2 Mayıs 2004
Sarı lacivertliler, ikinci yarı mücadele gücünü biraz yükseltti. Bir de Hooijdonk diye bir silahı var. Atıyor, attırıyor. En önemlisi, yorgunluktan yerlere düşene kadar mücadele ediyor. Ayrıca Semih girince de işler değişti. Bu oyuncu takımı ateşledi. F.BAHÇE, ölüp ölüp dirildiği bir maçı daha kazandı. Bir takım, orta sahada ikili mücadeleye girmiyorsa, topu rakibine kullandırma şansı veriyorsa, her maçı felaketle sonuçlanabilir. A.Gücü, dün F.Bahçe’den iki gömlek daha üstün oynadı, orta sahada istediği gibi pas yaptı ve sarı lacivertli takıma özellikle ilk yarıda pek şans tanımadı.
F.Bahçe’nin en büyük sorunu, organize akın gerçekleştirememesi. Kendi sahasında ve muhteşem seyircisi önünde böyle mi oynamalı? Şöyle bir bakın, Fenerbahçe bütün oyun boyunca ancak birkaç akın yapabildi, çoğunu da kaleciye çarptırdı. İlk iki gol, karamboller sonucu geldi.
Benim asıl şaşırdığım nokta, şampiyonluk mücadelesi veren F.Bahçe’nin, rakibi karşısında ezik oynuyor olması. Fenerbahçe deplasmanda değil ama, topu kullanamıyor, iki pas yapamıyor, rakibe mahkum oynuyor. F.Bahçe’nin kendi sahasında, kendi mabedinde bu kadar kötü oynamaya hakkı yok.
Semih işleri değiştirdi
İkili mücadeleye girmezsen, topu kazanmak için rakibinle mücadele etmezsen, topu rakibine aldırırsan, işte böyle manasız bir şekilde rakibin peşinden koşarsın.
F.Bahçe’de topu kullanacak, oyuna ağırlığını koyacak bir oyuncu yok. İlk devrenin son kısmında Tuncay sakatlandı, ayağını kaldıramıyor. Ama hayrettir, antrenör bunu görüp onu dışarı alamıyor. Tuncay da bir garip, ‘beni değiştirin’ demiyor. Bakın bir Semih girdi, işler nasıl değişti? Attığı golü bir kenara bırakın, en azından adamları kovaladı, mücadeleye girdi, rakibe pas yaptırmadı. F.Bahçe’yi ateşleyen de Semih oldu.
Ceyhun A.Gücü’nde, Ali Akdeniz Denizli’de oynuyor. Sözleşmeleri feshedilene kadar Yusuf ile Hakan Bayraktar da Gaziantep’teydi. Böyle şey olur mu? Antrenör hepsine ‘git’ demiş, tamam da F.Bahçe’nin oyuna sokacak oyuncusu yok ki. Bir tek Rebrov var. Onun için de bir yabancının, mesela orta sahada çok koşan Aurelio’nun çıkması lazım.
Allah’tan Pierre Van Hooijdonk, biri frikik, diğeri kafayla iki gol attı da, Fenerbahçe’nin şampiyonluk şansı devam etti. Orta sahan olmazsa, ne sağdan, ne soldan akın yaparsın. Solda Ümit oynuyor, gelene vuruyor. F.Bahçe, nasıl bu kadar kötü oynayabilir? İşin ucuna gelmiş, iki tane maçı kalmış. Akıl alacak gibi değil.
Becerisiyle kazandı
Fenerbahçe, ikinci yarı mücadele gücünü biraz yükseltti, bir de Hooijdonk diye bir silahı var. Atıyor, attırıyor en önemlisi yorgunluktan yerlere düşene kadar mücadele ediyor. Orta sahada bırakıyorlar, rakip topu alacak, istediği gibi çevirecek, hata yaparsa F.Bahçeliler alacak, böyle bir şey var mı futbolda? Bu futbol anlayışıyla, bu uyuyan kenar yönetimiyle iki hafta daha çok sıkıntı çekilir.
A.Gücü, futbol olarak F.Bahçe’den iki gömlek daha iyi oynadı. F.Bahçe ise, oluruna oynadı ve kazandı. Kazanmak elbette çok önemli. Ama F.Bahçe, oynayarak değil, becerisiyle kazandı. Bu iş ne zamana kadar, nasıl gider bilemem. Futbol oynamak için evvela koşacak, mücadele edeceksin. Koşmadan futbol oynanmıyor. İşte birinci devre koşmadılar, ikinci devre biraz mücadele ettiler, işler değişti. Önümüzde iki tane maç kaldı. İnşallah F.Bahçe’nin şansı o maçlarda da yaver gider.
Yazının Devamını Oku 27 Nisan 2004
Sarı lacivertliler, birbiriyle yardımlaşır, orta sahayı kalabalık tutarsa, orta saha futbolcuları da görevlerini bilip yerine getirirse Fenerbahçe şampiyonluğu kaptırmaz.* F.Bahçe’ye derbide galibiyeti getiren anahtar neydi?
Bu zorlu ve kritik derbiden Fenerbahçe teknik direktörü Christoph Daum’un uyanıklığı ve düşünce becerisiyle galibiyetle ayrıldı. Bundan önce Daum kötü yaptığında bunu belirtip eleştiriyorduk, şimdi de takdir etmemiz gerekiyor. Van Hooijdonk’u geriye çekip, araya adam kaçırma yolunu açtı. Bu da etkisini gösterdi ve Serhat ile Tuncay gibi süratli futbolcularla golleri buldular. Skor 1-0 olduktan sonra F.Bahçe orta sahası ağırlığını daha fazla hissettirdi ve Ümit’in iki güzel pasıyla golleri buldu.
Fenerbahçe’nin bu oyun anlayışı Beşiktaş’ı da şaşırttı. Beşiktaş, sarı lacivertlilerin böyle oynayacağını tahmin etmediğinden önlem alamadı. Tabii Beşiktaş maçı kazanabileceğine de inanmamış. Bu moral eksikliğini de anlayamıyorum. Böyle büyük bir kulübün ve camianın galibiyeti arzulaması gerekirdi. Birde tabii F.Bahçe’nin yediği gol var ki, bu da ilginç. F.Bahçe kalecisinin böyle bir golü yememesi gerekir. Bu gol Volkan’ın topa yanlış atlamasından kaynaklandı.
* F.Bahçe ile Trabzonspor şampiyonluk yarışında yalnız kaldı. Kalan 3 haftada şampiyonluk yarışını ne etkileyecek? Hedefe ulaşma yolunda kim avantajlı?
Fenerbahçe, Beşiktaş karşısında oynadığı gibi birbiriyle yardımlaşır, orta sahayı kalabalık tutarsa, orta saha futbolcuları da görevlerini bilip yerine getirirse F.Bahçe şampiyonluğu kaptırmaz. Ümit olsun, Aurelio olsun -ki ön libero gibi oynadı ve çok da başarılıydı- bu futbollarını sürdürürse, sarı lacivertliler hep kazanır. Böyle olunca da zaten en yakın rakibi Trabzonspor da her maçını kazansa bile 2 puan farkı koruyarak şampiyon olur. Ama derbi öncesi son iki maçta olduğu gibi oynarsa her takıma da yenilir.
F.Bahçe iye oynamadı belki, ama takım bütünlüğü ve yardımlaşma vardı. Birbirlerine destek olan futbolcular derbiyi kazandırmak için elele mücadele ettiler. F.Bahçe kazansın da zaten çok iyi oynamasına gerek yok.
Trabzonspor müthiş bir çıkış yaptı. Güm diye ikinciliğe oturdu, birincilikte de yüzde 50 şansı var. Ama çok ciddi 3 tane de maçı var. Bunların üçü de Türkiye’nin en iyi takımlarına karşı. G.Saray her ne kadar istenen yerde olmasa da koskoca bir firma. Gaziantepspor iyi oynayan bir takım. G.Birliği Türkiye’nin en iyi mücadele eden takımlarından biri. Belki klasmanda yeri o kadar iyi değil, ama her zaman büyüklerin belalısı olan bir takım. Tabii Trabzonspor’un geldiği yere bakıp, bu noktaya ulaşması onlara büyük bir şevk getirdi. Yalnız tek ve belki de en önemli şanssızlığı Fatih Tekke’nin sezonu kapatması. Fatih, Türkiye’nin en yetenekli oyuncularından biri. Bu eksi faktör Trabzonspor’da çok şey farkettirir.
Can Bartu’dan iki ayrı iddiaya iki ayrı yanıt:
Bal gibi teşvik var
* Teşvik primi var mıdır? Bu iddialar futbolumuzu nereye götürecek?
Teşvik primi de vardır, iki kulübün ve futbolcuların anlaşması da. Ancak böyle kritik dönemlerde gündeme geliyor. Hatta bazıları da bunun yasal olduğunu ileri sürüyor. Böyle acemice ve kötü bir açıklama olur mu? Bunlar var ama ispat edilemiyor. Federasyonun da bunu ispat etmek gibi bir çabası yok. Bütün bunların yanında hatır anlaşmaları var ki, bunlar genellikle sahanın içinde olur.
Tamam bunu delil olarak belki ispatlayamazsınız, ama İtalyanlar çözüm yolunu bulmuş. Maç izleniyor, böyle bir şeyin varlığına inanılıyorsa hakimler cezayı veriyor. Federasyonun, raporları geldi-gelmedi beklentisi yok. Uzmanları çağır, incelet. Ama zaten federasyonun çabası yok ki.
Vural’ınki infial
* Ç.Rizespor Teknik Direktörü Yılmaz Vural’ın önce istifa edip, sonra ‘Etik olarak yaptığım doğru değildi’ açıklamasını nasıl yorumluyorsunuz?
Yılmaz Vural sinirden böyle bir şey yapmış olabilir. Bu bir infial. Yalnız federasyonun bunu çok iyi incelemesi lazım. Çünkü çok önemli ve hassas bir nokta. Burada Ç.Rize de şaibe altında kalıyor. Raporların bekleneceği bir durum söz konusu değil. Derhal düğmeye basılmalı. Adnan Sezgin, Yılmaz Vural ile konuşmuş, ‘Böyle bir şey olursa bırakırım’ demiş. Sezgin, bunları durup dururken uyduracak değil. Tabii bütün bu işleri halledecek olan federasyon.
4 Hagi bile kurtarmaz
* G.Saray aylar sonra deplasmanda kazandı, sarı kırmızılılarda bir düzelme var mı?
Galibiyet tabiki güzel bir şey, ama Galatasaray bu takımla önümüzdeki sene pek fazla birşey yapamaz. Birbirleriyle yardımlaşarak iyi mücadele edip, gol atmaları gerekiyordu, G.Saraylı futbolcular Malatya’da bunu yaptı. Yalnız bu takım gelecek sezon G.Saray’ı şampiyonluğa götüremez. Bu antrenör değil, futbolcu işi. Yoksa 4 tane Hagi getirin. Sahada oynayan futbolcu. Ama Hagi, ne yapacakları, ne edeceklerini söylemekten kenarda futbolcu kadar yoruluyor.
G.Saray’ın işi zor. Bir kere iyi yıldız oyuncuya ihtiyacı var. Bunlar da takımı sürükleyecek, maç kazandıracak oyuncular olmalı. Bunlar yabancı mı, yerli mi olur onu bilemem. Yoksa, ‘Biz G.Sarayız, yaparız’ gibi popülist laflarla bu iş yürümez. İyi futbolcu varsa, iyi oynanır.
Yazının Devamını Oku 26 Nisan 2004
<B>BEŞİKTAŞ</B>’ı, hem de sahasında yenmek çok önemliydi. F.Bahçe dün gece BJK İnönü Stadı’nda çok büyük bir başarı elde etti. Sarı lacivertliler, bundan önce oynadıkları son iki maça göre sahada büyük bir mücadele sergilediler. Yalnız burada Christoph Daum’u da takdir etmek lazım. Neticeye aradan attığı toplar ve çabuk adamlarla gitti. Kimdi bu adamlar Tuncay ve Serhat. Tuncay ortalara girdi, geriye yardım etti. Serhat’ı sağ kanatta kilitlemedi, ortalara soktu. Elindeki imkanları iyi kullandı Daum.
Düşünüyorum da, eğer Van Hooijdonk olsaydı arada, bu toplarla gole gidemezdi F.Bahçe. Daum, Hollandalıyı biraz orta sahaya çekti ve pasörlük görevi verdi. Van Hooijdonk da attığı pasla, atılan ilk golde büyük bir beceri örneği gösterdi.
Bilinçli oynadılar
Alman teknik adam akıllıca bir plan yapmış, futbolcular da bilinçli oynadı. Orta sahayı kalabalık tuttular, rakibe de top yapma ve pas şansı vermediler. Ümit Özat orta sahada çok çalıştı, Aurelio da öyle. Aurelio biraz liberonun gerisine düşer gibi oynadı, ama başarılıydı. Ümit’in ikinci golde kaptığı top ve attığı pas orta sahanın becerisinin göstergesiydi. Tuncay’ın golünde de Ümit vardı. Ümit iki pasla maçı kopardı. İşte orta saha oyuncusu böyle becerili ve çalışkan olmalı. Lüzumsuz yerlere gitmedi, arkadaşlarına hazırladığı pozisyonlarla takımının galibiyetinin hazırlayıcısı oldu.
Bu arada eğer Tuncay, Cordoba’yı geçerken yere düşseydi, hem penaltı olacak, hem de Beşiktaş kalecisi oyundan atılacaktı. Ama o pozisyonu golle sonuçlandırdı. F.Bahçe orta sahası kaçan adamları gördü, gereksiz yan pas yapmadı. Çok fazla sıkışmadıkça dan-dun da vurmayınca sahadan istediğini aldı.
F.Bahçe 1-0 öne geçtikten sonra bütün riskleri aldı. En azından beraberlikle maçı kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmaya çalıştı. Ancak ikinci golden sonra F.Bahçe’nin işi kolaylaştı. Topu biraz daha iyi değerlerdirse, daha fazla pozisyon şansı bulabilirdi F.Bahçe. Tabi yediği bir gol de var ki, komedi.
Beşiktaş şaşırttı
Beşiktaş cephesine biraz daha yakın bakınca, eksik olduğunu görüyoruz ki, özellikle defanstaki oyuncuların yokluğu onları büyük sıkıntıya soktu. Yalnız ben Beşiktaş’ı bu kadar güçsüz beklemiyordum. Tamam eksikleri vardı, ama bu kadar moralsiz olmalarına şaşırdım. Hala haftalar öncesinin moral bozukluğunu üzerlerinden atamamış, kendilerine gelememişler. Bir de Beşiktaş’ın ilk yediği golde Cordoba, o topa eliyle kornere vursa, pozisyon olmayacaktı. Böyle maçlarda ilk gol çok önemlidir.
F.Bahçe büyük bir adım attı. Beşiktaş’ı evinde 3-1 yenmek büyük netice ve attığı goller de çok bilinçli goller. F.Bahçe bu galibiyeti haketti.
Yazının Devamını Oku 20 Nisan 2004
F.Bahçeli futbolcu stres iğnesi mi vuruyor, yoksa stres hapı mı yutuyor? Galipken de mağlupken de oynayamıyor. Futbolcunun kendine itimatı yoksa, futbolu bilmiyorsa, yetenekleri sınırlıysa, o stres değil, korkudur. Böyle oyuncu da F.Bahçe’de çok...
* Hakan Bayraktar ve Yusuf Şimşek gibi orta saha oyuncularını sezon içinde gönderen Daum, Samsunspor maçı sonrası ‘Sorunumuz oyun kurucu mevkiinde’ dedi. Daum’un bitime 4 hafta kala yaptığı bu açıklamayı nasıl yorumluyorsunuz?
Daum’un yaptığı ve açıklaması fevkalade dengesiz. Bu isimlerin dışında bir de Ali Akdeniz’i gönderdi. Ali Akdeniz sağ bek, sol bek, stoper, orta sahada oynuyor, iki ayaklı top tekniği yüksek bir futbolcuydu. Onun yerine oynayan kim şimdi? İyi niyetiyle mücadele eden Ali Güneş. Ancak iyi niyet yetmiyor, ayrı bir klas ve kalite lazım.
Daum sinirli, diline de hakim olamıyor. Onları kazanmak için bir şey yapmadı, gönderdi. Yönetim de diyordu ki, o oyunculara çok şans verildi. Son 15 dakikada şans vermek veya sahaya çıkan o adamın oyundan alınacak ilk kişinin kendisinin olacağını bilmesi şans vermek mi? Bu anlayış oyuncuyu öldürmek, baltalamak demektir.
Daum yanlış yapıyor
F.Bahçe büyük hatalar yaptı. Aldıkları Mehmet Yozgatlı’nın sakatlanması takıma sekte vurdu. Çok faydalı oluyordu. Kemal’in sakatlanması takımı etkiledi. Kemal, orta sahaya gelip yardım eden, hücuma iştirak eden adamlardandı. Her antrenörün bir felsefesi vardır, tamam. Daum doğru yaptığını düşünüyor, ama 30 maçtır yanlış yapıyor. Adam düşünür, ‘Ben bunları yapıyorum olmuyor’ der. Nobre, Van Hooijdonk geliyor yardım ediyor da, Serhat orta sahaya neden gelmez diye, düşünmüyor mu?
Van Hooijdonk ile Nobre de bir yere kadar rakip sahada bir şey yapmaya çalışıyor. Tuncay orta sahaya geliyor, ama onun görevi ileri gitmek, gol atmak. Madem ki, bu işleyiş gitmiyor, o zaman orta sahanı kalabalık tutarsın kardeşim. Orta sahasız futbol oynanmayacağını, arkadan şişirmeyle gol atılamayacağını çözemedi Daum.
Arka dörtlünün oyuna girmeden çakılı durmasının takıma katkı sağlamayacağını anlayamadı. Kondisyon dedik, ama ikili mücadeleye girmeden maçın kazanılamayacağını göremedi.
Orta sahası olmayan takım ne hücum yapar, ne defans. Bütün yük Aurelio’ya biniyor orta sahada. O da nereye koşacağını, oyunu nasıl yönlendireceğini bilemiyor, topu yanındaki ilk adama vermeye çalışıyor. Tekniği ve yeteneği de zaten sınırlı. Yazık günah bu adama da. Samsunspor maçında sağ bek Ali Güneş topu alıyor, şişiriyor. Sol bek Fatih de öyle.
Devre arasında alınan Nobre 18 içinde etkili ve aralardan çıkıp golü atıyordu. O da artık pozisyona giremiyor.
Hoojdonk dinlenmeli
Van Hooijdonk yoruldu. Takımın büyüğü, lideri Hollandalı çok şey verdi F.Bahçe’ye. Ama ona da fazla antrenman yaptırmayıp, biraz kuvvetlendirmek için dinlenmesine fırsat tanımak lazım. Adamın artık ayağını kaldıracak hali kalmadı.
Şimdi F.Bahçe’nin kayıpları için stres mazereti öne sürülüyor.Stresle falan alakası yok bu sergilenen futbolun. Kimse kimseyi aldatmasın. Muhteşem bir seyirci önünde sahaya çıkıyorsun, 4 puan öndesin. Devamlı seyircinin alkışları altındasın ve 1-0 da öne geçiyorsun. Stres iğnesi mi vuruyorsun, yoksa stres hapı mı yutuyorsun? Galipken de mağlupken de oynayamıyorsun. Ürettiğin pozisyonlar hep karambolden.
Fenerbahçe’nin hırsı yok
Orta sahada kıvama getirinip, faydalanacağın oyunculara güle güle dersen, iki pas yapacak oyuncular da sakatlanırsa, olacağı bu. 2 maçta 5 puan kaybetti F.Bahçe. Bunun yanında hırsı da yok F.Bahçe’nin. Hani takım futbol oynar da ‘Şanssızlık oldu, toplar direklerden döndü’ dersin, böyle bir şey de yok. Futbolcunun kendine itimatı yoksa, futbolu bilmiyorsa, yetenekleri sınırlıysa, o stres değil, korkudur. Topu arkadaşına verememe korkusu. Böyle oyuncu da Fenerbahçe’de çok.
Luca’ya güven hiç kalmamış
* Giunti’nin Lucescu ile tartışması ve İtalyan futbolcunun, teknik ve taktik açısından eleştirmesi, otorite boşluğunun göstergesi mi?
Benim anladığım kadarıyla bu tartışma ilk değil. Soyunma odasında bunlar sıkça oluyor. Bu olay su yüzüne çıkan, ekrana yansıyan görüntü oldu. Böyle tartışmalar olabilir, ama medyanın önünde yaşanmaması gerekir. Giunti de sinirlenmiş artık, dolmuş. Lucescu’nun verdiği taktikleri, oyun kurgusunu ve seçimini futbolcuların pek tasvip etmediği ortada. Giunti’nin hiçbir şey umurunda değil. İtalyan çekip gidecek. İbrahim çıkarken, ‘Oyunu döndür 4-4-2’ye’ diyor. İbrahim teknik adamı protesto ediyor. Bunlar birşeyler olduğunun açık göstergesi. Futbolcular huzurumuz yok diyor. Beşiktaş’ın toparlanamamasının nedeni de bunlar herhalde. Futbolcular antrenöre güvenini kaybetmiş. İyi niyetine ve taktiğine güvenmiyor. Beşiktaş için büyük tehlike.
İki takım da kazanabilir
* Hafta sonu bizi nasıl bir derbi bekliyor ve hangi takım favori gözüküyor?
Fenerbahçe’nin de Beşiktaş’ın da puan cetvelinde yeri ne olursa olsun, bu maç ikisi de birbirine yenilmemek ve kazanmak için mücadele edecek. Üç büyükler hep bu amaçla oynuyor. Takımları değerlendirme ölçüsü olmuyor. Beşiktaş’ın F.Bahçe’yi yakalama şansı doğdu. Bu derbiden çıkacak sonuç Trabzonspor’a da bir şans getirecek. F.Bahçe’nin kaybettiği 5 puanın ne kadar önemli olduğunu Beşiktaş maçından önce anlaması gerekiyordu. Bu fark korunsaydı F.Bahçe, Beşiktaş maçına daha rahat çıkacaktı.
Trabzonspor hedefe yakın
* Anadolu takımlarının Trabzonspor’a sempatisini de göz önüne alarak, kalan 4 haftaya baktığınızda 3 takım arasında şampiyonluk hedefine daha yakın olan hangisi?
Puan olarak olarak F.Bahçe şampiyonluğa daha yakın, ama oynadığı futbolla hedeften uzaklaşan takım. Üst üste aldığı galibiyetlerle Trabzonspor şampiyonluğa daha yakın. Takımın yıldızları da (Fatih ve Gökdeniz) moralli. Defansı hava toplarına hakim. Kalecisi, berbat moral bozacak goller yemiyor. Trabzonspor şampiyonluk potasına nasıl girdi? F.Bahçe’nin kaybettiği 5 puan yüzünden. Yoksa bugün F.Bahçe 72 puanda olsa, Beşiktaş’a yenilse de fazla bir şey değişmeyecekti. F.Bahçe böyle bir avantajı kaybetti.
Beşiktaş kendini toparlayamamış durumda. Beşiktaş’ın Konya’da oynadığı oyun her ne kadar eleştirilse de bana göre 17. dakikadan sonra iyi oynadılar. Ama bu dakikadan sonraki bölümde 1 gol atabildiler. Konyaspor da iyi takım ve başarıyla mücadele etti.
G.Saray için tehlikeli manevralar
* G.Saray hafta sonu Schafer’i İstanbul’a getirip görüştü. Bu davranış takımı ve Hagi’yi nasıl etkiler?
Hagi’yi takımın başına getirdiler, görev süresi 2.5 sene dediler. Sonra arkasından Schafer’i getirdiler. Turgay Kıran getirmiş Alman teknik adamı. Hagi’yi getiren de Ergun Gürsoy. O da diyor ki Hagi’ye ‘Biz senin arkandayız’. Ya bunların arasında iletişim ve koordinasyon yok, ya da birlikte hareket ediyorlar. Bu davranış G.Saray için çok tehlikeli. Kim güçlüyse onun dediği mi olacak? G.Saray seyircisi önümüzdeki sezon için takımından büyük beklentiler içinde. Bu tip davranışların içine girmemeleri lazım. Yoksa takıma da, seyirciye de, yönetime de herkese yazık olur.
G.Saray’ın elinde futbolculuk yıllarında bu takıma çok şeyler vermiş bir antrenör, Hagi var. Böyle bir antrenör önünde sen maça başka bir adam getirtip seyrettirdiğinde (ki kaleci Soleymanou’yu seyretmeye geldim açıklaması da palavra) Hagi bundan bundan rahatsız olmaz mı? Ya futbolcu, ‘Demek ki bu gidici’ demez mi? Çok şey yanlış yapılıyor. Hagi, ‘Ben görmeden futbolcu alınmaz’ derken, takımı izlemeye başka bir antrenör getiriliyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Yazının Devamını Oku 19 Nisan 2004
<B>FENERBAHÇE</B>, büyük bir fırsatı tepti, şampiyonluk ikramı yaptı. Akıl alacak gibi değil. Bu muhteşem seyircinin önünde, bu kadar ruhsuz oynanmaz. Olacak iş değil. F.Bahçe kondisyonuyla övünüyordu, bu bakımdan iyi diyorduk. Ama futbolcuları ikili mücadeleye girmiyor. Top kovalamak, kazanmak düşüncesi yok. Bu anlayış olmazsa kondisyon ne işe yarayacak. Futbolcular bekliyor ki, top ayaklarına gelsin. Rakip topu kaybetsin de sahip olsunlar. Orta sahada direnç, mücadele yok. Aurelio girdiği mücadeleleri kaybediyor. Ümit Özat topa ayağını uzatmıyor. Serhat’ın yardım edeyim düşüncesi yok. Orta sahada Samsunspor topu istediği gibi kullanıyor, hem de hiç rahatsız olmadan.
O pozisyonlar kaçırılmaz
Tuncay’ın kaçırdığı 3 tane pozisyon var. F.Bahçe’de forvet oynayan, milli takımda gelecekte forvet oynayacak bir futbolcunun bunları golle sonuçlandırması gerek. Van Hooijdonk yoruluyor, ayağını kaldıramıyor. Çünkü geriye geliyor, belki top alırım da ileriye taşırım diyor.
F.Bahçe 3 ileri adamla oynuyor. Oyna oyna da, zamanı geldiğinde geriye gelip, orta sahaya yardım etsinler. Serhat’ın sakatlığı döneminde F.Bahçe daha iyi oynuyordu. Serhat takıma dönünce F.Bahçe de ligin ilk yarısındaki görüntüsüne büründü.
Sarı lacivertliler kenardan nasıl yönetiliyor bunu da anlamak mümkün değil. F.Bahçe’nin futbolcu mücadeleye giremiyor veya girmiyor, kenardaki teknik adam bir şey görmüyor. 72. dakikaya kadar oyuncu değişikliği yok. İki top yapamayan bir takım. F.Bahçe kadrosu iyi değil, ama işi buraya kadar getirmişsin. Biraz daha mücadele ister. İki hafta öncesine kadar mücadele vardı. O da yok olmuş. F.Bahçe’nin şanssızlığı da var. Samsunspor, F.Bahçe kalesine iki kere geldi. Biri gol oldu. Samsunspor orta sahada topa sahip olmasına rağmen bunların dışında F.Bahçe kalesinde tehlike yaratmadı.
F.Bahçe ruhsuz, kafaca birbirine yabancı oyuncu topluluğu görüntüsünde. İnsan en azından tribünden, bulunduğu konumdan enerji, şevk alır. Bunlar ya herşey bitti şampiyon olduk diye düşünüyor, ya da şampiyonluğu istemiyor. Kimse böyle bir futbol beklemiyordu. F.Bahçe kendi sahasında berabere kalıyorsa, kalan haftalarda ne yapacak, nasıl şampiyonluğa ulaşacak? Bu sonuç ve futbolcuların görüntüsü büyük tehlike. Yazık.
Yazının Devamını Oku 13 Nisan 2004
Beşiktaşlılar çok konuşuyor. Futbolcu, antrenör, başkan, Sinan Engin konuşuyorlar. Beşiktaş kendi kendiyle kavga içinde. Aslında ben futbol olarak ne yaptım veya ne yapıyorum dese sorun çözülecek. * Beşiktaş her maçtan sonra penaltılar konusunda itiraz ediyor. Beşiktaş’ta neler oluyor?
Beşiktaşlılar çok konuşuyor. Herkes konuşuyor. Antrenör, başkan, Sinan Engin konuşuyorlar ve hiçbiri de yerli yerinde oturmuyor. Penaltılar tartışılıyor, G.Saray maçındaki penaltılar ortada. G.Birliği karşısında 2-0 yenik duruma düşüyor. Şampiyonluğa giden bir takım bu golleri yemez. Maçtan sonra futbolcular çıkıyor, F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı konuşuyor. Yıldırım hiç konuşmayan bir adam. G.Saray-Beşiktaş maçından sonra çıktı sadece, ‘Bizim de başımız hakemlerden yanmasın. Biraz daha dikkatli olsunlar’ anlamında konuştu. Artı F.Bahçe hakemlerden hiç yardım görmeyen bir takım. F.Bahçe’nin attığı gol verilmiyor, onlar önemsemiyor. Beşiktaşlı futbolcuların bile kafaları nerede bir bakın.
Beşiktaş bu kafada giderse, hala Samsun maçında kalırsa, ‘Biz komploya gideceğiz’ iddialarıyla kendini teselliye çalışırsa, hiçbir yere varamaz. Öncelikle ben ne yapıyorum, futbol oynamıyorum diyeceksin. 2 santrforu var, onları oynatmıyor. Sinan yok oldu. Ilie’yi aldılar, futbolcu oynaya oynaya form tutar, o da ortada yok. Okan zaten yok. Beşiktaş, yenik durumda oynuyor, hala defans oyuncusu çıkıp, defans oyuncusu giriyor. Oysa kazanmak için oynamalı. Yani müthiş bir gariplikler içinde Beşiktaş ve ben ne yapıyorum demiyor.
Ortalığı karıştırıyorlar
Sinan çıkıyor ortalığı karıştırmak için fikirler üretiyor; ‘Federasyon ikna etsin Ali Aydın dönsün.’ Ali Aydın dönsün de, onlara penaltı mı ikram etsin? Adamın aklına bakın neler geliyor. Konuşmak mecburiyetinde misin kardeşim, neden konuşuyorsun? Beşiktaş yaralanıyor. Aydın ‘Bıraktım’ dedi. F.Bahçe-Ç.Rize maçından sonra bırakması lazımdı aslında. Kimse üç kağıtçı demiyor, ama yapamıyorsa bu işi bırakacak. Adam da gayet onurlu olarak çıktı, ‘Tenkit ve tehditlerden dolayı değil, hata yaptığım için bıraktım’ dedi. Daha bir şey söylenir mi?
Beşiktaş kendi kendiyle kavga içinde. Beşiktaş gibi koca bir camia, şampiyonluklara alışmış, Türkiye’nin lokomitifi olmuş kulüp kendini toparlayamadı bir türlü. Büyük takımlar normalde hemen toparlar kendini, bunlar gittikçe kötüleşiyor. Oysa ben kendi futbol bilgime göre, takımdaki antrenörlük hatalarını saysam sayfalara sığmaz. Beşiktaş evvela buna bakacak.
Her şeye rağmen Beşiktaş, eğer moralini düzeltir ve bunlara kafasını takmazsa yarışın içinde. Daha çok şeyler olur bu ligde.
Yeni bir takım yaratılacak
* Ersun Yanal Milli Takım’ı başarıya taşıyabilecek bir teknik adam mı?
Ben Milli Takım’ın başına yüzde 60’lık bir oranla yerli bir antrenörün gelmesinden yanayım. Yerli olursa en azından futbolcuları iyi tanıması bir avantajdır. Yıllar önce Piontek geldiğinde 80 futbolcu denedi. Ersun Yanal en azından bütün futbolcuların kabiliyetini ve kapasitesini biliyor. Ama Yanal Milli Takım’da başarılı olur mu, olmaz mı bilemem. Bana biraz erken gibi geliyor. Yalnız önemli bir nokta da federasyon, birlikte çalışmak isteyeceği adamları Yanal’ın yanına verecek mi, bu da önemli. Çünkü federasyon, kendi istediği tarafa gidecek adamları teknik direktörün yanına veriyor. Bu konuda bir pürüz çıkabilir. Ama benim duyduğum kadarıyla dünden evvel iki taraf da anlaşmış.
Yolun sonuna geldiler
Yanal’ın bir şanssızlığı var; temel oyuncuların çoğu bugün Milli Takıma seçilemez duruma geldi. Hakan Şükür, eski Hakan değil, yine de faydalı olmaya çalışıyor. Ümit Davala yok. Hakan Ünsal iyi değil. Müthiş oynayan Bülent Korkmaz, 4-5 ay futboldan uzak kaldı. Rüştü forma giyemiyor, antrenman yapsa da formsuz, eskisi gibi değil. Emre Aşık bir oynuyor bir oynamıyor. Yıldıray sakatlıktan yeni çıktı. İlhan sakat. Emre-Okan pek oynamıyor. Ergün hem sakat, hem yorgun. Bir tek Nihat var. Yani takımın bir iskeleti yok. Milli Takım’daki futbolcuların çoğu G.Saraylıydı ve hem kulüp takımları, hem de ulusal takım için oynadılar, yolun sonuna geldiler. Milli Takım Teknik Direktörü, yeniden bir takım inşaa edecek. Oysa Şenol Güneş göreve geldiğinde elinde hazır bir kadro vardı. Şimdiki ise yeniden bir takım yaratacak. İşi biraz zor.
Aslında Türkiye’den seçim yapılıyorsa benim iki teknik direktör favorim vardı. Biri Yanal, diğeri Terim’di. Ulusoy’un bir lafı vardı, ‘Biz eskilerle artık çalışmayız’ dedi. Terim de kendini çekti. Milli Takım’da çalışmayı düşünmediğini söyledi, bir rehabilitasyona girdi. En akıllı ve mantıklı tercih Yanal’dı.
Fenerbahçe rehavete kapıldı
* Fenerbahçe neden bir hafta iyi bir hafta kötü oynuyor?
Bu durumu anlamak mümkün değil. Bir hafta önce müthiş koşan, birbirleriyle yardımlaşan oyuncular bir hafta sonra farklı bir portre çizdi. Ç.Rize karşısında sanki futbolcuların ayaklarına betonlar bağlanmış gibiydi. Ne yardımlaştılar, ne koştular, ne de kazanmak için mücadele verdiler. Maçın önemini anlamamışlar. Belki de rakibi çok küçümsediler. Bir takım bu kadar değişir mi?
Aslında Daum aynı takımı çıkardı sahaya. Akıl alacak gibi değil. Tamam kötü oynarsınız, rakibiniz sizden iyi oynar. Ama kenar yönetim önlem alır. Orta sahayı kalabalıklaştırır, rakibin uzun toplarla gitmesine imkan vermez. F.Bahçe orta sahayı bıraktı, oyun 80 dakika böyle gitti. Daum ve arkadaşları görmedi mi bunu? Sahada bir tek Aurelio vardı. Ciğerleri patlayana kadar koştu, diğerleri ortada yoktu. Bir hafta önceki, koşan, mücadele eden, yardımlaşan Tuncay’dan eser yoktu. Serhat zaten kendine oynayan bir futbolcu. Takım onu ilgilendirmiyor. Ben nasıl parsayı toplarım, kişisel puan alırım hesabında. Takım oyuncusu değil, yardımı da yok. Ümit Özat da forvete girince, orta sahada bir tek Aurelio kaldı. O da üstüne binen yükün fazlasını yaptı, geriden de iki topu çıkardı. Böyle değişen bir F.Bahçe, böyle kenarda uyuyan bir teknik yönetim. En azından maçı berabere bitir kardeşim, o da yok.
Orta saha olmayınca
En önemli noktalardan biri de F.Bahçe 3 ileri adamıyla oynayarak, bir yerde ligin ilk yarısındaki görüntüsüne döndü. F.Bahçe son dönemde de 3 ileri uç adamıyla oynuyordu, ama Tuncay ve Mehmet Yozgatlı gelip orta sahaya yardım ediyordu. Şimdi bunlar yok. Defansa gelen toplarda da Ali Güneş’in her vurduğu top rakibe gitti. Bütün çabukluğuna, gücüne rağmen Fatih’in her vurduğu top da rakibin oldu. Zaten onlar da vurmayıp ne yapacaktı? Orta sahaya vermesi lazım, ama orada adam yok ki. Orta sahada takımı organize edecek futbolcular yoktu. Peki nasıl futbol oynayacak. Orta sahası olmayan bir takım, ne hücum edebilir, ne de defans yapabilir.
Deplasmanda oynadılar, ama seyirci F.Bahçe’yi rahatsız etmedi. İklim, İstanbul’dakinden farklı değil. Stres desen, stres yok. F.Bahçe’nin daha önce de kötü oynadığı maçlar çok oldu, ama bir hafta önce iyi oynayan, kendine güveni gelmiş, galibiyetle morallenmiş futbolcuların bu kadar değişmesi ilginç. Bu futbol değişikliğinin tek nedeni olabilir, rehavete girmeleri. Herhalde nasıl olsa yeneriz dediler ve oyuna ısınamadılar. Yoksa beraberlikle 1 puan bile 1 puandır. Çünkü artık averaj hesapları önem kazanacak.
Trabzonspor’un patronları var
* Trabzonspor’un gösterdiği çıkışı ve şampiyonluk şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Trabzonspor, şampiyonluk yarışının içine, göbeğine girdi. Çok genç bir takım ve çok koşuyorlar. İyi bir kalecileri var. Moral bozacak enayilikte goller yemiyor. İki süper starı var; Gökdeniz ve Fatih. Ve o takım öyle bir takım olmuş ki, o patronları kabul etmiş. Fevkalede becerili oynuyorlar. Gökdeniz her topu alışında 2-3 defans oyuncusunu ekarte ediyor. O zaman işler kolaylaşıyor. Çok fazla geliyor orta sahaya. Bursaspor’a çok güzel bir organizasyonla gol attılar.
Sahadaki patronun belli olması bir takım için çok önemli ve iyidir. Her iyi oynayan takımın sahadaki patronu bellidir. Beşiktaş’ın patronu Sergen sakatlıktan dolayı yarım saat oynuyor. F.Bahçe’de Van Hooijdonk yapıyor bu patronluğu, ama nereye kadar? Çünkü o ileride oynuyor. G.Saray’ın patronu yok.
Trabzonspor’da futbolcular sahada patronlarına inanıyor ve ukalalık edip kendimi göstereyim demiyor. Ayrıca bir faktör daha var. Teknik direktör Ziya Doğan mükemmel toparlamış takımı, mükemmel bir de disiplin vermiş. Bırakın şampiyon olup olmamasını, bu çıkışı yapması bile olağanüstü mükemmel. Yine rakiplerinin korkulu rüyası oldu Trabzonspor.
F.Bahçe yenildi, Beşiktaş berabere kaldı ve Trabzonspor hemen devreye girdi. Yalnız Trabzonspor için bir tehlike var. O da diğer iki rakibine göre kalan maçları daha zor.
Yazının Devamını Oku 10 Nisan 2004
Fenerbahçe’de, oyun anlayışından taktiğe kadar herşey yanlıştı dün. Sağ ve sol bekler hiç yok. Orta sahada Aurelio dışında mücadele eden kimse yok. Ç.Rizespor, hem daha çok koştu hem de daha iyi top kullandı. FENERBAHÇE’ye akıl sır erdirmek mümkün değil. Bir hafta fevkalade oynuyor, bir hafta sahada ne yaptığını bilmiyor. Geçen hafta Akçaabat Sebat maçında mükemmel oynayan takımın yerinde dün, yeller esiyordu. Böyle kritik bir maçta ne Tuncay, ne de Serhat, orta sahaya hiç yardım etmedi. Hesapta forvetin arkasında oynayan Ümit, defalarca Nobre ile Van Hooijdonk’un önüne kaçtı. Orta sahada geriye bir tek Aurelio kaldı. Ki, o da mükemmel oynadı. Ciğerlerini patlatırcasına koştu, iki tane gol olacak top çıkardı.
Fenerbahçe, Sebat maçında her topu rakibinden önce alıyordu. Sebatsporlular daha istop etmeye çalışırken, sarı lacivertliler bastırıp topu alıyordu. Dün, bunlar yapılmadı. Çaykur Rizespor, Fenerbahçe’den iki kat daha iyi oynadı. Cem Baki ve Şener gibi çok da iyi oyuncuları vardı. Golü atan Saffet, biraz daha dikkatli olsa 2-3 tane daha atabilir, maç 3-0, 4-0 falan biterdi.
Benim gördüğüm kadarıyla Luciano stoper oyuncusu değil. Brezilya’da daha çok libero oynamış gibi. Oyuna hep geç giriyor. Böyle olduğu için de büyük hatalar yapıyor. Özellikle son adam pozisyonuna düştüğü zaman devamlı faul yapıyor. Dünkü maçta da böyle bir pozisyon yaşandı. Hakem, kırmızı kart gösterebilirdi ama sarı kartla yetindi.
Tuncay’ın golü nizamiydi
Sağ kanatta oynayan Ali Güneş’in vurduğu hiçbir top kendi arkadaşına gitmedi. Geride çok iyi oynayan Fatih’in pasları da yerini bulmadı.
Bu arada Tuncay’ın ilk yarıda attığı gol de nizami bir goldü. Hakem Cem Papila -ki çok iyi bir yönetim gösterdi- o pozisyonda yardımcı hakeminin kurbanı oldu.
Dünkü maçta taktiği falan bir kenara bırakalım, Çaykur Rizespor hem daha iyi top kullandı hem daha çok koştu. Fenerbahçe’de sağ ve sol bekler hiç yok. Tuncay ve Serhat deseniz, onlar da kayboldu gitti. Tuncay biraz çalışır gibi gözüktü ama Serhat’ın oyuna hiç katkısı olmadı. Sadece top ayağına geldiği vakit oynadı. Topsuz alanda hiçbir şey yapmadı. Serhat demişken, şunu da belirtmek lazım. Maçın sonlarına doğru sağ kanattan ceza sahasına girdiği bir pozisyon vardı. Çoğu kişi Serhat’ı egoistçe davranmakla suçlayabilir, ama o orada yapabileceği en iyi şeyi yaptı. Çünkü, Rizesporlu oyuncu önünü kapatmıştı, kaleye vurmaktan başka çaresi yoktu.
Fenerbahçe böylesine önemli bir maçta iki pas üst üste yapamadı. Neden, çünkü rakibi kendisinden iki kat daha fazla koştu. Fenerbahçe, bu maçı böyle oynamamalıydı. En büyük yanlışı; orta sahayı kalabalık tutmayıp, ileride üç kişi bırakmasıydı. Van Hooijdonk, Nobre ve Serhat’ın geriye hemen hiç yardım etmemesi, orta alanda kalabalık olan Çaykur Rizespor’un ekmeğine yağ sürdü. Böyle bir maçta rakibinin, üstüne geleceği belli. Üstüne üstlük çok iyi top kullanan oyuncuları da var. Orta sahayı kalabalık tutman gerekirken, bunu yapmayıp, adeta yenilgiye davetiye çıkarıyorsun. Çaykur Rizespor savunmasındaki Kürşat, her gelen hava topunu arkadaşlarına indirdi.
Amaçsızca şişirdiler
Fenerbahçeliler bunun böyle olduğunu bile bile, orta sahada topu tutamadıkları için, çaresizlikten ileriye şişirip durdular.
Fenerbahçe böyle kritik maçları kaybetmez. Olacak iş değil. Oyun anlayışından taktiğine kadar herşey ama herşey yanlıştı dün. Son sözümüz de Rebrov’a... Ukrayna’nın yıldızı diye alınan bu adam, son dakikalarda öyle bir gol kaçırdı ki, akıllara zarar. Ama o da haklı. Adama son 15 dakikalarda şans verirsen, bu kadar oynar.
Yazının Devamını Oku 6 Nisan 2004
Türkiye öyle bir sürece girdi ki, en ufak hata maksatlı yapılıyor algılanıyor ve maksatlı da yapılıyor. Bu federasyon ve MHK kaldığı sürece, bu böyle gidecek. Türkiye'de bu hakemler, bu mantalite olduğu müddetçe her maç şaibelidir.
* Derbi sonrası Ali Aydın hedef tahtası oldu. Aydın'a yöneltilen eleştirilere katılıyor musunuz, hakemliği bırakmalı mı? Bundan sonra neler olur?
Ali Aydın'a yönelik eleştirilere ben de katılıyorum. Hiçbir hakem yaşı dolmadıkça hakemliği bırakmak istemez. Hem de üst düzey bir hakemse. Görevi bıraktırmak Merkez Hakem Komitesi'nin (MHK) elindedir ve ‘‘Teşekkür ederiz, güle güle’’ der. Ama hakemler hem federasyonun, hem de MHK'nin istediklerini yapıyor, neden bıraktırsınlar ki. Böyle 4-5 hakem var. Aslında son 10-15 yılda, özellikle de son 5-6 senede liglerimize hakemler çok tesir ediyor.
Bu sezon hakemlerle hedef gösterilen kulüp ise Fenerbahçe. Sarı lacivertliler bir iyi, bir kötü oynuyor, ama öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki şaibeli şampiyon olacak. Oysa, penaltıları verilmiyor, oyuncuları atılıyor ki, sahadaki en terbiyeli takım. Federasyonla arası iyi değil, bunu dünya alem biliyor. Buna rağmen herşey F.Bahçe'nin üstüne yıkılmaya çalışılıyor. Ne komiklik.
F.Bahçe üzerine oyun
Sorarım size F.Bahçe hangi maçta haksız goller attı? Rakiplerinin attığı hangi goller sayılmadı? Ama F.Bahçe'nin verilmeyen golleri var. Böyle komedi olur mu? Herkesin konuşurken ağzından çıkan lafı kulağının duyması gerekiyor. F.Bahçe'nin şaibeli maçı var mı? Tekrarlanan maçı gündeme getiriliyor. Hakem hata yaptı, F.Bahçe ne yapsın? Türkiye artık öyle bir duruma girmiş ki, her türlü yolsuzluğu yap şampiyon ol deniyor. Hakkıyla şampiyon olan da karalanıyor. Yazık Türk futboluna.
Yenilen ağlıyor, mecburmuş gibi de yenen takım hakemi kolluyor. Bunu derbi için söylemiyorum. G.Saray haklı. Benim katılmadığım bir şey var, ikincisi penaltı da birincisi değil. İkinci penaltı kararında Yasin havada parande atıyor, ama ayağına darbeyi yiyor. Bu tamam.
Ya birincisi... Ahmed Hassan ile Suat birbirlerini tutuyor, penaltı veriyor. Bu penaltı değil. O zaman her kornerde herkes birbirini tutuyor. Bakın TV'lere birbirinin sırtından tutanlar, göğüs çaprazına girenler, arkasından tutanlar. Güreş olsa bunlara 2 puan verilir. Böyle bir karar verdiğinde, bunları da göz önüne alacaksın. Çünkü çok insanın geleceğiyle oynuyorsun. F.Bahçe'nin, Trabzonspor'un ve G.Saray'ın puan durumuyla oynuyorsun. Hagi ve futbolcuların geleceğiyle oynuyorsun.
Hakem hata yapabilir!
Tamam hakem hata yapabilir. Ama Türkiye öyle bir sürece girdi ki, en ufak hata maksatlı yapılıyor algılanıyor ve maksatlı da yapılıyor. Bu federasyon ve MHK kaldığı sürece, bu böyle gidecek. Haluk Ulusoy seçilsin diye oy versinler ki, sonra ağlasınlar. Türkiye'de bu hakemler, bu mantalite olduğu müddetçe her maç şaibelidir. Bu yüzden çok çirkin bir noktaya geldik.
Seyirci maça gidiyor, 9 saat tribünde oturtuluyor. Birbirlerinin otobüsüne saldıranlar var, bu ne biçim futbol? Futbol bu değil ve eğlence değil. Topa ayağını vurmamışların söylediği gibi oyun değil. Bilmem kaç milyarın döndüğü yerde bu oyun değil.
F.Bahçe böyle oynamalı
* F.Bahçe'de ne değişti de A.Sebat karşısında oldukça başarılı bir oyun sergiledi? Bu performansı bundan sonra da sürdürmeleri için ne yapmaları gerekiyor?
F.Bahçe değişti. Koşmaya, futbolcular kazanmak için birbirlerine yardım etmeye başladı. Son maçta 1 oyuncuya 3 kişi bastı, birbirlerine yardım ettiler. Kazandıkları topları ileriye şişirmek yerine, iyi kullandılar. Orta sahadaki adama yardıma geldiler. F.Bahçe, A.Sebat karşısında futbol oynadı, futbolun bütün gereklerini yerine getirdi.
4 gol attı, 3 top direkten döndü, 7-8 tane de kaçırdı ki, bu seyirciye de keyif verdi. Yoksa F.Bahçe gol pozisyonlarına zor giriyordu. Bir Adana maçı oynadı ki, akıl alacak gibi değildi. Ama A.Sebatspor karşısındaki, gerçekçi, her yönüyle dolu dolu bir futboldu.
Futbolcu da keyifli
F.Bahçe'nin bunu devam ettirmesi lazım. Futbolcular sahada mücadele ve birbirlerine yardım edecekler. Futbol oynamaya çalışacaklar; ‘‘Top benden gitsin’’ diye dan-dun oynamayacaklar. Nasıl top oynayacağını buldu F.Bahçe ve şimdi buna devam edecek. Sergiledikleri bu futbol, futbolcuya da keyif vermiştir.
A.Sebat karşısında 2 kere top F.Bahçe kalesine geldi, ikisi de gol oldu. Birinde, defans taç olacak diye durdu, ama hakem vermedi. Selahattin gitti, gol attı. Bir de 4 olduktan sonra laubalilikten gol yediler. A.Sebat'ta çok iyi top kullanan oyuncular var, ama F.Bahçe bunları kendi yarı alanına sokmadı. Bu futbola mehtiyeler düzülür. Çünkü böyle oynaması lazım F.Bahçe'nin.
Haddini bil Lucescu!
* Derbiden çıkan sonuç, şampiyonluk yarışını şimdi nasıl etkileyecek?
G.Saray prestij için oynadı, doğru. Ama Beşiktaş'ın şampiyonlukta iddiası var. Fakat Beşiktaş'ın bu kadar bilinçsiz, bu kadar gayesiz oynaması beni şaşırttı. Beşiktaş'ın iki penaltı dışında bırakın şutu, kalede pozisyonu yok. Böyle bir Beşiktaş olabilir mi?
Bu kadar kötü bir derbi seyretmek mümkün değil. Beşiktaş büyük camia ve ligin ikinci yarısının başında yaşadığı sıkıntılı dönemden çabuk çıkması lazımdı. Ama açık puan farkıyla öndeyken öyle yanlış laflar ettiler ki, takımı toparlayamadılar. Bunlar da suratlarına vuruldu.
Daum'u Hikmet Karaman'ın elini sıktığı için eleştiren Lucescu'ya sormuşlar, ‘‘Hagi'nin elini sıktınız mı?’’. Sinirlenmiş ve toplantıdan çıkmış. Konuşurken dikkatli olacaksın Lucescu, kendini aşan şeyler söylemeyeceksin. Sonra adamın ağzına sokarlar o lafı. Konuşurken üç kağıtçılık yapmayacaksın.
Günah Türk futboluna
Türkiye'nin en büyük derbilerinden biri oynandı ve ülkenin iki lokomotif kulübünün mücadelesinden sonra yaşanan olaylara bakın. Maçta hatalara bakın. Böyle mi olmalı? Yazık, günah Türk futboluna.
Öbür tarafta Sinan Engin çıkıyor diyor ki, ‘‘Hakem delikanlıydı.’’ Engin'in haklı olduğu taraf var. Hakem için ‘‘Biz kazandık biz delikanlı diyoruz. Onlar kazansa onlar delikanlı diyecek’’ demeye getiriyor ki, bu herkesin üçkağıtçılık yaptığının belgesi.
Böyle yılışmış, iğrenç olmuş bir futbol dönüyor. Bunlarla birlikte, bir yığın adam onlarla yürüyerek, üçkağıtçılıkla sahtekarlıkla paralar kazanıyor.
Bu kulüp Daum'un çiftliği değil
* Yusuf, Hakan, Erhan, Alper gibi futbolcuların ardından İsmail Güldüren de F.Bahçe'den ayrıldı. Sırada Servet'in olduğu söyleniyor. Hepsi de Türkiye'nin önemli futbolcuları. Bu futbolcular neden ayrılıyor?
Birincisi İsmail'e yapılan yanlış. Disiplinsizlik yapıyorsa, cezası varsa, verilir. Futbolda yetersiz kalıyorsa, devre arasında gönderilir. 6 maç kala ‘‘Kendine kulüp bul’’ denmez. Artı, bunu antrenör değil, yönetim söyler. Antrenörün çiftliği değil bu kulüp. Daum'un şahsi takımı değil. Antrenör ancak yönetime fikrini söyler.
F.Bahçe'den giden futbolcuların hepsi değerdi. Sen bunları oynatmazsan, onlar da oynayamaz. Kırk yılda bir oynatırsan, iyi de oynamazlar. Çünkü futbol moral ve motivasyon oyunu. Futbolcu antrenmanda bile neden oynamıyorum diye hayıflanır. En sonunda da isyan eder, yapılacak şey de göndermektir.
Polemiğe girdiler
F.Bahçe bu oyuncuları antrenör hatalarından kazanamamıştır. Onların yerine yeteneksiz adamlar oynamıştır sahada. Yedekte kalmış, bunu kaldıramamış, rahatsız olup gitmek istemişler ve her türlü polemiğe girmişlerdir.
Bu konuda, ‘‘Ben bu oyuncuları neden oynatamadım’’ diye kulüp kendini suçlayıp sorgulamalı. Bunda kulüplerin bir hatası var, getirdikleri antrenörlere, biraz da isimleri varsa, ‘‘Eti senin, kemiği benim’’ misali takımı teslim ediyor. Oysa antrenörün de üstünde futboldan anlayan bir adam olmalı. ‘‘Sen geldin. Sen gittin. Kovdum seni’’ bunlar antrenörün işi değil. Transferde fikrini söyleyecek antrenör, ama bu transferi yetkili bir adam yapacak. Antrenör ancak ceza verir, futbolcunun kulüple ilişkisini yönetim kurulu keser.
Yazının Devamını Oku