ kurmayı reddeden Ankara’daki mahkemeden farklı düşünüyor ve bu iddiaya göre İlhan Selçuk ve Mustafa Balbay kendi gazetelerini bombalamaya kalkmışlar veya bu eyleme göz yummuşlar!

* * *

Öte yanda, hükümet yanlısı bazı gazetelerde yer alan davanın Hrant Dink, Trabzon ve Malatya cinayetleri ile ilişkilendirileceği türü iddialar iddianamede yok.

Bu tür mesnetsiz iddialar ile ilgili olarak da Başsavcı diyor ki:

"Kamuoyunu bilgilendirme basının elbette en başta gelen görevi olup bu asli görevin yapılmamasını düşünmek kesinlikle söz konusu olamaz. Ancak bu yayın ve yorumların çok büyük bir bölümünün, maalesef gerçek dışı olduğunu ifade etmek isterim. Bu yayınlar ciddi boyutta bilgi kirliliğine sebebiyet vermiş ve kamuoyu yanlış bilgilendirilmiş ve bilgilendirilmektedir. Birçoğu doğru olmayan bilgiler çeşitli kişi ve gruplar tarafından yanlış yorumlandı ve bu da kamuoyunda yanlış beklentilere yol açtı. Bu durum, soruşturmanın selametini, şüphelilerin özel yaşam ve temel haklarını ihlal etmekte ve Yargı aleyhine de haksız ve ağır eleştirilere sebebiyet vermektedir."

Gerçekdışı olan ve bilgi kirliliğine sebebiyet veren yayınları hangi gazetelerin ve köşe yazarlarının yaptıkları ortada.

Bu şekilde yayın yapmanın suç olduğu da malum.

Hatta, soruşturma ile ilgili yayın yasağı olduğu halde soruşturmayı yazmayan gazetecileri "darbeci" olarak suçlayanlar da bilinen kişiler.

Şimdi kamuoyu merakla bekleyecek, savcılık bu tür yayın yapanlar hakkında hukuki ne işlem yapacak?

* * *

Şener Eruygun
ve Hurşit Tolon ile ilgili belge ve ifadeler iddianamenin açıklandığı gün Askeri Savcılık tarafından da talep edildi.

Neden edildi, neden şimdi edildi, neden Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen "Darbe Günlükleri" daha önce incelenmedi, bu sorulara da yarın cevap arayacağım.

* * *

Eğer Ergenekon Davası söylendiği gibi Türkiye’deki darbekatörlerin heveslerini kursaklarına tıkayacaksa, muhakkak askeri bir ayağı olması gerekir.
Yazının Devamını Oku

İddianame! (I)

15 Temmuz 2008
İDDİANAME nihayet açıklandı. Daha doğrusu iddianamenin 13. Ağır Ceza’ya teslim edildiği ve kapsadığı suçlamalar açıklandı. Eminim, birkaç gün iddianamenin yine de dar kapsamlı ancak bu kez resmen açıklanmış iddialarını tartışacağız.

Ben de bugün ve yarın böyle yapacağım.

* * *

Kamuoyunda Ergenekon kelimesi darbe kelimesiyle birlikte anılır. Kime sorarsanız sorun "Ergenekoncular kimlerdir?" diye, size "darbecilerdir" diye cevap vereceklerdir.

Aylardır belirli gazeteler ve gazeteciler, Ergenekon Soruşturması’nı darbecilere indirilen bir darbe olarak alkışlıyorlar. Soruşturmayı ülkede bir ilk olarak muştuluyorlar. Hatta, soruşturma hakkında sorular soran diğer gazetecileri de hükümet yalakası gazeteciler, "darbe yanlısı" olmakla suçluyorlar.

Kamuoyuna yerleştirilen kanaat:

Ergenekon davası = Darbeciler davası oldu!

Ben de, bu köşede defalarca yazdığım gibi, bu davanın darbeler tarihine bir darbe vurmasını temenni ediyorum.

* * *

Başsavcıyı can kulağıyla dinledim.

Şüpheliler hakkında iddia ettiği suçlar arasında "darbe yapmak" veya "darbe yapmaya teşebbüs etmek" sözcükleri hiç geçmedi.

Önce aklımdan iddianamede bulunmayan Eruygur ve Tolon hakkında ek iddianame hazırlandığında "darbe" iddiaları yer alacaktır diye geçti.

Ancak, Başsavcı bu kıyametin kopmasında fitilleyici rol oynayan ve Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen "Darbe Günlükleri"nin ne iddianame ne de ek iddianame kapsamında soruşturulmadığını açıklayınca aklım altüst oldu.

Aylardır bu günlüklerle yatıp kalkıyoruz. Özden Örnek, günlüklerin kendisine ait olmadığını söylüyor, ancak günlükleri yayınlayan eski Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş, günlükler çerçevesinde açılan iftira ve hakaret suçlamalarından beraat etti.

Görmüş de günlüklerin Özden’in bilgisayarından alındığını iddia etmeye devam ediyor.

İşin özünde "Darbe Günlükleri"nin sahte mi, gerçek mi olduğunu resmen bilmiyoruz.

Ancak, yine de Ergenekon kelimesinin çağrıştırdığı 2. söz "Darbe Günlükleri"dir.

Gerçek veya sahte "Darbe Günlükleri"ni soruşturmayan bir Ergenekon Soruşturması’nı ben anlamış değilim.

Örneğin, soruşturma bu kadar çok bahsi geçen günlükleri soruşturduktan sonra sahte olduklarına kanaat getirip dava kapsamına almayabilirdi. Biz de günlüklerin sahte olduğunu resmen öğrenmiş olurduk. Ortada günlüklerin sahte olduğuna dair hiçbir mahkeme soruşturması yokken savcılık günlükleri nasıl Ergenekon Davası’nda soruşturma dışı tutabildi, ben hiç anlamış değilim.

* * *

"Ergenekon örgütü" "darbe" kelimesinden soyutlanıp, "terör örgütü" kapsamına girince aylardır Ergenekon Davası’na atfedilen "darbecilerin yargılanması" kavramı, en azından şimdilik çökmüş görünüyor.

Zira, silah kullanarak rejimi değiştirmeye kalkmakla (terör) askeri güçleri sisteme müdahaleye sürükleyerek rejimi değiştirmeye kalkmak (darbe) ayrı şeylerdir.

* * *

Ben Ergenekon Davası’nın belirli gruplar tarafından yaratılan ruhuna uygun bir şekilde darbecilerin yargılanacağı bir dava olmasını hálá umut ediyorum.

Hálá "Darbe Günlükleri" hakkında resmi bir açıklama bekliyorum.
Yazının Devamını Oku

İddianame nihayet açıklanacak

13 Temmuz 2008
13 ay bekledik. Olmadı. Başbakan iki hafta önce açıklanacağını söyledi, yine olmadı, geçen cuma açıklanacak dendi, bir kez daha olmadı. İnşallah en son açıklandığı gibi Ergenekon Soruşturması’nın iddianamesi yarın açıklanacak. Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, iddianamenin kabul edilmeden açıklanmasının hem yasalara, hem de kendi koyduğu yasağa aykırı olduğunu söyledi ama hepimiz can kulağı ile iddianameyi bekliyoruz.

Ben de birçok insan gibi iddianamenin kamu vicdanında kabul görecek seviyede güçlü olmasını istiyorum.

Bu ülkede her dönemde darbelere bel bağlayan kendini bilmezlerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Askeri cihete yakın duran bazı sivil-asker kişiler her dönemde gidişatı beğenmedikleri anda silaha sarılmaya kalkarlar. Zira, bu ülke darbelere alışık bir ülkedir.

* * *

Tutuklanan iki emekli general de ama görev başında iken, ama emekli olduktan sonra demokrasiye saygı duymadıklarını çeşitli vesilelerle belli etmişlerdir.

Eğer Türkiye darbeler tarihine son sayfayı koyacak ise, bu iddianame somut deliller ile durum tespiti yapmak zorundadır.

Temennim, darbeler tarihinin son bulmasıdır.

* * *

Tersine, kamu vicdanında kabul görmeyecek iddialar ile dava açılırsa bu durum:

i) darbe heveslilerinin ekmeğine yağ sürecek,

ii) yargı büyük yara alacak,

iii) hükümet çok kötü yıpranacaktır.

* * *

Ben medyaya yansıyan soruşturmayla ilgili haberlerden yola çıkarak iddianamenin ciddiyeti hakkında şüphelere düştüm ve bu şüphelerimi birkaç makalemde çeşitli sorular sorarak dile getirdim.

Bendeki kanaat; soruşturmanın genellikle doğru kişilere yöneldiği ama bazı kişilerin siyasi mülahazalarla soruşturmayı etkileyerek sulandırdığı yönünde idi.

Dilerim, daha önce medyaya sızmış "haberler", medyadaki bazı hokkabazların yaydığı uydurma dedikodular olmaktan öteye gitmez.

* * *

Çeşitli makalelerimde çeşitli sorular sordum ama bu davada iki mesele benim aklımı çok kurcalayacak.

1) Darbe günlüklerinin sahibi olduğu iddia edilen Özden Örnek de bir şekilde davaya katılacak mı? İlgili savcılarda günlüklerin sahte olduğu kanaati yerleştiği için mi Örnek şu ana dek soruşturulmadı? Günlükler sahte ise bunun nasıl tespit edildiği kamuoyuna açıklanacak mı? Sahte iseler iddianamede günlüklere hiç referans verilmemesi gerekmez mi?

2) Darbeyi önlediği söylenen Hilmi Özkök’ün ifadesine başvurulmayacak mı? Eğer, ifadesinde darbe girişiminde bulunulduğunu söylerse, neden zamanında suç duyurusunda bulunmadığı sorulacak mı? Şu veya bu nedenle darbe girişimini açığa çıkarmamak da suç değil mi?

* * *

Ben bu iki ismin, Ergenekon Davası’nda selamete ulaşmak için kilit isimler olduğunu düşünüyorum ve bugüne dek ifadelerine başvurulmamasını, diğer yadırgadığım noktalar dışında ve fevkinde yadırgıyorum.

Dilerim; iddianame her şeyden önce kamu vicdanını ikna edecek somut delillerle ortaya çıkar ve ülkemizde hepimizin utanması gereken karanlık bir dönem sona erer!
Yazının Devamını Oku

Bu kadar vahim bir hata yapılmış olabilir mi?

10 Temmuz 2008
BU köşeyi okuyanlar bilirler ki benim Ergenekon Soruşturması ile ilgili 2 tavrım var: 1) Bu ülkede demokrasi dışı çözümlerden medet umanlar vardır. Bunlar genellikle askeri cenaha yakın kişilerdir. Her daim "durumdan vazife çıkarmaya" çalışırlar. Eğer, darbekatörler yargılanır ve ceza alırlarsa bu ülkede karanlık bir dönem kapanır.

2) Ancak, herkes ama herkes hukukun üstünlüğü prensibi ilkesi ile yargılanmalıdır.

* * *

Maalesef Ergenekon Soruşturması:

1) Soruşturma ve dava işin içine Başbakan’ın dahi girdiği bir siyasi rövanş meselesi haline gelmiştir.

2) Şu ana dek basına sızdırılan deliller ve sorgulama soruları soruşturmanın oldukça ilkel yöntemlerle götürüldüğü intibaı vermektedir.

3) Bazı yazarlar ise hükümete yalakalık yapma uğruna gösterdikleri pervasızlıkta beni dehşete düşürmektedir.

Örnek: Bir yazar "Yargılanan herkes beraat etse dahi Ergenekon bitmiştir" (Sabah-09.07.08) diye yazabiliyorsa; o da artık davadan şüphe etmeye başladığını zımnen kabul ediyor ama hukuk tanımazlığı o dereceye varmış ki, herkes beraat etse dahi, ona göre, Ergenekoncuların suçu sabittir ve Ergenekon yok olacaktır!

* * *

Günlerdir kafama takılanları yazıyorum. Kafama teknik bir mesele de takılmıştı ama teknik bir insan olmadığım için ifade edemiyordum.

Kendi tecrübemle biliyorum ki, gelen e-postaları cevaplamaya kalktığınızda size gönderilen mektuba istediğiniz ilaveleri yapabiliyor, karşı tarafın yazmadıklarını onun tarafından yazılmış gibi gösterebiliyorsunuz. Benim kafama takılan soru şu idi:

El konulan CD’lere de ilave "deliller" konamaz mı?

Allah razı olsun benim cevaplayamadığım soruyu CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan cevaplıyor. (Hürriyet-09.07.08)

"El konulduktan sonra bilgisayarlara veri, geçmiş tarihli kayıt yerleştirmek mümkün."

TBMM Teknoloji Komisyonu Üyesi, Endüstri Mühendisi ve Bilgisayar Yazılım Uzmanı Tacidar Seyhan, yeni CMK hazırlanırken 134. maddeye bu konudaki hükmü kendisinin koydurduğunu belirterek, CHP’deki bilgisayar kayıtlarının önlem olarak yedeklendiğini de söylüyor.

4 Aralık 2004’te kabul edilen 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 134. maddesine göre, hakim ya da savcı kararıyla elektronik ortamdaki kayıtlara veya bilgisayarlara el konulacak ise yedeğinin alınması, bu yedeğin de adli makamlarca veya polis tarafından mühürlendikten sonra kişiye veya avukatına verilmesi gerekiyormuş.

Seyhan açıkça belirtiyor:

"Elektronik ortamda elde edilen bilgilerin hepsi delil olmaktan çıkmıştır. Çünkü polis, CMK’ya göre görev ve salahiyetlerini yerine getirmemiştir."

Seyhan’a göre yedekler alınıp mühürlenerek Ergenekon Soruşturması’nda gözaltına alınan kişilere veya avukatlarına verilmemiş!

"...Ergenekon soruşturmasında öğrendim ki; gözaltında bulunan hiçbir sanığın bilgisayarlarına el konulduğunda yedeklemesi yapılmamış."

* * *

Eğer, bu iddia doğru ise; eğer hakikaten yedekleme yapılıp ilgili tarafa verilmedi ise bu bir hukuk skandalıdır!

CD’lerde veya bilgisayarlarda gerçek darbe belgeleri varsa bile artık sanıklar "Bunlar sonradan ilave edildi!" demek hakkına sahipler!
Yazının Devamını Oku

Erdoğan farkında mı?

9 Temmuz 2008
GEÇEN hafta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan "Ergenekon soruşturması" ile ilgili kendisini ileride büyük sorumluluk altına sokacak iki cümle sarf etti. Mealen: 1) "Milli İstihbarat ve Emniyet bana bilgi veriyor" diyerek Ergenekon soruşturmasının çok güçlü delillere dayandığını ima etti.

2) İddianamenin (geçen) hafta sonu ortaya çıkacağını söyledi.

Ben iddianamenin generalleri kapsamadan yazılması ile ilgili şüphelerimi ifade ettim ama bir başbakan söyleyince elde güçlü deliller olduğunu düşündüm. Hele hele 2 emekli generalin görevde ve görevden sonraki ilgi alanlarını takip eden bir kişi olarak generallerin çok ama çok sıkı deliller olmadan asla tutuklanamayacağı varsayımı ile Başbakan’a inandım.

Ancak, bugün bu inancımı büyük çapta yitirmiş bulunuyorum.

* * *

Başbakan’ın iddiasına rağmen, beklendiği gibi iddianame geçen hafta da çıkmadı. Ne var 13 ay bekledik, birkaç hafta daha bekleriz denebilir. Ama tam yeni gözaltına alınmaların yaşandığı gün birilerinin Başbakan’a bu sözleri söyletmesi bana söyletenlerin ya süzme salak olduğunu, ya da Başbakan’ı çok akıllıca kullandıklarını düşündürüyor.

* * *

Öte yanda şu ana dek basına sızdırılanların ışığında "delillerin" ve "soruşturmanın" giderek deli saçmasına dönüştüğünü gözlemliyoruz. Nitekim giderek düş kırıklığına dönüşen "delil" sızmaları bu soruşturmaya büyük bel bağlamış bazı yazarları da etkilemeye başladı.

* * *

Yeni Şafak’ın 2 kıymetli liberal yazarı dün aynen şöyle yazıyorlardı.

1) Bu soruşturma hiçbir şekilde Ergenekon gerçeğinin ’tek ve tam yansıtıcısı’ değildir. Ne kimimizin beklediği gibi soruşturma dosyasındaki bilgiler Ergenekon’u tüm yönleriyle ortaya koyabilir, ne de bazılarının iddia ettiği gibi soruşturma sırasında yapılan (mahkeme sürecinde muhtemelen ortaya çıkacak ve temizlenecek) soruşturma hataları ile hukuk sınırlarını zorlayan kimi uygulamalar Ergenekon pisliği ve gerçeğinin üzerini örtebilir. Şimdi, diyelim ki, bütün bunların sonucunda hiçbir şey -en azından, yaratılan izlenim kadar vahim bir şey- ortaya çıkmadı. Peki o zaman ne olacak?.."

Yanıtlayalım: Hiçbir şey olmaz." (Ali Bayramoğlu)

* * *

2) "Bir darbe planı daha ortaya çıkarıldı. Bunun da adı ’Eldiven’miş. Plan şöyle imiş: ’Erdoğan hükümeti birçok cepheden yıpratılıp AKP bölündükten sonra, ’Eldivenli Yumruk’ indirilecekti...’ İki emekli orgeneralin etrafında toplanmış birtakım emekli subaylar, birtakım ’sözde sivil toplum’ yöneticileri, yeterli miktarda sabıka dosyası kabarık kişi bir araya gelerek ’Eldivenli Yumruk’u hükümetin başına indirip darbe yapacaktı... Sizi bilmem ama ben, bu hikáyelerle (uydurma olduklarını söylemiyorum) karşılaşınca, ’Devlet ve toplum olarak hepten hükümetsiz kalmışız da haberimiz yokmuş’ demeden edemiyorum." (Kürşat Bumin)

* * *

Bu yazarlar hükümete büyük destek veren gazetede yıllardır Recep Tayyip Erdoğan’a tam destek verdiler. Onu liberal demokrat olarak gördüler. Ancak şimdi...

Eski liberal-yeni hükümet yalakası bazı yazarların aksine bu iki yazar akıl ve vicdanlarını konuşturuyorlar ve yukarıda alıntı yaptığım kaygıları seslendiriyorlar.

* * *

Recep Tayyip Erdoğan ona açık destek vermeyen yazarları "hain" bile ilan edebilir. Ancak, bugüne kadar çoğunlukla yanında durmuş bu iki insanın samimi kaygılarını dikkatle okumalı ve "Acaba ben kullanılıyor muyum?" sorusunu kendine sormalıdır.
Yazının Devamını Oku