10 Nisan 2005
KOCA Fenerbahçe takımına bakıyorsunuz, tam 80 dakika boyunca uyuyor, futbol adına hiçbir şey yapmıyor.Ne zamanki dakikalar 80'i gösterdi, ondan sonra sarı lacivertli futbolcuların akılları başlarına geldi. Oyunu birazcık çabuklaştırdılar ve bunun sonucunda da golü buldular. Maçın başında neden böyle yapmazlar, anlamak mümkün değil. Halbuki, ilk dakikalarda böyle çabuk oynasalar, maçı baştan koparırlardı. Van Hooijdonk oyuna neden geç girer? Hiçbir şey yapmasa bile iyi kafa vuran ve mükemmel frikik atan bir adam. Kaldı ki, Fenerbahçe bu maçta birbiri ardına korner atışı, duran top kullandı. Ben artık Van Hooijdonk'un oynatılmayışında kötü niyet olduğuna iyice inandım. Serhat gibi, şans verildiği her maçta kötü oynayan bir futbolcu 65'inci dakikada maça giriyor, Van Hooijdonk ondan tam 12 dakika sonra alınıyor. Bunun akılla, mantıkla izah edilecek bir yönü var mı?Bir tek AurelioSakaryaspor son derece mücadeleci ve enerjik oynadı. Orta sahada iyi pres yaptılar ve kaptıkları topları olabilecek en olumlu şekilde kullandılar. Fenerbahçe, bu bölgede çok ezik olduğu için, ne doğru dürüst top kullanabildi, ne de oyun kurabildi. Orta sahada iyi oynayan bir tek Aurelio vardı. Tek başına canla başla çalıştı.Fenerbahçe, sadece ve sadece Rüştü'nün degajlarında top Anelka ya da Nobre'ni önüne düştüğü vakit gol pozisyonu bulabildi. Yani, organize bir atağı yoktu. Ki, olmasına da imkan yoktu. Çünkü, orta sahaya hakim değildi. Kenarlardan adam kaçıramadılar. Trencilik oynar gibi, orta sahada birbirlerinin arkasına dizilip durdular. Rakip defansın yüzünü çizgiye doğru döndüremedikleri için, habire ceza sahasına orta kestiler. Şimdi bu oyun planıyla Anelka, Nobre nasıl top alacak, nasıl pozisyona girecek, nasıl gol atacak?Alay eder gibiTuncay bu maçta iyi oynamadı. Bunun da sebebi Daum'dur. Çünkü Daum, çok formda ve moralli olmasına rağmen geçen hafta Tuncay'ı, alay eder gibi son iki dakikada oynattı. Dolayısıyla Tuncay, maça sinir, stres içinde başladı, "Aman iyi bir şeyler yapayım da formamı kaybetmeyeyim" düşüncesiyle anormal işler yapma çabasına girdi. Yüzde yüz gollük pozisyonda topu direğe nişanlamasının nedeni de budur. Tuncay, o pozisyonda normal bir ruh hali içinde olsaydı, gelişine vurur, topu mermi gibi kaleye gönderirdi. Bu arada şunu da söylemek lazım. Bu kötü oyuna rağmen Nobre ve Tuncay'ın direkten birer şutları var. Onlar gol olsa, maçın skoru belki daha farklı olabilirdi. Sonuçta F.Bahçe, bu yanlış oyuncu seçimi ve oyun planı yüzünden Sakarya'da tam bir azap çekti. Allah'tan Luciano mükemmel bir kafa vuruşuyla golü attı da, işkenceye dönüşen bu 90 dakika mutlu bitti.
button
Yazının Devamını Oku 5 Nisan 2005
Bir antrenörün kendisini futbolcuların üstünde görmesi, oyuncuları çok rahatsız eder. Arkadaşlığı minimum seviyeye indirir. Daum da, Hagi de kendilerini futbolcuların üstünde görüyorlar. * Kulüp başkanlarının veya yöneticilerin teknik direktörlere müdahale etmeleri sizce doğru bir davranış mı?
Her kulüpte yeri geldiğinde teknik direktöre müdahale edilir, edilmeli de. Ama bu her dakika müdahale edilmeli anlamına gelmemeli. Teknik direktörün hata yaptığını gördüğün an devreye girmek zorundasın. Daum'un yanlışları ortada. Eğer Fenerbahçe takımında çok selahiyetli bir menajer veya futbol şubesi sorumlusu yoksa, o zaman bunu başkan yapmalı. Bu gibi durumlarda Daum'a, "Sen ne yapıyorsun?" diye müdahale edilmeli. Fenerbahçe'de futboldan anlayan bir sürü yönetici var. En başta da Aziz Yıldırım. Takımın kötü oynadığını herkes görüyor, olaya el koysun, Daum'u uyarsın.
Şimdi Daum diyor ki, "Herkes bana karşı." Doğru, peki niye karşı? Takımı kötü oynattığı için yanlış oyuncuları sahaya sürdüğü için. Halbuki bu Fenerbahçe'yi güzel oynatmak için öyle anormal şeyler yapmaya gerek yok. Düzgün bir kadro çıkarıp, futbolcuları kendi hallerine bıraksan, takım o seyirciyi öyle bir coşturur ki... Ama Daum ne yapıyor? İki orta saha adamını kenarlara göndermek gibi gariplikler yapıyor. Adamın oyuncu seçimi yanlış ve futbolcu psikolojisinden de hiç anlamıyor. Artı, kendisini futbolcuların üstünde gördüğü kesin. Yaptığı işler bunu gösteriyor.
Bir antrenörün kendisini futbolcuların üstünde görmesi, oyuncuları çok rahatsız eder. Arkadaşlığı minimum seviyeye indirir. İnanın bana, Fenerbahçe şu anda yüzde 20 kapasiteyle oynuyor. Bunun tek sorumlusu da Daum'dur. Fenerbahçe normal futbolunu oynasa, takım şampiyonluk yarışında açık farkla önde olurdu. Hiçbir rakibi şampiyonluk için bu kadar ümitlenmez, yöneticileri de Fenerbahçe aleyhine konuşmazdı.
Niye teklif yapıyorlar?
Olay bu kadar ayan beyan ortada iken, F.Bahçe yönetiminin yeni bir sözleşme yapmak için Daum'a teklif yapmasını, üstelik de ısrar etmesini anlamıyorum.
Daum, Avrupa'daki başarısızlığın ardından, "Takım çok genç. Tecrübesizlik yüzünden elendik" dedi. Bu takım genç falan değil. Oynayanların hemen hepsinin tecrübesi Fenerbahçe'nin Avrupa'da başarılı olması için yeter. Üstüne üstlük elinde Alex, Anelka, Van Hooijdonk gibi dünya çapında yabancı oyuncuların var.
* Galatasaray, Kayseri'de çok önemli 2 puan kaybetti. Size göre bunun sebebi neydi?
Hagi de sorunlu bir adam. O da Daum gibi kendisini oyuncuların üstünde görüyor. Futbolculuğunla belki oyuncularının üstünde olabilirsin ama, antrenör olarak daha sıfırsın. Hiçbir kariyerin, başarın yok. Galatasaray'da uzun süredir tıkır tıkır işleyen mükemmel bir orta saha vardı, Hagi kalktı, makine gibi işleyen bu orta sahayı bozdu. Ayhan, Ergün, Ribery, Conceiçao haftalardır olağanüstü işler yapıyorlar, niye bozuyorsun? Ribery'yi niye oyundan alıyorsun? Adam o kadar yetenekli ki, durur durur bir hareket yapar, gollük pas atar işi bitirir. Böyle bir futbolcu kenara alınır mı? Aynı şey Conceiçao için de geçerli. Hagi öncelikle şunu kafasının bir yerine yazmalı; kenara alınan oyuncudan hiçbir zaman tam verim alamazsın. Artı, Hagi bu mükemmel orta sahayı kurana kadar takımla epey oynadı. Bu yüzden de takım o dönem kötü sonuçlar aldı. Ne zamanki temel taşlar oturdu, Galatasaray ondan sonra çıkışa geçti. Ama Kayseri de bir baktık ki, Hagi gene takımla oynuyor. Hal böyle olunca da puan kaybetmen de normaldir.
Daum'un nasıl büyük antrenör olduğunu da anlamış değilim. Futbolcu psikolojisinden anlamayan, oyuncuları nerede kullanacağını bilmeyen bir antrenör nasıl büyük antrenör olur?
Trabzonspor kendi kendini mahvediyor
* Trabzonspor, Ankaraspor'la berabere kalarak, lider F.Bahçe'nin 9 puan gerisine düştü. Haftalarca zirvede yer alan bordo mavililerin düşüşünü neye bağlıyorsunuz.
TRABZONSPOR enteresan bir takım. Dört futbolcusu Milli Takım'da direkt oynayan tek kulüp. Türkiye'nin en iyi futbol oynayan ekibi, ama iki kişinin üzerine kurulu. Benim gördüğüm kadarıyla yönetim kurulu ve camia takıma tam anlamıyla sahip çıkamıyor. Trabzonspor kendi kendini mahveden bir kulüp. Başkanları Atay Aktuğ, durup dururken Fenerbahçe'ye sataştı. Kaldı ki, Fenerbahçe ile aralarında tam 7 puan fark var ve üstelik Kadıköy'de onlarla oynayacak.
Ben hakemler hakkında konuşmayı pek sevmem ama, Trabzonspor-Ankaraspor maçında bir olay var, inanılır gibi değil. Ankarasporlu Şenol, Szymkowiak'tan topu tereyağından kıl çeker gibi aldı. Faulle uzaktan yakından alakası olmayan bir pozisyon. Ama bir de baktık ki, hakem Şenol'u kırmızı kartla oyundan atıyor. Ayıptır, ayıp.
Tuncay'ı değil, geleceği harcıyor
* Fenerbahçe, Gaziantepspor'u 2-0 yendi ama, futboluyla olumlu not alamadı. Özellikle Daum'un Tuncay, Van Hooijdonk ve Nobre gibi yıldızları kenarda oturtması çok eleştirildi. Bu eleştiriler için ne diyorsunuz?
F.Bahçe'nin futbolu sadece bu maç için değil, iki senedir beğenilmiyor. Tam iki senedir bir temel oturtulamadı. Oyuncular sahaya yanlış sürülüyor. Ümit Milli Takım'ın sol beki Mahmut Hanefi diye çok yetenekli bir oyuncu var, kenarda oturmaktan anası ağladı. Murat Hacıoğlu diye bir futbolcu aldılar, oynayanların çoğunu cebinden çıkarır, ama ortada yok. Fenerbahçe gençleri kaybetti. Yani, böyle garip bir yönetim var. Bu yanlışlıklar sadece Fenerbahçe'ye değil, Türk futboluna zarar veriyor. Çünkü, kaybedilen bu gençler Türk futbolunun geleceği. Koca Fenerbahçe takımına bakıyorsun, bir tane genç yok.
Tuncay, harcanmaya çalışılıyor. Adam Milli Takım'a gidiyor, gol atıyor, üstelik topla en süratli çıkan oyuncu, ama Fenerbahçe'de yedek kalıyor. Alay eder gibi son 1.5 dakikada oyuna sokuluyor. Nobre sakat değil, oynayabilecek durumda, sonradan oyuna sokuluyor. Van Hooijdonk, "Hazırım" diyor, hiç oynatılmıyor. Peki bu adamların yerlerine kim oynuyor, Serhat. O ne yapıyor hiç. Bundan evvel ne yapmıştı, gene hiç. Aslında burada Serhat da ateşe atılıyor. Tuncay, Nobre, Van Hooijdonk gibi adamlar kenarda otururken, oynatılıyor, pek bir şey yapamadığı için doğal olarak tepki görüyor.
Daum'u hakikaten alkışlamak lazım! Takıma bu kadar zarar veren bir düzen kurduğu için. Akıl alacak gibi değil...
Sergen, ya oyna ya da bırak
* Beşiktaş’ın istikrarsız gidişini neye bağlıyorsunuz? Son olarak Diyarbakır deplasmanında da galip gelemediler.
BEŞİKTAŞ'ın kadrosu bu kadar. Daha fazla bir şey bekleyemezsiniz. İyi mücadele ediyorlar ama kaliteleri kısıtlı. Maçı koparacak güçleri yok. Carew, takımı sırtlayacak bir oyuncu değil. İbrahim Akın'da büyük düşüş var. Sergen artık kendisini maçların son 20 dakikalarına göre ayarlıyor. Halbuki Sergen'in izzet-i nefis mücadelesi yapması lazım. "Ben bu takımın patronuyum" demeli, ona göre mücadele etmeli. Ama, gördüğümüz kadarıyla Sergen'in bunu yapmaya niyeti yok. Eğer yapmayacaksa futbolu bıraksın daha iyi. Sergen, son 20 dakika oynayacak futbolcu mu?
Rıza Çalımbay da artık çok konuşmayı bıraksın. Olur olmaz her yerde, her şey hakkında konuşuyor. Göreve geldiği gün, "Çok iyi takımım var" dedi, aradan birkaç gün geçmeden, "Bu takımı ben kurmadım. Yeterli değil. En az 3-4 takviyeye ihtiyacımız var" dedi. Akıl alır gibi değil. Bu söylediklerinin hangisi doğru Rıza? Ayrıca, hakemler hakkında konuşmayı da bırakması lazım. O makama gelmiş bir adamın öncelikle şunu bilmesi lazım; ne kadar az konuşursan o kadar iyidir. Beşiktaşlı yöneticilerin de Rıza'dan geri kalır yanı yok. Hala hakem işindeler, hala geçen sezonki olaylardan bahsediyorlar. Lüzumsuz beyanatlarla vakit geçiriyorlar.
Yazının Devamını Oku 3 Nisan 2005
<B>FENERBAHÇE </B>için gerçekten zor bir maçtı... Neden zordu? Çünkü, 5 puan önde iken Denizli deplasmanında alınan bir mağlubiyetle, Galatasaray ile aradaki fark 2’ye inmişti. Dolayısıyla, bu maçtan alınacak beraberlik bile puan farkının kapanması anlamına geliyordu. Bu durum da doğal olarak Fenerbahçeli futbolcularda stres yaratmıştı. Zaten, stresli oldukları futbolcuların her halinden belliydi. Stres faktörünün yanı sıra, rakip de son derece güçlüydü. Gaziantepspor, her ne kadar ligde iyi bir yerde olmasa da, oldukça kaliteli futbolculara sahip ve topu iyi kullanan bir ekip. Artı, bu mücadelenin bir ‘vitrin maçı’ olması, kırmızı siyahlılar için ekstra motivasyon kaynağı oldu. Gaziantepsporlular normalden çok daha fazla efor sarfettiler, puan almak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Fenerbahçe’de değişen bir şey yoktu. Daum, gene garip bir takım kurmuştu. Tuncay Milli Takım’da oynamış ve son derece güzel bir gol atmış, ama kenarda. Hücumdaki en önemli silah Nobre, sakatlığı geçmesine rağmen tam 65 dakika kulübede oturtuldu. Daum’un çıkardığı takım neredeyse baştan aşağı yanlıştı.
Bereket, Ümit Özat ve Alex’in her iki yarının son dakikalarında attığı mükemmel şutlar gol oldu da, hem Daum hem Fenerbahçe günü kurtardı. Bunun yanı sıra Rüştü, skor 1-0 iken çok kritik iki top çıkardı ki, bunlar her kalecinin kurtaramayacağı toplardı. Halbuki Fenerbahçe, o kadar iyi futbolculara sahip ki, bunları kendi hallerine bıraksan çokta güzel oynarlar. Ama Daum, garip taktikleriyle ve takım tertipleriyle oyuncuların ayaklarına adeta pranga vuruyor.
Çabuk oynamak lazım
Daum hala şunu öğrenememiş; futbolda ne kadar çabuk oynarsan o kadar kolay gol atarsın. Yavaş oynarsan ve sık sık geriye dönersen, rakip defansa toparlanma şansı tanırsın.
Tıpkı birbuçuk senedir olduğu gibi. Fenerbahçe dün akşamki maçta hesapta oyunun hakimi ama, yavaş oynadığı için, kalabalık defans arasında ne verkaç, ne de etkili orta yapabildi. Bunun sonucunda da gol pozisyonu üretemedi. Oysa ki, Fenerbahçe’de çabuk oynayacak oyuncular da var, starlar da... Alex, Anelka, Van Hooijdonk, Aurelio bunların hepsi birer star. Ama, bir türlü bu oyuncular arasında uyum sağlanamadı.
Ligin kritik haftalarına geldiğimiz şu günlerde Fenerbahçe’nin çok güzel oynamasını tabii ki beklemiyoruz. Ama, bu soğukta stada gelen insan ister istemez, sahada güzel şeyler görmek istiyor. Ne var ki, dünkü maçta güzel futboldan eser yoktu.
Bir sözüm de F.Bahçe taraftarına... Maçtan önce takımlar sahaya çıkarken, seyirci anlamsız yere G.Antep’i yuhalıyor. Ayıptır, ayıp. Buna ne hakkınız var? Daha maç başlamamış bile...
F.Bahçe kendi kendine mi oynayacak? Böyle yaparak G.Antep’un moralini bozduğunuzu mu sanıyorsunuz. Bilakis onları hırslandırıyorsunuz. Rakibi yuhalamak yerine alkışlamanız lazım.
Yazının Devamını Oku 29 Mart 2005
Ersun Yanal, takımı yanlış kuruyor, silahları yanlış kullanıyor. Emre, takımın en iyi futbolcusu olarak gösteriliyor, oysa Arnavutluk maçında bir tane gollük şutu yok. Oyunun patronu olamıyor sahada. Halbuki bu işi yapabilecek bir adam gerekli.* Ersun Yanal, Arnavutluk maçı sonrası "En kötü Milli Takım" değerlendirmesi yapıp, mutlaka puan alma düşüncesinin oyunlarını etkilediğini söyledi. Gerçekten tek sebep bu muydu? Takımın kurgu ve anlayışında hata yok mu?
Takımın oyununda stresin büyük rolü var, doğru. Çünkü yapılan eleştiriler Ersun Yanal'ı etkiliyor, bu futbolculara da yansıyor. Sonuçta büyük bir baskı unsuru oluşturuyor. Yanal'ın dediği gibi, kazanmak zorunda olduğumuz bir puan maçı ve neticede kötü oynanılsa da kazanmak önemli. Yalnız, 5. dakikada 2-0 olduktan sonra, artık o sözü edilen stresin takımın üzerinden atılmış olması lazım. Eğer atılmıyorsa, bu konuyu ayrıca analiz etmek gerek.
Öncelikle iki temel oyuncuyu, Emre ve Yıldıray'ı ele alalım... Yıldıray orta saha oyuncusu gibi oynamıyor. Daha çok ileriye doğru oynayan bir futbolcu. Emre bekiyle çok oynuyor ki, onunla da tam anlaşabilmiş değil. Ümit Özat pasın geç verilmesinden Arnavutluk maçında 3-4 kere ofsayta düştü.
Emre oyunu yaymıyor
Orta saha iş yapmıyor. Sürekli sol bekle oynayan Emre, ileri gollük top atmıyor. Emre takımın Arnavutluk maçındaki en iyi futbolcusu gösteriliyor, oysa bir tane gollük, kalecinin kurtardığı şutu yok. Inter'de oynuyor, en iyi o diyoruz, şöyle bir maçı sırtlayıp gitmesi lazım. Ama yok. Emre tek yönlü oynuyor, oyunu yaymıyor. Oyunun patronu olamıyor sahada. Halbuki bu işi yapabilecek bir adam gerekli. Emre ile birlikte Yıldıray bu işi üstlenebilirler. Milli Takım'da yanlış yapılıyor diyoruz, burada iyi bir Ergün'ün oynaması şart. O, iyi olduğunda bu takımı idare edecek yapıda, ama kadroda yok.
Herkes kafasına göre
Gözüken o ki, Yanal takımı yanlış kuruyor. "Takım yeni" savunmasına katılmıyorum. 1 senedir birlikte oynuyorlar. Buradan şu ortaya çıkıyor, Milli Takım'ın sistemi yok. Türkiye'de her takım kendi kafasına göre oynuyor, Milli Takım'a gelince de defolar ortaya çıkıyor. Futbolcular kendi takımında alıştığı gibi oynamak istiyor, o da olmuyor.
Çabuk oynamak istiyorsan Tuncay'ı kadroya almak zorundasın. Arkası dönük bir santrforla bu işi beceremezsin. Çabuk oynamak istiyorsan yine Gökdeniz'i almak mecburiyetindesin. Ama bunları da oturtmak için hazırlık maçları yapman lazım.
Emre düştü, yandan da "Penaltı verdi mi?" diye hakeme bakıyor. Şimdi hep böyle hakemi aldatmak üzere kurulmuş bir düzen var. Bu fauller verilmiyor. Böyle maçlarda objektif bir hakemle bu görünütüler ortaya çıkıp sırıtıyor.
Şimdi bu antrenör, Milli Takım'ı oturmamış, genç takım diyorsa, o zaman hazırlık maçı yap kardeşim. Bu futbolcuları biribirine alıştır. Hazırlık karşılaşması yapmadan, maçtan 3-4 gün önce kampa girdiğinde, bu anlayışla ancak takıma moral verirsin. O takım da sahaya çıktığında kendi kafasına göre oynar. Futbolcu, kendini göstermek, "Bu takımın yıldızı benim" demek için oynar.
Bunu ortadan kaldırmak için hazırlık maçı yapman lazım. Bu maçları da ille başka milli takımlarla yapman gerekmiyor. Belki uluslararası maçlar olsa daha iyi olur, ama ligin büyük takımları, F.Bahçe, G.Saray, Beşiktaş, Trabzonsporla da yaparsın. Milli Takım kötü oynayabilir, ama "Genç takımız. Yeni takımız" diye mazeretler olmaz. Türk Milli Takımı yanlış kuruluyor, silahlar yanlış kullanılıyor, futbol yanlış oynanıyor.
Böyle oynarsak işimiz zor
* Milli Takım bu görüntüsüyle Gürcistan ve kalan Dünya Kupası eleme maçları için ışık veriyor mu? Bu takım, Dünya Kupası'na gider mi?
Her maçın havası ayrı. Türkiye, Gürcistan maçına Arnavutluk karşısında olduğu kadar stresli çıkar mı? Zannetmiyorum, kendine güveni geldi. Yalnız, hala herkes ümitsiz olduğunu ifade edince, onlar da ümitsizliğe kapılıp, "Acaba başımıza bir şey gelir mi?" düşüncesiyle maça gergin çıkabilir.
Aslına bakarsanız oynadıkları futbol da ümit vermiyor. Arnavutluk maçında rakibin futbol anlayışı daha iyi, daha iyi pas yapabiliyordu. Oysa Milli Takım kiminle oynarsa oynasın, ağırlığını hissettirmeli, bunu ortaya koymalı. Bizim milliler bir maçta ağırlığını ortaya koydu, deplasmandaki Danimarka karşısında.
Milli Takım kısaldı
Bunun yanında takım da iyice kısalıyor. Peki, forvetlerimiz o uzun Avrupa defansına karşı kenar toplardan nasıl gol atacak? O zaman süratli ve çabuk oynayacağız. Ama bu kadar yavaş atağa kalkan, uzun topu isabetsiz atan, rakibe basıp topu oyuna hızlı sokan bir defansımız da yok. Bunları ancak başka takımlarla prova yaparak geliştirebiliriz. Millileri maç zamanı gelince topluyoruz. Sonra da bol bol beyanat veriliyor. Federasyon Başkanı, antrenör çıkıyor, basın toplantısı yapıyor. Sürekli polemiklerle yaşayan bir ülkeyiz.
Gürcistan kazanmamız gereken bir maç. Dünya Kupası'na gider miyiz, gidemez miyiz, şu anda bir şey söylemek için erken. Gitmemiz imkansız değil, ancak yenilir veya berabere kalırsak ümitsizliğe kapılabiliriz. Yalnız şu bir gerçek böyle oynamaya devam edersek, bütün maçları kazanmamız zor.
Fatih Tekke hatadan dönmeli
* Milli Takım'ın istenilen ve beklenilen futbolu sergileyememesinin nedeni söz edilen değişim sürecini çok hızlı yaşaması mı?
Hayır, bununla bir alakası yok. Milli Takım'ın kötü oynamasının nedeni bu değil. Türkiye'nin üst düzey futbolcularını alıyorsun kadroya. Demek ki onlar da bizim büyüttüğümüz kadar değil. Fatih Tekke'yi ele alalım...
Topu alırken hem kaleye arkası dönük ve hem de bu pozisyonda sürekli faul yapıyor. Avrupalılar böyle santrforu kaleye döndürmez, buna imkan tanımaz. Türkiye'de bu tip oyunda faul oluyor, hakem Fatih'in lehine veriyor. Halbuki topu almak isterken faulü yapan Fatih. Milli Takım'da böyle 6 faulü üstüste aldı. Fatih müthiş yetenekli bir oyuncu, ama önüne topu alıp kaleye yüzünü döndüğünde.
Artı bu tarz oyuncunun sakatlanma riski yüksek. Arkadan faul yapılıyor. O da faul yapılmasın diye kendi yapıyor. Fatih dünyanın en iyi santrforlarından biri olur, ama bu hatalarından dönmeli.
Türkiye'de ligde oynamak farklı, Avrupa'da oynamak farklı. Ama futbolcu tecrübeyi kendi takımında değil, Milli Takım'da çok maç oynayarak kazanır. Acemiyiz çünkü maç yapmıyoruz. Yoksa, Emre, Tuncay kaç yaşında, ne zaman tecrübe kazandı? Avrupa maçları oynamış bir sürü oyuncumuz vardı, ama bunları seçmedik, çağırmadık ve kaybettik.
Yazının Devamını Oku 22 Mart 2005
<B>Geçen sene Daum şampiyonluktan sonra yönetime rapor verdi ve "Ben van Hooijdonk'u istemiyorum" dedi. O istemedi, ama yönetim kalmasından yanaydı. İkili arasındaki buzlar sonunda iyice ortaya çıktı. Tam da kritik dönemde. F.Bahçe için hiç iyi olmadı.</B> Van Hooijdonk'un haklı olduğu konular da var, haksız olduğu konular da. Yalnız bu konuların yönetim, Daum ve futbolcu arasında konuşulması gerekirdi. Bu tartışmaları medyaya taşımak kulübe ve takıma zarar verir. Bu tartışmaların dışarı yansıması kötü. Aslında bu konuda yönetim geç kaldı. İkisini de bir kenara çekip konuşmalıydı.Van Hooijdonk'un konuşması, Daum'un bir şey demeden bir takım hareketlerde bulunması, yönetimin hatasıdır.
Aslında Daum ile van Hooijdonk arasındaki ipler geçen sene Hollandalı futbolcu, "Böyle futbol oynanmaz. Böyle takım kurulmaz" dediğinde koptu. Daum da kinci. Sakatlıktan çıkmış, ama sağlıklı bir Van Hooijdonk var, oynatmıyor. Neden oynatılmıyor? Bugün her takımın isteyeceği bir golcü. Kafayla, ayakla, frikikten gol atıyor. Geçen sene de F.Bahçe'yi o şampiyon yaptı. Yoksa Daum, oynattığı sistem, sahaya sürdüğü futbolcularla takımın berbat olması için uğraştı. Daum bunu isteyerek mi yapıyor, hayır. Ama Daum'un kapasitesi bu kadar.
Geçen sene Daum şampiyonluktan sonra yönetime rapor verdi ve "Ben van Hooijdonk'u istemiyorum" dedi. O istemedi, ama yönetim kalmasından yanaydı. İkili arasındaki buzlar sonunda iyice ortaya çıktı. Tam da kritik dönemde. F.Bahçe için hiç iyi olmadı.
Daum yenilgiye çanak tutuyor
* F.Bahçe, Denizli’ye neden yenildi? Yenilgi yarışı nasıl etkileyecek?
Tabii ki bu yenilgi F.Bahçe'yi etkileyecek. G.Saray farkı iki puana indirdi. F.Bahçe büyük bir avantajı kaybetti. Ancak F.Bahçe büyük takımsa, çabuk demoralize olmuyorsa, çabuk toparlanır, bundan sonraki maçlarını kazanır. Önlerinde daha derbiler var, onların sonucu da önemli. Bu lig daha su kaldırır, F.Bahçe de kaybedebilir, G.Saray da.
Bu saatten sonra F.Bahçe için önemli olan, yönetimin, Daum'un takımı toparlayıp morallendirmesi. Bu birinci yapılması gereken. İkincisi ise yönetim Daum'a "Sen bu takımı nasıl oynatıyorsun?" diye soracak. Onu kendine getirtecek. Oynanan kötü futbolu düzeltecek adam Daum, ama o 2 senedir bunu yapamıyor. Oyunun farkında değil Daum. Çok forvet sokarsa maçı kazanacağını falan mı zannediyor? Peki bu forvetlere topu kim atacak? F.Bahçe'nin problemleri belli. Yenilmesi önemli değil, sahaya yansıttığı futbol önemli. F.Bahçe'nin geçen seneden beri iyi oynadığı 2 maç yok.
Bunları yazdık, antrenör rahatsız oldu. Ama "Nerede yanlış yapıyorum?" diye düşünmüyor. Ben topa ayağını vurmamış yazarlardan değilim. Oynanan futbol, onları kandırır da beni kandıramaz. F.Bahçe düzgün kadroyla çıkar, düzgün yayılışla oynar, yenilir, o ayrı. Ama Daum yenilgi için çanak tutuyor. Biraz süratli her takım F.Bahçe'yi yenebilir.
Şaşkın Levent Bıçakcı
* Milli Takımımız Arnavutluk karşısında nasıl oynamalı? Bu maçtan çıkacak kötü bir sonuç nelere yol açacak?
Arnavutluk maçından kötü bir sonuç çıksın diye dört gözle bekleniliyor. Neden? Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, antrenörü hep beraber gitsinler diye. Buna yol açmak için de elden ne geliyorsa yapılıyor. Böyle şartlarda Milli Takım nasıl başarılı olacak ki. Büyük şansı olması lazım. Antrenör futbolcusunu nasıl hazırlayacak? Zaten Milli Takım'da futbolcunun nasıl oynayacağı bellidir, antrenör onu psikolojik olarak hazırlar. Bu şartlarda onun psikolojisi de önemli.
Yalnız burada bir konu daha var. Ersun Yanal, Hakan Şükür'ü kadroya almayınca, uzun boylu oyuncu almayacağını sistemi değiştirdiğini söylemişti. Buna kimse bir şey diyemez. Ama bu açıklamayı yapıp, uzun oyuncu olarak Ersen Martin'i kadroya çağırıyorsa, o zaman Hakan'a karşı kinlenmiş demektir. Gerçekleri çıkıp açıklaması gerekir. Çünkü böyle bir durumda Hakan hakkındaki gerekçesinin sistemle alakası olmadığı ortaya çıkıyor. Nihat da sakat, şimdi Milli Takım 3 ileri oynamayacağına göre, bir antrenör hiçbir zaman kin gütmeyecek. 2 maça almamışsın, üçüncüye alabilirsin. Bir futbolcuya Milli Takımı kinle kapamaya hakkın da yok. Ayrıca Hakan iyi oynuyor ve herkes de Milli Takımın iyi olmasını istiyor.
Kuyusunu kazıyorlar
Tabii tüm bunlarda esas enteresanlık federasyonda. Çünkü garip bir federasyon ve başkanı var. Başkanın istifası dört gözle beklenirken, kuyusu da kazılıyor. Hem de yanındaki, beraber yola çıktığı yönetimdeki arkadaşlarından bazıları tarafından. O da buna çanak tutmak için gereken her türlü şaşkınlığı yapıyor. Bakın, Milli Takımın Menajeri Can Çobanoğlu voleybolcu, Genel Sekreter Lutfi Arıboğan basketbolcu. Dışarıdan alınacak genel sekreter yok mu, bir sürü var. Bunlar lisan da bilmezler çat pat. Birisi 20 milyar, diğeri 25 milyar maaş alır. Böyle bir komedi gidiyor. Allah Türk futbolunun sonunu hayır etsin. Bu federasyon tutup da Yanal ile yolunu ayrırır da voleybol veya basketbol antrenörü de getirebilir takımın başına. Böyle şaşkınlıklar içinde bir yönetim var.
Ayrıca bir sürü federasyon yöneticisi de eski başkan Haluk Ulusoy'un evinden çıkmıyor. Bunların farkında değil mi bu başkan? Zorla milli takımlar sorumlusu olmak için kendini parçalayan Osman Çağlıkoç, bugün dışlanmış durumda, milli takım kampına giremiyor. O ekiptekiler Levent Bıçakcı'nın kuyusunu kazıyor. Yönetim kurulu diye de bir şey yok. Aman bir seyehat olsun da gidelim diye bekliyorlar. Milli Takım curcunaya dönmüş.
Sakin olan kazanır
* G.Saray, F.Bahçe ile puan farkını ikiye indirdi, yarışın sonucunun belirlenmesinde ne etkili olacak?
Sinirlerine hakim olan bu yarışı önde bitirir. İkisi de bunu yapmak zorunda. İki kulüp yöneticilerinin de bilinçli olması lazım. Lüzumsuz beyanatlarla ortamı germemeleri gerekiyor. Onlar ortamı geriyor, taraftar birbirine giriyor. Popülist beyanatları bırakıp, centilmence mücadele etsinler. Akıllarınca kendi kulüplerine avantaj sağlamaya çalışıyorlar, ama söyledikleriyle zarar veriyorlar. Bol bol hakem konuşuluyor, sonra hakemler kötü diyorlar. O da insan, konuşulunca etkileniyor, hata yapıyor. Dünyada bu kadar çok hakemin konuşulduğu bir ülke daha var mı?
Trabzonspor yarıştan kopmadı
* Beşiktaş galibiyetle ne kazandı, Trabzonspor yenilgiyle ne kaybetti?
Beşiktaş her büyük takıma karşı iyi oynuyor, mücadele ediyor. Siyah beyazlılar bu galibiyetle prestij kazandı. Moral buldu Beşiktaş. Bu takımda bir değişikliğe yol açar mı? Bu oyuncularla açmaz. Trabzon'la oynamak çok zor. Türkiye'nin belki de en iyi takımı, ama onlar da kötü oynadılar. Trabzon öncelikle sahaya korkak çıktı. Oyuncular yeteneklerini kullanamadı. Rıza Çalımbay da rakibi iyi etüd etmiş, onları kilitledi. Aradan bir Beşiktaşlı çıktı, golü attı.
Rıza, Beşiktaş'ı iyi bir yere getirmek için uğraşıyor. Ona yönelik ikide bir tenkitler oluyor, o da bundan rahatsızlık duyuyor. "Bu takımı ben kurmadım" diyor, haklı da. Yalnız yanlış yaptığı şeylerde de tenkid edilecek ve bundan alınmayacak.
Nereden olursa futbolcu al, sonra da ona Beşiktaş formasını ver, bu anlayıştaki yanlış transferlerle Beşiktaş bu hale geldi. Rıza bunu düzeltmeye çalışıyor. Yalnız o da futbolcularına biraz tolerans göstermeli. "Yok sezon sonunda gider, şöyle olur, böyle olur" demekle bu iş olmaz.
Şimdi Trabzonspor'u anlamak mümkün değil. Kulüp başkanı Atay Aktuğ çıkıyor, "Yarıştan koptuk" diyor, teknik direktör Şenol Güneş'in onun gibi tuhaf tuhaf beyanatları var. Anlamıyorum neden koptular? Bundan önce de liderle aralarında 7 puan fark vardı, yine 7 puan. Artı Trabzon şampiyonluktan kopmuş falan da değil. Kendi kendinlerine "Eyvah, şampiyonluk gitti" diyorlar, hiç alakası yok.
Yazının Devamını Oku 19 Mart 2005
<B>FENERBAHÇE </B>neden yenildi? Hem bireysel hatalar, hem defansif hatalar, hem saha içi organizasyon hataları, hem de Denizlispor’un çok akıllı oyunu yüzünden. Denizlispor çok çabuk oynadı, orta sahayı hızlı oyuncularla kapattı ve galibiyete ulaştı. Böyle bir rakip karşısında F.Bahçe’nin en büyük silahları etkisizdi. Alex sahada yoktu. Nobre fevkalade etkisizdi. Orta sahada Aurelio eski havasına döndü, yine geri oynamaya başladı. Brezilyalı futbolcu etrafında dönüyor, böyle oynayınca da iyi futbol sergilediğini zannediyor. Herhalde kendini Pele sanıyor. F.Bahçe hala orta sahasına dinamik, topu kullanan dayanıklı oyuncuları bulamıyor.
Solda Ümit beklenen topları atamadı. Orta saha oyuncuları defansı üstüne çekip, sol ve sağdaki oyuncuları topla rahat buluşturamazsa, ancak rastgele orta yaparsın. Mehmet sağdan topu almış, gidiyor, onu çizgiye kaçırabiliyor musun, işte o zaman faydalı olur. Adam çizgiye gidemiyorsa, ortalasa ne olur, ortalamasa ne olur? F.Bahçe mücadeleci göründü, ama nasıl, geriye doğru oynayarak.
Anelka ne yapsın?
F.Bahçe’de hala Anelka tartışılıyor. Fransız futbolcu süper bir yıldız, ama nasıl oynayacak? Geri gelip, top alıp kendi becerisini kullanacak. Peki bu adam ver kaçı kiminle yapacak? Alex sahada yok ki. Anelka sahada becerisini ortaya koyuyor, ama onunda birileriyle paslaşması lazım. Nobre’ye verdiğini alamıyor.
F.Bahçe kenardan atılan toplarla gol arıyor. Hem de kiminle? Hava hakimiyeti olmayan Nobre ile. Nobre ancak bunu1-2 maçta yapar. F.Bahçe böyle ortalar yapıyor, sonra bu toplar rakipten geriye geliyor.
Defansta Luciano gölge boksu yapıyor. Denizlispor futbolcu gidiyor, topu tutuyor ortalıyor. Arkasındaki defans da kademede değil. Rakip rahatça kaleye vuruyor ve yenilen 1. gol. İkinci gol de aynı şekilde. Ömer Rıza götürüyor topu ortalıyor. F.Bahçeli oyuncu ıskalıyor Mikka affetmiyor. Bu arada ilk golden sonra Ömer Rıza iki tane de birebirde rakibiyle karşı karşıyayken uzaktan vurdu ve dışarı attı.
Bir yanlış var
F.Bahçe hala karambolden gol arıyor. Hani becerili oyuncuları vardı... Ama sen Kemal’i sadece bir kaç dakika oynatır, sonra pat diye ilk 11’e koyarsan daha fazla ne bekleyebilirsin. Yoksa takıma bakıyorum, dün kötü denecek bir oyuncu da yok. Hemen hemen hepsi sahada varını yoğunu ortaya koyup mücadele etmeye çalışıyor, ama sonuca göre bir yanlışlık var. Var ki, bu duruma düşüyor.
F.Bahçe Denizlispor gibi mücadele eden, çabuk topu kullanan her takım karşısında bunalır. Herhalde bu maç onlara ders olur. Çünkü çok tehlikeli maçları var. F.Bahçe fizik olarak hazır, mücadele olarak hazır, ama oyun içinde takım kurma yanlışları var. Bu da ona pahalıya mal oluyor.
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2005
Daum, hata üstüne hata yapıyor. Deniz stoper, Serkan sağbek, Nobre solaçık oynamaz, oynayamaz. Geri dörtlü sancılı oynuyor, değişiklikleri hatalı. İnşallah yeni sözleşme Daum'u kendine getirir. * Daum, G.Birliği’nin Beşiktaş’a karşı farklı F.Bahçe’ye karşı farklı mücadele ettiğini dile getirdi. Bu görüşe katılıyor musunuz ve neden kaynaklanıyor olabilir? Ayrıca F.Bahçe son haftalarda kazanıyor ama oldukça da zorlanıyor. Bunun nedeni nedir?
G.Birliği ile başlarsak, öncelikle Beşiktaş maçında seyirci yoktu, Kadıköy'de ise dolu tribünler önünde oynadılar. Bu futbolcunun oyun iştahını etkiler. İkincisi, Beşiktaş eski gücünde değildi, F.Bahçe ise lider ve başkent ekibi için bir vitrin maçıydı. Bu yüzden futbolcular daha çok mücadele etti, daha çok enerjilerini ortaya koydu. Sert oynadılar, ikili mücadelelere müthiş girdiler. Tam Avrupa takımı gibi mücadeleci oynadı G.Birliği. İki tane de gol attı. Tabii birinci gol, o topun oraya gitmesi şans. İkinci gol de F.Bahçe'nin zaafından ve kaleci hatasından oldu, ama neticede bu
Sahadaki oyun düzeni ve oynattığı oyuncular tamamen yanlış. Şimdi de bunları sıralayalım...
Yanlışlar dizisi
Deniz stoper, orta sahada ön libero oynayacak oyuncu değil. Oynatırsan stoper veya sol bek oynatacaksın. Orta sahada topu kullanamadığında geri veriyor. Topu yanlış adama verdi, F.Bahçe ikinci golü yedi.
Serkan sağ bek oynatılıyor. O, bu yerde oynayamıyor, çünkü alışkın değil. Orta saha ile sağ bek farklı. Sağ bekte en fazla gider bir orta yaparsın. Bu şartlardaki oyun düzeninde çizgiye inme şansın yok. Adam kaçıramadığınız zaman sürekli ayağına oynadığınızda da devamlı topu şişirir. O da becerisi varsa. Yoksa, top rakibe çarpar. Orta sahada iş farklıdır.
F.Bahçe Serkan'ı niye aldı, orta sahaya dinamizm getirsin diye. Orta sahada kazandığı topla hem takımı canlandırır, hem de rakipten iki futbolcuyu oyundan düşürür. Takımını çabuk hücuma kaldırır, karşı tarafın hücumunu kesme şansı da vardır. Sağ tarafta bunları yapma olasılığı yok. Ve sonuçta kaybedilen bir Serkan.
Nobre sol açık oynuyor. Meziyetleri neler? Süratli mi, değil. Çabuk mu, değil. Top kontrolü mükemmel mi, değil. Birebirde adam ekarte eder mi, hayır. Çok iyi bir oyuncu mu, değil. Neyi var, en büyük özelliği her topa ayağını kafasını sokan bir 18 oyuncusu. Sen onu sola attığında, Nobre oyunda yok, F.Bahçe 10 kişi oynuyor. Halbuki santrfor, yani 18 içinde oynadığında çok farklı. Kalpten oynuyor ve bunun semeresi de attığı gollerle ortaya çıkıyor. Peki bunu düşünecek adam kim, Daum.
F.Bahçe takımını geri dörtlüsü sancılı. Serkan'dan söz ettik, Ümit sol tarafta biraz ortaya yapmaya çalışıyor ama yavaş. Çok hızlı yapılması gereken bu gibi şeylerde F.Bahçe defansı ağır kalıyor. Ne Luciano, ne de Servet oyuna katılamıyor. G.Birliği maçında 2-2'den sonra biraz oyuna katılıdılar, F.Bahçe o zaman rakibini sahasına hapsetti.
F.Bahçe'de Daum, G.Birliği karşısında son 3 dakikada Kemal'i oyuna sokuyor. Kemal'in oynayacağı maçlar vardı, sokmadı. Kemal de oyuna girdiğinde forma beklemenin verdiği gerilimle sinirli. Kendisine yapılan faulü kaldıramıyor, rakibine de faul yapıyor. Biliyorsunuz bundan önceki G.Birliği maçında sakatlanmıştı. Yani, değişiklik zamanlaması da yanlış.
Değişiklikte Nobre çıkmıyor, Mehmet Yozgatlı oyundan alınıyor. Nobre gibi bir futbolcu kötü oynuyorsa onu oyundan alıp, elindeki kadroya baktığında hele Van Hooijdonk gibi de bir futbolcu varsa hemen onu sahaya sürmelisin. Ayrıca bunun için de 80. dakikaya kadar beklemeye mecbur değilsin. F.Bahçe bu oyuncularla, bu yıldızlarla böyle kötü futbol oynayamaz. Peki bunun suçlusu kim? Kenar yönetim. İnşallah Christoph Daum, bu yanlışlarından en kısa sürede döner. Umarım, yaptığı bu yeni sözleşme ona bu yönde olumlu etki eder. Hem Fenerbahçe'ye hem de sarı lacivertli yönetim ve camiaya keyif veren bir takım izlettirir.
golleri Gençlerbirliği attı.
F.Bahçe'ye doğru dürüst gol pozisyonu da vermediler. Skoru ise en sonunda Alex kendi becerisiyle attığı golle belirleyip maçı F.Bahçe'ye kazandırdı.
Fenerbahçe'ye gelince...
Geçen yıl Hooijdonk, şimdi Alex
* F.Bahçe Yönetimi sezon başında Alex'i transfer etmişti. Eğer Alex olmasaydı, F.Bahçe'nin durumu ne olurdu?
Alex olmasa yine birisi çıkacaktı. F.Bahçe yıldızları alıyor. Geçen sene Van Hooijdonk vardı. Bu sezon belki Tuncay daha çok parlayacaktı. F.Bahçe'de neticeyi değiştirebilecek bir sürü futbolcu var. Artı bunlara şimdi Anelka dahil oldu. Geçen sene şampiyonlukta Van Hooijdonk'un büyük payı vardı. Daum'un şampiyonlukta rolü yoktu, yönetim ve van Hooijdonk'un ise payları yüksekti. Yoksa F.Bahçe 11 puan geriye düştü, Malatya'dan son maçında evinde 4 gol yedi. Eğer G.Saray, Trabzon'u yenmemiş olsaydı, F.Bahçe şampiyon olamayacaktı.
Van Hooijdonk'un ayrılma kararına iki türlü bakılabilir. Profesyonel bakarsan oynayamayacağını anlayınca forma giyebileceği bir kulübe gitmeyi istemesi doğal. Duygusal açıdan bakarsan, F.Bahçe'ye bu kadar hizmet etmiş bir adam, böyle birden bire sakatlıktan sonra kenarda bekletilmesi insanı etkiler.
Anelka'yı beslemek lazım
* F.Bahçe'nin yeni transferi Anelka etkisiz kalıyor. F.Bahçe Anelka'dan nasıl yararlanabilir?
F.Bahçe Fransız yıldızdan yararlanır tabii de, bu şimdiki oyun düzeniyle olmaz. F.Bahçe sağdan soldan gelecek, orta yapacak, bu tip varyasyonlar Anelka için yeterli değil. Anelka tipinde oyunculardan, ayağına topu verir, onu süratli oyuna sokarsan verim alırsın. Tabii bunu yapmak için de ona pas verip, onu oyun olarak besleyecek kaliteli oyunculara ihtiyacın var. Alex'in G.Birliği'ne attığı gole bakın. Van Hooijdonk o pası vermese atabilir miydi? Bana göre Anelka'dan yararlanmak F.Bahçe orta sahasına bağlı. Aurelio defansif yönde bir oyuncu, hücumda fazla etkili değil. Orta sahada hep defansa dönük oyuncular var. Oysa orta saha hem defans, hem ofansa yönelik oynayacak. Takımın patronu orta sahadır. Ayrıca Alex orta saha oyuncusu ve hücum oyuncusu da değil, ikisinin ortası. Alex ikili mücadeleye girmiyor. Alex'i kaleye yakın topla buluşturursan, en iyi şeyleri yapabiliyor. Anelka da onun gibi olacak. Yalnız Anelka'nın da Alex gibi geri gelip topu araması lazım.
Arif ve Hasan'da art niyet yoktur
* G.Saray'da Hasan Şaş ve Arif taraftarlar tarafından protesto edildi. Taraftar kendi futbolcusunu neden protesto eder, bunun önüne nasıl geçilir? Ribery'e gerçekten pas atılmadı mı?
Her futbolcu sahada kim boşsa, topu ona vermeye çalışır. Özellikle de verecek durumdaysa. Neden Ribery'e özellikle pas verilmesin? Bu tip bir düşünceyi anlamak mümkün değil. Bunun nereden çıktığını da anlayamıyorum. Ayrıca Ribery kendi sahada dolaşıp topu bulan oyuncu. Geriye gidip top alıyor, sağa sola geçip top alıyor.
Elinde Ribery gibi bir silah var, asist yapıyor, gol pozisyonuna giriyor, rakip ekarte ediyor, topu bu oyuncuya vermeyip kime vereceksin? Ben bu zihniyette futbolcular olacağına inanmıyorum. Hele sözü edilen oyuncular Arif, Hasan gibi isimlerse. Onlar G.Saray'da uzun süredir oynayan, takmıma şampiyonluklar getirmiş yıldızlar.
Olaya başka bir pencereden bakarsak, eğer durup dururken Ribery'e karşı takım içinde bazı futbolcular tarafından tavır alınmışsa, bu yanlış. Seyircinin böyle bir olaya tepki göstermeye de hakkı vardır. Çünkü bunu oyuncuları kötülemek için değil, takımın menafati için yapar. Ama ben sahada futbolcuların art niyetli düşündüklerini zannetmiyorum.
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2005
<B>KADIKÖY’</B>de dün akşam fevkalade güzel, sert ve çekişmeli, büyük bir mücadeleye sahne olan karşılaşma vardı. Bu maçta Fenerbahçe’nin gücü ve zaafları açık olarak ortaya serildi. Fenerbahçe, Gençlerbirliği gibi sert oynayan, ikili mücadelelerde sert giren takımlara karşı oyunu kolay toparlayamıyor. Ancak bir gerçek var ki, sarı lacivertliler çabuk oynamaya çalışıyor, topu oyuna çabuk sokuyor. Tabii bunu ileri uçta yapamıyor, yani ileri uca pozisyon hazırlayamıyor. Bunun nedeni de geri dörtlüsünün oyuna girememesi, orta sahada boşluk oluşması.
Eksik oynuyorlar
F.Bahçe’de ikili mücadeleye girip kazanan tek oyuncu vardı, Aurelio. Sertliğe sertlikle karşılık verdi, sahada herşeyini ortaya koydu. Yalnız bir tek Aurelio ile olmuyor. Onun yanında ve arkasındaki oyuncuların da oyuna girip Aurelio’ya yardımcı olması lazım. Servet ile Luciano oyuna katılmıyorlar ve ağırlıklarını hissettirmiyorlar. Bu F.Bahçe’nin dün akşam zorlanmasının ilk nedeni. İkincisi ise Nobre 18 içi golcüsü. Bu Brezilyalı kenarda oynayamaz. Çünkü buna ne top kontrolü ne de sürati müsait. Bakın zaten gollerini de 18 içinde atıyor. Onu kenara attığınızda F.Bahçe bir kişi eksik oynuyor.
F.Bahçe karşısında fevkalade güçlü, ikili mücadeleye giren ve topu iyi kullanan bir G.Birliği buldu. Başkent ekibi 2 güzel gol de attı. Dün akşam ikili mücadelelerin çoğunu kazanan G.Birliği’ydi. Ben onların bu sezon böyle oynadığı maç hatırlamıyorum. Hem iyi hücuma kalktılar, hem de iyi kademe yaptılar.
Şans faktörü
F.Bahçe sert bir takım değil, yumuşak bir takım. Topla oynamayı daha çok seviyor. İkili mücadelede de bu yüzden sahada etkili olamıyor. F.Bahçe dünkü maçı Alex’in kalitesi ve kişisel becerisiyle kazandı. Yoksa kenar yönetim hatalar da yaptı. Van Hooijdonk oyuna çok geç sokuldu. Ayrıca o oyuna girerken çıkacak adam Mehmet Yozgatlı değil, Nobre olmalıydı.
Yine de F.Bahçe biraz şansıyla da olsa kazandı. Bu galibiyet önemli, çünkü böylesine güçlü bir rakibi yenmesi artı puan. Onları tebrik etmek lazım. İyi gidiyorlar, ama bundan sonraki maçlarda sert ve çabuk oynayan rakipler karşısında ne yaparlar, onu bilemem.
Yazının Devamını Oku