İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu konu ile ilgili detayları tüm çıplaklığıyla ortaya koyduktan sonra, bu projenin yapılamasının imar planları açısından imkansız olduğunu açıkladı.
Büyükşehir olarak Karşıyaka’ya daha önce Türkiye Futbol Federasyonu ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ile beraber yapacaklarını taahhüt ettikleri stadyumu tek başına yapacağını da beyan etti. Büyükşehir, UEFA standartlarına uygun planlanacak bir stadyum yapacak. Belediyelerin ticari bir beklentisi olmaması gerektiğinin üstüne basa basa belirten Aziz Başkan’ı; Karşıyaka’nın sürdürülebilir büyümesine büyük katkı yapacak bu kararı nedeniyle alkışlıyorum. Burada alkışı hakeden ikinci bir taraf ise, bu tür küçük hesaplarda işleri olmadığını gösteren Hükümet yetkilileri. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile İzmir Milletvekili Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım konuyla ilgili yaptıkları açıklamalarda Kocaoğlu’na destek verirken; geleceğin İzmir’inde plansız gecekondu misali yapılaşmaya izin vermeye niyetleri olmadığını gösterdi. Şimdi herkes sözünün arkasında durarak bu stadyumun yapılması için gerekli düzenlemeleri yapmalı. Gençlik ve Spor Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Karşıyaka Spor Kulübü bir protokol ile projeyi fiiliyata geçirmek için gereken imzaları acilen atmalı. Bu girişim, tüm kesimlerin birlik ve dirayet içinde hareket etmesi halinde; fırsatçıların nasıl geri adım attığının en güzel göstergesi oldu. Gelecek nesilleri düşündüğünüz için teşekkürler Kocaoğlu..
Kayıpların düşündürdükleri
Steve Jobs’ın kaybının üstünden iki hafta geçmesine rağmen yankıları hala devam ediyor. 1992’den beri Apple kullanıcısıyım, ilk classic Mac’den LC’lere ve iMac’lere uzanan müthiş yolda neredeyse Jobs’ın ürettiği her ürünü işim gereği almak ve kullanmak zevkine ulaştığımı söyleyebilirim. Neredeyse küçük bir “Apple Müzemiz” var diyebilirim. Gelişen teknolojiyi gün ve gün yaşadım. Bu süreçte beni her zaman rahatsız eden nokta Apple amblemindeki elmanın hep yarım olmasıydı. Ben bunu; her zaman bir sonraki üründe yapılacak gelişmenin işareti olarak gördüm. Diğer bir deyimle, daha iyisini yaptılar, ama bana yine eksik mal satıyorlar diye düşünürdüm.
11 yaşındaki kızım, Jobs’ın ölümünden dolayı duyduğu üzüntüsünü “hücrenin çekirdeği öldü, artık hiçbirşey eskisi gibi olamayacak” diyerek ifade etti. Ben de eksik elma ile ilgili düşüncelerimi; teknoloji dünyasının elmasındaki boşluk artık hiçbir şekilde doldurulamayacak ve Steve Jobs’ın eksikliği her zaman hissedilecek diye değiştiriyorum.
Halk Porche’a binmesin, ama siz de lütfen Mercedes’ten inin!
Geçtiğimiz hafta 1999 depremlerinin yaralarını sarmak üzeren yürürlüğe konulan Özel Tüketim Vergileri’ne küçük bir ayarlama yapıldı. Küçük ayarlama ile tütün ürünleri ve alkollü içeceklere yüklü bir zam gelirken, lüks tüketim olarak görülen otomobillerin de ÖTV oranları arttırıldı. Başbakanımız; “sigara, içki, içme Porche’a da binme” dedi. Vatandaşın sigarasını, içkisini fiyatları ile kısmaya çalışan iktidarın herhalde halkın Porche binmediğinden haberi yok. Ama yöneticilerimizden bir isteğim var. Halkın sigarasını, içkisini, Porche’unu limitlerken, lütfen siz de şu Mercedes’lerden bir inmeyi deneseniz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin yöneticilerindeki Mercedes marka lüks araç sayısı Alman Federal Cumhuriyeti’nin yöneticilerinin Mercedes sayısını geçmiş...
Kalabalıklaşan ve çarpık yapılaşmanın esareti altında can çekişen şehir için sürdürülebilir büyüme en önemli unsurlardan biri.
Bu konuda geçtiğimiz hafta içinde geniş çaplı bir toplantı düzenlendi.
İzmir’in sürdürülebilir marka kent kimliği kazanması için çalışmalar yapılması gerektiği vurgulandı.
Özellikle İzmir gibi devamlı büyüyen ve göç alan şehirler için sürdürülebilirlik çok zor bir kavram. Plansızlık, çarpık yapılaşma ve hızla aratan nüfus; sürdürülebilirliğin en büyük engeli. Tabii, burada şehircilik ve belediyecilik kavramları geleceğe dönük yaklaşımlar konusunda büyük önem kazanıyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi bu konuda dört başlık altında çalıştıklarını vurguladı. Öncelik İzmir’in dünya ekonomisindeki yerini geliştirerek alması. Yaşam kalitesini yükseltmek, ekolojik sürdürlebilirliği yakalamak ve kent projelerinde yüksek kalitede yönetişimi getirmek diğer alanlar..
Sürdürülebilir bir kent olmak için daha çok mesafenin kat edilmesi gerektiği kesin, ama bu konuda yapılan çalışmaların da küçük görülmemesi önemli.
Planlama ve sürdürülebilirlikten bahsederken İzmir’in önemli projelerinden biri olan ‘Konak Tüneli’ ile ilgili bir feryat Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nden geldi. Ondokuz meslek odası başkanının açıkladığı ortak raporda Ulaştırma Bakanlığı’nca yap-işlet-devret usulü ile yapılacak tünelin plansız, projesiz, fizibilitesiz olduğu belirtildi.
Esnafın çilesi tam sona erdi diye bakarken; aslında yapılan yenileme çalışmasının ne kadar plansız olduğu görülüyor. Geçtiğimiz pazar günü dolaşırken esnafla konuştum. Öncelikle geçtiğimiz günlerde yağan yarı şiddetli yağmurla birlikte caddedeki su seviyesi dükkanların eşiklerine kadar yükselmiş. Su içeri girmemiş, ama sıkıntılı anlar yaşatmış. Kaldı ki, o gün metrekareye sadece 26 kg yağmur yağmıştı. Yani İzmir’in kış aylarında sık sık maruz kaldığı şiddetli yağışların üçte biri bile caddenin su boşaltma altyapısının yetersiz olduğunu gösterdi.
Yenileme çalışmalarında yapılan uygulama sabit inşaat yöntemine göre. Herhangi bir arızada maalesef yeni yapılan yerlerin tekrar kırılması ve kazılması gündeme gelecek. Hatta geçtiğimiz hafta sonu bir noktadan kaynayan su, beton bloğun yanından kendine yol bulmuş akıyordu. Nedense bu tür altyapı çalışmalarında prefabrike çözümlerin düşünülmemesi hayret verici. İnşaatın yapılma aşamasında hazır beton bloklarla sistemi kurmak hem daha çabuk, hem vatandaşa daha az eziyet verici olur. Bir problem anında ise bunları yerinden kaldırarak sorunu çözümlemek ve tekrar aynı konuma getirmek ise sadece birkaç saati alacaktır.
Yenilenen bu geniş caddede maalesef bir tek bitkiye rastlayamadım. Tek sıra halinde dikilebilecek ve sıcak İzmir günlerinde yürüyenlere gölgesi ile kol kanat gerecek tek bir ağaç bile yok. Çarpık yapılaşma ve çirkin, düzensiz betonlaşma ile bozulan Alsancak Çarşısı’na; yeşilliği ile göz zevkimize hitap edecek bir sıra ağacı bile çok görülmüşler.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kenti yenileme çalışmaları kapsamında büyük bir gayretle çalıştığını izlemek çok güzel, lakin bu kadar para ve emek harcanmasına rağmen ortaya çıkan işin yetersiz veya kısa vadeli düşüncenin ürünü olması insanı hakikaten üzüyor.
Meksika Amerika sınırı
Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ni kesen ‘Eski Bornova Sokağı’ ise sanki bir sınır. Esnaf buraya Amerika-Meksika sınırı diyor. Nedense yol yenileme çalışması bu noktadan başlamış ve Talatpaşa Bulvarı yönüne ilerlemiş. Eski Bornova Caddesi’nden, Limana uzanan bölümde ise eski tas eski hamam. Esnafa göre karşısı Amerika diğer taraf Meksika.. Elbet sıra bize de gelecek diye düşünüyorlar.
Yunanistan’ın adalarını satalım
İzmir’de bugünlerde bir moda günübirliğine veya hafta sonunda Yunanistan’ın adalarını ziyaret etmek. İstanbul’dan gelip Çeşme’ye, Alaçatı’ya demir atan dostlarımız da uyuyor bu modaya.. Eskiden gelmememiz için binbir zorluk çıkaran Yunanlı yetkililer de artık bizi buruk bir mutlulukla karşılıyorlar.
12 Haziran seçimleri İzmir için aslında çok önemli bir milat oldu. Seçim sürecinde ortaya konulan ve yapılacağı vaat edilen 35 proje ile birlikte İzmir; yılların unutulmuşluğunu, ihmal edilmişliğini sırtından atma ve gelecek için umut yakalama şansını elde etti. Başta İzmir Büyükşehir Belediyesi olmak üzere mevcut yerel yönetimlerin büyük gayretlerle ortaya koyduğu çalışmalara, şimdi bir de ‘Devlet’in Eli’ eklenmiş oldu.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın İzmir’den Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adına milletvekili seçilmesi, şehrimize rekabet ve dinamizm getirdi.
AKP’nin hedefi 2014 yılında yapılacak yerel seçimler. Geçtiğimiz yerel seçimlerde Türkiye genelinde oyunu arttırmasına rağmen, İzmir tercihini muhalefet yönünde kullanmıştı. Hedef bunu değiştirecek ortamı sağlamak.
Ulaşım yatırımları önemli
İşte 12 Haziran fırsatı İzmir için böyle başladı. Seçim öncesi ve seçimi takip eden aylarda özellikle ulaştırma konusunda çok önemli girişimler başlatıldı.
İzmir Çandarlı konteyner limanının mendirek inşaatı, İstanbul-İzmir otoyolunun birkaç noktadan başlaması önemli gelişmeler. Buna şehrimizdeki mevcut altyapının iyileştirilmesi ve yenilenmesi de eklenince ortaya daha da güzel bir manzara çıkıyor. Konak Tüneli, ve Körfez Geçişi, İzmir’in trafiğine yeni alternatifler getirecektir.
İzmir Alsancak Limanı’nın yenilenmesi ve Adnan Menderes Havaalanı iç hatlar terminalinin genişletilmesi, hızlı tren ile Anadolu’ya bağlanma çok önemli gelişmeler. Bunlarla birlikte İzmir gerek iç, gerekse dış bağlantılar konusunda sorunlarını çözerek, daha cazip ve dikkat çekici bir merkez konumuna gelecektir.
Güneş ve rüzgarın yanı sıra hatırı sayılır jeotermal enerji kaynaklarına yakın olması itibariyle temiz enerji kullanımını fazlasıyla yapabilecek konumda.
Ama Türkiye’nin enerji politikasının gereği olarak doğalgazla ısınma şehrimizi kuzeyden güneye doğru sarmakta. Doğalgaz da hepimizin bildiği gibi çevreci ve temiz bir enerji kaynağı, fakat bize en yakın kaynak binlerce kilometre uzaktaki İran, Azerbaycan ve Rusya’da. Üstüne üstlük bir de yabancı para birimi üzerinden ödeme yaparak ülkemizin döviz kaybına uğramasına neden oluyoruz. İthal enerji ülkemizin başına ikide bir bela olan cari açığın da bir numaralı körükleyicisi. Tabii bir de soğuk kış günlerinde yeterli miktarda doğalgazın gelmemesi nedeniyle durmak zorunda kalan tesisler ve soğuktan etkilenen vatandaş da cabası.
Oysa ki jeotermal enerji burnumuzun dibinde. Seferihisar’da, Dikili’de, Urla Yarımadası’nda ve Çeşme’de. Ama bu temiz ve çevreci enerji kaynağını bir türlü harekete geçiremiyoruz. İzmir’de birkaç otel ve Balçova bu kaynaktan yararlanabiliyor. Çeşme’de de otellerde sadece termal banyo olarak kullanıyoruz. Maalesef araştırma ve yatırımlarımızın çok küçük bir bölümünü bu yöne yapıyoruz, yeterli kaynak ayırmada cimri davranıyoruz.
Kaldı ki, jeotermal enerji, kullanımının doğru bir sistem içinde yapılması halinde elektrik üretimi, ısıtma, sağlık ve tarım sektörlerinde kullanılarak tekrar doğaya geri dönen bir kaynak. Şehrimizin sürdürülebilir büyümesi için de jeotermal enerjiye gereken önemin verilmesi gelecek nesiller için çok önemli.
İran’dan, Rusya’dan milyarlarca dolar ödeyerek borularla bu enerji kaynağını ülkemize taşıması bildiğimiz gibi en çok 100 kilometre uzaklıktaki kaynaklarımızdan yaralanmasını da bilmeliyiz. Kaldı ki, İzmir için harekete geçirilmesi gereken diğer temiz enerji kaynakları da mevcut.
Denizi ancak denizci yetişen millet kullanabilir
Geçtiğimiz hafta İzmir Körfezi’ni yeterince kullanamadığımızı yazmıştım. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu bir gün sonra, İzmir’e alınacak yeni körfez vapurlarının ihalesine çıkacaklarını ve yeni iskelerin yapılacağını açıkladı. Ayrıca mevcut iskelelerde yanaşma koşullarının iyileştirileceğini de belirtti.
Gerdanlığın ortasında ise kuğuboyunlu misali ince uzun İzmir Körfezi uzanıyor. İzmir Körfezi şehrin yaşam kaynağı, güzelliğinin baş mimarı ve varlığının en büyük sebebi...
İzmirli maalesef ulaşım için körfezden çok az yararlanabiliyor. Öncelikle ulaşımı sağlayacak vapur ve iskele sayısının yetersizliği İzmirlilerin su yollarını kullanmasını engelliyor.
Politikacılarımız ve yöneticilerimiz körfezin girişine milyarlar harcayarak tunel-köprü karışımı ile yeni bir karayolu ulaşımı yaratmayı düşünebiliyor. Maalesef çok daha düşük maliyetler ile mevcut ulaşımı genişletmeyi ve daha etkin kılmayı ikinci plana bırakıyorlar. Körfezi canlandırmayı ve daha etkin kullanmayı hedef olarak kendilerine seçmiyorlar.
* * *
Körfezde hizmet veren gemilerin eski ve yetersiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Geçtiğimiz günlerde hepimizi üzen ve çok vahim sonuçlar doğurabilecek büyük bir kazayı ucuz atlattık. Bundan bir an önce ders alarak yenileme planlarını hızlandırmamız gerekiyor.
Bu konuda etkin hamle körfez ulaşımının İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) devri ve daha etkin ulaşım planı ile İBB eski başkanı rahmetli Ahmet Piriştina döneminde yapılmıştı fakat bunun devamı getirilemedi.
Karşıyaka’da oturan birçok kimse yıllarca vapur ile İzmir’e gelmeyi bir keyif aracı olarak görmekteydi. Sabah işe giderken vapura binip üç-beş tanıdığa merhaba demek, çayını yudumlarken gazetesine gözgezdirmek, sabahları keyifle yapılan; akşamüstü ise eve dönüşte dinlendiren bir gezinti gibiydi. Öğrenci servisleri icat edilmeden önce, İzmir’deki okullara giden öğrenciler sabah yarım kalan derslerini vapurda tamamlarlardı. Ders tekrarı, imtihana son hazırlıklar burda yapılırdı.
Engelliler sıkıntı içinde
İzmir’in 80 yıl önce başlayan fuar ile sevdası maalesef çok iyi gitmiyor. Yıllar önce İstanbul, adım adım geriden gelerek İzmir’i fuar konusunda ikinci sıraya itti. İstanbul’daki sosyo-ekonomik gelişmenin etkisi olarak bu gerileme doğal kabul edildi. Fakat bugünlerde bir başka şehrimiz daha yıllar önce hedefini “Fuarlar ve Kongreler Şehri” olarak koyan İzmir’i sıkıştırıyor.
Türkiye’nin ikinci büyük ‘Fuar Kenti’ Bursa mı? sorusunun cevabı: “Henüz değil, ama adım adım yaklaşıyor.”
2011 yılı başından bugüne Bursa’da 11 fuar organizasyonu yapılmış. 32 ülkeden bin 323 firma katılımda bulunmuş. 45 ülkeden ve yurt genelinde 55 ilden, toplam 519 bin 825 ziyaretçi bu fuarlarda ağırlanmış. Bursa’da yıl sonuna kadar 5 fuar organizasyonu daha yapılacak.
İzmir’de durum nasıl diye soruyorsanız cevaplarını vereyim. İzmir’de 2011 yılında toplam 26 fuar organizasyonu düzenlenecek. Bugüne kadar yapılan 13 fuarda yaklaşık 449 bin ziyaretçi ağırlanmış... Yıl sonuna kadar bu rakkamın İEF ile birlikte 2.5 milyonu geçmesi bekleniyor.
Ben size bilgileri aktarıyorum, karşılaştırmasını siz yapın.
Bana göre, evet İzmir hala Türkiye’nin ikinci büyük “Fuar Kenti” ama; Bursa adım adım yaklaşıyor. Bir gün sosyo-ekonomik mi dersiniz, geo-politik mi dersiniz, yoksa düpedüz biz yine beceremedik mi dersiniz, bilmiyorum, ama bir de bakmışsınız Bursa ikinci oluvermiş...
Bu arada fuar konusunda İzmir’deki bazı garip gelişmelere de değinmeden geçemeyeceğim. İEF’nin açılışına sayılı günler kala İZFAŞ’da genel müdür değişikliği yapıldı. Yıllarını İZFAŞ’a vermiş ve geniş fuarcılık tecrübesi ile çeşitli başarıları yakalamış Genel Müdür Doğan İşleyen görevinden ayrıldı. Görev değişikliği normal olabilir, ama zamanlaması tartışılır. ‘Dereyi geçerken at değiştirme’ diye ben buna derim. Sayın İşleyen’in “80. Yıl” gibi önemli bir dönemine imza atan İEF’nin hemen öncesinde ayrılması ne kadar doğru?