Buğra Adil Buyrukcu

Enkaz altında açlığa ve susuzluğa nasıl dayandılar?

5 Mart 2023
Kahramanmaraş merkezli yaşanan iki büyük deprem, sadece etki ettiği 11 ili değil, tüm ülkemizi yasa boğdu.

Binlerce kişi, bir gecede ailesini, arkadaşlarını, işini, evini ve şehrini kaybetti. 6 Şubat’tan bu yana deprem bölgesinde izlediğimiz görüntüler ise hepimizi gözyaşlarına boğdu. Depremin ardından binlerce kişi, elinden geldiğince depremzedelere yardım etmek, biraz olsun yaralarını sarabilmek için seferber oldu. Elbette ki bu süreçte depremden günler sonra enkaz altından sağ çıkarılan vatandaşlarımız ise biraz olsun bizlere umut oldu. Enkaz altında günlerce aç ve susuz kalan depremzedelerin nasıl hayatta kaldığı ve bu sürece nasıl dayandıkları sorusu da en çok merak edilen konulardan biri oldu.

BİR İNSAN SUSUZ KAÇ GÜN YAŞAYABİLİR?

Kahramanmaraş merkezli depremin ardından bölgede kurtarma çalışmaları ilk gün itibarıyla tüm titizliğiyle uzun bir süre devam etti. Kritik süre olan ilk 72 saatte birçok vatandaşımız sağ salim enkaz altından kurtarıldı. Ancak 72 saatten sonra geçen sürede insanların susuz ve aç bir şekilde ne kadar daha enkaz altında dayanabileceği, herkesin merak ettiği bir konu oldu. Günler geçtikçe 90’ıncı, 100’üncü, 150’nci ve 180’inci saatte bile enkaz altından sağ kurtarılanlar oldu. Hatta 199 saat sonra kurtarılan 18 yaşındaki Muhammed Cafer Çetin ve 212 saat sonra enkaz altıdan sağ çıkarılan 77 yaşındaki Fatma Güngör isimli kadın, mucizelerin yeni adı oldu. Peki, insanlar bu kadar uzun süre açlığa ve susuzluğa karşı nasıl direnebildi? Bilimsel veriler, sağlıklı bir kişinin genel anlamda 3 güne kadar susuzluğa dayanabildiğini ve bu sürenin nadir olarak 8-10 güne kadar uzayabildiğini gösteriyor. Bunun da nedeni bir kişinin ne kadar suya ihtiyacı olduğu, bazı faktörlere göre değişkenlik göstermesinden kaynaklanıyor. Kişinin yaşı, cinsiyeti, genel sağlık durumu, boy ve kilo gibi bedensel faktörler ile bulunduğu ortamın ısısı, susuzluğa dayanma direncinde önemli rol oynayabiliyor.

VÜCUT SUSUZLUĞA NASIL TEPKİ VERİR?

Tıp dilinde vücudun su kaybetmesine dehidratasyon denilmektedir. Dehidrasyon, vücutta baş ağrısına, baş dönmesine, kafa karışıklığına, eklemlerin sertleşmesine, halsizliğe, enerji eksikliğine, ısı kramplarına, ateş çıkmasına, kan basıncında değişimlere ve nöbetlere neden olabiliyor. Susuzluk süresi uzadıkça da kişiler, şoka girerek, tepkisiz bir hale gelebiliyor. Susuz kalan biri, ilk gün aşırı susama ve yorgunluk belirtileriyle karşılaşır. Ancak üçüncü gün ve sonrasındaki süreçte organ yetmezliğine kadar giden önemli sağlık sorunları ortaya çıkmaya başlar. Peki, yaşadığımız deprem felaketinde de birçok kişi günler sonra enkaz altında aç ve susuz bir şekilde nasıl sağ olarak kurtulabildi? Bunun da tek bir cevabı var. O da dehidrasyonun herkesi aynı şekilde etkilememesidir. Yukarıda belirttiğim bazı faktörlerin etkisi ile her insanın susuzluğa karşı farklı bir tolerans seviyesi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle bazı kişiler kısa bazıları da daha uzun süre boyunca susuz hayatta kalabilmektedir.

ÇOCUKLARIN YAŞAMA ŞANSI DAHA FAZLA

Yazının Devamını Oku

Stres, vücudun tüm sistemini çökertiyor

5 Şubat 2023
Ekonomik krizler, savaşlar, yaşam koşullarının zorluğu ve günlük rutinimizde yaşadığımız daha birçok sorun maalesef ki, stresli zamanlar geçirmemize neden oluyor.

Günümüz yaşam koşullarında ise ne yazık ki stresten kaçmak ve hayatımızı stressiz sürdürmek pek mümkün değil. Bu nedenle hem ruh sağlığımızı yerle bir eden hem de vücudumuzdaki tüm sistemin bozulmasına neden olarak ölümcül hastalıkları hayatımıza davet eden stresi akıllıca yönetmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Peki, beden ve ruh sağlığımızı daha fazla yıpratmadan stresten nasıl kurtulabiliriz? Kronik strese karşı hangi tekniklerle savaşabiliriz? Gelin, sağlığımızın en büyük düşmanıyla nasıl savaşacağımıza birlikte göz gezdirelim... Bizleri içten içe tüketen stresin sürekli ve kronik bir hale geldiği zaman tehlike alarmlarının çalmaya başladığını bilmemiz gerekiyor. Çünkü kısa süreli stresler, insanın gelişmesi anlamında fayda sağlayabilir ancak asıl düşman, uzun süreli ve kronikleşmiş streslerdir. Çünkü bu stres türü, psikolojinizi yerle bir etmekle kalmıyor, tüm vücut sisteminizi bozuyor. Kontrol altına alınamayan stres ile birlikte ise hayatımıza yavaş yavaş hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları, kanser, obezite, uyku bozuklukları, depresyon, bellek sorunları, bağışıklık sisteminin zayıflaması ve mide hastalıkları gibi daha birçok sağlık sorunu giriyor.

VÜCUDUMUZ STRESE NASIL TEPKİ VERİYOR?

Stresin sağlığımıza ne kadar olumsuz etkiler bıraktığını biliyoruz. Ancak stresle savaşmak ve onu yönetebilmek içinde vücudumuzun verdiği tepkileri de bilmemiz oldukça önemli. Biyolojik stresin bilimsel açıklamasını ilk yapan kişi olan Hans Selye’ye göre; strese maruz kalındığında verilen fizyolojik tepkiler, her zaman aynı şekilde ortaya çıkıyor. Selye, bu genel tepkileri 3 aşamalı bir model ile açıklıyor. İlk aşama, alarm evresi olarak tanımlanıyor. Bu dönemde organizma, stresi fark ediyor ve şoka giriyor. Kan basıncı yükseliyor, solunum hızı artıyor ve kaslar geriliyor. Şaşkınlık, bitkinlik ve korku hali ortaya çıkıyor.

EN KRİTİK AŞAMA: KURTUL YA DA TÜKEN

Stres kaynağı devam ederse de ikinci aşama olan direniş dönemine giriliyor. Bu aşamada savaş ya da kaç yanıtı yeterli olmuyor. Birey, aktif olarak stresle mücadelesine devam ediyor. Stres kaynağını yenmek için yoğun enerji harcayan birey zamanla yorgun düşüyor. Kaygı, gerginlik ve alınganlıkta bu evrede daha çok gözleniyor. Aslında bu aşama oldukça önemli. Çünkü bu dönem atlatılırsa vücut normal haline geri dönebiliyor ve fiziksel semptomlar ortadan kalkıyor. Ancak başarısız olursa kortizol salgılanmasının etkileri, kendini göstermeye başlıyor. Bu durum da immün, sindirim, üreme sistemi ve doku onarımının baskılanmasına neden oluyor. Böylece beden güçten düşerek, tükenme sürecine giriyor.

EN TEHDİTKÂR DÖNEM: TÜKENİŞ

Eğer strese neden olan olay, beklenenden çok daha uzun sürerse; bu durum, bedende ve ruhta tükenme işaretlerinin baş göstermesine neden oluyor. Bu da bedenin enerjisinin tükendiği ve yıkım sürecinin başladığı anlamına geliyor. Vücut direncinin olmamasıyla birlikte beden hem psikolojik hem de fizyolojik hastalıklara açık hale geliyor. Bu süreçte yorgunluk, uykusuzluk, huzursuzluk, saldırgan ruh hali, içine kapanıklık, endişe, kaygı bozukluğu ve ölüm korkusu gibi belirtiler de ortaya çıkıyor.

Yazının Devamını Oku

Mutluluğun sırrı 4 hormonda saklı

29 Ocak 2023
Bazı zamanlar kendimizi mutsuz, depresif, huzursuz ve yalnız hissedebiliyoruz. Peki, bu durumun ruh halimizi düzene sokan ve mutluluğumuzu teşvik etmeye yardımcı olan dört temel hormonun eksikliğinden ya da yeterli miktarda salgılanmamasından kaynaklandığını biliyor musunuz?

Öncelikle şunu söylemeliyim; duygu durumlarımızın değişmesinde hormonlarımızın çok büyük bir etkisi var. Mesela endorfin hormonunuz eksikse kendinizi stresli, dopamin eksikliği varsa unutkan hissedersiniz, oksitosin eksikse yalnızlık duygusuyla baş başa kalırsınız. Serotonin hormonu eksikse de depresif bir ruh hali içine girersiniz. Bu nedenle daha mutlu bir yaşam sürebilmek için bu dört önemli hormonun vücudumuzda yeterli miktarda salgılandığından emin olmamız gerekir. Peki, dört dörtlük bir mutluluk için neler yapılmalı? Gelin, birlikte mutluluk hormonları dosyamızı açalım...

POZİTİF BİR RUH HALİ İÇİN ENDORFİN

Vücudumuzun kendi ürettiği bir ağrı kesici hormonu olan endorfin, ruh halimizi oldukça ciddi etkileyen bir hormondur. Vücudunda yeterli oranda endorfin bulunan kişiler; neşeli, rahat ve pozitif olur. Bu hormonun eksikliğinde ise kişi; stresli, gergin ve isteksiz bir ruh haline bürünür. Endorfin hormonunu dengelemenin yolları arasında ise şunlar yer alır:
*Egzersiz yapmak
*Meditasyon ve nefes egzersizleri yapmak
*Güneşe çıkmak

Yazının Devamını Oku

Akıl sağlığımızın sinsi düşmanı: Beyin Sisi

22 Ocak 2023
Günümüzün en önemli sağlık sorunları arasına girmeyi başaran beyin sisi, sadece ülkemizde değil, dünyada da hızla yayılmaya devam ediyor.


Unutkanlık, odaklanmada zorluk, öğrenme güçlüğü, kararsızlık ve kaygılı ruh hali gibi bulgularla kendini gösteren beyin sisi, eğer dikkate alınmaz ise akıl sağlığınızı da tehdit edebilecek boyutlara ulaşabiliyor. Bu nedenle beyin sisinin belirtilerinin farkında olmak ve hastalıkla nasıl mücadele edileceğini bilmek oldukça önemli. Koronavirüs enfeksiyonunu ağır geçiren hastalarda sık karşılaşılmasıyla birlikte daha çok gündeme gelen beyin sisi durumu, aslında beyinde prefrontal korteks denilen alanın etkilenmesi sonucu ortaya çıkan bir zihinsel işlev bozukluğudur. Dikkat dağınıklığı, odaklanamama, algılayamama, konsantre olamama, öğrenme güçlüğü, asabiyet, kafayı toparlayamama, zaman zaman sersemlik hissi, anlık hafıza kayıpları gibi belirtilerle kendini gösteren beyin sisi, aslında yaşam kalitemizi de oldukça düşüren sağlık problemlerinden biri. Stresli yaşam, iş yoğunluğu ve modern hayatın getirdiği zorluklar ise maalesef ki, her geçen gün daha çok kişinin bu hastalıkla karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Belki şu anda bu yazıyı okurken, siz de bazı belirtilerin kendinizde olduğunu görüyor ve böyle bir sorun yaşayıp yaşamadığınızı merak ediyor olabilirsiniz.

BU BELİRTİLER, BEYİN SİSİ HABERCİSİ OLABİLİR

Eğer, günlük konuşmalarınızda kelime bulmak da zorlanıyorsanız, olumsuz düşünceleriniz arttıysa, kaygılı bir ruh hali içindeyseniz, karar vermekte zorlanıyorsanız, unutkanlık yaşıyorsanız, uyku sorunları baş göstermeye başladıysa, ani öfke atakları geçiriyorsanız, tükenmişlik hissi yaşıyorsanız ve odaklanmakta zorluk çekiyorsanız, beyin sisi sorunuyla karşı karşıya olabilirsiniz demektir. Bu belirtileri kesinlikte normal bir durum olarak algılamayın. Çünkü beyin sisi sorunu, göz ardı edilir ve tedavi edilmez ise akıl sağlığınızı da tehlikeye sokabilir.

VİTAMİN VE MİNERAL EKSİKLİĞİNE DİKKAT!

Beyin sisinin ana nedenlerinin başında, B6, B1 ve B12 gibi vitaminlerin veya magnezyum, fosfor ve iyot gibi minerallerin eksikliği geliyor. Bu nedenle yukarıda belirttiğim bulguları yaşayan kişilerin öncelikle kan değerlerine bakılması ve genel bir muayeneden geçirilmeleri önemlidir. Çünkü hastalarda vitamin ve mineral eksikliği söz konusu değilse, o zaman vücuttaki hücrenin kendini onarabilme kapasitesiyle alakalı bir sorun olabileceği düşünülmelidir. Böyle bir durum mevcut ise o zaman devreye beynin senkronize çalışmasına, hücrenin kendini toparlamasına ve gençleşmesine destek olan doğal yöntemler girmelidir.

Yazının Devamını Oku

Ödem vücuttan nasıl atılır ve nasıl geçer?

15 Ocak 2023
Günümüzde hareketsiz yaşam tarzı ve sağlıksız beslenme ile birlikte görülme sıklığı artan ödem, artık yaşam kalitesini düşüren sağlık sorunlarının da başında geliyor.

Kişileri hem fiziksel hem de psikolojik anlamda olumsuz etkileyen ödemden kurtulmak içinse öncelikle yaşam tarzınızda bazı önemli değişiklikler yapmanız şart. Peki, ödemden kurtulmak için hangi adımları atmamız gerekiyor, hangi besinler ödem atmaya yardımcı olur, ödeme iyi gelen doğal tarifler nelerdir? Gelin, bugün sizlerle ödemi hayatınızdan çıkarmanın basit ama etkili yollarını birlikte mercek altına alalım.

ÖDEM, HAREKETSİZ YAŞAMI SEVER

Vücut dokularında gerçekleşen iltihaplar sebebiyle aşırı sıvı birikmesi sonucu ortaya çıkan ödem, yaşam kalitenizi düşüren önemli bir sorundur. Bazı hastalıklar sonucu oluşabileceği gibi kötü yaşam tarzı nedeniyle de ortaya çıkar. Ödem şikâyeti genellikle bacak ve ayak bölgesinde görülür ve oluştuğu alanda şişlik ve ağrıyla kendini gösterir. Ödemin en sevdiği şeylerden birinin hareketsiz yaşam olduğunu söyleyebilirim. Gün içinde ödemin biriktiği ana yerler ise öncelikle ayaklar, sonra bacaklar ve sonrasında da göbeğimizdir. Dolayısıyla hareketsiz kalmak o bölgelerde ödemin artmasına neden olur. Ancak hareketli olduğumuzda kaslar, sürekli kasıldığı için ödemi ortaya çıkaran suyu, lenf kanallarından tekrar vücuda kazandırır ve ödemin oluşmasını engeller. Bunun yanı sıra az su tüketmek de ödem artışını tetikler. Bu nedenle bol miktarda su tüketilmesi oldukça önemlidir.

TUZLU GIDALAR ÖDEMİ ARTTIRIR

Vücutta ödem oluşmasına neden olan en önemli faktörlerden biri de sağlıksız beslenmedir. Özellikle kızarmış besinler tüketmek ve bunun yanı sıra tuzlu gıdalar yemek, çok ciddi şekilde ödemi arttırır. Kullanılan bazı ilaçlar da ödem artışına neden olabilir. Bazı hastaların ödem atmak için ilaç kullandığını görüyorum. Ancak ödem atmak için kesinlikle ilaç kullanmayın. Çünkü ödem ilaçla atılmaz. İlaçlar, ödemin sadece küçük bir kısmının atılmasını sağlar. Sonrasında ise şişkinlik, çok hızlı ve daha fazla bir şekilde geri döner. Ödem oluşmasının diğer bir önemli nedeni ise vücutta iltihap oluşması durumuyla gerçekleşir. Metabolizma bozuklukları da ödemi çok ciddi şekilde artıran nedenler arasında yer alır.

Yazının Devamını Oku

Tatlı krizleriyle savaşmanın yolları

8 Ocak 2023
Tatlı krizleri, maalesef birçok kişinin yaşadığı ciddi bir sorundur.

Çünkü kriz anında, kendimizi tutamaz ve kontrolsüz bir şekilde tatlı tüketmeye başlarız. Çoğu zaman tatlı krizine karşı iradeli olmaya çalışsak da eninde sonunda kendimizi tatlı tabağının başında buluruz. Ancak bu konuda endişelenmenize gerek yok. Çünkü hayatımızın her anında ortaya çıkabilen bu tatlı krizlerinden kurtulmanın yolları da var. Uygulayacağınız basit çözümlerle her kriz anında tatlının cazibesine yenilerek, basit şeker tüketmek durumunda değilsiniz. Gelin bugün hep birlikte önce tatlı krizlerinin nedenlerine sonra da çözümlerine bir göz atalım. Siz de günlük hayatınızda “Her akşam tatlı krizi yaşıyorum”, “Tatlı krizlerine karşı koyamıyorum”, “Yemeğe tatlı ile başlarım ve tatlı olmadan hiçbir şey yiyemem”, “Adet dönemi sürekli çikolata yerim, “Çikolataya doyamıyorum” gibi cümlelerle sık sık karşılaşıyorsunuzdur. Belki de bu cümlelerden birini siz kuruyorsunuzdur. Günümüzde tatlı krizleri maalesef birçok kişiyi etkisi altına almış durumda. Bu krizler bazen kadınların adet öncesi döneminde bazen gün içinde herhangi bir saatte bazen de gece gelebiliyor. Hatta bu krizler bazı zamanlarda kişileri gece uykusundan kaldırıp tatlı tüketmelerine bile neden oluyor. Bu krizlerle mücadele edebilmenin yolu ise öncelikle tatlı yeme isteğine neyin neden olduğunu bulmaktan geçiyor. Ancak temelde sorunun en basit çözümünün yeterli ve dengeli beslenmek olduğunu da unutmamak gerekiyor.

EN YAYGIN NEDEN GEREKLİ ENERJİYİ ALMAMAK

Öncelikle gün içinde vücudunuz için gerekli olan enerjiyi almamışsanız, geceleri aşırı açlık ve tatlı krizleri yaşamanız kaçınılmaz olur. Çünkü ani gelen tatlı krizleri, gün içinde yeterli ve dengeli beslenmediğinizin bir göstergesidir. Özellikle aralıklı oruç diyetleri, şok diyetler ve sık yapılan diyetler, bir süre sonra tatlı krizlerine neden olarak ataklar geçirmenize yol açar. Eğer siz de tatlı krizi yaşıyorsanız öncelikle kendinize şunu sorun; gün içinde yeterince beslendiniz mi? Belki zayıflamak için bedeninizi açlıkla fazla zorluyor olabilirsiniz ve bu durum sağlığınızı bozabilir. Unutmayın, kadınların günlük en az bin 200 kalori, erkeklerin ise günlük en az bin 500 kalori alması gereklidir. Günlük beslenmenizde bu kalori miktarını karşılayıp karşılayamadığınızı kontrol etmeyi ihmal etmeyin.

KARBONHİDRATIN AZI DA ÇOĞU DA ATAKLARI TETİKLER

Tatlı krizlerinin bir diğer önemli nedeni ise diyetlerde yeterli karbonhidratın alınmamasıdır. Gün içinde yeterli enerjiyi alırken, karbonhidrat, protein ya da yağ olsun hepsinin ayrı ayrı önemi vardır. Özellikle yeterli karbonhidrat alınmaması, tatlı krizlerini tetikler. Eğer karbonhidrat almadığınız bir diyet yapıyorsanız, bunu hemen düzenlemenizi öneririm. Bunun yanı sıra günlük fazla miktarda rafine şeker, çikolata, hazır paketli ürünler, hazır meyve suları, beyaz undan yapılan ekmek, makarna, hamur işleri gibi basit karbonhidrat alımı da tatlı krizlerine yol açar.

Yazının Devamını Oku

Yeni yılın ilk gününe özel beslenme önerileri

1 Ocak 2023
İyisiyle kötüsüyle bir yılı daha geride bıraktık.

Birçok kişi, dün akşam bütün yılın yorgunluğunu ve stresini yılbaşı sofralarında sevdikleriyle sohbetler edip eğlenerek üstünden attı. Ancak bolca sağlıksız yiyeceklerin süslediği sofralarda tüketilen bu besinlerin maalesef ki yeni yılın ilk gününde pişmanlık yarattığını da unutmamak gerekir. Peki, güne sağlıklı ve enerjik başlayabilmek için neler yapılmalı? Gelin, hep birlikte günü güzel geçirmenize yardımcı olacak, basit ama bir o kadar da etkili detoks tariflerine göz atalım. Uygulayacağınız bu detokslarla hem enerjiniz yerine gelecek hem vücudunuzda oluşan ödemden kurtulacak hem de biriken toksin yükünüzü azaltabileceksiniz.
Yılbaşı sofrasında kalori saymayı ya da kısıtlanmayı kim ister ki? Ben özellikle yeni yıl kutlamalarında ya da bayram yemeklerinde herhangi bir sağlık sorununuz yok ise herkesin istediği şeyi tüketebilmesini isterim. Katı kurallara ya da diyetlere bir geceliğine de olsa ara verilebilir. Ancak bunun telafisini mutlaka dengeleme diyetleri ve detokslarla yapmamız şart. Yılbaşı sofralarında yemekler, gece geç saatlere kadar tüketilmeye devam ediyor. Bu özel günde kızartmalardan, yağlı yemeklerden, tatlılardan, gazlı ve alkollü içeceklerden kaçınmak da pek mümkün olmuyor. Ancak tüm bu sağlıksız besinlerin vücudunuzda yağ olarak depolandığını ve vücudunuzu çok yorduğunu bilmeniz gerekiyor. Bu nedenle aldığınız yağları, ertesi gün yapacağınız detokslarla dışarı atıp kalıcı olma ihtimalini ortadan kaldırmanız gerekiyor. Eğer siz de şu an bir önceki günün olumsuz etkilerini yaşıyorsanız, yapacağınız arınma detoksuyla enerjinizi yerine getirebilir ve vücudunuzun toksin yükünü azaltabilirsiniz. Peki, bir gece önce yediklerimizin zararlarını nasıl önleriz? Haydi tariflerimize başlayalım.

GÜNE SU İÇEREK BAŞLAMAK ÖNEMLİ

Sabah uyandığınızda öncelikle bol su içmeniz gerekiyor. Mümkünse güne, 1 litre su içerek başlayın. Bu suyu ayrıca bazik hale getirmemiz önemli. Çünkü akşam yoğun yediğiniz beslenme tarzı, vücudunuzu asidik hale getirir. Bu asidi ortadan kaldırabilmek amacıyla eczaneden alkali damlaları alıp bir bardak suyun içerisine 8-10 damla koymalısınız. Bu suyu, yarım saat arayla 3 kez için. Alkali su, vücudunuzu bazik hale getirerek, hem ödem atmamızı sağlayacak hem de yağ yapımını azaltacaktır. Eğer eczaneden damla alamadıysanız, o zaman bir çay kaşığının yarısı kadar karbonatı, 1 litre suyun içine atıp, karıştırın ve bu suyu 2 saat içerisinde tüketin.

GÜN BOYU AÇ KALMAYIN!

Gece çok fazla tatlı ve alkol tüketenlerde ertesi gün kan şekeri, çok düşük seyir edecektir. Dolayısıyla kan şekerini dengelemek gerekir. Bunu dengelemezseniz ertesi gün açlığınız çok artar ve açlığın yarattığı olumsuzlukla vücudun insülin dengesi bozulur. Bu durumda fazla yemek yeme ihtiyacı yaratır. Bu nedenle sabah uyandığınızda öncelikle ilk 2 saat boyunca 1 litre su için. Sonrasında tereyağı eşliğinde lor peynirli ve maydanozlu bir omlet yapıp, tüketebilirsiniz. Bu öğün sizi akşama kadar tok tutar ve kan şeker dengenizin sağlanmasına yardımcı olur.

KAN ŞEKERİNİ DENGELEYEN SMOOTHİE

Yazının Devamını Oku

Yeni trend: Sağlıklı ve kaliteli yaşamak

25 Aralık 2022
Pandemi süreci tüm dünya için çok zorlu ve çetin geçti. Bu süreç içerisinde yaşadığımız sınavlarla sağlıklı ve kaliteli yaşamanın ne kadar değerli olduğunu unuttuğumuzu fark ettik.

Son üç yıl, aslında tüm dünyaya çok şey öğretti de diyebiliriz. Çünkü artık vücudumuzun verdiği olumsuz sinyalleri dinliyor, kaliteli ve uzun bir yaşam sürebilmek için kötü alışkanlıklarımızı bırakıyor ve stressiz bir hayata adım atabilmenin yollarını arıyoruz. 2023 yılı da insanların bu değişimlerinden etkilenerek hem bedensel hem de ruhsal anlamda bize iyi gelecek yepyeni sağlıklı yaşam trendleriyle hayatımıza geliyor. Peki, siz yeni yıla ve bu değişime hazır mısınız?

UYKU ODAKLI SEYAHATLER

Bütünsel sağlığa olan olumlu etkilerinin her geçen gün daha iyi anlaşıldığı kaliteli uyku kavramı, artık turizm sektörünün de ilgi odağı. Uyku kalitesini iyileştirmek için planlanan seyahatler, yeni yıl ile birlikte büyüyen bir trend olarak karşımıza çıkacak. Dünya genelinde oteller ve tatil köyleri şimdiden ziyaretçileri için uyku programları, vücut sağlığını geliştirmeye ve uyku düzenini iyileştirmeye yönelik imkânlar sunmaya başladı. Uyku turizmi anlayışının gelişmesini de çok doğru bulduğumu söylemeliyim. Çünkü son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların hepsi, yeterli ve kaliteli uyumanın sağlıklı yaşayabilmek için vazgeçilmez olduğunu gözler önüne seriyor. Günümüzde modern şehir hayatı ve iş yoğunluğu nedeniyle uykusuzluk sorunu bir salgın gibi büyüyor. Bu salgını kontrol altına almazsanız iyi ve kaliteli bir yaşlanma süreci geçirmenizde pek mümkün değil. Bu nedenle en azından tatil dönemlerinizde uyku alışkanlıklarınızı düzenlemeye yönelik, uyku seyahatlerini denemeniz sizin içinde oldukça faydalı olacaktır.

PANDEMİ İLE YENİLENME

Pandemi süreci, iş yerlerinin de kendini yenilemeleri yolunda bir kapı açtı da diyebiliriz. Pandeminin neden olduğu stres ve kaygı, birçok kişinin iş hayatını da olumsuz etkiledi. Son yıllarda yapılan araştırmalar ve anketler, çalışanlarda tükenmişlik ve stres oranın arttığını gösteriyor. Anketlerdeki diğer önemli veri ise birçok kişinin bu iki nedenden ötürü işlerinden ayrılması. Durum böyle olunca yeni yıl ile birlikte iş yerlerinde wellness odaklı yaklaşımların artacağını söyleyebiliriz. Çünkü birçok iş yeri şimdiden çalışanları için sağlıklı öğünler, zihin sağlığını güçlü tutmaya yönelik eğitimler, esnek çalışma saatleri ve stresle nasıl başa çıkılması gerektiğine dair eğitimler vermeye başladı. 2023 yılında huzurlu ve stressiz iş yerlerinin popülerliği artacak gibi görünüyor.

SAUNANIN OLUMLU ETKİSİ

Yazının Devamını Oku