Bülent Boğ

Stresi onlar attı

27 Ocak 2002
Tatil edilen Trabzonspor-Beşiktaş maçı öncesinde ve sonrasında olaylar nedeniyle 32 kişi gözaltına alındı. Alındı da ne oldu? Geceyi nezarette geçirdiler, ifadeleri alındı, sonra da ellerini kollarını sallayarak gündelik yaşamlarına döndüler. Yaptıkları yanlarına kar kalırcasına. Ekonomik kriz nedeniyle sarsılan ülkede, milyarları hovardaca yakarak stresi en güzel onlar attı. Kime gam.

Şimdi ne olacak? Skor tescil edildi. Disiplin Kurulu bir para cezası kesecek, üstüne muhtemelen saha kapamayı da ekleyecek. Olan kime? Kulübe, taraftara. Trabzonspor 2. Başkanı Ahmet Ağaoğlu, statta meydana gelen 100 milyar liraya yakın hasar ve taraftar için ‘‘Kendileri yaptılar, kendileri ödeyecekler. Bilet fiyatlarına zam yapmak zorunda kalacağız’’ dedi. Şu gerçeğin de altını çizdi; suç ve ceza. Evet, ortada bir suç ve bunu işleyen var. Ama iş cezaya geldi mi, nedense bunda gerçek hedef bir türlü bulunamıyor.

Disiplin Kurulu, cezayı Trabzonspor'a kesecek. Bu ne kadar adil. Bir taraftarın, hem de rakibe karşı değil de kendi kulübüne karşı yaptığı eylem yüzünden yine o kulüp ceza alacak. Yani, hem hasarı öde, hem de taraftarın hareketinin faturasını. Peki kulüp ne yapacak? Bilet fiyatlarına zam yapıp cezayı telafiye çalışacak. Yani bu kez de tüm taraftar bu işin faturasını ödeyecek.

Benzer olay Beşiktaş'ın başına geldi. Sahaya giren 7 taraftar yüzünden Bursa maçını seyircisiz oynadı. Faturayı hasılattan olan kulüp ile maçı izleme şansı bulamayan gerçek Beşiktaş ve Bursaspor taraftarı ödedi.

Nereden bakarsanız bakın, işlemeyen, hedefi bulmayan ceza sistemi. Tüm taraftar cezalandırılacağına, olayın asıl faillerine bu hasarın faturasını ödetseniz acaba bir daha statta koltukları yakarlar mı? Ya da işledikleri suçun gerçekten cezasız kalmayacağını bilseler?

Dünya Kupası'na doğru

1950'deki 4. Dünya Kupası'na elemelerde ilk kez mücadele eden Türkiye katılma şansı yakaladı, ancak ekonomik şartlar nedeniyle Brezilya'ya gitmedi. Finallerde tek maçlı eleme yerine ilk kez grup maçları oynandı. 4 grup lideri Uruguay, İspanya, Brezilya ve İsveç, 6 maçlık final grubunda mücadele etme hakkını elde etti. İki takımın finali değil de grup finali niteliğindeki son maçta Brezilya'yı 2-1 yenen Uruguay, 2. kez Dünya Kupası şampiyonluğunu elde etti.

Francis'in migrenden çektiği

MİGREN çoğu insanın en büyük sıkıntılarından biri. Başladı mı insanın gözünün dünyayı görmemesine yol açan bu başağrısı sporcuların da işlerini yapmasını engelliyor. NBA takımlarından Houston Rockets'ın guardı Steve Francis de migren çilesi çekenlerden. Geçen hafta migren ağrıları yüzünden 2 maça çıkamayan Francis soyunma odasında formasıyla beklemek zorunda kaldı. Houston Coachu Rudy Tomjanovich, ‘‘Yapacak bir şey yok. İnsanın kafası sağlam olmadı mı, sahada da işi yok’’ dedi.

Coulthard'ın kuzeni de pistte

FORMULA 1 dünyasının ünlü pilotu David Coulthard'ın kuzeni de yarış pistlerinde. Babası, David'in İngiliz ailesiyle akraba olan 19 yaşındaki Fabian Coulthard, Yeni Zelanda'nın gözde yarışçılarından biri. Yetişkin ürünleri üzerine çalışan bir internet sitesinin sponsorluğunu yaptığı Fabian, Formula Ford sınıfında bu sezon 7 birincilik kazandı. Fabian, 'David Coulthard ile aile bağımızın olması beni mutlu ediyor. Bunun avantajlarını da yaşıyorum' diyor.
Yazının Devamını Oku

Bir yıldız doğuyor

19 Ocak 2002
Türk futbolu ve futbolcusu son dönemde büyük patlama yaptı. Avrupa kulüpleri yıldızlarımızın peşinde koşarken, gurbetçi gençlerimiz de bulundukları ülkelerde adlarını duyururak parlıyor. Berkant Göktan, Yıldıray Baştürk gibi Avrupa'daki gurbetçileri bulup milli takıma kazandırdık, ancak Avustralya'da Serkan Öksüz'ü unuttuk. 15 yaşındaki Serkan Avustralya'da geleceğin yıldızı olarak görülüyor. Geçtiğimiz günlerde Avustralya Ulusal Futbol Ligi'nin Melbourne Knights takımı ile profesyonel sözleşme imzalayan en genç futbolcu unvanını aldı.

Serkan ağabeyleriyle çıkacağı lig heyecanı yanında Okyanusya Pasifik Kupası'nda mücadele eden Avustralya 17 Yaşaltı Milli Takımı'nın da kadrosunda yer alıyor. Avustralya'da teknik direktörler ondan övgüyle söz ediyor. Yaklaşık 1 ay önce Almanya'da Werder Bremen ile çalıştı. Hollanda'da Ajax ile idmanlara çıktı. Genç futbolcu sonunda Knights'ta karar kıldı. Ancak Avustralya'da da kalıcı değil. Serkan, ‘‘W.Bremen beni Nisan'da yeniden bekliyor. Sözleşmemde zaten özel bir madde var, Avrupa'ya gideceğim’’ diyor.

Sıradışı bir tenisçi

Avustralya Açık'ın bayanlardaki 7 numaralı seribaşı Amelie Mauresmo kortun sıradışı yıldızlarından biri. Martina Navratilova'nın ardından o da lezbiyen ilişkisi ile tenis dünyasında çok konuşuluyor. 22 yaşındaki Amelie kendisinden 13 yaş büyük kız arkadaşı Sylvie Bourdon için ‘‘Onu tribünde göremediğim zaman huzursuz oluyorum’’ diyor. Rakipleri Amelie’yi kortta da bir erkek gibi görüyor. Martina Hingis ‘‘Amelie yarı erkek’’, Lindsay Davenport ‘‘Bayan tenisi onunki gibi oynanmaz’’ yorumu yapıyor. Amelie'nin tenis dışındaki en büyük tutkusu ise sürat yapmak. Genç tenisçi, hızlı otomobil kullanmaya bayılıyor.

34 penaltı golü

İngiltere'deki Littletown-Storthes Hall takımları arasında Amatör Lig Kupası maçında, Guinness Rekorlar Kitabı'na girecek bir olay gerçekleşti ve kullanılan 34 penaltı atışı da golle sonuçlandı. Maçın normal ve uzatma süreleri 1-1 bitince penaltı atışlarına geçildi. Hava kararmaya başlayınca, taraftarların otomobillerinin farlarıyla aydınlattığı sahada iki takım da kullandıkları 17'şer penaltıyı gole çevirdi. Bunun üzerine maç durdurularak 26 Ocak'ta tekrarlanmasına karar verildi. Littletown kulübü bu olağanüstü olay için Guinness Rekorlar Kitabı'na başvuruda bulundu. Bu daldaki Guinness rekoru, 28 penaltı golüyle 1987'de Aldershot Town-Fulham maçında elde edilmiş.

Dünya Kupası'na doğru

İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 12 yıllık aradan sonra 1950’deki dördüncü Dünya Kupası'na Brezilya evsahipliği yaptı. Brezilya kupa için Rio'da 200.000 kişilik Maracana Stadı'nı inşaa etti. İngiltere'nin ilk kez katıldığı kupada Bolivya, Şili, İtalya, Meksika, Paraguay, İspanya, İsveç, İsviçre, Uruguay, ABD ve Yugoslavya ile evsahibi Brezilya olmak üzere 13 ülke mücadele etti.

Obree intihara kalkıştı

Bisiklette iki kez dünya pist şampiyonluğunu kazanan İskoç Graeme Obree intihara kalkıştı. Geçirdiği sakatlıklarla depresyona giren ve kardeşi Gordon'un yıllar önceki ölümünün şokunu üzerinden atamayan 36 yaşındaki Obree, kendini evinin bahçesindeki barakanın çatısına astı. Graeme'nin eşi Anne, 1999 yılında kocasına manik depresif teşhisi konduğunu ve uzun süredir psikilojik tedavi gördüğünü söyledi.
Yazının Devamını Oku

Lorant ‘‘ofans’’ diyor ama...

12 Ocak 2002
Fenerbahçe'nin yeni teknik direktörü Werner Lorant, takımı 3-5-2 sistemiyle, ofansif oynatacağını söyledi. Lorant, İstanbul'a gelmeden önce yaklaşık 10 yıl çalıştırdığı 1860 Münih'i de aynı sistemle ve ofansif oynattı. Ancak 1860 Münih, 18 takımlı Almanya Ligi'nin çok gol atan takımları arasında olduğu kadar, çok gol yiyenlerinden biri olarak da dikkat çekiyor. Attığından fazla gol yediği de göze batan bir başka veri.

Alman teknik adam, F.Bahçeli oyuncuların kaliteli oyuncular olduğunu belirtiyor. Özellikle de Kennet Andersson'u büyük silahı olarak görüyor. F.Bahçe gerçekten bir yıldızlar topluluğu ve yetenekli futbolculardan kurulu. Lorant'ın 1860 Münih'teki imkanları veya kadrosu o kadarını gerçekleştirmesini sağlamış olabilir. Şimdi elindeki kadro ile ofansif düşünceyi belki daha iyi uygulayacak. İşte size Lorant'lı 1860 Münih'in Almanya 1. Ligi'ndeki son 7 sezonunun bilançosu:

LORANT’IN BİLANÇOSU

SEZON S O G B M A Y P AO YO EGAS EGYS

1994-95 14 34 8 11 15 41 57 27 1.20 1.67 14 5

1995-96 8 34 11 12 11 52 46 45 1.52 1.35 5 9

1996-97 7 34 13 10 11 56 56 49 1.64 1.64 6 6

1997-98 13 34 11 8 15 43 54 41 1.26 1.58 10 6

1998-99 9 34 11 8 15 49 56 41 1.44 1.64 6 4

1999-2000 4 34 14 11 9 55 48 53 1.61 1.41 5 9

2000-01 11 34 12 8 14 43 55 44 1.26 1.61 12 5


S: Ligi bitirdiği sıra; O: Oynadığı maç; G: Galibiyet; B: Beraberlik; M: mağlubiyet; A: Attığı gol; Y: Yediği gol; P: Puan; AO: Attığı gol ortalaması; YO: Yediği gol ortalaması; EGAS: En çok gol atan takımlar sıralamasındaki yeri. EGYS: En çok gol yiyen takımlar sıralamasındaki yeri.

Tarihe geçen golfçü

YENİ Zelanda'lı Jae An, bir Profesyonel Golf Birliği turnuvasına katılma hakkı elde eden en genç golfçü unvanını aldı. 13 yaşındaki Jae, elemeleri geçerek, dünyanın 1 numaralı golcüsü Tiger Woods'un da katıldığı Yeni Zelanda Açık Turnuvası'nda mücadele etme hakkını kazandı. Kore'de doğan ancak ailesiyle birlikte Yeni Zelanda'ya gelen Jae, 1 milyon dolar ödüllü turnuvada kendinden yaşca büyük profesyonellerle oynamanın büyük şans olduğunu söylüyor.

Geleceğin Tiger Woods'u olarak nitelenen Jae, geçen yıl Dünya Okullararası Şampiyonluğu unvanını koruyan Rotorua Boys takımında da yer aldı. Bayanlarda profesyonel bir turnuvada oynayan en genç golfçü rekorunu 1967'de ABD Açık'a katılan Beverly Klass elinde bulunduruyor. 12 yaşındaki Morgan Prasel da geçen yıl ABD Açık'a katılmayı başararak, profesyonellerle oynayan en genç 2. bayan golfçü olmuştu.

Adınızı olimpiyata yazdırın

50 dolara isminizi olimpiyat tarihine yazdırıp, ölümsüzleştirebilirsiniz. Bunun için sporcu olmak gerekmiyor. Gelecek ay başlayacak 2002 Kış Olimpiyat Oyunları için organizasyon komitesi, Olimpik Miras Taşı Programı gerçekleştiriyor. Bu programla isteyen ismini Salt Lake City şehir merkezindeki Olimpik Miras Plazası'nda yer alacak taşların üzerine yazdırıyor. www.saltlake2002.com internet adresi üzerinden ve telefonla yapılacak başvurunuzun gerçekleşmesi için Salt Lake 2002 Oyunları, 2002 Paralympic Kış Oyunları ve Amerikan Olimpiyat Takımı'nın fonuna aktarılmak üzere 50 dolar ödemek gerekiyor.

Stevenson'ın yaralı kalbi

11 Eylül'de ABD'de yaşanan terör olayında bir çok kişi yakınlarını, akrabalarını, dostlarını kaybetti. O acı gün, ABD'li genç tenisçi Alexandra Stevenson'da da derin izler bıraktı. Kaçırılan uçaklardan birinde liseden arkadaşı Deora Bodley öldü. Ancak Alexandra'yı bundan daha çok etkileyen kısa biten aşk hikayesi oldu.

ABD Açık sırasında tanıştığı Manny Del Valle isimli itfaiye görevlisiyle çabucak yakınlaştı. Aralarındaki elektrik ikisini birbirine doğru çekmeye başladı. ABD Açık sonrası Dünya Ticaret Merkezi'nde bir akşam yemeği için randevulaştılar. Ancak bu randevuya gidemediler. Del Valle'yi en son 11 Eylül günü, uçakların çarptığı Dünya Ticaret Merkezi kulelerinde kurtarma çalışmaları sırasında canlı gördüler. 1 ay sonra da enkaz altından cesedi çıkarıldı. Alexandra, ‘‘O çok hoş ve gerçek bir centilmendi. Cesedini bulduklarını öğrendiğimde yıkıldım, 1 ay ağladım. Şimdi her katıldığım turnuvada onun anısına boş bir koltuk ayırıyorum.’’ diyor.

Dünya Kupası'na doğru

3. Dünya Kupası yine bir Avrupa ülkesi olan Fransa'da 1938'de gerçekleştirildi. Avusturya, Almanya işgali, İspanya iç savaş, İngiltere FIFA ile çatışması yüzünden kupaya katılmadı, Güney Amerika'dan da sadece Brezilya Fransa'ya geldi. Fransa, çeyrek finalde İtalya'ya 3-1 yenilerek maç kaybeden ilk evsahibi oldu. İtalya finalde de Macaristan'ı 4-2 yenerek, kupayı üstüste 2. kez kazandı. Giuseppe Meazza ve Giovanni Ferrari üstüste iki şampiyonluk madalyası kazanan ilk futbolcular oldu. Polonya'ya 4 gol atan Brezilyalı Leonidas Da Silva gol krallığını (8) elde etti. Toplam 84 golün (ortalama 4.67) atıldığı kupayı 483.000 kişi (ortalama 26.833) izledi.
Yazının Devamını Oku

Süreyya ve diğerleri

5 Ocak 2002
Sporda başarılı olan sporcularımıza verilen ödüllerin henüz karşılığının bulunmamasıyla yaşanan skandal gündemdeyken, bu kez Atletizm Federasyonu'nun maaş krizi çıktı. Atletlerimizin geleceği düşünülerek maaş bağlanması kadar güzel bir adım olamaz. Ancak bazı başarılı sporcuların göz ardı edilerek sadece 17 sporcuya maaş bağlanması bir yana, bu paranın dağılımında açık bir çifte standart söz konusu. Dünya Şampiyonası'nda final koşup, 8. olan, Üniversite Oyunları'nda altın madalya kazanan Süreyya Ayhan'a ayda 500 milyon lira verirken, Avrupa sıralamasında birinci sıradaki (3 Avrupa birinciliği kazandı) Elvan Abeylegesse'ye 300 milyon uygun görmeye ne demeli?

Maaş dağılımda 7 farklı rakam var. En düşük rakam da 150 milyon ile Miyase Çelik'in. Federasyon Başkanı Mehmet Yurdadön, 2004 ve 2008 yıllarında başarı getirecek sporcuları hedefleyerek bu dağılımı yaptıklarını söylüyor ve ekliyor...

‘‘Süreyya'ya bu rakamı vermemizin nedeni kamuoyu isteği.’’

Şimdi siz sporcuları sınıflara ayıracaksınız, sonra da herbirinin altın madalya almasını isteyeceksiniz. Onlara eşit imkan sunmayacaksınız. Bunu anlamak mümkün değil. Önce hepsine eşit imkanı sağlayıp, sonra elde edecekleri başarıya göre ödüllendirseniz daha iyi olmaz mıydı?


Kupaya doğru

1934 Dünya Kupası'nın açılış maçında İtalya, ABD'yi 7-1 yenerken, Angelo Schiavo attığı 3 golle hat-trick yapan ilk Avrupalı oldu. Brezilya ve Arjantin'in ilk maçlarında elendiği 2. finallerde kupayı, finalde Çekoslovakya'yı 2-1 yenen evsahibi İtalya kazandı. 70 golün atıldığı (ortalama 4.118) kupayı 395.000 seyirci (ortalama 23.235) izledi. Çek Oldrich Nejedly kupanın gol kralı (5) oldu.


Salt Lake ne kadar güvenli?

ABD'de 11 Eylül'de yaşanan terör eyleminin ardından gelecek ay Salt Lake'de yapılacak 2002 Kış Olimpiyatı'nda can güvenliği kafalarda soru işareti. Kanada'da bir internet sitesi yaptığı ankette ‘Salt Lake City'nin olimpiyat sırasında güvenli olacağını düşünüyor musunuz?'' diye sordu. Ankete katılan 11347 kişinin yüzde 64'ü 'Evet', yüzde 36'sı da 'Hayır' yanıtı verdi.


Hewitt su çiçeğine yenildi


Kortlarda fırtına gibi esen teniste dünya sıralamasının 1 numarası Avustralyalı Lleyton Hewitt su çiçeğine yenik düştü. 20 yaşındaki genç tenisçi Avustralya'nın Perth kentindeki Hopman Kupası'nda önceki gün Alicia Molik ile birlikte İspanya'ya karşı mücadele verecekti. Ancak yapılan muayenelerde Hewitt'in su çiçeği hastalığına yakalandığı ortaya çıktı. Doktorlar bulaşıcı hastalığı yüzünden korta çıkamayan Hewitt'in kız arkadaşı Belçikalı Kim Clijsters'i de yakın takibe aldılar. Ancak Clijsters'in küçükken bu hastalığı geçirdiği ortaya çıktı.

Hewitt su çiçeği yüzünden Hopman Kupası'ndan oldu, ama sıkıntısı bununla bitmiyor. Avustralya Havayolları Quantas, bulaşıcı hastalık geçirenleri, doktordan temiz raporu olmadan yolcu olarak kabul etmiyor. Doktoru, uçakla Perth'ten ayrılması güçleşen Hewitt'in yetişebileceğini söylese de, 14 Ocak'taki Avustralya Açık'ta oynaması zor gözüküyor.


Buzdan TV'ye

Franziska Schenk, Almanya'nın yetiştirdiği başarılı sürat patencilerinden biriydi. Bir kaç yıl önce çıplak vücudunun üzerini boyatarak verdiği bu poz çok konuşulmuştu. İki kış olimpiyatında ve dünya şampiyonalarında madalyalar kazanan Schenk, 2 ay önce aktif spor yaşamını noktaladı. Yeniden pistlere dönüp dönmeyeceği konusunda kapıyı açık bırakan 27 yaşındaki Schenk, şimdi ARD televizyonunda sohbet programı yapıyor.
Yazının Devamını Oku

Tabloya bir bakın

29 Aralık 2001
Aziz Yıldırım ile Mustafa Denizli'nin tribünlere bakarak elele tutuşup, yumruk salladıkları fotoğrafa bakıyorum. Hemen aklıma Yıldırım'ın ‘‘Ben kulübün başında olduğum sürece, Denizli'yi kimse görevden alamaz’’ sözü geliyor. Ardından da Amerikan filmlerinin düğün sahnelerindeki ‘‘İyi ve kötü günde...’’ repliklerini hatırlıyorum. Ve Fenerbahçelilerin dillerinden düşürmediği ‘‘Hep destek, tam destek’’ sloganını. Yıldırım'ın Trabzon yenilgisinin ardından TV'de ‘‘Sezon sonuna kadar Denizli takımın başındadır’’ diyerek Selim Soydan'ın bir duyumuna gösterdiği çıkışı...

Ama ne destek... Ne iyi günde ne kötü günde dayanışması... 29 resmi maçta 12 maç kaybeden bir adama ancak bu kadar destek olunur diyorsanız... Peki, bir tek kaptan Hami'si yokken, aldığı yenilgilerle kroke durumuna düşen Trabzon örneği hatırlayın. Sonra da geçen sezon takımı şampiyon yapan kadrosundaki 8 asından çeşitli nedenlerle yoksun kalan Fenerbahçe'yi masaya yatırın... Denizli'yi kimse dinlemedi.

ALTERNATİF NEREDE?

Yıldırım ve yönetiminin Löw, Rıdvan, Zeman, Turhan dörtlemesinin ardından Denizli'nin de takımın başına gelmesiyle teknik adama bakış, kıyım anlaşıyışının değiştiği düşüncesine kapılmıştım. Ancak, öyle tahmin ediyorum ki, benim gibi bir çok Fenerbahçeli şimdi bu konuda aynı hayal kırıklığını yaşıyor. Fenerbahçe Yönetimi, kendini istese de aşamıyor. G.Saray'ın kendinden 1 hafta önce Lucescu krizindeki manevrasından da ders alamıyor.

Denizli, 22 yöneticinin 22'sinin de aleyhinde oyuyla F.Bahçe'den oldu. Zaten, Denizli geldiğinden beri yönetimde ona karşı olan bir grup vardı. Anlayamadığım, o grubun Denizli'ye alternatifi hazırlayamamış olması. Denizli ile dünya kulübü olamayacağını düşünen bir yönetim var ve buna gerekçe olarak Şampiyonlar Ligi'nde sıfır çekmeyi görüyorsa, o alternatifi Barcelona maçı sonrası bulmalıydı.

Sakın kimse Denizli varken, başka antrenör aramak takımı etkilerdi demesin. Bu iş duyulmadan da yapılabilirdi. Fatih Akyel'in transferini kimseye hissettirmeden bitiren Yıldırım değil mi?

EN FAZLA İKİNCİLİK

Yönetim, Denizli'yi gönderirken iki tarafı da yaraladı. Biri Denizli ismi, diğeri Fenerbahçe takımı. Bugün de teknik adam arayışı içinde kıvranıp duruyor.

Denizli kalsa durum bundan kötü mü, yoksa iyi mi olurdu. Bu somut olarak yanıtlanamayacak bir soru. Ancak görünen bir gerçek var; şimdi takımın başına gelecek adam, hem futbolcuları hem de F.Bahçe yapısını bilmeyen bir insan olacak. Bu teknik adam sezon sonunda şampiyonluğu yakalayamazsa, mazereti ‘‘Takıma yabancıydım veya takıma yabancıydı.’’ mı olacak. Acaba şampiyon olunamazsa onun da ömrü sezon sonunda mı bitecek? Bunları düşünüp, geçen sezon başında da yerden yere vurulan Denizli'nin Fenerbahçesini düşününce, bu değişiklik olmasa takımın ligde bir şampiyonluk şansı olabileceği fikri doğuyor.

Bir gerçek daha var ki, Fenerbahçe'nin bugüne kadar ligde bir kaç teknik adam değiştirdiği hiçbir dönemde ikincilikten öteye geçemediği. Yani, yıllardır lig içinde teknik adam kıyımı yapan F.Bahçe'ye taze kan beklenen etkiyi göstermemiş. Dileğimiz bu kez bu kötü yazgının değişmesi.

Şimdi aşağıdaki tabloya bakıp, sezon sonu beklenmeden yapılan bu zamansız değişikliği bir kez daha düşünün.

SEZON TEKNİK ADAMLAR LİGDEKİ YERİ

1961-62 Necdet Erdem-Fikret Arıca 2

1965-66 Necdet Erdem-Selahattin Torkal 4

1971-72 Sabri Kiraz-Selahattin Torkal 3

1976-77 Abdullah Gegiç-Necdet Niş 2

1978-79 Necdet Niş-Enver Katip 3

1979-80 Şükrü Ersoy-Ziya Şengül/Şahap Bayev 2

1985-86 Mezsöly-Ziya Şengül 5

1987-88 Yılmaz Yücetürk-Csernai 8

1989-90 Veselinoviç-Ömer Kaner 2

1990-91 Hiddink-Erol Togay-Tınaz Tırpan 5

1994-95 Osieck-İviç 4

1996-97 Lazaroni-Rıdvan Dilmen 3

1999-2000 Rıdvan Dilmen-Zeman-Turhan Sofuoğlu 4
Yazının Devamını Oku

Bir tek Süreyya mı?

24 Aralık 2001
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü (GSGM), uzun süredir bildiği bir gerçeğin üstüne son dönemde kamuoyunda medyanın konuyu gündeme getirmesiyle gitti. Atlet Süreyya Ayhan'ın antrenörü Yücel Kop ile olan ilişkisinde ‘‘Ya evlenin, ya da ayrılın’’ baskısı yaptı. Yani biraz da zoraki oldu.

Şimdi GSGM, dünya çapında bir atlet olduğu gerçeğiyle Süreyya için yeni bir antrenör gündeme getirdi. Süreyya böylece kendini daha da geliştirme fırsatı bulacak. Ancak unutulan bir şey var. Atletizm dünyamızın merkezinde sadece Süreyya yok. Bugün Akdeniz Oyunları'nda maratonda altın madalya kazanan Mehtap Sızmaz, rekorlara imza atan Serap Aktaş gibi bir çok atletimiz malzeme ve yeterli çalışma imkanı bulamamaktan feryat ediyor. Daha geçen ay Muğla'da yapılan 10 Kasım Atatürk Koşusu'nda ilk iki sırayı alan çocuklar naylon ayakkabılarla koşuyordu. Dünya şampiyonalarında ve olimpiyatlarda final koşacak, madalya kazanacak atletler yetiştirmek isteniyor. Ancak onlar kendi çabalarıyla bir yere gelmeden ellerinden tutulmuyor. Ya da Süreyya'nın üstüne titrenirken diğerlerini görmezlikten geliniyor.

Süreyya'ya destek olunuyor, ama o kendisi eline geçen mali fırsatları değerlendiremiyor. Edmonton'da dünya sekizincisi olduğu için 4000 dolar ödül kazandı. Ancak şampiyona öncesi yapılacak doping testi için Türkiye'de verdiği adreste bulunamadığı için örneği alınamamıştı. Bu yüzden hakettiği ödülü de alamadı. Dünya sekizincisi bir atletin bu davranışı profesyonellikle ne ölçüde bağdaşıyor, tartışmaya açık.

Dünyanın 9. harikası

1970 yılında New York Rochester'da doğan Joanie Laurer'i güreş dünyası şöyle tanımlıyor; ‘‘Dünyanın 9. harikası.’’ Alkolik bir babanın kızı Joanie, 15 yaşında halter çalışmaya başlıyor. Daha sonra da adaleli vücuduyla önce bodyguardlığa, ardından da güreş ringine adım atıyor. Güreşin amazonu, ringde Joanie Lee, ‘‘Chyna’’ adıyla tanınıyor. Boks lisansı da olan Joanie, Dünya Güreş Federasyonu'nun (WWF) ilk kıtalararası bayan şampiyonu. Erkeklerle güreşen ilk kadın. İspanyolca, Almanca ve Fransızca da bilen Joanie, 1 milyon dolarla dünyanın en çok kazanan bayan güreşcisi. Yazdığı kitapla New York Times'ın en çok satanlar listesinde 2 numara oldu. Bir çok film ile dizide rol alan Joanie, daha önce soyunduğu Playboy'un Ocak 2002 sayısında da kapak.

2002'ye doğru

1934 yılında İtalya'da gerçekleştirilen 2. Dünya Kupası için, şampiyona tarihinde ilk kez eleme grubu maçları yapıldı. 32 takımın katıldığı elemeler sonrası, 12 Avrupa, 3 Güney Amerika, 1 Afrika ülkesi finallere kaldı. 1930'da sadece Montevideo'da yapılan kupanın aksine, İtalya'da finallere 8 kent evsahipliği yaptı.

Rekor maliyetli olimpiyat

ABD'nin Salt Lake City kentinde Şubat'ta yapılacak 2002 Kış Olimpiyat Oyunları, tarihin maliyeti en yüksek kış oyunları olacak. Oyunların bütçesi 1 milyar 910 milyon dolar. Bir sporcunun 17 gün sürecek oyunlardaki maliyeti ise 791.667 doları bulacak. ABD, 1996 Atlanta Yaz Oyunları'nı 2.4 milyar dolar harcamıştı. Sydney 2000 Yaz Oyunları'nın maliyeti de 1 milyar 970 milyon dolardı. Ancak Sydney'e 10.332 sporcu katılıp, yarışmalar 29 merkezde yapıldı. Salt Lake'te ise 10 merkezde yapılacak yarışmalara 2400 sporcunun katılması bekleniyor.

Dokiç'in boykotu

Teniste bayanlar dünya sıralamasının 8 numarası Jelena Dokic, gelecek ay yapılacak Avustralya Açık'a katılmayacak. Belgrad doğumlu Sırp tenisçi, 1984'de ailesiyle yerleştiği Avustralya'nın vatandaşlığına geçmişti. Ancak babası ile birlikte Avustralya basını ile olan sürtüşmesi yüzünden bu ülkeden ayrıldı. Jelena, şimdi ABD'de ve bundan böyleYugoslavya adına oynamak istediğini söylüyor. Jelena, sezonun ilk Grand Slam’ına katılmayarak Avustralya’yı boykot edip, tepkisini gösteriyor.
Yazının Devamını Oku

Bir motivasyon hikayesi

17 Aralık 2001
Son dönemde futbolumuza <B>Christoph Daum </B>ile giren <B>'sansasyonel açıklamalarla motivasyon' </B>olgusu hızla yayılıyor. Bizler geçen sene F.Bahçe yönetiminin soyunma odası ziyaretleri motivasyonlarına alışmışken, şimdi kendi kulübünü, takımını ağır bir dille eleştirme tarzı başladı. Neden, futbolcular motive oluyor! Komedi.

G.Saray'da Lucescu'nun sert sözleri sonrası yönetim, ipi Rumen'in boynuna geçiriverdi. Hem de nasıl. Daha günler öncesinde Milan'ın Fatih Terim'i gönderişinde neredeyse tüm Türkiye 'etik değil' diye feryat etmiyor muydu? Etik anlayışında ne güzel de ‘‘benciyiz’’.

Lucescu
niye gidecekti? Takımda otoritesi yoktu. Yönetimin mali konularda konuşmaması konusundaki uyarısına rağmen dilini tutmuyordu. Batista konusunda da yalan söylemişti. 'Lucescu bilgisi olmadığı halde bazı konularda yalan söylüyor. Bunu neden yapıyor, hesabını soracağız. Her an her şey olabilir. Türkiye'de dünya çapında antrenör çok.' diyerek Lucescu'nun gideceğini erken ilan edip, sonra da onunla 2 yıl daha devam etme kararı kadar büyük bir çelişkiye G.Saray'da nasıl bir yönetim düşebilir? Hem de ‘‘Lucescu'nun sözleri yanlış anlaşıldı’’ açıklamasıyla. İdam sehpasına koyduğu teknik direktörünü sonra yeni bir sözleşmeyle ödüllendiren G.Saray yönetimi iradesini göstermiştir.

POLİTİKACILAR SOLLANDI

Neden, önce Lucescu'nun basın toplantısını izleyip sonra karar almadılar. Aslında üç günde yaşanan, haftalar öncesinden kafalarda oluşan, Lucescu'nun patlamasıyla hazırlıksız ve acemice uygulamaya konmaya çalışılan bir operasyondu. Bu da ele yüze bulaştırıldı.

'Yalan söyleniyor' denilmişti, peki gerçeği kim söyledi. Bu olayda politikacılar sollanmıştır.

Otorite kavramı mı, boşverin. Bu yaşananlardan sonra hangi otoriteden söz edilir.

Aslında Lucescu, G.Saray'ın başına geldiğinde ip boynuna geçmişti. Terim gibi antrenörün ardından başarı yakalayabilme endişesini ve işinin zorluğunu kendisi de dile getiriyordu. Şampiyonlar Ligi'nde imza atsa da kendini de kabul ettiremedi. Terim, Milan'dan ayrılınca, üzerindeki baskı daha da artmış olsa gerek. Zaten, 'Kulüple ilgili haberleri gazetelerden öğreniyorum' açıklaması buna bir örnek değil mi? Bu git-gel sonrası acaba G.Saray, Lucescu ile 10 yıllık sözleşme yapsa, onun kafası ve takım ne kadar rahat eder?

ANKET SONUÇLARI

SEÇENEK OY SAYISI YÜZDESİ

Lucescu başarılı, kalsın 3845 41.0

Değişiklik şık olmaz 2270 24.2

Takıma zararlı olur 674 7.2

Getirilsin, yararlı olur 2600 27.7
Yazının Devamını Oku

Gebrselassie bahisi

8 Aralık 2001
<B>ETİYOPYALI </B>Haile Gebrselassie, 5.000 ve 10.000 metrede kırdığı 15 dünya rekoru, olimpiyat ve dünya şampiyonluklarıyla atletizm severlerin gönlünde taht kurmuştu. Gebrselassie şimdi de maratona el attı. Etiyopyalı atlet 14 Nisan 2002'de Londra Maratonu ile ilk kez bu dalda yarışacak. Gebrselassie hayalinde hep bir gün maraton koşmak yattığını belirtiyor ve Londra'yı da rakipleri güçlü olacağı için seçtiğini söylüyor. Atletizm çevrelerinde konuşulan ise Etiyopyalı sporcunun bu maratonu koşmayı 500.000 dolarlık katılıma parası alacağı için kabul ettiği yönünde. Organizatörler de Gebrselassie'ye verilecek parayı ne yalanlıyor, ne de doğruluyor.

Etiyopyalı'nın hayalinde adını bu dalda da bir dünya rekoruna yazdırmak yatıyor. Belki de bunun bir nedeni de 5.000 ve 10.000 metrelerde sallanan hanedanlığını artık maratona taşımak. Gebrselassie'nin iddiası marotanda 2 saat 5 dakika 42 saniyelik rekorun tarihe gömülmesini gündeme getirdi. Rekorun kırılıp kırılmayacağı konusunda 14 Nisan beklenecek. Ancak İngiliz bahis şirketi William Hill, kolları sıvadı ve yarış için bahisleri açtı bile.


Kulak ısırma modası


ABD'li boksör Mike Tyson'ın ringde Evender Holyfield'ın kulağını ısırması, insanları aşırı derece etkilemiş görünüyor. Amerikan futbolu takımlarından New England Patriots'da forma giyen Terry Glenn de 5 yaşında bir oğlunun olduğu eski sevgilisinin kulağını ısırdı. Glenn, şimdi ısırık davası yüzünden yargı önünde. Ancak hırçın sporcunun sabıkası bununla da bitmiyor. Lig maçlarında diline hakim olamayarak savurduğu küfürler yüzünden NFL tarafından 4 maç ceza kesilen Glenn'i geçen hafta da idmana çıkmayı reddedince kulübü kadro dışı bırakmıştı. Takımının ‘‘idman gel’’ çağrısına rağmen yine çalışmaya katılmayan Glenn'e kulüp tarafından bu kez daha ağır bir ceza kesilmesi bekleniyor.


Eli çabuk Liverpool


İNGİLİZ futbolunun Avrupa'da genç yıldızları keşfetmede ve toplamada üstüne yok. Fransa futbolunun yıldızı Anelka'yı genç yaşta bulup, parlatan Arsenal'in ardından Liverpool da 17 yaşındaki iki golcüyü 2 yıl sonrası için, belki de riskli sayılabilecek bir yatırımla renklerine bağladı. Liverpool, Manchester United ve Juventus'un da peşinde olduğu Anthony Le Tallec ile Florent Simana-Pongoll'le, hem de 8 milyon 170 bin dolar anlaştı. Riskli sayıbalicek bir yatırım çünkü, aslında kuzen olan ve aralarında da 17 gün olan bu iki forvet, iki yıl daha kulüpleri Fransa 2. Ligi takımı Le Havre'de forma giyecekler. Yani biraz daha pişecekler.

Ünlü kulüpleri peşlerinde koşturan, 1996'dan beri Le Havre'deki iki golcü, Trinidad'daki Gençler Dünya Şampiyonası'nda yıldızlaştı. Fransa'nın Nijerya'yı 3-0 yendiği finalde birer gol atan Le Tallec ile Sinama-Pongolle, şampiyonanın en iyi oyuncuları seçildi. Sinama-Pongolle turnuvada attığı 9 golle de en çok gol atan futbolcu olarak şampiyona tarihine geçti.

Bu transfer aslında Hakan Şükür, Emre ve Okan'ı 7 milyon dolara Inter'e veren G.Saray'ı düşününce, futbolcularımızı pazarlamada yaşadığımız sıkıntıyı da gözler önüne seriyor.


2002’ye doğru

1930 Dünya Kupası'na evsahipliği yapan Uruguay, finalde Arjantin'i 4-2 yenerek ilk şampiyon olarak kayıtlara geçti. Bu karşılaşma sonrası ülkede tatil ilan edilirken, Buenos Aires'teki kızgın Arjantinli futbolseverler Uruguay elçiliğine saldırdılar. Uruguay, şampiyon olmasına rağmen, ülkesindeki şampiyonaya katılmayarak Avrupalılarca sabote edildiğini gerekçe gösterip 4 yıl sonra yapılan İtalya'daki ikinci Dünya Kupası'na gitmedi.
Yazının Devamını Oku