Günümüzde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de tarımsal verimi artırmak, ürünleri hastalık ve zararlı organizmalara karşı korumak amacıyla pestisit olarak bilinen kimyasal ilaçlar kullanılıyor. Yapılan araştırmalar ise pestisitlerin marketlerden aldığımız sebze ve meyveler aracılığıyla mutfağımıza girdiğini gözler önüne seriyor. Sağlıklı yaşamın vazgeçilmez besinlerinden olan meyve ve sebzeler, maalesef ki bu tarım ilaçları nedeniyle fayda sağlamak yerine bizlere zarar veriyor.
Böcek ilaçları hangi hastalıklara neden oluyor?
Böcek ilacı içeren yiyecekler tüketmek, insanlarda sinir sistemine zarar veriyor, hayati organlarda ise hasarlara neden olabiliyor. Alzheimer ve Parkinson gibi nörolojik rahatsızlıklara da neden olan böcek ilaçları, çocuklarda ayrıca öğrenme güçlüğü ve hiperaktiviteye yol açabiliyor. Yapılan araştırmalar, bazı meyve ve sebzelerde 50’den fazla tarım ilacı kalıntısının tespit edildiğini ortaya çıkardı. Geçmiş yıllarda yapılan bir araştırma ise bir çeşit tarım ilacının meme kanseri riskini artırdığını gösterdi. Bu nedenle meyve ve sebzelerin doğadan mutfağa geldikten sonraki sürecinin de çok önemsenmesi gerekiyor.
En çok dikkat edilecek sebze ve meyveler
En çok dikkat edilmesi gereken sebze ve meyveler arasında çilek, elma, üzüm, nektarin, kiraz, domates, şeftali, ıspanak, kereviz, kırmızıbiber, patates ve marul yer alıyor. Bunlar, yapılan araştırmalarla en fazla böcek ilacı bulunan yiyecekler olarak tespit edildi. Özellikle satın aldığımız canlı ve parlak görünen elmalara çok dikkat etmemiz gerekiyor. Çünkü, elmaların daha kırmızı ya da yeşil olması için üstlerine silikon sürülüyor. Parlaklığı elde etmek için sürülen bu madde, insan sağlığı için oldukça tehlikeli. Bu tarz bir elma satın aldıysanız, mutlaka kabuğunu soyarak tüketin. Çünkü ne kadar yıkasanız da, bu tabakayı üstünden atamıyorsunuz. Günümüz koşullarında böcek ilacı kullanılmayan ürünler bulmak çok zor. Bundan kaçmamız pek mümkün olmasa da korunmamız mümkün.
Sebze ve meyveler nasıl yıkanmalı?
Böcek ilaçlarından korunmak için öncelikle organik beslenmeye özen göstermeliyiz. Ancak günümüz koşullarından organik beslenmek de kolay olmuyor. Bu nedenle meyve ve sebzeleri mevsiminde tüketmek ve alırken de abartılı, düzgün görüntülü olanlardan uzak durmak gerekiyor. En önemlisi de aldığımız yiyecekleri doğru şekilde kimyasallardan arındırmak. Yapılan araştırmalara göre; meyve ve sebzelerde sık kullanılan böcek ilaçlarını yok etmenin en etkili yöntemi; karbonatlı su. Meyve ve sebzelerinizi karbonatlı suda en az 8, en fazla 15 dakika beklettiğiniz zaman böcek ilaçlarından arındırmış oluyorsunuz. Ancak bu işlemi yaparken iyi bir karbonat almanız şart. Eczanelerde Çin tuzu adı altında satılan karbonatları kullanabilirsiniz. Karışım içinse bir çay kaşığı karbonatı, 2 litre suya koyup karıştırın. Daha sonra sebze ve meyveleri karışımın içine koyarak, 8-15 dakika bekletin. Beklettikten sonra sebzeleri mutlaka akan suda iyice yıkayın.
Sirkeli su, mantar ve bakterileri yok eder
Tüm dünyayı paniğe sürükleyen koronavirüs salgını ve kış hastalıklarının ortaya çıkması, milyonlarca kişinin şifalı bitkiler satın almak için aktarlara akın etmesine neden oluyor. Bitkiler, şifa kaynağı olmaları nedeniyle binlerce yıldır hastalıkların tedavilerinde ve hastalıklardan korunmak amacıyla kullanılıyor. Bitkilerle tedavi, modern tıbbın da ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak şifalı bitkileri satın alırken ya da tüketirken bazı kriterlere ve kurallara uymanız gerekiyor. Aksi takdirde ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabilir, şifa ararken sorun yaşayabilirsiniz. Doğal olan, her zaman güvenli olan demek değildir. Özellikle bitkisel bir ürünü tedavi amaçlı kullanmadan önce, sağlığınıza zarar vermemek adına mutlaka bir fitoterapi uzmanı hekime danışmayı ihmal etmemelisiniz.
Güvenilir yerlerden temin edin
Bitki çaylarını güvenilir kaynaklardan satın almanız çok önemlidir. Bunun yanı sıra ihtiyaca yönelik doğru bitkiyi aldığınızdan da emin olmalısınız. Piyasada birçok ürünün özellikle pazarlarda açıkta satıldığını görüyoruz. Açıkta satılan ürünlerin doğru bitki olduğundan emin olamayız. Bu nedenle ambalajlanmış ve üzerinde etiketi olan ürünleri almayı tercih etmelisiniz. Bitkilerin türü, nereden toplandığı, günün hangi saatinde toplandığı, içerisindeki aktif maddelerin farmakope standartlarına uygun olup olmadığı da çok önemlidir. Bir örnek vermek gerekirse; yol kenarından veya sanayi bölgelerine yakın yerlerden toplanan bitkilerde kurşun ve cıva gibi ağır metallere sıkça rastlanmaktadır. Bu bitkileri kullanan kişilerde ağır metaller, etkili dozlara ulaştıklarında tiroid ve kısırlık gibi ciddi hastalıkların yanı sıra ölümlere de yol açabilmektedir. Bu sebeple satın aldığınız bitkinin doğru ve güvenilir olduğuna çok dikkat etmelisiniz.
Bitkiler doğru şekilde muhafaza edilmeliŞifa kaynağı olan bitkilerin doğru şekilde saklanması ve muhafaza edilmesi de çok önemlidir. Piyasadan aldığımız ürünlerin birçoğunun açıkta satıldığını, poşetlerin içerisinde olduğunu görüyoruz. Ancak tıbbi bitkiler güneş, ısı ve nem gibi dış faktörlerden olumsuz etkilenebiliyor. Bu dış etkenler nedeniyle bitkinin içeriğindeki etken madde de bozulabiliyor. Hatta nemli koşullarda saklanan bazı bitkilerde aflotoksin denilen bir kanserojen madde ürüyebiliyor. Bu nedenle açıkta satılan ürünlere karşı temkinli yaklaşmamız gerekiyor. Aldığımız bitkileri evimizde de doğru şekilde saklamamız önemli. Bitkileri mümkün olduğu kadar hava almayan kapalı kutularda saklayalım. Karanlık ortamda güneş görmemesi ve sıcakta kalmaması da önemlidir.
Bitki çayları nasıl tüketilmelidir?
Bitki çaylarını tüketirken dikkat etmeniz gereken önemli noktalardan biri, çayları gün içinde çok fazla içmemektir. Özel karışımlar içeren bazı çayların fazla tüketilmesi vücudumuzda çeşitli toksik etkiler yaparak, karaciğer ve böbrekte hasar oluşturabilir. Her bitkinin hazırlanma yöntemi de farklıdır. Bazı bitkiler sert kabukludur bazıları ise daha narin yaprak yapısına sahiptir. Her bitkiyi aynı yöntemi kullanarak hazırlayamazsınız. Bitkilerin bazıları soğuk suda çözdürülerek tüketilirken, bazılarını sıcak suda demlemeniz gerekir. Bazı bitkiler ise kaynatılmalıdır. Bu nedenle bitki çayı tüketirken uyarılara dikkat etmeniz sağlığınız açısından önemlidir. "Bitkisel ürünler, doğal olduğu için zararsızdır" düşüncesi maalesef ki yanıltıcıdır.
Başka ilaçlarla etkileşimi tehlikeli sonuçlara yol açabilir
Bitkisel ürünlerle aynı anda kullanılan ilaçların etkileşimleri de göz ardı edilmemesi gereken konulardan biridir. Çünkü bitkisel ürünlerin bazıları ilaçların etkilerini azaltabilme ya da artırabilme etkisine sahiptir. Bitkisel ürünlerin belirli ilaçlarla birlikte kullanılması, zehirleyici bir etkinin de ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin; kan sulandırıcı ilaçlar alınırken papatya, physillium, sarımsak, zencefil, ginkgo gibi bitkisellerin kullanımı, kanama riskini artırmaktadır. Bu nedenle bitkisel ürünler, komşu ve arkadaş tavsiyelerine göre değil, bu konuda eğitimli bir hekim kontrolünde kullanılmalıdır.
Koronavirüs endişesi yaşadığımız bugünlerde, havaların soğuması da kış hastalıklarının ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Soğuk havalarla birlikte artış gösteren üst solunum yolu enfeksiyonları ve boğaz ağrısı şikayetleri, koronavirüs paniğiyle de birleşince birçok kişinin tedirgin olmasına yol açtı. 5 ila 7 gün içinde kendiliğinden iyileştiği gözlenen boğaz ağrısı için, çoğunlukla ilaç kullanımına gerek kalmaz. Ancak rahatsızlığa bakteriyel enfeksiyon neden olduysa, o zaman doktor kontrolünde antibiyotik kullanımı gerekebilir. Bu tip durumlarda evinizde kolaylıkla hazırlayabileceğiniz ekinezya ve kuşburnu çayları, semptomların hafiflemesine ve bağışıklık sisteminizin güçlenmesine destek olacaktır.
Boğaz ağrısı neden olur?
Üst solunum yollarında meydana gelen bir enfeksiyona ya da bakteriye bağlı olarak boğaz ağrısı gelişebilir. Ani hava değişimleri, reflü, gece uyurken ağızdan nefes almak, küf, polen ve toz gibi etken maddelere karşı alerji de hastalığı tetikleyebilir. Tütün, alkol ve bazı baharatlar gibi tahriş edici maddelerin kullanılması, boğaz ağrısına neden olur. Nemsiz ortamlarda bulunmak, bağırmak veya yüksek sesle konuşmak da boğazı tahriş edebilir.
Boğaz ağrısı belirtileri nelerdir?
-Boğazda kuruluk,
-Öksürük ve ateş,
"Günden kazanmak için az uyumayı tercih ediyorum", "Günde 5 saat uyku bana yetiyor", "Geceleri uyku tutmuyor, sabahları da yorgun kalkıyorum" cümlelerini etrafınızdaki birçok kişiden duymuşsunuzdur. Eğer siz de bu kişilerden biriyseniz, uykusuzluğun getirdiği ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyasınız demektir. Uyku, zihinsel ve fiziksel sağlığımız açısından oldukça önemli bir yaşamsal süreçtir. Toplumumuzda her 10 kişiden 1'inde görülen uykusuzluk sorunu, ihmal edilmemesi gereken ve tedavisi olan bir hastalıktır. Uykunun sağlığımız açısından yemek içmek kadar önemli bir olay olduğu unutulmamalıdır. Sinir sistemimizde biriken toksik atıklar, uykunun oluşmasına neden olur. Uyku, bu toksik maddelerin vücuttan atılıp, temizlenmesini ve vücudun dinlenmesinin sağlar. Bedensel ve ruhsal yorgunlukları gideren, enerjimizi yeniden kazanmamızı sağlayan uyku, bu özellikleri nedeniyle hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Koronavirüs salgını nedeniyle özellikle güçlü bir bağışıklık sistemine ihtiyaç duyulan bu dönemde ise yeterli ve kaliteli uyumak, her zamankinden daha fazla önem kazanmaktadır.
Uyku kalitesini artıran hormon: Melatonin
Karanlık olduğunda beyinde yer alan epifiz bezinden salgılanan hormana melatonin denir. Melatonin hormonu, bizleri çeşitli hastalıklardan korumakla birlikte kansere karşı da kalkan görevi üstlenir. Vücudun biyolojik saatini koruyan, uyku ritmini ayarlayan ve hücrelerin yenilenmesini sağlayan melatonin hormonu salınımı, hava karardıktan sonra başlar. Gece yarısı saat 02.00-04.00 arası ise en yüksek seviyeye ulaşır. Melatoninin salınmasını etkileyen en önemli faktör ışıktır. Bu nedenle melatoninden faydalanabilmek için uyku esnasında gece lambaları kapatılıp, karanlık bir ortam yaratılmalıdır. Özellikle LED ve beyaz ışık, yatak odalarında kullanılmamalıdır. Eğer odada bir aydınlatma kullanılacaksa kırmızı ışık tercih edilmelidir. Göz bandıyla uyumakta melatoninin salgılanması için faydalıdır.
İdeal uyku süresi nedir? Yeni doğan bebeklerin 3 aylık olana kadar her gün 14 ila 17 saat uyuması gerekir. 3 ila 5 yaş grubundaki okula henüz başlamayan çocuklar içinse günde 10-13 saat uyku, sağlıklı kabul edilir. 14 -17 yaş aralığı için tavsiye edilen uyku süresi, 8 ila 10 saattir. 18-64 yaş aralığındakiler için 6-8 saat ideal uyku süresi olarak kabul edilirken, 65 yaşını geçenlerin 7 ila 8 saat uyuması önerilir.
Uykusuzluk sağlığı nasıl etkiliyor?
-Günde 6 saatten daha az uyuyanların obez olma ihtimali daha yüksektir.
Koronavirüs, dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılmaya devam ediyor. Bu artış, özellikle hamileleri ve yeni doğum yapan anneleri oldukça endişelendiriyor. Gebelik döneminde kadınların bağışıklık sisteminin zayıfladığını, özellikle grip ve influenza gibi solunum yoluyla bulaşan hastalıklara karşı daha savunmasız olduklarını biliyoruz. Daha önceki yıllarda meydana gelen SARS ve MERS gibi farklı tip koronavirüs salgınlarında, hamilelerin daha fazla etkilendiği de gözlenmişti. Bunun yanı sıra H1N1 grip salgınında da hamileler, daha ciddi problemlerle karşı karşıya kalmıştı. Biliyoruz ki koronavirüs ile mücadelenin en önemli silahlarından biri güçlü bir bağışıklık sistemi. Bu nedenle anne adaylarının pandemi süresince hem kendi hem de bebeklerinin sağlığı için beslenmelerine özen göstererek, bağışıklık sistemlerini güçlü tutmaları gerekiyor.
Bağışıklık sistemi neden zayıflıyor?
Anne adaylarının bağışıklığı, gebeliğin ilk haftasından başlayarak, son haftasına kadar zayıflama eğilimi gösterebilir. Hamilelerde bağışıklık sisteminin zayıf olmasının ana nedeni, gebelik sırasında vücudun ürettiği hCG hormonudur. Bu hormon, mide bulantısından halsizliğe kadar vücutta bir sürü olumsuz etki yapar. Bu etkilerin sonucunda da vücudun bağışıklık sistemi zayıflar. Hamilelik sürecinde anne adayının çok gerekmedikçe ilaç kullanımı da kısıtlıdır. Bu nedenle her hangi bir enfeksiyonel hastalık durumunda iyileşmeleri çok daha zor olur. Anne adaylarının bağışıklık sistemlerini güçlendirebilmeleri için öncelikli çözüm, sağlıklı ve dengeli beslenme olmalıdır.
Hamilelikte bağışıklık sistemini güçlendiren besinler
-Gebelik sürecinde bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesi için günde en az 2.5 litre su tüketilmelidir. Su içiminin artması, bağışıklık sistemini güçlendirmenin yanı sıra sindirim sistemi ile ilgili problemlerin de çözülmesine fayda sağlar.
-Proteini yüksek olan yumurtayı günlük yemek listenize eklemelisiniz.
Derimiz başta olmak üzere vücudumuzun neredeyse her yerinde bulunan ve çok sayıda organın en değerli yapı taşlarında biri olan kolajen proteininin temel görevi, vücut bütünlüğünü korumak, eklem ve tendonları bir arada tutarak, bağ dokusunu güçlendirmektir. En fazla derimizde bulunan kolajen, organ ve dokuların sağlıklı kalmalarına yardımcı olur. Cildimize de dayanıklılık, esneklik ve canlılık kazandıran kolajen, vücudumuz için çok önemli bir proteindir.
4 tipi çok önemli
Kolajen proteininin 16 tipi bulunmaktadır. Ancak vücudumuz için özellikle 4 tipi çok önemlidir. Bunlar Tip 1, Tip 2, Tip 3 ve Tip 10 kolajendir. Diğerleri daha az bulunan kolajenlerdir. En önemli türlerinden bir cildimizde bulunan Tip 1 kolajendir. Çünkü Tip 1 eksikliği cildimizde kırışıklık, yıpranma ve selülit oluşumuna neden olur. Takviye olarak alındığında ciltte iyileşme başlar.
Tip 2 kolajen neden önemli?
Tip 2 kolajen ise eklemlerimiz için kıymetlidir. Özellikle spor yapanlarda eklem ve kıkırdak harabiyetine karşı Tip 2 kolajenin yeterli olması gerekir. Tip 10 adlı kolajen ise kemik kırıklarının onarımı için önemli rol üstlenir. Aynı zamanda büyüme çağındaki çocuklarda sağlıklı kemik gelişimi için Tip 10 kolajeninin yeterli olmasına dikkat etmek gerekir. Tip 3 kolajen de organ fonksiyon kayıpları, kalp krizi, damar hastalıkları, damar tıkanıklığına bağlı felç, beyinde yapısal olan hastalıklar açısından çok önemlidir.
Hangi kolajen nasıl tercih edilmeli?
Koronovirüs ile mücadele ettiğimiz bu süreçte bizleri bekleyen çok ciddi tehlikelerden biri de mide gribi. Oldukça bulaşıcı olan bu hastalık, ishal, mide ağrısı, kusma ve ateş gibi belirtilerle ortaya çıkıyor. Tıbbi literatürde viral gastroenterit olarak adlandırılan mide gribine yakalanma sebebi ise çok bulaşıcı olmalarıyla dikkat çeken norovirüsler ve rota virüsler...
Çok kolay bulaşıyor
Grip denildiği zaman akıllara ilk olarak burun akıntısı, öksürük, burun tıkanıklığı ya da yüksek ateş gibi belirtiler gelir. Ancak konumuz mide gribi olduğu zaman, bu belirtiler yerini karın ağrısı, ishal, kusma, ateş ve kas ağrılarına bırakıyor. Tıptaki adıyla viral gastroenterit olan mide gribi, sindirim sistemine tutunan rotavirüs ve norovirüslerin neden olduğu bir bağırsak enfeksiyonudur. Kişiden kişiye çok kolay bulaştığı içinde salgınlara neden olabiliyor. Ayrıca tüm dünyada görülen ishal vakalarının önemli bir kısmından bu virüslerin sorumlu olduğunu da söyleyebiliriz.
El hijyenine dikkat!
Bu iki virüs, kalabalık ve kapalı ortamlarda yaygın olarak görülüyor. Norovirüs enfeksiyonu; hastaneler, okullar, kreşler gibi kapalı ve kalabalık ortamlarda hızlı bir şekilde insandan insana ya da kirli gıdalarla bulaşır. Hasta bir kişinin temas ettiği noktalara dokunulması hastalığın size bulaşmasına neden olabilir. Bu nedenle kalabalık ortamlarda, toplu taşıma alanlarında vakit geçirdikten sonra mutlaka eller yıkanmalıdır. Kişisel ve genel temizlik kurallarına uymak hastalığı önleme noktasında büyük önem taşımaktadır.
Çocukları ve yaşlıları daha çok etkiliyor
Hastalık belirtileri virüs alımından 48 saat içinde kendini göstermeye başlar. Mide gribi, yaşlılarda, çocuklarda ve bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde daha ağır seyir eder. Bu nedenle hastalıktan korunmak çok önemlidir. Özellikle koronavirüsüyle mücadele ettiğimiz bu dönemde mide gribine yakalanmamak için alınacak önlemlere dikkat etmeniz gerekmektedir.